Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Başkanlığından:
	ESAS   NO   
	: 2006/250
	KARAR NO: 
	2007/10
	KARAR TR : 
	5.2.2007
	(Hukuk 
	Bölümü)
	 
	ÖZET: 1989 
	yılında Bulgaristan’dan gelen davacı tarafından, Devlet Bakanlığı’nca 1990 
	yılında başlatılan proje kapsamında göçmen konutlarından birine sahip 
	olabilmek için katkı payı yatırılarak ilgili form doldurulup verildiği 
	halde, taahhüt edilen konutun teslim edilmediği ileri sürülerek açılan 
	tazminat davasının, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
	 
	K A R A R
	
	 
	
	Davacı        :  Ü.C.
	   
	Vekilleri  :  Av.T.K. -Av. U.B.
	   
	Davalı     : Başbakanlık
	Vekili   
	      : Av. G.B.
	 
	O L A Y     
	: 1989 yılında Bulgaristan’dan gelerek Bursa’ya yerleşen davacı, Devlet 
	Bakanlığı’nca 1990 yılında başlatılan proje kapsamında göçmen konutlarından 
	birine sahip olabilmek için T.C. Emlak Bankası İstanbul Gayrettepe Şubesi’ne 
	2.500.000.-TL katkı payını yatırarak ilgili formu doldurup vermiştir. Ancak, 
	davacıya konut tahsis edilmemiştir.
	Bunun 
	üzerine davacı vekili, davanın, Ankara 11. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 
	E:2005/612 sayılı dosyası ile birleştirilmesine, fazlaya ilişkin hakkın 
	saklı tutulmasıyla; davalı idarenin, konut tesliminden temerrüdü nedeniyle 
	aldığı konut bedeli ile fonlardan davacıya yansıyan bedelin iadesini, haksız 
	iktisap kurallarına göre, olumlu ve olumsuz zenginleşmeyi de tam olarak 
	kapsar nitelikte en geç dava tarihine kadar, tam olarak iade etmesi 
	gerektiğini bildiği halde iade etmediğinden ve bu sebeple kötü niyetli 
	olduğundan;
	1) 1991 
	yılında ödenen 2.500.000.-TL’nın dava tarihine kadar ulaşacağı alım gücünün 
	değerinin ne olabileceği (200-300 m² lik bir evlik arsanın) ve teslim edilen 
	konutların dava tarihindeki rayiç değerlerinin tespiti suretiyle,
	2) Göçmen 
	konutları projesi için iç ve bilhassa dış kaynaklardan 44.452 katılımcı için 
	gelen(hibe mahiyetindeki) fonlardan her bir katılımcı göçmene, bu arada bu 
	fonlardan hiç yararlanamayan davacıya düşen payın hesaplanması suretiyle,
	3)Konut 
	teslimindeki temerrüt tarihinden dava tarihine kadar, davacının kira 
	zararının (kira ödeme ve ya kiradan mahrum kalma suretiyle)hesaplanması ve 
	karşılanması suretiyle,
	4) 
	Hesaplanan bu zararların denkleştirici adalet ilkesi, haksız iktisap 
	kurallarına göre hükmedilmesi ve ayrıca Borçlar Kanunu 105. madde anlamında 
	(munzam zarar) olarak hesaplanması suretiyle toplam zararın tazminine 
	hükmedilmesini,
	5) Alacağa 
	mahsuben 1.100.-YTL’nin yasal faizi ile davalı idareden tahsilini,
	6) Alacağa 
	temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesi istemiyle,
	adli yargıda 
	(Sulh Hukuk Mahkemesinde) dava açmıştır.
	Davalı idare 
	vekilince, birinci savunma dilekçesinde, davalı idarenin hizmet kusuru veya 
	objektif sorumluluk esaslarına göre sorumlu olup olmayacağının tespit ve 
	takdirinin idari yargı yerine ait olduğu ileri sürülerek görev itirazında 
	bulunulmuştur.
	Ankara 11. 
	Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği   
	ANKARA 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce; 18.5.2006 gün ve E:2006/132 sayı ile, 
	davalı idare vekilinin yargı yolu itirazının reddine karar verilmiştir.
	Davalı idare 
	vekilinin, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yolundaki 23.5.2006 günlü 
	dilekçesi üzerine, dava dosyası Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
	DANIŞTAY 
	BAŞSAVCISI; Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulması sonucu Türkiye'ye 
	gelen davacının, göçmen konutları için 1991 yılında inşaat bedeline mahsuben 
	yatırdığı 2.500.000.-liranın dava tarihindeki değerinin, göçmen konutlarında 
	kullanılmak üzere iç ve dış kaynaklardan 44.452 katılımcı için temin edilen 
	ve fonlarda biriken paralardan kendine düşen miktarın ve konut teslimindeki 
	temerrüt tarihinden dava tarihine kadar oluşan kira zararının hesaplanması 
	suretiyle bulunacak toplam zararın haksız iktisap kurallarına göre 
	hükmedilmesi ve alacağa mahsuben şimdilik 1.100.- YTL'nin yasal faiziyle 
	birlikte davalıdan tahsili istemiyle Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 
	E:2006/132 sayısında kayıtlı olarak açılan davada, davanın görüm ve 
	çözümünün idari yargının görevine girdiği ileri sürülerek davalı idarece 
	görev itirazında bulunulduğu ve itirazın reddi üzerine olumlu görev 
	uyuşmazlığı çıkarılmasının istenildiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü 
	Kanunu'nun 2/1-b maddesinde, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel 
	hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının 
	idari dava türleri arasında sayıldığı, 2510 sayılı İskan Kanunu’nun Ek 34. 
	maddesinde, Başbakan’ın, Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulup, 
	Türkiye'ye gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişilerle ilgili olarak 2510 
	sayılı İskan Kanunu çerçevesinde yapılacak işlemler ile alınacak kararların 
	genel koordinasyonunu ve bu kişiler için yapılmakta olan ve yapılacak 
	konutların proje, yapım, kontrol, hak sahibi seçimi, bu taşınmazların hak 
	sahiplerine dağıtımı, kişiler adına temlik ve tapuya tescil ile borçlandırma 
	konularında bir bakanı görevlendirebileceği, görevli bakanın, bu Kanun 
	çerçevesinde kendisine tanınan yetkisini valilere devredebileceği hükmüne 
	yer verilmiş, göçmen konutlarının dağıtım esas ve prensiplerini belirlemek 
	için hazırlanan Yönergenin 2. maddesinin (A) fıkrasında, 1989 yılı ve 
	sonrasında Bulgaristan'dan Ülkemize göçmen olarak geldiklerini 
	belgeleyenlerin konut tahsisinde hak sahibi olabilecekleri, (B) fıkrasında, 
	hak sahibi olanlar arasında öncelik ve puan sıralaması yapılacağı, 5. 
	maddenin (E) fıkrasında, konut bedelinin 2.500.000-lirasını peşin ödeyerek 
	müracaat edenlerin 5. dereceli tahsis önceliği alacağı, müracaatçı sayısı 
	konut sayısından çok olur ise, 5. bölümde yazılı puanlama esaslarına göre 
	sıralamaya konulacağı ve eşit puanlar arasında kur'a çekileceği, (F) 
	fıkrasında da, hangi dairenin kime verileceğinin konut sahiplerinin de hazır 
	bulundukları bir toplantıda noter marifetiyle ve kur'a çekmek suretiyle 
	tesbit edileceğinin öngörüldüğü, uyuşmazlığın, Bulgaristan'dan zorunlu göçe 
	tabi tutulması sonucu Türkiye'ye gelen davacının konut başvurusu sırasında 
	inşaat bedeline mahsuben Türkiye Emlak Bankası’na yatırdığı 2.500.000.- 
	liranın, aradan geçen süreye rağmen konut verilmemesi nedeniyle 
