imar

İmar Hukukçusundan Güncel Makaleler (imar)

imar hukuku (imar planları, arazi ve arsa düzenlemesi, kaçak yapı para cezası, inşaat ruhsatı vb.)dava dilekçe örnekleri

Tasnif edilmiş Danıştay Altıncı Dairesi İçtihatları

Danıştay imar ve imar hukuku içtihatları

imar hukuku ile ilgili terimler ve tanımlar


İmar Hukukçusu. Toki'den Ucuz Konut Satışı Devam Ediyor

+Hatalı ödemelerin geri alınması

+
18 uygulaması,

+
Danıştay içtihadı birleştirme kurulu kararı yargı kararının yerine getirilmemesi

+
Belediyelerin internet adresleri (web)

+
Görev tazminatı ile ilgili haberler

+
Konut finansmanı sistemine ilişkin çeşitli kanunlarda değişiklik yapılması hakkı

+
Toki'nin satılık evlerine yoğun talep var.

+
18. Madde uygulamasında hukuka aykırılık nedenleri imarhukukcusu cafer ergen

+Eski Haberler

+
2577 sayılı İYUK 7. Madde ile ilgili Danıştay İçtihatları

+657 sayılı Yasa uyarınca verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolu

+Radyoloji personelinin çalışma (mesai) saatleri

+
5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu kapsamında Sayıştay Genel Kurulunun 14.6.2007 tarih ve 5189/1 sayılı kararı.

· ANAYASA MAHKEMESİNİN "YÜRÜRLÜ?Ü DURDURMA" KARARLARI

· ANAYASA MAHKEMESİNE İPTAL İSTEMİYLE YAPILAN BA?VURULAR ÜZERİNE VERİLEN KARARLAR

· İmar Hukuku Terimleri Sözlüğü

· idare hukukcusu (idare hukuku)

idari yargı
İdari yargıda (İdare Mahkemelerinde) açılacak yürütmeyi durdurma istekli iptal ve tam yargı dava dilekçesi örneğini görmek için buraya tıklayınız.

İmar

Tüm içeriği görmek için tıklayınız

İdare Hukuku

İDARE HUKUKU

imarhukukcusu.com tüm haberler

imar, Eski Haberler
21.09.12
· İmarda kısıtlılık sorunu sona eriyor (5 Yıl ile sınırlandırıldı)
16.09.12
· imar planları ve imar uygulamaları nedeniyle ücret
08.09.12
· Tazminat davasının süreaşımı nedeniyle reddi halinde maktu avukatlık ücreti
· İlan edilmeksizin uygulamaya konulan bir imar planının şekil eksikliği nedeniyle
· Davanın niteliği itibariyle mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmas
· Özel parselasyon ile belirlenmiş bulunan umumi hizmet alanları
· İmar planı ile notu arasında birbirine aykırı hususların bulunması
· 5 yıllık inşaat ruhsatı süresi içinde yapı kullanma izin belgesi alınmaması hali
12.05.12
· Deprem nedeniyle oluşan zararda belediyenin kusursuz sorumluluğu yoktur
10.05.12
· Tapulu yerdeki yapı ruhsattsız da olsa 32. madde işletilmemişse tazminat gerekir
· Yeşil alan için yapılan bağış da DOP tan düşülür.
14.04.12
· Bam Adli Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkın
· Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
· Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
06.04.12
· Anayasa Mahkemesi’ne Göre 3194/42. Maddesinin Üçüncü Fıkrası (32 md)
· 42. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “…32…” ibaresi
01.04.12
· belediyelerin mimari projelerde meslek odasından ayrıca "proje onay belgesi" ist
· 125 nolu Danıştay Dergisi imar hukuku içtihatları
23.03.12
· Köy yerleşik alanı ve civarında imar yetkisi
· Yoldan İhdasen Oluşan Taşınmazlar Hakkında Yorum
· Anayasa Mahkemesi Kararı (Yoldan İhdas)
11.03.12
· Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı
05.03.12
· Çoğaltılmış Fikir Ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu
14.02.12
· Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı
21.12.11
· Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (21 Aralık 2011-28149)
· İmar Davaları Kitabı Üçüncü Baskı 2011
06.12.11
· İmar hukuku içtihatları (Danıştay Dergisi 124)
23.10.11
· 3194 sayılı Kanunun 5940 sayılı Kanunla değişik 42. maddesi uyarınca para cezası
· 1608 sayılı Kanun uyarınca idari para cezası verilmesine ve 1 kez yasaklanan faa
· Bedele Dönüştürülen Paya Takdir Edilen Karşılığın Artırılması Davası
· Cedit-Erenler-Topçular-28 Haziran Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı
09.09.11
· Her proje için müellif sicil durum belgesi alınması zorunlu
12.08.11
· Valilik görüşü alınmadığı gerekçesiyle yıkılamayacağı
· İmar planının yürütmesinin durdurulması üzerine yapının mühürlenmesi
· Ticaret alanında akaryakıt istasyonu yapılamaz
· müellif sicil durum belgesi ibraz edilmeden yapı ruhsatında hukuka uyarlık bulun
· Tadilat ruhsatının kat irtifakı sahibi kişilerin imzası, bu kişiler tarafından v
· 2981 sayılı Yasanın 10/b alanında 3194 sayılı Kanunun 18. madde uygulamasında DO
· Mutlak tarım arazileri
01.08.10
· www.idarehukuku.net Türkiye'nin İdare Hukuku - İdari Yargı Bilgilerine hoşgeldin
29.06.10
· Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
17.04.10
· Kaplıca izinlerini artık Valilikler verecek. Bakanlık yetkiyi devretti.
10.04.10
· Yeni imar para cezası hükümleri önceki (Kaçak yapı suçlarına) uygulanmaz.
08.04.10
· 3194/18 uyg. yapılmayan alanda kamulaştırma yapılabilir
03.04.10
· Nazım imar planının yürürlükteki 1/100000 ve 1/50000 ölçekli planlara uygun olma
28.01.10
· İmar planı ve inşaat ruhsatı iptali üzerine tazminat dava açma süresi
· Plan değişikliği isteminin reddi yolundaki işlemin değil doğrudan planın iptalin
· Planlı bir bölgede arazi ve arsa düzenlemesi yapılmadan kamulaştırma yapılması
· Dolgu alanında plan yapılabilmesi
· Binanın hukuken en son bittiği tarih

Eski Haberler

İmar hukuku ile ilgili Kanunlar

+imar kanunu (3194)
+il özel idaresi kanunu (5302)
+belediye kanunu (5393)
+büyükşehir belediyesi kanunu(5216)
+kamulaştırma kanunu (2942)
+kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanunu (2863)

+yıpranan tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması hakkında kanun (5366)
+yapı denetimi hakkında kanun (4708)
+gecekondu kanunu (775)
+imar ve gecekondu af kanunu (2981/3290)

İMAR HUKUKU İLE İLGİLİ YÖNETMELİKLER

+belediyeler tip imar yönt.
+imar affı yönetmeliği
+plansız alanlar yönt.
+plan yapım yönt.
+koruma amaçlı im. pln. yönt.
+kıyı kanunu uyg. yönt.
+tarım alanları yönt.
+karayolları kenarlarında..yönt.
+18. madde uygulama yönt.
+plan müellifleri yönt.
+gecekondu yönetmeliği

+imar ile ilgili tüm yönet.

SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SA?LIK SİGORTASI KANUNU

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Mevuzatı

idare hukuku (Danıştay) içtihatları

İdare hukuku İçtihatları

idare hukuku, iptal ve tazminat davası

İdari Yargıda (İdare Mahkemelerinde) açılacak Yürütmenin Durdurulması istekli iptal ve tazminat dava dilekçe örneği için tıklayınız.