	kullanımından yoksun kalmasından dolayı oluşan zarar ile asıl alacağın, 
	fonlarda biriken paraların ve kira zararının yasal faiziyle birlikte 
	tazminine ilişkin bulunduğu, yasalarla kendisine verilen kamu hizmetini 
	yürüten idarenin, bu hizmetin iyi işlememesi, geç işlemesi ya da hiç 
	işlememesi nedeniyle kişilerin zarara uğrayıp uğramadıklarının tespitinin 
	idari yargıya ait olduğu, dosyadaki belgelerin incelenmesinden, davacı ile 
	davalı arasındaki uyuşmazlığın, özel hukuk ilişkisinden değil, 2510 sayılı 
	İskan Kanunu’nun ek 34.maddesine dayanılarak idare tarafından yapılan 
	düzenlemeler gereği göçmen konutlarından edinmek amacıyla davacının 1991 
	yılında yatırdığı paraya karşın, kendisine konut teslim edilmemesi nedeniyle 
	uğradığı zararın tazmini isteminden kaynaklandığı anlaşılmakta olup, bu hale 
	göre anılan zararın meydana gelmesinde yukarıda açıklanan mevzuat 
	hükümlerini uygulamakla görevli olan idarenin kusurlu bir davranışının 
	bulunup bulunmadığı konusundaki tespitin davanın esasını oluşturması ve bu 
	husustaki görevin ise, idari yargı yerlerine ait olması karşısında, bakılan 
	davada görev uyuşmazlığı çıkarılmasının gerektiği, bu nedenle, 2247 sayılı 
	Yasa’nın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve 
	dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.
	Başkanlıkça, 
	2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin 3. fıkrasına göre Yargıtay Cumhuriyet 
	Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
	YARGITAY 
	CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/132 Esasına 
	kayıtlı bulunan davada, davacı Üzeyir Coşkun tarafından davalı Başbakanlık'a 
	karşı açılan davada 1.100 YTL alacağın faiziyle tahsilinin talep edildiği, 
	davalının süresinde davanın görüm ve çözüm yerinin idari yargının görev 
	alanına girdiğini ileri sürerek, yargı yolu itirazında bulunarak davanın 
	idari yargı yerinde görülmesi gerektiğini iddia ettiği ve Ankara 7.Asliye 
	Hukuk Mahkemesi tarafından 18.05.2006 tarihinde yargı yolu itirazının 
	reddedildiği, davalı Başbakanlık’ın 24.05.2006 tarihli dilekçesiyle olumlu 
	görev uyuşmazlığı çıkarma isteminde bulunduğu, uyuşmazlığın, davacının 
	Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulması sonucu Türkiye'ye gelerek göçmen 
	konutları için 1991 yılında ödediği konut bedeli olan 2.500.000.-TL’nin dava 
	tarihindeki değerinin göçmen konutlarında kullanılmak üzere iç ve dış 
	kaynaklardan 44.452 katılımcı için temin edilen ve fonlarda biriken 
	paralardan kendisine düşen miktarın ve konut teslimindeki temerrüt 
	tarihinden dava tarihine kadar oluşan kira zararının hesaplanmasıyla 
	bulunacak toplam zararın tahsilini, ancak, şimdilik 1.100.-YTL’ nin yasal 
	faiziyle tahsili isteminden ibaret bulunduğu, Anayasa'nın 125/son madde ve 
	fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle 
	yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü 
	Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara 
	uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri 
	arasında sayıldığı, ancak, davalı ile davacı arasındaki ilişki özel hukuk 
	anlamında hizmet ilişkisi olup, bu ilişkiden doğan zararın giderilmesinin 
	istendiği, taraflar arasındaki ilişkinin kamu otoritesine ve yetkisine 
	dayalı tek yanlı ve resen bir idari iş ve eylem olmadığının açık bulunduğu, 
	bu nedenle, açılan davanın görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli 
	bulunduğundan, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun reddi gerektiği yolunda 
	yazılı düşünce vermiştir. 
	İNCELEME VE 
	GEREKÇE:
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M. 
	Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah 
	ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 05.02.2007 günlü 
	toplantısında;
	I-İLK 
	İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan 
	incelemeye göre, davalı idare vekilinin, anılan Yasanın 10. maddesinde 
	öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12. 
	maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine, Danıştay 
	Başsavcısı’nca 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı 
	çıkarıldığı anlaşıldığından ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık 
	bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile 
	karar verildi.
	II-ESASIN 
	İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli 
	yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; 
	ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet 
	BEŞİNCİ’nin davada adli yargının, Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, 
	davada idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları 
	da dinlendikten sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
	Dava, 1989 
	yılında Bulgaristan’dan gelerek Bursa’ya yerleşen davacı tarafından, Devlet 
	Bakanlığı’nca 1990 yılında başlatılan proje kapsamında göçmen konutlarından 
	birine sahip olabilmek için T.C. Emlak Bankası İstanbul Gayrettepe Şubesi’ne 
	2.500.000.-TL katkı payı yatırılarak ilgili form doldurulup verildiği halde, 
	taahhüt edilen konutun teslim edilmediği ileri sürülerek olay kısmında 
	belirtilen istemle açılmıştır.  
	26.9.2006 
	gün ve 26301 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5543 sayılı İskan Kanunu’nun 
	48. maddesi gereği yürürlükten kaldırılan 14.6.1934 gün ve 2510 sayılı İskan 
	Kanunu’nun Ek 33. maddesinde (Ek madde: 16/06/1989-3583/1 md.), 
	“Bulgaristan'dan göçe zorlanarak 01/01/1984 tarihinden sonra Türkiye'ye 
	gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişiler 14/06/1934 tarihli ve 2510 
	sayılı Kanun hükümlerine göre Türk kültürüne bağlı serbest veya iskanlı 
	göçmen sayılır ve bunlar hakkında mezkur Kanunda hüküm bulunmaması halinde 
	17/03/1982 tarihli ve 2641 sayılı Kanun hükümleri (2 nci, 3 üncü, 4 üncü ve 
	5 inci maddeler hariç) kıyasen uygulanır” ve Ek 34. maddesinde (Ek madde: 
	27/05/1992 - 3805/1 md.), “Başbakan, Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi 
	tutulup, Türkiye'ye gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişilerle ilgili 
	olarak 2510 sayılı İskan Kanunu çerçevesinde yapılacak işlemler ile alınacak 
	kararların genel koordinasyonu ve bu kişiler için yapılmakta olan veya 
	yapılacak konutların proje, yapım, kontrol ve hak sahibi seçimi, bu 
	taşınmazların hak sahiplerine dağıtım, kişiler adına temlik ve tapuda tescil 
	ile borçlandırma konularında bir Bakanı görevlendirebilir.
	Görevli 
	Bakan, bu Kanun çerçevesinde kendisine tanınan yetkisini valilere 
	devredebilir” denilmiştir.
	
	Bulgaristan’dan zorunlu göçe tabi tutulan soydaşlarımıza Devlet Bakanlığı 
	organizatörlüğünde yaptırılan konutların dağıtımına dair prensipleri 
	belirleyen Yönergenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, Bulgaristan Hükümetinin 
	uyguladığı asimilasyon politikası neticesinde zorunlu göçe tabi tutularak 
	Ülkemize gelen soydaşlarımızı kendilerine ait birer konut sahibi yapmak 
	amacıyla Devlet Bakanlığı(Sn.Mehmet Çevik) organizatörlüğünde inşa 
	ettirilmekte olan konutların dağıtım esas ve prensiplerini belirlemek için 
	hazırlandığı, “Genel Esaslar” başlıklı 2. maddesinin (B) fıkrasında, hak 
	sahibi olanlar arasında öncelik ve puan sıralamasının bu Yönergenin 5 ve 6. 
	maddelerinde açıklanan esaslara göre yapılacağı, “Tahsis Öncellik Sırası” 
	başlığını taşıyan 5. maddesinin (E ) fıkrasında, konut bedelinin 
	2.500.000.-TL sini peşin ödeyerek müracaat edenlerin 5. derecede tahsis 
	önceliği alacakları, 4. derecede tahsis önceliğinden artmış konutların 
	5.derecede tahsis önceliği olanlara tahsis edileceği, müracaatçı sayısı 
	konut sayısından çok olursa 5. bölümde yazılı puanlama esaslarına göre 
	sıralamaya konulacağı ve eşit puanlar arasında kur’a çekileceği, “Puan 
	Öncelik Sırası” başlığını taşıyan 6. maddesinde, puanlamanın nasıl 
	yapılacağı belirtilmiş, “Tapu Değeri ve Temlik Cetvelleri” başlığını taşıyan 
	7. maddesinin (B) fıkrasında, inşaat bedelinin tamamını ödemeyen ve bakiye 
	borcunu 10 yıl taksite bağlatan şahıslarca Banka ile borçlanma sözleşmesi 
	imzalanacağı ve daha sonra konut üzerinde bakiye borç ipotek devam etmek 
	kaydıyla tapu devir işlemi yapılacağı hükme bağlanmıştır.
	Öte yandan; 
	26.9.2006 tarihinde yürürlüğe giren 19.9.2006 gün ve 5543 sayılı İskan 
	Kanunu’nun geçici 1. maddesinin (1). fıkrasında, Başbakan’ın, 
	Bulgaristan'dan zorunlu göçe tâbi tutulup, Türkiye'ye gelerek yerleşmek 
	isteyen Türk soylu kişilerle ilgili olarak bu Kanun çerçevesinde yapılacak 
	işlemler ile alınacak kararların genel koordinasyonu ve bu kişiler için 
	yapılan veya yapılacak konutların proje, yapım, kontrol ve hak sahibi 
	seçimi, tahsis ve dağıtımı, kişiler adına temlik ve tapuda tescili ile 
	borçlandırma konularında Toplu Konut İdaresi Başkanını görevlendirebileceği 
	belirtilmiş, (5). fıkrasında, “Bulgaristan'dan zorunlu göçe tâbi tutulup, 
	Türkiye'ye gelerek yerleşmek isteyen Türk soylu kişilere yaptırılan 
	konutlardan almak üzere müracaat ederek para yatıranlardan konut sahibi 
	olamayanların, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde 
	müracaat etmeleri halinde yatırdıkları bedel, yatırıldıkları tarihten 
	itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte kendilerine ödenir. Görülmekte 
	olan davalar da bu hükme göre sonuçlandırılır. ( Ana. Mah’nin 23/11/2006 
	tarihli ve E.: 2006/152, K.: 2006/34 sayılı (Yürürlüğü Durdurma) Kararı ile; 
	bu fıkranın  ikinci tümcesinin, Anayasa’ya aykırılığı konusunda güçlü 
	belirtiler bulunduğu ve uygulanması halinde sonradan giderilmesi güç veya 
	olanaksız durum ve zararların doğabileceği gözetilerek esas hakkında karar 
	verilinceye kadar yürürlüğünün durdurulması hüküm altına alınmıştır.) Süresi 
	içerisinde müracaat etmeyen soydaşların yatırmış oldukları bedel, göçmen 
	konutları hesabına gelir kaydedilerek toplanmış bulunan paralar bu şekilde 
	tasfiye edilir. Bu fıkra hükümlerini uygulamaya ilişkin gerekli 
	düzenlemeleri yapmaya Toplu Konut İdaresi Başkanlığı yetkilidir” düzenlemesi 
	yer almıştır. 
	Yukarıda 
	sözü edilen Yönerge ile, Bulgaristan’dan gelen soydaşlarımızın konut sahibi 
	yapılacağı duyurulmuş, davacı, bu konutlardan birine sahip olabilmek için 
	T.C. Emlak Bankası İstanbul Gayrettepe Şubesi’ne 2.500.000.-TL katkı payını 
	yatırarak, göçmen konutları için talep başvuru formunu doldurup vermiş, 
	ancak, konut sahibi olamamıştır. 
	Anayasa’nın 
	125. maddesinin son fıkrasında, idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan 
	zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama 
	Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, idari eylem ve 
	işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan 
	tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
	Ancak, 
	olayda, davalı idare ile davacı arasındaki ilişkinin özel hukuk ilişkisi 
	olduğu, taraflar arasındaki bu ilişkinin, kamu otoritesine ve yetkisine 
	dayalı, tek yanlı ve resen yapılan idari işlem ve eylemden kaynaklanmadığı 
	anlaşılmıştır. 
	Açıklanan 
	nedenlerle, bu ilişkiden doğan zararın giderilmesi istemiyle açılan davanın 
	görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevli bulunduğundan, Danıştay 
	Başsavcısının başvurusunun reddi gerekmiştir.
	SONUÇ  : 
	Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay 
	Başsavcısı’nca yapılan BAŞVURUNUN REDDİNE, 05.02.2007 gününde Üye Serap 
	AKSOYLU’nun KARŞI OYU ve OYÇOKLU?U İLE KESİN OLARAK karar verildi.
	 