İMAR

imar
içtihatları

Ankara Bölge İdare Mahkemesi

İstanbul Bölge İdare Mahkemesi
Ankara Bölge İdare Mahkemesi
Konya Bölge İdare Mahkemesi
Aydın Bölge İdare Mahkemesi
Edirne Bölge İdare Mahkemesi
Manisa Bölge İdare Mahkemesi
Ordu Bölge İdare Mahkemesi
Van Bölge İdare Mahkemesi
Zonguldak Bölge İdare Mahkemesi
Sakarya Bölge İdare Mahkemesi
Samsun Bölge İdare Mahkemesi
Antalya Bölge İdare Mahkemesi
Gaziantep Bölge idare Mahkemesi
Denizli Bölge İdare Mahkemesi
Adana Bölge İdare Mahkemesi
İzmir Bölge İdare Mahkemesi
Erzurum Bölge İdare Mahkemesi
Eskişehir Bölge İdare Mahkemesi
Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
Bursa Bölge İdare Mahkemesi
Malatya Bölge İdare Mahkemesi
Sivas Bölge İdare Mahkemesi
Kayseri Bölge İdare Mahkemesi
Trabzon Bölge İdare Mahkemesi
İdari Yargı (İDARE HUKUKU) Kitapları (Yayınları)
Bölge İdare Mahkemelerinin İnternet (Web) Adresleri - Sayfaları
BÖLGE İDARE MAHKEMELERİNİN İTİRAZ MERCİLERİ
Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun
Devlet Memurları Kanunu
Danıştay Kanunu
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
İdari Yargılama usulü Kanunu
Hakimler ve Savcılar Kanunu
399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Personel Rejimlerinin Düzenlenmesi ve 233 sayılı KHK''nin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu

2577 sayılı İYUK Madde 7 ile ilgili Danıştay İçtihatları 24
imar hukuku



2577 sayılı İYUK Madde 7 ile ilgili Danıştay İçtihatları 24


Yeni Sayfa 2

Karar Metni

Tarhiyat öncesi uzlaşma talebinde bulunanların uzlaşmanın vaki olmaması durumunda tarhiyat sonrası uzlaşma talebinde bulunamayacakları hk.[241]

 

1987 takvim yılı işlemlerinden dolayı davacı adına re'sen salınan ge-

lir vergisi ile kesilen kaçakçılık ve usulsüzlük cezalarına karşı açı-

lan davayı; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun Ek 11.maddesinde; tarhiyat

öncesi uzlaşmanın temin edilememiş veya uzlaşma müzakeresinde uzlaşma-

ya varılamamış olması halinde mükelleflerin veya ceza muhatabı olanla-

rın verginin tarhından ve cezanın kesilmesinden sonra uzlaşma talep

edemeyeceği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.maddesinde

de, vergi mahkemelerinde dava açma süresinin otuz gün olduğunun hükme

bağlandığı, madde Özetinden tarhiyat öncesi uzlaşma talebinde bulunan-

ların uzlaşmanın vaki olmaması durumunda tarhiyat sonrası uzlaşma tale

binde bulunamayacakları, başvurunun da dava açma süresini etkilemeyece

ğinin anlaşıldığı, bu durumda 1.12.1992 tarihinde tebliğ edilen ihbar-

nameye karşı 30 günlük dava açma süresi geçirildikten sonra 4.2.1993

tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesiyle süre aşımı

yönünden reddeden Gaziantep Vergi Mahkemesinin 10.2.1994 gün ve 1994/

150 sayılı kararının; uzlaşma komisyonuna dava açma süresinin bitimine

iki gün kala başvuruda bulunduğu, bu sürede uzlaşma komisyonunca uzlaş

ma hakkının olmadığının tarafına bildirilmesi gerektiği ileri sürüle-

rek bozulması istemidir.

Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Ver

gi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun gö

rülmüş olup temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar

sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından tem-

yiz isteminin reddine ve kararın onanmasına karar verildi.

 

BŞ/ES

 

 

 

 

 

 

 

Karar Metni

Tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde beyannamenin verildiği, tahakkukun yapıldığı tarihten itibaren otuz günlük dava açma süresinin baş-

ladığı beyanname vermesüresi içerisinde ihtirazi kayıt dilekçesi ver-

menin süreyi kesmiyeceği hk.[242]

 

Yükümlü şirket adına 1994 yılı için tahakkuk eden Ekonomik Denge Ver-

gisine karşı açılan davayı; 2577 sayılı idari yargılama usulü kanunu-

nun 7.maddesinde, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre

gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış ve

vergi mahkemelerinde ise otuz gün olduğu, aynı kanunun 15/1-6.madde-

sinde ise davada süre aşımı bulunması halinde davanın reddine karar

verileceğinin hükme bağlandığı, tahakkuku tahsile bağlı olan, dava ko-

nusu ekonomik denge vergisinin birinci taksidinin 3.6.1994 tarihinde

tahsil edildiği ve aynı tarihli tahakkuk fişinin düzenlendiği davanın

bu tarihten itibaren otuz gün içerisinde açılması gerekirken bu süre

geçirilerek 7.7.1994 tarihide açıldığının anlaşıldığı gerekçesiyle sü-

re aşımı nedeniyle reddeden Zonguldak Vergi Mahkemesinin 1994/394 sa-

yılı kararının bozulması istemidir.

Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan

Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun

görülmüş olup temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar

sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından tem-

yiz isteminin reddine ve kararın onanmasına karar verildi.

 

 

(MT/ES)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Karar Metni

Uzlaşma başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan

dava tarh işlemine karşı açılmış bir dava olmadığından olaya idari

yargılama usulü yasasının 7.maddesinde düzenlenen otuz günlük genel

dava açma süresinin uygulanması gerektiği hk.[243]

 

Nisan 1990-1991-1992 dönemlerine ait muhtasar beyannamenin süresinde

verilmemesi nedeniyle davacı adına kesilen kaçakçılık cezasına karşı

yapılan uzlaşma başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle

açılan davayı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7 nci mad-

desinde dava açma süresi özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hal-

lerde Danıştay'da ve İdare Mahkemelerinde altmış gün ve vergi mahkeme-

lerinde otuz gün olduğu, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun ek 7 nci mad-

desinde ise, uzlaşmanın vaki olmaması halinde mükellef veya ceza muha-

tabının, tarh edilen vergiye veya kesilen cezaya uzlaşmanın vaki olma-

dığına dair tutanağın kendisine tebliğinden itibaren dava açabileceği,

bu takdirde dava açma süresi bitmiş veya 15 günden az kalmış ise bu

müddetin tutanağın tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün olarak uygula-

nacağının hükme bağlandığı, bu durumda, yükümlünün adına kesilen ka-

çakçılık cezasına karşı uzlaşmak için başvuruda bulunduğu, uzlaşma ko-

misyonunca istemin süreden reddedildiği, red kararının davacı vekiline

11.3.1994 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen anılan madde uyarınca 15

günlük süre geçirilerek ... tarihinde açılan davanın süresinde olmadı-

ğı gerekçesiyle süreaşımından reddeden ... Vergi Mahkemesinin

23.8.1994 gün ve 1994/444 sayılı kararının; 213 sayılı Vergi Usul Ka-

nununun 7. maddesinin kendilerine uygulanamayacağı, uzlaşmaya girilme-

diği, olayda uzlaşmanın reddi kararı bulunduğu, bu karara karşı 30 gün

içinde açılan davanın süresinde olduğu ileri sürülerek bozulması iste-

midir.

Vergi Usul Kanununun Ek 7 nci maddesinde, uzlaşmanın vaki olma-

ması halinde mükellef veya ceza muhatabının, tarhedilen vergiye veya

kesilen cezaya uzlaşmanın vaki olmadığına dair tutanağın kendisine

tebliğinden itibaren genel hükümler dairesinde ve yetkili vergi mahke-

mesi nezdinde dava açabileceği, bu takdirde, dava açma müddeti bitmiş

veya 15 günden az kalmış ise bu müddetin tutanağın tebliği tarihinden

itibaren 15 gün uzayacağı öngörülmüştür.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde de,

dava açma süresinin, özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde

Danıştay'da ve İdare Mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde o-

tuz gün olduğu hükmüne yer verilmiştir.

Bu hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, Ek 7 nci maddede

uzlaşma vaki olmadığı veya uzlaşma temin edilmediği takdirde tarh iş-

lemine karşı açılacak davalarda dava açma süresinin düzenlendiği, 2577

sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7 nci maddesinde de Vergi Mah-

kemelerinde açılacak genel dava süresinin düzenlendiği anlaşılmakta-

dır.