	* * *
	 
	KARŞI OY
	 
	Dava, 1989 
	yılında Bulgaristan’dan gelerek Bursa’ya yerleşen davacı tarafından, Devlet 
	Bakanlığı’nca 1990 yılında başlatılan proje kapsamında göçmen konutlarından 
	birine sahip olabilmek için T.C. Emlak Bankası İstanbul Gayrettepe Şubesi’ne 
	2.500.000 TL katkı payı yatırılarak ilgili form doldurulup verildiği halde, 
	taahhüt edilen konutun teslim edilmemesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini 
	istemiyle Başbakanlık’a karşı açılmıştır. 
	Anayasa’nın 
	125 nci maddesinin son fıkrasında, idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden 
	doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmış; 2577 sayılı İdari 
	Yargılama Usulü Kanunu'nun 2 nci maddesinin 1 nci fıkrasının (b) bendinde, 
	idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar 
	tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında 
	sayılmıştır. 
	2510 sayılı 
	İskan Kanunu’nun 17 nci maddesinde, iskanın bir aileye, nüfus ve ihtiyacına 
	göre oturacak ev veya ev yeri vermekle yapılacağı, Ek 34 üncü maddesinde, 
	Başbakan’ın, Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulup, Türkiye'ye gelerek 
	yerleşmek isteyen Türk soylu kişilerle ilgili olarak 2510 sayılı İskan 
	Kanunu çerçevesinde yapılacak işlemler ile alınacak kararların genel 
	koordinasyonunu ve bu kişiler için yapılmakta olan ve yapılacak konutların 
	proje, yapım, kontrol, hak sahibi seçimi, bu taşınmazların hak sahiplerine 
	dağıtımı, kişiler adına temlik ve tapuya tescil ile borçlandırma konularında 
	bir bakanı görevlendirebileceği, görevli bakanın, bu Kanun çerçevesinde 
	kendisine tanınan yetkisini valilere devredebileceği hükmüne yer 
	verilmiştir.
	 Göçmen 
	konutlarının dağıtım esas ve prensiplerini belirlemek için hazırlanan 
	Yönergenin 2 nci maddesinin (A) fıkrasında, 1989 yılı ve sonrasında 
	Bulgaristan'dan Ülkemize göçmen olarak geldiklerini belgeleyenlerin konut 
	tahsisinde hak sahibi olabilecekleri, (B) fıkrasında, hak sahibi olanlar 
	arasında öncelik ve puan sıralaması yapılacağı, 5 inci maddesinin (E) 
	fıkrasında, konut bedelinin 2.500.000 lirasını peşin ödeyerek müracaat 
	edenlerin 5. dereceli tahsis önceliği alacağı, müracaatçı sayısı konut 
	sayısından çok olur ise 5. bölümde yazılı puanlama esaslarına göre 
	sıralamaya konulacağı ve eşit puanlar arasında kur'a çekileceği, (F) 
	fıkrasında da, hangi dairenin kime verileceğinin konut sahiplerinin de hazır 
	bulundukları bir toplantıda noter marifetiyle ve kur'a çekmek suretiyle 
	tesbit edileceği öngörülmüştür.
	
	 Bulgaristan'dan zorunlu göçe tabi tutulması sonucu Türkiye'ye gelen davacı, 
	konut başvurusu sırasında inşaat bedeline mahsuben Türkiye Emlak Bankası’na 
	2.500.000 lira yatırdığı halde aradan geçen süreye rağmen konut verilmemesi 
	nedeniyle uğradığı zararın yasal faiziyle birlikte tazminini istemektedir.
	
	Yukarıda 
	belirtilen yasal düzenlemeler karşısında, davacı ile davalı arasındaki 
	uyuşmazlığın, özel hukuk ilişkisinden değil, 2510 sayılı İskan Kanunu ile 
	davalı İdareye verilen kamu hizmetini yürütme görevi kapsamında hizmetin 
	işleyişiyle ilgili olarak ortaya çıkan zararın tazmini isteminden 
	kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
	Buna göre, 
	Yasalarla kendisine verilen kamu hizmetini yürüten idarenin, bu hizmetin iyi 
	işlememesi, geç işlemesi ya da hiç işlememesinden doğan sorumluluğu 
	nedeniyle kişilerin zarara uğradıkları iddiasıyla açılan davaların görüm ve 
	çözümünün yukarıda belirtilen Anayasa ve Yasa kuralları gereğince idari 
	yargının görevinde olduğu görüşüyle karara karşıyım.
	 