Olayda, dava, tarh işlemine karşı değil, uzlaşma komisyonu ka-

rarının iptali talebiyle açılmış bulunmaktadır. Bu durumda, iptali is-

tenen uzlaşma komisyonu kararının davacıya ... tarihinde tebliğ edil-

mesi üzerine, davanında otuz günlük dava açma süresi geçmeden ... ta-

rihinde açılmış olması karşısında, mahkemece; davanın yukarıda sözü e-

dilen 213 sayılı Vergi Usul Kanununun Ek 7 nci maddesindeki süre esas

alınarak süre aşımı yönünden reddinde isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile ... Vergi Mah-

kemesinin 23.8.1994 gün ve 1994/444 sayılı kararının bozulmasına, ka-

rar verildi. (MT/ES)

 

 

 

 

 

 

 

 

Karar Metni

İdare ve Vergi Mahkemelerinin bulunduğu illerde, idari yönden ayrı adliye teşkilatı kurulmuş bulunması halinde, asliye hukuk hakimlikleri-

ne, idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına gönderilmek üzere veri-

len dilekçelerin asliye hukuk mahkemesine kayda geçtiği tarihte dava-

nın açılmış sayılacağı hk.[244]

 

Davacı şirket tarafından ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerinden

tahakkuk ettirilen Net Aktif Vergisine karşı açılan davayı; 2577 sayı-

lı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.maddesinin 1.fıkrasında, dava aç-

ma süresinin, özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danış-

tay ve İdare mahkemelerinde altmış vergi mahkemelerinde ise otuz gün

olduğunun belirtildiği anılan kanunun 4001 sayılı kanun ile değişik

61.maddesinde, Bölge İdare, İdare ve Vergi Mahkemelerinin her yılın

Temmuz ayının yirmisinden Ağustos ayının yirmibirine kadar çalmışmaya

ara verecekleri yine aynı kanunun 8.maddesinin 3.fıkrasında da bu ka-

nunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa

bu sürelerin ara vermenin sona erdiği günü izleyen, tarihten itibaren

yedi gün uzamış sayılacağı hükmünün öngörüldüğü, olayda, davacı şirke-

te 7.7.1994 tarihinde tebliğ edilen tahakkuk fişine karşı sözü edilen

kanun maddelerinde öngörülen süreden sonra 5.9.1994 tarihinde İstanbul

Nöbetçi Vergi Mahkemesinde açılan davanın süresinde olmadığı gerekçe-

siyle süre aşımı yönünden reddeden Vergi Mahkemesinin 1994/1758 sayılı

kararının bozulması istemidir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.maddesinin 1.fıkrasında

dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen haller-

de Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde

otuz gün olduğu, 8.maddesinin 3.fıkrasında da bu kanunda yazılı süre-

lerin bitmesi çalışmaya ara verme zamamına rastlarsa bu sürelerin, ara

vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış

sayılacağı, 4.maddesinde ise, dilekçeler ve savunmalar ile davalara

ilişkin her türlü evrakın Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlık-

larına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi baş-

kanlıklarına, idare ve vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hu-

kuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk Konsolosluklarına

verilebileceği açıklandıktan sonra, aynı Kanunun 6.maddesinin 1.fıkra-

sında da Danıştay, İdare Mahkemesi ve Vergi Mahkemesi Başkanlıklarına

veya 4.maddede yazılı yerlere verilen dilekçelerin harç ve posta üc-

retleri alındıktan sonra deftere derhal kayıtları yapılarak tarih ve

sayısının dilekçe üzerine yazılacağı ve davanın bu kaydın yapıldığı

tarihte açılmış sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Açıklanan Kanun maddeleri ile güdülen amacın kişilerin Anayasal hakkı

olan dava açma hakkının kullanılması yönündeki iradelerini açıklamala-

rını sağlanmak olduğu açıktır. Bu hakkın kullanılmasında başvurulabi-

lecek yerler arasında asliye hukuk hakimlikleri de sayılmış olup, ida-

re ve vergi mahkemelerinin bulunduğu illerde, idari yönden aynı adliye

teşkilatı kurulmuş bulunması halinde, asliye hukuk hakimliklerine, i-

dare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına gönderilmek üzere verilen

dilekçelerin asliye hukuk mahkemesi kaydına geçtiği tarihte davanın

açılmış sayılması gerekmektedir.

Olayda, davacı şirket tarafından ihtirazi kayıtla verilen beyannameye

göre tahakkuk ettirilen Net Aktif Vergisine ilişkin tahakkuk fişinin

7.7.1994 tarihide tebliğ edilmesi üzerine dava dilekçesinin davacı

şirketin avukatı tarafından 29.8.1994 tarihinde Kadıköy Altıncı Asliye

Hukuk Hakimliğine, İstanbul Nöbetçi Vergi Mahkemesine gönderilmesi is-

temiyle verildiği, aynı tarihte muhabere defterine kaydedilerek

31.8.1994 tarihinde İstanbul Nöbetçi Vergi Mahkemesine postalandığı

anlaşılmaktadır.

Bu durumda, dava konusu tahakkuk fişinin tebliğ tarihine göre Kadıköy

Altıncı Asliye Hukuk Hakimliğine verilen dilekçe ile yasal süresinde

dava açıldığından, mahkemece davanın süreaşımı yönünden reddedilmesin-

de yasal isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile İstanbul Sekizinci

Vergi Mahkemesinin 18.10.1994 gün ve 1994/1758 sayılı kararının, işin

esasının incelenerek karar verilmek üzere bozulmasına karar verildi.

 

 

 

(MT/ES)

 

 

 

 

 

 

 

Karar Metni

Uzlaşma ile ilgili sürelerde vuk 13.maddesinin uygulanmasının söz konusu olmadığı, ancak kanunla öngörülmemiş olsa da uzlaşma başvurma süresinin işlemesine neden olacak hallerin ancak kişinin iradesi dışında

gelişen durumlar ile bu tür hakların kullanılmasını olanaksız kılan

çok ağır hastalık gibi durumlar olabileceği, bu durumların ortadan

kalkmasıyla duran sürenin işlemeye devam edeceği hk.[245]

 

Pazarcılık faaliyeti ile iştigal eden davacının lokanta işletmeciliği

yapan Murat Yılmaz adlı mükellefe yardımcı olarak sahte ve muhteviyatı

itibariyle yanıltıcı vesikaların düzenlenmesi ve kullanılmasına bile-

rek neden olduğunun inceleme raporu ile tesbiti üzerine adına kesilen

kaçakçılık cezasına karşı açılan davayı; dosyanın aynı cezaya karşı

yükümlünün evvelce mahkemeleri nezdinde açmış olduğu dosya ile birlik-

te incelendiği, bu davanın süreaşımı yönünden reddedildiği, bunu müte-

akip yükümlünün uzlaşma komisyonuna başvurarak uzlaşma talebinde bu-

lunduğu, 4.3.1993 tarihinde uzlaşmaya varılamaması üzerine davaya konu

kaçakçılık cezasının kaldırılması istemiyle yeniden dava açıldığının

anlaşıldığı, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun ek 4.maddesinde uzlaşma

talebinin mükellef veya cezaya muhatap olanlar tarafından vergi ve ce-

za ihbarnamesinin tebliği tarihinden itibaren 30 gün içinde yapılaca-

ğının, 2577 saylılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.maddesinde de,

dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde

vergi mahkemelerinde 30 gün olduğunun hükme bağlandığı, 213 sayılı

Vergi Usul Kanununun 13.maddesinde vergi ödevlerinin yerine getirilme-

sine engel teşkil eden mücbir sebep hallerine yer verildiği, aynı Ka-

nunun 15.maddesinde de bu hallerin ortadan kalkmasına kadar vergi

ödevlerinin yerine getirilmesi ile ilgili sürelerin işlemeyeceğinin

belirtildği, burada sözü edilen vergi ödevini, gerek Vergi Usul Kanu-

nunun "Mükellefin Ödevleri" başlığı altındaki ikinci kitabında sayı-

lan ödevler, gerekse ilgili kanunlarda, doğrudan mükellef üzerine dü-

şen ödevler şeklinde anlaşılması gerektiği, 213 sayılı Vergi Usul Ka-

nununa 205 sayılı Kanunla ayrı bir bölüm halinde eklnen uzlaşma mües-

sesesinin ise, vergi mükelleflerinin vergi ödevlerini zamanında yerine

getirmemek ya da eksik yerine getirmek suretiyle beyan dışı bıraktık-

ları kazanç veya vergiye tabi işlemlerle ilgili olarak bilahare vergi

idaresince ikmalen veya re'sen tarh edilen vergiler ve bunlara ilişkin

cezaların miktarları üzerinde ihtilaf yaratılmaksızın mükelleflerle

idarenin karşılıklı olarak uyuşmalarına imkan veren bir müessese oldu-

ğu, dolayısıyla sözkonusu müessese ile tanınan imkandan yararlanıp ya-

rarlanmamanın vergi ve ceza muhatabına tanınan bir hakkın kullanılması

ile ilgili olduğu, bu nedenle uzlaşma ile ilgili sürelerde Vergi Usul

Kanununun 13.maddesinin gözönünde bulundurulmasının sözkonusu olmadı-

ğı, ancak kanunla öngörülmemiş olsa da, müçbir sebep hallerinde idare-

ye başvuru için öngörülen sürelerin işlemeyeceğinin genel hukuk kuralı

olarak kabul edildiği, uzlaşmaya başvurunun hukuki niteliği ve sonuç-

ları gözönünde bulundurulduğunda, uzlaşmaya başvurma süresinin işleme-

sine neden olacak hallerin ancak kişinin iradesi dışında gelişen tabii

afet, savaş hali ve benzeri durumlar ile bu tür hakların kullanılması-

nı imkansız kolan çok ağır hastalık gibi durumların alabileceği, bu

durumların ortadan kalkmasıyla da duran sürelerin işlemeye devam ede-

ceğinin kabulü gerektiği, davaya konu ceza ihbarnamesinin 26.10.1992

tarihinde tebliğ edildiği, tebliğden itibaren 25 günlük bir süre geç-

tikten sonra yükümlünün 21.11.1992 tarihinde hastaneye yatırıldığı ve

4.12.1992 tarihinde taburcu edildiği, yükümlünün taburcu edilmekle

mücbir sebebin ortadan kalkmasına müteakip en geç kalan 5 günlük süre-

de uzlaşma talebinde bulunması gerekirken, bu süre geçtikten sonra uz-

laşma talebinde bulunduğu, yükümlünün uzlaşma talebinden önce açtığı

ldavanın süreaşımı yönünden reddedildiği ve kararın temyiz edilmeyerek

kesinleştiği, bu durumun da yükümlünün kalan 5 günlük sürede uzlaşmaya

başvurmasına engel halinin bulunmadığını ortaya koyduğu, diğer taraf-

tan sadece istirahati gerektirir nitelikte raporlu olmanın uzlaşmaya

başvurma süresini durduracak nitelikte bir mücbir sebep olarak kabulü-

nün mümkün olmadığı, bu durumda yükümlünün uzlaşmaya başvuru isteminin

süreaşımı sebebiyle reddi gerekirken aksi yönde işlem tesisinde yasal

isabet görülmediği gerekçesiyle reddeden Zonguldak Vergi Mahkemesinin

9.6.1993 gün ve 1993/287 sayılı kararının bozulması istemidir.

Vergi Usul Kanununun 13.maddesinin 1.bendinde; vergi ödevlerinden her-

hangi birinin yerine getirilmesine engel olacak derecede ağır hastalık

hali mücbir sebep olarak sayılmış ise de bu sebep mükelleflerin ancak

213 sayılı Kanunun 2.kitabında sayılan ödevlerin yerine getirilmesine

ilişkin süreleri keseceğinden, Kanunun 2.kitabında sayılmayan, dolayı-

sıyla bir vergi ödevinin yerine getirilmesi olarak nitelendirilmesine

imkan bulunmayan uzlaşma başvurusunun da vergi ödevinin yerine geti-

rilmesi olarak yorumlanması suretiyle mücbir sebebin buradaki süreyi

ldurduracağı yolunda verilen karar, sonucu itibariyle yerinde görül-

müştür.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddi ile Zonguldak Vergi Mah-

kemesinin 9.6.1993 gün ve 1993/287 sayılı kararının yukarıdaki gerek-

çeyle onanmasına karar verildi.

 

 

 

 

Karar Metni

Yargı kararı ile tasfiye memuru olarak görevlendirilen davacının, gö-

revlendirildiği tarihten sonra gerek kendisine, gerekse terekenin tas-

fiyesi işlemlerinin yürütüldüğü, mahkeme dosyasına vergi usul kanunu

gereğince yapılacak tebliğlerin muhutaba tebliğ anlamında olduğu hk.[246]

 

Muris tarafından kiralanan işyerinin kira ödemelerinden kesilmesi gere

ken vergilere ilişkin muhtasar beyannamelerin verilmemesi nedeniyle mu

risin terekesinden aranılan gelir vergisi üzerinden kesilen ve bağlı

oldukları vergilerle birlikte ödenen kaçakçılık ve usulsüzlük cezaları

nın red ve iadesi istemiyle açılan davayı; 2577 sayılı İdari Yargılama

Usulü Kanununun 7. ve 8.maddelerinde; vergi mahkemelerinde dava açma

süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde işlemin

tebliğ veya ilan tarihinden itibaren otuz gün olduğunun hükme bağlandı

ğı, olayda, davacının Ahkamı Şahsiye 4.Sulh Hukuk Mahkemesinin kararı

ile tasfiye memuru olarak görevlendirildiği ve terekenin tasfiyesi iş-

lemlerinin de aynı mahkemenin tereke dosyasından yürütüldüğünün anla-

şıldığı, bu durumda davacının görevlendirildiği tarihden sonra gerek

kendisine gerekse anılan mahkemenin tereke dosyasına Vergi Usul Kanunu

gereğince yapılacak tebliğlerin muhutaba tebliğ anlamında olacağı ve

dava açma süresinin de bu tebliden itibaren işlemeye başlayacağı, dava

konusu ceza ihbarnameleri vergi ihbarnameleri ile birlikte 11.3.1991

tarihinde davacı tasfiye memuru olarak atandıktan sonra anılan tereke

hakimliğine tebliğ edildiğine ve tereke dosyasındaki bu ihbarnameler

tasfiye memurunun bilgisi dahilinde olacağına göre dava açma süresinin

11.3.1991 tarihini takip eden günden itibaren işlemeye başlayacağı, bu

nedenle yasada öngörülen 30 günlük dava açma süresinin geçmesinden son

ra açılan davada süre aşımı bulunduğu, hernekadar dava 13.11.1991 tari

hinde ödenen cezaların red ve iadesi istemiyle açılmışsa da yukarıda

açıklandığı gibi dava açma süresinin ihbarnamenin tebliğinden itibaren

işlemeye başlaması gerektiği, diğer taraftan 213 sayılı Vergi Usul Ka-

nununun 124.maddesinde dava açma süresi geçtikten sonra yapılan düzelt

me istemlerinin vergi dairesince ret edilmesi halinde şikayet yoluyla

Maliye ve Gümrük Bakanlığına başvurulabileceği hükme bağlanmış olup,

bu başvurunun da reddi halinde Danıştay Kanununun 24/1-j maddesi uya-

rınca Danıştayda dava açılabileceğinin yasa gereği olduğu gerekçesiyle

süreaşımı yönünden reddeden İzmir 3.Vergi Mahkemesinin 12.3.1992 gün

ve 1992/231 sayılı kararının davada süre aşımı bulunmadığı ileri sürü-

lerek bozulması istemidir.

Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Ver

gi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun

görülmüş olup temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar

sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından tem-

yiz isteminin reddine ve kararın onanmasına karar verildi.

 

 

 

 

Karar Metni

Dava açma süresinin gün olarak belli edilmesi halinde, sürenin hesabında tebliğ gününün dikkate alınmayacağı hk.[247]

 

Uyuşmazlık; davacı adına 1988 takvim yılına ilişkin olarak re'sen salı

nan gelir vergisiyle kesilen kaçakçılık cezasına karşı açılan davayı,

süreaşımı nedeniyle reddeden Vergi Mahkemesi kararının bozulması iste-

miyle temyizine ilişkin bulunmaktadır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.maddesinde, dava açma sü

resinin özel kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da

ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu

hükmüne yer verilmiş, aynı yasanın sürelerle ilgili genel esasları dü-

zenleyen 8.maddesinin 1.fıkrasında sürelerin, tebliğ, yayın veya ilan

tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı belirtilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun ek 7.maddesinde ise, uzlaşmanın vaki

olmaması halinde mükellef veya ceza muhatabının, tarhedilen vergiye ve

ya kesilen cezaya, uzlaşmanın vaki olmadığına dair tutanağın kendisine

tebliğinden itibaren, genel hükümler dairesinde ve yetkili vergi mahke

mesi nezdinde dava açabileceği, bu takdirde, dava açma süresi bitmiş

veya 15 günden az kalmış ise sürenin tutanağın tebliği tarihinden iti-

baren 15 gün olarak uzayacağı, aynı yasanın 18.maddesinde de, vergi ka

nunlarında yazılı süre gün olarak belli edilmişse başladığı günün hesa

ba katılmayacağı açıklanmıştır.

Uyuşmazlık konusu olayda, dava konusu vergi ve cezayla ilgili olarak

uzlaşmaya gidildiği, uzlaşmanın vaki olmaması üzerine tutanağın 1.10.

1990 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davanın ise 16.10.1990 tari-

hinde süresinde açıldığı anlaşılmakta olup, yukarıdaki yasa hükümleri

karşısında tutanağın tebliğ edildiği tarihin süre başlangıcının hesa-

bında nazara alınması suretiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddedil-

mesine ilişkin vergi mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamakta-

dır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne Vergi Mahkemesi kara-

rının bozulmasına, karar verildi.

 

 

(DAN-DER, SAYI:84-85)

 

Karar Özeti

Tevkif yoluyla alınan vergilerde dava açma süresinin istihkak sahiplerine ödemenin yapıldığı tarihi izleyen günden başlayacağı hk.[248]

 

 

 

 

 

 

Karar Metni

Haciz işlemine karşı maliye ve gümrük bakanlığına başvurulması bu işlemin vergi hatasına girmemesi nedeniyle dava açma süresini durdurmayacağından davanın süre aşımı yönünden inceleme olanağı bulunmadığı hk.[249]

 

Uyuşmazlık; davacı hakkında, adi ortaklık halinde ticari falliyette bu

lunduğu oğlunun 1980 ve 1981 yılı gelir vergisi borcu nedeniyle 15.1.

1987 gününde uygulanan haciz işleminin iptali istemiyle açılan davayı;

dosyada mevcut belgelerin incelenmesinden, davanın 15.1.1987 gününde

uygulanan haciz işleminin 17.3.1987 gününde öğrenilmesi üzerine açıldı

ğının anlaşıldığı, haciz uygulaması borçlunun gıyabında yapılmış oldu-

ğundan bunun tebliğinin öğrenilme tarihi olan 17.3.1987 tarihli olarak

kabulü gerektiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7.madde-

si hükmü gereğince bu tarihten itibaren otuz gün içinde haciz işlemi-

nin iptali için dava açılması gerekirken bu yapılmayıp 17.3.1987 tarih

li dilekçe ile Maliye ve Gümrük Bakanlığına yapılan başvurunun davacı-

ya 25.6.1987 günlü yazı ekinde tebliğ edilen 3.6.1987 günlü Bakanlık

yazısı ile reddedilmesi üzerine ilk derece mahkemesi sıfatıyla 6.7.

1987 tarihinde kayda geçen dilekçe ile Danıştay'da dava açıldığı, Da-

nıştay Dördüncü Dairesinin 29.7.1987 günlü gönderme kararında da belir

tildiği gibi, Maliye ve Gümrük Bakanlığına başvurulması bu işlemin bir

vergi hatasına girmemesi nedeniyle dava açma süresini durdurmayacağın-

dan ve davayı çözümlemekte Danıştay görevli bulunmadığından haciz tat-

bikinin öğrenildiği 17.3.1987 tarihinden itibaren 16.4.1987 tarihine

kadar açılmayan davanın süre aşımı sebebiyle incelenmesine olanak bu-

lunmadığı gerekçesiyle reddeden Vergi Mahkemesi kararının bozulması is

teminden ibarettir.

Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Ver

gi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun gö

rülmüş olup temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar

sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından tem-

yiz isteminin reddine karar verildi. BŞ/YÖ

 

 

 

Karar Metni

1.1.2002 tarihinden itibaren kamu personeline ilişkin olarak gereçekleştirilen yönetsel tasarruflardan kaynaklanan harcırah ödemelerinin gerçekleştirilmesinin idareler açısından bir zorunluluk olduğu (6245 sayılı harcırah kanunu kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlarda; 22.7.2003 tarihinden itibaren ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile 27.4.2005 tarihinden itibaren zorunlu yer değiştirme, sınav, sağlık sebepleri ve eş durumu dışında kendi yazılı talepleri üzerine naklen atananlar haricinde); anılan tarihten sonra oluşan ve kamu personeli açısından belirsizlikler içeren bir hukuksal ortamda harcırahını alamayanların, bu belirsizlik ortamının yargısal süreç sonrasında hukuksal aydınlığa kavuşması ile birlikte yapacakları başvuruların, 2577 sayılı Kanun'un 10. maddesi kapsamında görülmesi ve başvurulara ilişkin olarak tesis edilen işlemlere karşı açılacak idari davalarda dava açma süresinin, anılan maddede yer alan sistematiğe göre değerlendirilmesi gerektiği hk.[250]

 

Kararın Düzeltilmesini İsteyen (Davacı): ...

Vekili : Av. ...

Karşı Taraf : Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (Köy Hizmetleri Genel

Müdürlüğü)-Ankara.

İsteğin Özeti : Ankara 9. İdare Mahkemesi'nin 30.9.2003 günlü, E:2003/516, K:2003/1059 sayılı kararının onanması yolunda Danıştay Beşinci Dairesi'nce verilen 26.5.2004 günlü, E:2004/656, K:2004/2528 sayılı kararın dilekçede yazılı nedenlerle düzeltilmesi ve İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.

Cevabın Özeti : Cevap verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : B. Ufuk Kadıgil.

Düşüncesi : Düzeltme isteminin kabulüyle Danıştay Beşinci Dairesi'nce verilen 26.5.2004 günlü, E:2004/656, K:2004/2528 sayılı kararın kaldırılarak İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı : Semra Şentürk.

Düşüncesi : Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54 üncü maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce 5286 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Kaldırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesi hükmü uyarınca davacının kadrosunun Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na devredilmesi nedeniyle anılan Bakanlık hasım mevkiine alınmak suretiyle işin gereği düşünüldü:

Dava, Köy Hizmetleri ... İl Müdürlüğü'nde jeofizik mühendisi olarak görev yapmakta iken, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Köy İçmesuları Daire Başkanlığı emrine jeofizik mühendisi olarak yolluksuz biçimde tesis edilen 27.5.2002 günlü işlemle naklen atanan davacının, sürekli görev yolluğunun ödenmesi amacıyla yaptığı başvurusunun reddine ilişkin 7.2.2003 günlü, 02015 sayılı işlemin iptali ve sürekli görev yolluğunun hakediş tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Ankara 9. İdare Mahkemesi'nin 30.9.2003 günlü, E:2003/516, K:2003/1059 sayılı kararıyla; "yolluk istemine dayanak yapılan ve atama isteminin yolluksuz olduğu belirtilen personel nakil bildiriminin 25.7.2002 tarihinde davacıya tebliğ edilmesine rağmen 60 günlük yasal dava açma süresi geçtikten sonra 31.1.2003 tarihli başvurusunun 7.2.2003 tarihinde reddi üzerine 8.4.2003 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı" gerekçesiyle 2577 sayılı Kanun'un 15/1-b maddesi uyarınca davanın süre yönünden reddine karar verilmiştir.