	 
	
	                                                                                                                                             
	ÜYE
	
	                                                                                                                                   
	Serap AKSOYLU
	 
	* * *
	 
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Başkanlığından:
	ESAS   NO   
	: 2006/251
	KARAR NO: 
	2006/271
	KARAR TR : 
	25.12.2006
	(Hukuk 
	Bölümü)
	 
	 ÖZET: 
	Sağlık hizmetinin yürütüldüğü sırada doğduğu öne sürülen zararın giderilmesi 
	istemiyle açılan davanın, davalı Bakanlık yönünden, ilgili hastane 5283 
	sayılı Yasa gereği Sağlık Bakanlığı’na devredildiğinden, İDARİ YARGI YERİNDE 
	çözümlenmesi gerektiği hk.
	 
	K A R A R
	 
	Davacılar    
	: S.Ö. – H.ö.
	
	Vekilleri     : Av. S.D.Ü. - Av. A.E. 
	Davalılar    
	: 1- Sağlık Bakanlığı (Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı)
	
	Vekili         :     Av.Y.Ü.
	
	                     2- B.S.
	
	Vekili         :     Av. Ü.Ç.
	
	                     3- L.S.
	
	Vekili         :     Av. T.D.O.
	
	                     4- A.K.
	
	Vekili         :     Av. Ö.Ş.E.
	 