Davacının, davanın süresinde açıldığını öne sürerek yaptığı temyiz başvurusu üzerine Danıştay Beşinci Dairesi, 26.5.2004 günlü, E:2004/656, K:2004/2528 sayılı kararıyla; "Ankara 9. İdare Mahkemesi'nce verilen 30.9.2003 günlü, E:2003/516, K:2003/1059 sayılı karar ve dayandığı gerekçenin hukuk ve usule uygun olduğu, bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığı" gerekçesiyle İdare Mahkemesi kararını onamıştır.

Davacı; davanın süresinde açıldığını ve hakkında tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu öne sürmekte ve Danıştay Beşinci Dairesi'nce verilen 26.5.2004 günlü, E:2004/656, K:2004/2528 sayılı kararın düzeltilmesini ve İdare Mahkemesi kararının bozulmasını istemektedir.

Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen hususlar 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesinin 1/c bendine uygun bulunduğundan, karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay Beşinci Dairesi'nce verilen 26.5.2004 günlü, E:2004/656, K:2004/2528 sayılı karar kaldırılarak uyuşmazlık yeniden incelendi;

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyeti'nin, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu vurgulanmıştır. Belirtilen bu ilkelerin gereği olarak 125. maddede; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim tarihinden başlayacağı, 128. maddede; Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği, 138. maddede; yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği, 153. maddede; Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu, kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümlerinin, iptal kararlarının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkacağı, gereken hallerde Anayasa Mahkemesi'nin iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabileceği, bu tarihin, kararın Resmi Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemeyeceği, iptal kararlarının geriye yürümeyeceği, Anayasa Mahkemesi kararlarının Resmi Gazete'de hemen yayımlanacağı ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı, 161. maddede de; Devletin ve kamu iktisadi teşebbüsleri dışındaki kamu tüzelkişilerinin harcamalarının, yıllık bütçelerle yapılacağı, bütçe kanununa bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağı kuralına yer verilmiştir.

Kamu hizmetinin yürütülmesinde asli unsuru oluşturan ve statü hukukuna tabi olan kamu görevlileri ile ilgili olarak Devlet (dar anlamda idarenin) tarafından tesis edilen tek taraflı irade açıklamaları, çeşitli görünüm biçimleri içerisinde somutlaşmaktadır. Bu irade açıklamalarından bir tanesi de; atama işlemidir. Atama işleminin de çeşitli görünüm biçimlerinde somutlaştığı, kamu görevine girişin kural olarak bir kadroyla ilişkilendirme ile başladığı, görev sırasındaki geçişlerin (yatay veya dikey) hep bir kadrodan diğerine geçiş biçiminde olduğu görülmektedir. Bu genel kuralın dışında, geçici görevlendirme, görevlendirme, vekaleten görevlendirme ve ikinci görev gibi işlemlerle asıl kadroda değişiklik sonucunu doğurmayan göreve yönelik değişikliklerde olmaktadır.

İdarenin takdir yetkisi içerisinde re'sen kullanabileceği bir yetki durumunda olan atama işlemi, aynı zamanda kamu görevlisinin mevzuatın öngördüğü koşulların varlığı halinde talep edebileceği bir hak olarak da ifade edilebilir. Atama işlemi sonucunda görev yeri değişen bir kamu görevlisinin maddi açıdan belli bir külfetle karşı karşıya kalacak olması nedeniyle, pozitif düzenlemelerde kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklanan bu külfetin kamu adına paylaşılması amacını taşıyan düzenlemelere yer verilmiştir. Türk hukuk sisteminde "harcırah" olarak geçen kavram, kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklanan bu külfetin kamu adına paylaşımıdır.

Bu kavramın tanımı doktrinden, hukuksal metinlerden ve yargısal kararlardan yapılacak olursa; harcırah; "devamlı veya geçici bir görevle bir yere gönderilen görevlilere, bu yere gidebilmelerine, orada yiyip içme ve konaklama gibi yapacakları diğer giderlere karşılık verilen para; yolluk" olarak tanımlanabilir. 6245 sayılı Harcırah Kanunu'nun "Tanımlar" başlıklı 3. maddesinin (a) bendinde de; harcırah, bu Kanuna göre ödenmesi gereken yol masrafı, gündelik, aile masrafı ve yer değiştirme masrafından birini, birkaçını veya tamamını ifade eden bir kavram olarak tanımlanmıştır.

14.1.1988 günlü, 311 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri İle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin 16. ve 17. maddelerinin, Anayasa'nın 2., 5., 10. ve 128. maddelerine aykırılığı savıyla Anayasa Mahkemesi'nde açılan iptal davasında; Yüksek Mahkeme tarafından verilen 28.9.1988 günlü, E:1988/12, K:1988/32 sayılı kararda, "harcırah" konusu ile ilgili olarak yapılan değerlendirmeler genel olarak şunlardır; "??. bilindiği üzere, kamu görevlileri ile kamu yönetimleri arasındaki hizmet ilişkileri kural tasarruflarla düzenlenmektedir. Kamu personeli, belirli bir statüde, nesnel kurallara göre hizmet yürütmekte, o statünün sağladığı aylık, ücret, atanma, yükselme ve nakil gibi kimi öznel haklara sahip olmaktadır.

Kazanılmış hak deyimi, öğretide ve uygulamada, niteliği ve kapsamı ile açık biçimde tanımlanmamıştır. Anayasa Mahkemesi'nce de kabul edildiği üzere, "statü hukuku" esasına dayalı nesnel ve düzenleyici kuralların egemen olduğu idare hukuku alanında bu tür haktan genellikle söz edilmemektedir. Burada ancak statü hukukunun olanak verdiği oranlarda ve koşullarda, genel durumun kişisel duruma dönüşmesinden sonra kazanılmış haklar ortaya çıkabilmektedir.

Kamu personeline, geçici veya sürekli görevle görevlendirilmeleri durumunda yol parası, gündelik, aile masrafı, yer değiştirme gideri, kurs yevmiyesi veya yol gideri olarak tazminat verilmesi biçimindeki ödemeler, statü hukukunun kişisel duruma dönüşmesinden sonra ortaya çıkan kazanılmış hak niteliğinde değildir. Yolluk ödemesi, kamu hizmetinin gerektirdiği durumlarda, bu hizmet için görevlendirilen kişilerin katlanacakları giderleri karşılamak üzere yapılan parasal nitelikli bir idari işlemdir. Yolluk, geçici veya sürekli görevlendirmelerde görevliler tarafından yapılan masrafın karşılığıdır. Başka bir deyişle, statü hukukunun düzenlediği ve her zaman kullanılabilen öznel ve kazanılmış bir hak olmayıp, gerektiğinde görevlendirilen kişilere, katlandıkları zorunlu giderlerin karşılığı olarak yapılan bir ödemedir. Statü hukuku esasına dayalı bu tür ödemelerde kazanılmış hak söz konusu değildir. Yapılan masrafı karşılamak amacıyla gerçekleştirilen düzenleme işin mahiyetine uygun bulunmaktadır.

6245 sayılı Kanuna göre yapılan ödemelerin tümü, yolluk (harcırah) tur. Görevin özelliğine, yolluğa hak kazanan kişinin durumuna göre, yolluk unsurlarından birinin veya birkaçının ödenmemesi, kimi durumlarda yolluk unsurlarının tek tek hesaplanması yönteminden ayrılarak kurs gündeliği, komple kamyon bedeli, abonman kartı gibi başka isimler altında belirli bir ödeme yapılması, ödemenin Kanuna göre yolluk niteliğini değiştirmemektedir. Hangi isim altında verilirse verilsin, yolluk, periyodik biçimde değil, hizmet yapılmasına gerek duyulması ve hizmetin yapılması koşulu ile ödenmektedir.

Harcırah Kanunu, kamu hukuku alanında, çalışanla çalıştıranlar arasındaki istihdam ilişkilerini ve buna dayanan mali hakları düzenleyen bir yasa değil, 1. maddesinde belirtildiği üzere, genel, katma ve özel bütçeli idarelerde, bunlara bağlı sabit ve döner sermayeli kurumlarda, özel yasalarla kurulmuş banka ve teşekküllerde ... yolluk ödenmesini gerektiren hizmet yapılması hallerinde uygulanacak kuralları içeren bir gider yasası niteliğindedir."