	O L A Y     
	: Sigortalı olan Hasan Önal’ın eşi Sıddıka Önal’ın Sosyal Sigortalar Kurumu 
	Etlik Kadın ve Doğum Eğitim Hastanesi’nde 9.3.2001 tarihinde 
	gerçekleştirilen doğumunda şahsi kusurlu doktorlarca sezeryanla doğum 
	yaptırılmadığı, normal doğumda bebeğe zarar verildiği ileri sürülerek 
	fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere çalışma gücünün kaybı ve bakıcı 
	giderleri karşılığı 1.000.000.000.- TL ve karşılanmayan tedavi giderleri 
	için 200.000.000.- TL’nin doğum tarihi olan 9.3.2001 tarihinden işleyecek 
	yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesi 
	istemiyle Yaşar Metin Önal’a velayeten Sıddıka Önal ve Hasan Önal tarafından 
	adli yargı yerinde dava açılmıştır.
	Davacılar 
	vekili, 5.2.2004 tarihinde Mahkemeye verdiği dilekçesinde, fazlaya ilişkin 
	hakları saklı kalmak kaydıyla 1.200.000.000.- TL destekten yoksun kalma 
	tazminatının 17.10.2001 tarihinden işleyecek yasal faizi ile müteselsil 
	sorumlu davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
	Yaşar Metin 
	Önal’ın 17.10.2001 tarihinde hayatını kaybetmesi üzerine davacılar vekili 
	tarafından, doğumun gerektiği gibi yapılmaması, hatalı olarak doğum 
	işlemleri uygulanması nedeniyle doğumda oluşan travma sonucu davacıların 
	çocuklarını kaybettikleri ileri sürülerek fazlaya ilişkin hakları saklı 
	kalmak üzere 2.846.243.255.- TL maddi ve 45.000.000.000.- TL manevi 
	tazminatın 17.10.2001 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte 
	müteselsil sorumlu davalılardan tahsili istemiyle adli yargı yerinde Sosyal 
	Sigortalar Kurumu Başkanlığı ve Birsu Sarıışık aleyhine bir dava daha 
	açılmış; Mahkemece, bu davanın ilk dava ile birleştirilmesine karar 
	verilmiştir.
	ANKARA 5. İŞ 
	MAHKEMESİ ; 6.10.2004 gün ve E:2001/715-2004/1166; K:2004/1130-2004/1095 
	sayı ile, işin esasını incelemek suretiyle karar vermiş ; ancak, bu karar, 
	YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ’nin 19.4.2005 gün ve E:2004/11994; K:2005/4080 
	sayılı kararı ile; davanın, SSK Hastanesi doktorlarının yanlış tedavisi 
	sonucu oluşan zararın giderilmesine yönelik maddi ve manevi tazminat 
	istemine ilişkin bulunduğu, Mahkemece, işin esasına girilerek davanın kısmen 
	kabulüne karar verilmiş ise de, bu sonucun usul ve yasaya uygun bulunmadığı, 
	Sosyal Sigortalar Kurumu'nun özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişiliğe haiz 
	bir kuruluş olduğu ve uyuşmazlığın 506 sayılı Yasa'dan kaynaklanmadığı, bu 
	tür davalarda özel hukuk kurallarının uygulanacağı, yanlar arasındaki bu tür 
	hukuki ilişkide öncelikle Borçlar Kanunu'nun adam çalıştırma ilkeleri ile 
	vekalet akdi hükümlerinin uygulanabileceği, bu durumda, açık kanun hükmü ile 
	iş mahkemesinde görüleceği belirtilmemiş olan bu tür davaların genel 
	mahkemelerde görülmesi gerektiğinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 
	2003/21-95 Esas, 2003/13 Karar sayılı ve 26.2.2003 günlü kararında da açıkça 
	belirtildiği, bu durumda, Mahkemenin, asliye hukuk mahkemesinin görevli 
	olduğuna karar vermesi gerekirken, görevli olduğuna karar vererek işin 
	esasına girip davayı sonuçlandırmasının doğru görülmediği, Mahkemece, bu 
	maddi ve hukuki olgular göz önünde tutularak görevsizlik kararı verilmesi 
	gerekirken işin esasına girilip yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve 
	yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmuş; ANKARA 5. İŞ MAHKEMESİ ; 
	6.12.2005 gün ve E:2005/1169-2004/1166; K:2006/2-2004/1095 sayı ile, bozma 
	kararına uymak suretiyle görevsizlik kararı vermiştir. 
	Bunun 
	üzerine, Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmeye başlanan davada, davalılardan 
	Sağlık Bakanlığı ve Birsu Sarıışık vekilleri, davada idari yargının görevli 
	olduğunu ileri sürerek görev itirazında bulunmuşlardır.
	ANKARA 21. 
	ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 29.6.2006 gün ve E:2006/157 sayı ile, iki davalının 
	da görev itirazının reddine karar vermiştir. 
	Sağlık 
	Bakanlığı ve Birsu Sarıışık vekillerinin, olumlu görev uyuşmazlığı 
	çıkarılması istemini içeren başvuruları üzerine, dava dosyası Danıştay 
	Başsavcılığı’na gönderilmiştir.
	DANIŞTAY 
	BAŞSAVCISI; SSK Ankara Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Eğitim Hastahanesi’nde 
	Sıdıka Önal'ın doğumu sırasında uygulanan yöntemden dolayı çocuğun 
	rahatsızlanması ve daha sonra ölmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 
	zararların yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle Sağlık Bakanlığı, SSK 
	Başkanlığı, Birsu Sarıışık, Ali Karaoba ve Levent Seçkin aleyhine Ankara 21. 
	Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/157 Esas sayısında görülen davada, 
	davalılardan Birsu Sarıışık ile Sağlık Bakanlığı’nca, davanın görüm ve 
	çözümünün idari yargının görevine girdiği ileri sürülerek görev itirazında 
	bulunulduğu ve itirazın reddi üzerine olumlu görev uyuşmazlığı 
	çıkarılmasının istenildiği, Anayasa'nın 125. maddesinde, idarenin kendi 
	eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun belirtildiği, 
	2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde, idari eylem 
	ve işlemlerden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı 
	davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı, 506 sayılı Sosyal 
	Sigortalar Kanunu’nun 134. maddesinde, bu Kanunun uygulanmasından doğan 
	uyuşmazlıkların yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli 
	mahkemelerde görüleceği belirtilmiş olup, aynı Yasanın 1.maddesinde sözü 
	edilen, iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, 
	yaşlılık ve ölüm hallerinde ödenecek sigorta yardımları konusunda sigortalı 
	kişi ile idare veya Sosyal Sigortalar Kurumu arasında çıkacak 
	uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görülmesi gerektiği, ancak, Anayasa’nın, 
	herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla 
	görevli Devletin, bu görevini kamu ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal 
	kurumlarından yararlanarak yerine getireceği yolundaki 56. maddesi hükmü 
	dikkate alındığında, sözü edilen Kuruma ait hastahanelerde verilen sağlık 
	hizmetinin, kamu hizmeti olarak yürütüldüğü kuşkusuz olup, bu hizmetlerin 
	yürütülmesi sırasında uğranılan zararların tazminine ilişkin uyuşmazlıkların 
	çözümünün, 506 sayılı Yasanın 134. maddesi kapsamı dışında kaldığı, dosyanın 
	incelenmesinden, Sosyal Sigortalar Kurumu Ankara Doğumevi ve Kadın 
	Hastalıkları Eğitim Hastahanesi’nde yaptırılan doğumda hatalı uygulama 
	nedeniyle çocuğun oksijensiz kaldığı, beyin hücrelerinin öldüğü, gırtlak 
	yapısının çalışmadığı, organların fonksiyonlarını yitirdiği ve daha sonra 
	hayatını kaybettiği ileri sürülerek SSK Genel Müdürlüğü ve ilgili hekimler 
	aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açıldığı anlaşılmakta olup, davalı 
	idareye bağlı hastanede sağlık hizmetinin gereği gibi yürütülmediği 
	iddiasından kaynaklanan davada, kamu hizmeti yürüttüğü kuşkusuz olan ve olay 
	tarihinde Sosyal Sigortalar Kurumu’na bağlı bulunan hastanenin, bu hizmeti 
	yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararların giderilmesinin ancak idari 
	yargıda açılacak tam yargı davası ile idarenin tazmin sorumluluğuna ilişkin 
	esaslar çerçevesinde mümkün olacağı sonucuna ulaşıldığı, öte yandan, adı 
	geçen hastane, 5283 sayılı Yasa’ya göre Sağlık Bakanlığı’na devredilmiş 
	olup, bu Yasanın 9/c maddesi uyarınca, devredilen sağlık birimleri ile 
	ilgili olarak, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kamu kurum ve 
	kuruluşları leh ve aleyhine adli ve idari yargıda sağlık hizmetleri 
	sunumundan dolayı açılmış ve açılacak davaların, Bakanlık husumetiyle 
	yürütülmesinin gerekmesi ve bütün hak, yetki, yükümlülük, alacak ve 
	borçlarıyla birlikte Bakanlığa geçmesi hususları da dikkate alındığında, 
	devredilen SSK hastanelerinin hizmet kusuru  iddiasına dayalı tazminat 
	davalarının genel idari yargı yerinde görülmesi gerektiği sonucuna 
	varıldığı, bu durumda, SSK Genel Müdürlüğü aleyhine açılan ve daha sonra 
	Sağlık Bakanlığı husumetiyle görülen davanın görüm ve çözümünün, idari işlem 
	ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı 
	davalarına bakmakla görevli olan idari yargıya ait bulunduğundan, Ankara 21. 
	Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Sağlık Bakanlığı’nın görev itirazının reddine 
	ilişkin kararının kaldırılmasının icap ettiği gerekçesiyle davanın Sağlık 
	Bakanlığı aleyhine açılan kısmı yönünden 2247 sayılı Kanun’un 10 uncu ve 
	izleyen maddeleri uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış ve görev 
	konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.
	Başkanlıkça, 
	2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına göre Yargıtay 