Bu anlatımlar ışığında "harcırah"; bir kamu görevlisinin kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla katlanmak zorunda kaldığı mali külfete, kamunun aktif katılımını sağlayan bir hukuksal argüman olarak tanımlanabilir. Ve dolayısıyla, atama işleminin farklı görünüm biçimleri arasında, mali külfetin kamu adına paylaşımında farklı anlayışların yerleşmesi, sosyal devlet ve hukuk devleti ilkeleri göz önünde bulundurulduğunda kabul edilebilir olmaktan uzaktır.

Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, "harcırah" konusu ile ilgili olarak 1.1.2002 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere uygulamaya sokulan yasama tasarrufları ve bu tasarruflara ilişkin yargısal süreçte Anayasa Mahkemesi'nce verilen kararlara değinilmesi açıklayıcı olacaktır. Buna göre; 1.1.2002 tarihinden itibaren yürürlüğe konulan yasama tasarrufları ile Anayasa Mahkemesi'nce yapılan anayasal denetimin niteliğini bir açıdan sınıflandıracak olursak, 1.1.2002 ile 21.7.2003 tarihleri arasındaki dönemi; bütçe kanunları ile harcırah ödemelerinin kısıtlanmaya çalışıldığı ve Anayasa Mahkemesi'nce şekil bakımından anayasal denetimin yapıldığı dönem, 22.7.2003 ve sonrasındaki dönemi de; 6245 sayılı Harcırah Kanunu'ndaki değişiklikler ile harcırah ödemelerinin kısıtlanmaya çalışıldığı ve Anayasa Mahkemesi'nce esas bakımından anayasal denetimin yapıldığı dönem olarak ikiye ayırabiliriz.

1.1.2002 ile 21.7.2003 tarihleri arasındaki dönemde, ilk olarak; 4726 sayılı 2002 Mali Yılı Bütçe Kanunu'nun 6. maddesinin (g) bendinden bahsetmek gerekmektedir. 22.12.2001 günlü, 24618 (1. Mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve 1.1.2002 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe giren 12.12.2001 günlü, 4726 sayılı 2002 Mali Yılı Bütçe Kanunu'nun 6. maddesinin (g) bendinde; "6245 sayılı Harcırah Kanunu kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar ile özel hükümler gereğince anılan Kanun kapsamı dışında yer alan tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, istihdam edilme şekline bakılmaksızın; ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile bunların aile fertlerine bu nedenlerle harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla ödeme yapılamaz.

Yukarıdaki fıkra kapsamına girenlerden, aynı fıkra kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar arasında veya bunların başka yerlerdeki birimleri arasında naklen ataması yapılanlar ile başka yerlerde sürekli veya geçici olarak görevlendirilenlere, harcırah talep etmediklerine ilişkin yazılı beyanda bulunmaları halinde, 6245 sayılı Harcırah Kanununda veya özel mevzuatlarında bu atama veya görevlendirmeler için öngörülen harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla dahi olsa herhangi bir ödeme yapılamaz.

6245 sayılı Harcırah Kanunu ile diğer mevzuatın bu fıkraya aykırı hükümleri uygulanmaz." hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenleme ile; "1.1.2002 tarihinden itibaren 6245 sayılı Kanun kapsamında bulunsun ya da bulunmasın tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, istihdam edilme şekline bakılmaksızın; ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ve naklen ataması yapılanlar ile başka yerlerde sürekli veya geçici olarak görevlendirilenlerden harcırah talep etmediklerine ilişkin yazılı beyanda bulunanlara" harcırah ödenmemesi amaçlanmıştır .

28.3.2003 günlü, 25062 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin 22.10.2002 günlü, E:2002/138, K:2002/96 sayılı kararı ile; anılan Kanun'un 6. maddesinin (g) bendinin iptaline karar verilmiştir. Anılan kararda; "Anayasa'nın 161. ve 162. maddelerinin getiriliş amacı, bütçe yasalarında yıllık bütçe kavramı dışındaki konulara yer vermemek, böylece bütçe yasalarını ilgisiz kurallardan uzak tutarak kendi yapısı içinde bütünleştirmektir.

Harcırah verilmesini gerektirecek durumlar ile harcırah verilecek kişiler 6245 sayılı Harcırah Kanunu ile bu Yasa kapsamı dışında kalan kurum ve kuruluşların kendi kuruluş yasalarında belirlenmiştir. 2002 Mali Yılı Bütçe Kanunu'nun 6. maddesinin iptal istemine konu olan (g) fıkrasının birinci paragrafında, 6245 sayılı Yasa kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar ile özel hükümler gereğince anılan kanun kapsamı dışında yer alan tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, istihdam edilme şekline bakılmaksızın ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile bunların aile fertlerine bu nedenlerle harcırah ödenmeyeceğinin; üçüncü paragrafında da 6245 sayılı Harcırah Kanunu ile diğer mevzuatın bu fıkraya aykırı hükümlerinin 2002 mali yılında uygulanmayacağı öngörülerek anılan bütçe yasasıyla öteki yasalarda değişiklik yapılmıştır. Bu nedenle kurallar, Anayasa'nın 87., 88., 161. ve 162. maddelerine aykırıdır." gerekçesine yer verilmiştir.

1.1.2002 ile 21.7.2003 tarihleri arasındaki dönemde, ikinci olarak; 4833 sayılı 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu'nun 51. maddesinin (f) bendinden bahsetmek gerekmektedir. 31.3.2003 günlü, 25065 (1. Mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve 1.1.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe giren 29.3.2003 günlü, 4833 sayılı 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu'nun 51. maddesinin (f) bendinde; "10.2.1954 tarihli ve 6245 sayılı Kanun kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar ile özel hükümler gereğince anılan Kanun kapsamı dışında yer alan tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, istihdam edilme şekline bakılmaksızın; ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile bunların aile fertlerine bu nedenlerle harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla ödeme yapılamaz.

Yukarıda belirtilen kurum ve kuruluşlarda istihdam edilen personelden, kendilerinin yazılı talebi üzerine 1.4.2003 tarihinden itibaren bu kurum ve kuruluşlar arasında veya bunların başka yerlerdeki birimleri arasında naklen ataması yapılanlar ile başka yerlerde sürekli veya geçici olarak görevlendirilenlere, 10.2.1954 tarihli ve 6245 sayılı Kanunda veya özel mevzuatlarında bu atama veya görevlendirmeler için öngörülen harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla dahi olsa herhangi bir ödeme yapılamaz.

10.2.1954 tarihli ve 6245 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin 2, 3 ve 4 üncü bentleri kapsamında 1.4.2003 tarihinden itibaren görevlerinden ayrılacaklar ile anılan Kanunun 11 inci maddesine göre aynı tarihten itibaren harcıraha hak kazanacak olanlara ve özel hükümler gereğince söz konusu Kanun kapsamı dışında yer alan tüm kamu kurum ve kuruluşlarının aynı durumlarda bulunan personeline, bu nedenlere bağlı olarak ilgili mevzuatında öngörülen harcırah ödenmez; bunlardan, ilgili mevzuatında yer değiştirmeleri halinde harcırah verilmesi öngörülmüş olanlara, yer değiştirme koşulu aranmaksızın ve damga vergisi hariç hiçbir vergiye tabi tutulmaksızın 500 milyon lira tutarında ödeme yapılır.

10.2.1954 tarihli ve 6245 sayılı Kanun ile diğer mevzuatın bu bende aykırı hükümleri uygulanmaz." hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenleme ile; "31.3.2003 tarihinden itibaren 6245 sayılı Kanun kapsamında bulunsun ya da bulunmasın tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, istihdam edilme şekline bakılmaksızın; ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile kendilerinin yazılı talebi üzerine 1.4.2003 tarihinden itibaren bu kurum ve kuruluşlar arasında veya bunların başka yerlerdeki birimleri arasında naklen ataması yapılanlar ile başka yerlerde sürekli veya geçici olarak görevlendirilenlere" harcırah ödenmemesi amaçlanmıştır.