	Cumhuriyet Başsavcısı’ndan yazılı düşüncesi istenilmiştir.
	YARGITAY 
	CUMHURİYET BAŞSAVCISI; davacılar vekilinin, müvekkili Yaşar Metin Önal’ın 
	babası olan müvekkili Hasan Önal’ın davalı Kurumun sigortalısı olduğunu, 
	anne Sıddıka Önal’ın doğum yapması için davalı Kurumun hastanesine 
	götürüldüğünü, hastanede görevli doktorların kusurlu eylemleri nedeniyle 
	davacı Yaşar Önal'ın malul kaldığını bildirerek maddi ve manevi tazminat 
	isteminde bulunduğu, daha sonra davacı Yaşar Önal'ın ölmesi üzerine verdiği 
	dilekçe ile baba ve annesi için destekten yoksun kalma tazminatı ve ek dava 
	ile manevi tazminat istemiyle SSK Kurumu Başkanlığı ve doktorlar aleyhine 
	Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açtığı, davalı idare ve doktor 
	Birsu Sarıışık tarafından görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev 
	uyuşmazlığı çıkarıldığının anlaşıldığı, Ankara 21. Asliye Hukuk 
	Mahkemesi'nce 28.09.2006 tarihli oturumda, davalının görev itirazının 
	reddedildiği, Anayasa'nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem 
	ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala 
	bağlandığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi 
	gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından 
	açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı, 
	davanın, yanlış tedavi sonucu uğranılan zararın davalı Kurumdan tazmini 
	isteminden ibaret olduğu, davalı idarenin, sağlık hizmeti ile ilgili 
	görevini yerine getirirken hizmet kusuru nedeniyle açılan davanın, idari 
	yargı yerinde görülmesinin gerektiğini ileri sürerek görev itirazında 
	bulunduğu, davalılardan SSK’na ait hastane 5283 sayılı Yasa’ya göre Sağlık 
	Bakanlığı’na devredilmiş olup, bu Yasanın 4/c maddesi uyarınca , "Devredilen 
	sağlık birimleri ile ilgili olarak; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe 
	kadar, Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık hizmeti satın almasına ilişkin 
	sözleşmeleri hariç, kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılmış 
	sözleşmeler, kredi anlaşmaları, yatırım projeleri ile kamu kurum ve 
	kuruluşları leh ve aleyhine adlî ve idarî yargıda sağlık hizmeti sunumundan, 
	iyileştirici tıbbî malzeme alımından dolayı ve sağlık hizmeti sunan 
	personelle ilgili açılmış ve açılacak davalar ile icra takiplerinin, 
	Bakanlık husumetiyle yürütülür. Bütün hak, yetki, yükümlülük, alacak ve 
	borçlarıyla birlikte Bakanlığa geçer” denilmekte olduğundan, devredilen SSK 
	hastanelerinin hizmet kusuruna dayalı tazminat davalarının genel idari yargı 
	yerinde görülmesi gerektiği, buna göre ve zararın kamu hizmetinin 
	yürütülmesi sırasında doğması nedeniyle idarenin hizmet kusuruna dayanılmış 
	olması karşısında, kamu hizmeti yürüten davalının bu hizmeti yürüttüğü 
	esnada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan davada, kamu 
	hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, 
	hizmet kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının 
	saptanmasının gerektiği, bu hususların saptanması ise idare hukuku 
	ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa'nın 2/1-b maddesi 
	kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı 
	yerlerinin görevli bulunduğu, bu nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın 
	başvurusunun kabulü ile Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin davalı Sağlık 
	Bakanlığı'nın görev itirazının reddine ilişkin kararının kaldırılması 
	gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
	İNCELEME VE 
	GEREKÇE:
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M. 
	Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Z. Nurhan YÜCEL, Esen EROL, Abdullah 
	ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 25.12.2006 günlü 
	toplantısında;
	I-İLK 
	İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan 
	incelemeye göre; davalı idare vekilinin anılan Yasanın 10. maddesinde 
	öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12. 
	maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine, Danıştay 
	Başsavcısı’nca 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı 
	çıkarıldığı anlaşıldığından ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık 
	bulunmadığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile 
	karar verildi.
	II-ESASIN 
	İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari 
	yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; 
	ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet 
	BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada idari yargının 
	görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ 
	GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
	Dava, Sosyal 
	Sigortalar Kurumu Etlik Kadın ve Doğum Eğitim Hastanesi’nde doğan 
	çocuklarını, doğumun gerektiği gibi yapılmaması, hatalı olarak doğum 
	işlemleri uygulanması nedeniyle doğumda oluşan travma sonucu kaybettiklerini 
	ileri sürerek zararlarının karşılanması amacıyla maddi ve manevi tazminatın 
	davalılardan tahsili istemiyle açılmıştır.
	19/1/2005 
	gün ve 25705(Mük.) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5283 sayılı Bazı Kamu 
	Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına 
	Devredilmesine Dair Kanun’un 1. maddesinde, bu Kanunun amacının, kamu kurum 
	ve kuruluşlarına ait sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesiyle 
	ilgili usûl ve esasları belirlemek olduğu, 4. maddesinin (c) fıkrasında, 
	devredilen sağlık birimleri ile ilgili olarak; bu Kanunun yürürlüğe girdiği 
	tarihe kadar, Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık hizmeti satın almasına 
	ilişkin sözleşmeleri hariç, kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılmış 
	sözleşmeler, kredi anlaşmaları, yatırım projeleri ile kamu kurum ve 
	kuruluşları leh ve aleyhine adlî ve idarî yargıda sağlık hizmeti sunumundan, 
	iyileştirici tıbbî malzeme alımından dolayı ve sağlık hizmeti sunan 
	personelle ilgili açılmış ve açılacak davalar ile icra takiplerinin, 
	Bakanlık husumetiyle yürütüleceği, bütün hak, yetki, yükümlülük, alacak ve 
	borçlarıyla birlikte Bakanlığa geçeceği, 10 maddesinde ise, bu Kanunun 4 
	üncü maddesinin (b) ve (g) bendi, 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası ve 6 ncı 
	maddesinin yayımı tarihinde, diğer hükümlerinin yayımını takip eden günden 
	bir ay sonra yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.  
	Anayasa’nın 
	125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan 
	zararı ödemekle  yükümlü   olduğu  kurala  bağlanmış; 2577 sayılı İdari 
	Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b. maddesinde, idari eylem ve işlemlerden 
	dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı 
	davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
	Olayda, 
	davacı vekilince, uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle Sosyal 
	Sigortalar Kurumu Başkanlığı ve doktorlar Birsu Sarıışık, Levent Seçkin ve 
	Ali Karaoba’ya karşı açılan davada, 5283 sayılı Yasa’nın yürürlüğe girmesi 
	nedeniyle Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı yerine davaya taraf olan 
	Sağlık Bakanlığı ile davalı doktorlardan Birsu Sarıışık’ın, davanın görüm ve 
	çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki görev itirazı,  Ankara 21. 
	Asliye Hukuk Mahkemesi’nce reddedilmiştir.
	Sosyal 
	Sigortalar Kurumu Etlik Kadın ve Doğum Eğitim Hastanesi, olayın olduğu 
	tarihte Sosyal Sigortalar Kurumu’na bağlıyken, Ankara 21. Asliye Hukuk 
	Mahkemesi’nin davayı incelediği aşamada 5283 sayılı Yasa uyarınca Sağlık 
	Bakanlığı’na devredilmiştir.
	Bu duruma 
	göre, hastanenin kamu hizmetini yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın 
	tazmini istemiyle açılan bu davada, kamu hizmetinin yöntemine ve hukuka 
	uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, hizmet kusuru veya başka nedenle 
	idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir. Bu 
	hususların saptanması ise idare hukuku ilkelerine göre yapılabileceğinden, 
	2577 sayılı Yasa’nın 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi kapsamında 
	bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idari yargı yerleri 
	görevlidir. 
	Açıklanan 
	nedenlerle, Danıştay Başsavcısı’nca yapılan başvurunun kabulü ile Asliye 
	Hukuk Mahkemesi’nin davalı Sağlık Bakanlığı’nca yapılan görev itirazının 
	reddine ilişkin kararının kaldırılması gerekmiştir.
	SONUÇ: 
	Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay 
	Başsavcılığı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 21. Asliye Hukuk 
	Mahkemesi’nce davalı Bakanlık yönünden verilen 29.6.2006 gün ve E:2006/157 
	sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 25.12.2006 gününde OYBİRLİ?İ İLE 
	KESİN OLARAK karar verildi.
	 