22.7.2003 günlü, 25176 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin 17.7.2003 günlü, E:2003/41, K:2003/8 sayılı Kararı ile; "anılan Kanunun 51. maddesinin (f) fıkrasının, Anayasa'ya aykırılığı konusunda güçlü belirtiler bulunduğu gözetilerek, uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi için esas hakkında karar verilinceye kadar yürürlüğünün durdurulmasına" karar verilmiştir. 8.12.2004 günlü, 25664 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 22.1.2004 günlü, E:2003/41, K:2004/4 sayılı karar ile "anılan bendin 4969 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (a), (c) ve (d) fıkraları ile 2. ve 3. maddeleri ile değiştirildiğinden, bu bende ilişkin konusu kalmayan istem hakkında karar verilmesine yer olmadığına" kararı verilmiştir.

Dolayısıyla, 1.1.2002 ile 21.7.2003 tarihleri arasına ilişkin dönemde bütçe kanunları ile getirilen kısıtlayıcı düzenlemelerin, Anayasa Mahkemesi'nin söz konusu kararları ile hukuka aykırılığı saptanmış bulunmaktadır.

22.7.2003 ve sonrasındaki dönemde; ilk olarak; 4969 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (a) bendinden bahsetmek gerekmektedir. Ülkemizde harcırah kavramına yönelik temel hukuksal metin; 6245 sayılı Harcırah Kanunu'dur. Bu Kanun'un "Seyahat ve Vazifenin Mahiyetine Göre Verilecek Harcırah Yol Masrafı, Yevmiye, Aile Masrafı ve Yer Değiştirme Masrafının Birlikte Verilmesini İcabettiren Haller" başlıklı II. Kısmında yer alan ve yol masrafı, yevmiye, aile masrafı ve yer değiştirme masrafının verileceği halleri düzenleyen 10. maddesinin 1. bendinde yer alan; "yurt içinde veya dışındaki daimi bir vazifeye yeniden veya naklen tayin olunanlarla yabancı memleketlerdeki memuriyet merkezi tebdil olunan veyahut bu yerlerden yurt içinde diğer bir daimi vazifeye tayin edilen memur ve hizmetlilere yeni vazife mahallerine kadar," biçimindeki düzenleme, 12.8.2003 günlü, 25197 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan ve 22.7.2003 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe giren 4969 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (a) bendi ile değiştirilmiş, ve anılan bendin başına; "Kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere" ibaresi eklenmiş ve bentte yer alan "yeniden veya" ibaresi metinden çıkarılmıştır. Buna göre; anılan maddenin 1. bendi; "Kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere; Yurt içinde veya dışındaki daimi bir vazifeye naklen tayin olunanlarla yabancı memleketlerdeki memuriyet merkezi tebdil olunan veyahut bu yerlerden yurt içinde diğer bir daimi vazifeye tayin edilen memur ve hizmetlilere yeni vazife mahallerine kadar," biçiminde bir düzenlemeye dönüşmüştür. Bu değişiklikler ile; "22.7.2003 tarihinden itibaren 6245 sayılı Harcırah Kanunu kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlarda, ilk defa veya yeniden göreve alınanlar ile kendi yazılı talepleri üzerine naklen atananlara" harcırah ödenmemesi amaçlanmıştır.

22.7.2003 ve sonrasındaki dönemde; ikinci olarak; 5335 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (a) bendinden bahsetmek gerekmektedir. 27.4.2005 günlü, 25798 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 21.4.2005 günlü, 5335 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (a) bendi ile; 4969 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (a) bendi ile değişik 6245 sayılı Kanun'un 10. maddesinin 1. bendi yeniden değişikliğe uğramış ve anılan bendin başına; "Zorunlu yer değiştirme, sınav, sağlık sebepleri ve eş durumu (bu madde uyarınca sürekli görev yolluğu almaya hak kazananların eşlerinin atamaları) dışında kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere;" ibaresi eklenmiştir. Buna göre; anılan maddenin 1. bendi; "Zorunlu yer değiştirme, sınav, sağlık sebepleri ve eş durumu (bu madde uyarınca sürekli görev yolluğu almaya hak kazananların eşlerinin atamaları) dışında kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere; Yurt içinde veya dışındaki daimi bir vazifeye naklen tayin olunanlarla yabancı memleketlerdeki memuriyet merkezi tebdil olunan veyahut bu yerlerden yurt içinde diğer bir daimi vazifeye tayin edilen memur ve hizmetlilere yeni vazife mahallerine kadar;" biçiminde bir düzenlemeye dönüşmüştür. Bu değişiklik ile; "27.4.2005 tarihinden itibaren 6245 sayılı Harcırah Kanunu kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlarda, zorunlu yer değiştirme, sınav, sağlık sebepleri ve eş durumu (bu madde uyarınca sürekli görev yolluğu almaya hak kazananların eşlerinin atamaları) dışında kendi yazılı talepleri üzerine naklen atananlara" harcırah ödenmemesi amaçlanmıştır.

5335 sayılı Kanun'un 4. maddesinin (a) bendi, 6245 sayılı Kanun'un 10. maddesinin 1. bendine 4969 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (a) bendi ile eklenen ibareyi kaldırmakla birlikte, 26.11.2005 günlü, 26005 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi'nin 4.5.2005 günlü, E:2004/54, K:2005/24 sayılı kararı ile 6245 sayılı Kanun'un 10. maddesinin 1. bendinin başına 31.7.2003 günlü, 4969 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (a) bendi ile eklenen "Kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere" ibaresinin iptaline karar verilmiştir. Anılan kararda; "?Nakil işlemi, idarece, takdir yetkisi kapsamında, kamu görevlisinin istemi olmaksızın tesis edilebileceği gibi, mevzuatın öngördüğü koşulların varlığı halinde, yine takdir yetkisi kapsamında, kamu görevlisinin talebi üzerine de tesis edilebilir. Bu anlamda, nakil isteminde bulunmak, kamu görevlileri için, bir hak olarak gözükmekte ise de, istemin yerine getirilmesinin kamu yararı ve hizmetin gerekleri ile sınırlandırılmış olması nedeniyle, bu hakkın kullanılmasıyla ortaya konulan istemin, idarelerce, mutlaka karşılanması zorunluluğu bulunmamaktadır. Her iki durumda da, yargısal denetim yetkisi saklı kalmak kaydıyla, işlemin tesis edilip edilmeyeceği idarenin takdirindedir.

Öte yandan, 657 sayılı Kanunun 62. maddesinin 2595 sayılı Kanunun 4'üncü maddesiyle değişik 3'üncü paragrafında, yer değiştirme suretiyle yapılan atamalarda, memurlara, yolluklarının, atama emirleri tebliğ edilince ödeme emri aranmaksızın, saymanlıklarca derhal ödeneceği hükmü yer almış, anılan Kanun hükmünde görev yerinin değişmesinin isteğe bağlı olup olmaması yönünden, bir ayrım yapılmamıştır.

Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Bu maddede belirtilen sosyal hukuk devleti, temel hak ve özgürlükleri en geniş ölçüde gerçekleştiren ve güvence altına alan, toplumsal gerekleri ve toplum yararını gözeten, kişi ve toplum yararı arasında denge kuran, toplumsal dayanışmayı en üst düzeyde gerçekleştiren, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak eşitliği, sosyal adaleti sağlayan, çalışma hayatının gelişmesi için önlemler alarak çalışanları koruyan, sosyal güvenlik sorunlarını çözmeyi yüklenmiş, ülkenin kalkınmasıyla birlikte ulusal gelirin sosyal katmanlar arasında adaletli biçimde sağlanmasını amaç edinmiş devlettir. Güçsüzleri güçlülere ezdirmemek ilkesi, herkesi, bu arada çalışanları, emeklilerle yaşlıları, durumlarına uygun düzenlemelerle, sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşatmayı gerektirir.

Nakil işlemi sonucunda, görev yeri değişen kamu görevlilerinin, maddi açıdan belli bir külfetle karşı karşıya kalmaları ve bu külfetin, kamu hizmetinin yürütülmesinden kaynaklanması nedeniy







Yeni Sayfa 1





belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar
hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı", imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi",
"imar para

cezaları", "imar kirliliği suçları", "idare hukuku", "idari yargılama usulü" ve
her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve "ımar
hukukçusu".












imar hukukçusu

Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.

Yayınlanma:: 2007-10-08 (1963 okuma)

[ Geri Dön ]