	* * *
	 
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Başkanlığından:
	ESAS   NO   
	: 2006/280 
	KARAR NO: 
	2006/244
	KARAR TR : 
	11.12.2006
	(Hukuk 
	Bölümü)
	 
	ÖZET: PTT 
	Şubesinden gönderilen iadeli taahhütlü mektupların kaybolmasından dolayı  
	uğranılan zarara karşılık, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle 
	açılan davanın ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
	 
	K A R A R
	
	 
	
	Davacı        : A.K.
	Davalı    
	    : PTT Genel Müdürlüğü
	Vekilleri 
	    : Av. H.K.
	 
	O L A Y     
	: Davacı, PTT Perpa Şubesinden 1.6.2004 günü 5. Asliye Ticaret Hakimliğine 
	ve İstanbul Tüketici Mahkemesi Hakimliğine iadeli taahhütlü iki adet mektup 
	gönderdiğini, ayrıca 28.6.2004 günü yine Perpa Şubesinden, alıcı Mehmet Nuri 
	Kopuz’a iadeli taahhütlü mektup gönderdiğini, bu iadeli taahhütlü 
	mektuplardan 5. Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilene cevap alındığını, 
	diğer iki adet iadeli taahhütlü mektupların alındığına dair iade 
	belgelerinin tarafına iade edilmediğinden, 67,50 YTL. maddi;  bu hadiselerle 
	ilgili PTT bürolarında uğradığı kötü muamelelerden duyduğu üzüntüden bahisle 
	de 1.000,00 YTL manevi tazminat  ödenmesi istemiyle idari yargı yerinde dava 
	açmıştır.
	Davalı PTT 
	Genel Müdürlüğü vekilince, birinci savunma dilekçesinde, davada idare 
	mahkemesinin görevli olmadığı ileri sürülerek görev itirazında 
	bulunulmuştur.
	İSTANBUL 6. 
	İDARE MAHKEMESİ TEK HAKİMİ; 27.10.2005 gün ve E:2005/2037 sayı ile dava 
	konusu maddi ve manevi tazminat isteminin, davalı idarenin eyleminden 
	kaynaklandığı,  bu nedenle davanın eylemden kaynaklı maddi ve manevi 
	tazminat talepli tam yargı davası olduğu anlaşıldığından,uyuşmazlığın görüm 
	ve çözümünün İdare Mahkemesinin görevinde bulunduğu gerekçesiyle 
	Mahkemelerinin görevliliğine karar vermiştir.
	Davalı PTT 
	Genel Müdürlüğü vekilinin olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması yolundaki 
	17.2.2006 günlü dilekçesi üzerine dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet 
	Başsavcısına gönderilmiştir.
	YARGITAY 
	CUMHURİYET BAŞSAVCISI; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “İdari 
	Dava türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 
	değişik (1/c) bendinde, “Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve 
	sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin 
	yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar 
	arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar’ın idari davalar arasında 
	sayıldığı, davanın; davacının,  alıcısı Mehmet Nuri Kopuz’a gönderilmek 
	üzere 28.6.2004 tarihinde davalı idareye teslim edilen taahhütlü mektup ile 
	İstanbul Tüketici Mahkemesi Hakimliği’ne gönderdiği iadeli taahhütlü 
	mektubun yerlerine teslim edilmemesi sonucu uğradığını ileri sürdüğü 67.50.- 
	YTL maddi ve 1.000.00.- YTL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte 
	tazmini isteminden ibaret olduğu, davanın çözümü için, sözleşmenin idari 
	sözleşme mi yoksa özel nitelikte bir sözleşme mi olduğunun tespiti 
	gerektiği, idari sözleşmelerin, konusu bir kamu hizmetinin yürütülmesine 
	ilişkin bulunan ve hüküm ve koşulları itibariyle idareye üstün hak ve 
	yetkiler tanıyan; dolayısıyla idarenin kamu gücüne dayalı, re’sen ve tek 
	yanlı hareket edebilme yetkilerini içeren sözleşmeler olduğu, bu nitelikte 
	olmayan diğer sözleşmelerin ise, genelde özel hukuk alanda özel hukuk 
	kurallarına göre düzenlendiği; 6145 sayılı Kanun ile “Türkiye Cumhuriyeti 
	Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi”nin kurulduğu; 406 sayılı Telgraf ve 
	Telefon Kanunu’nun 4000 sayılı Kanunla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve 
	telgraf tesis ve işletmesine ilişkin hizmetlerin Posta İşletmesi Genel 
	Müdürlüğünce, telekomünikasyon hizmetlerinin ise Türk Telekomünikasyon A.Ş. 
	tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırıldığı; 4502 sayılı Kanun 
	ile de “Türkiye Cumhuriyeti Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü” 
	adını aldığı, 22.2.2000 tarih ve 23972 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Ana 
	Statü’nün 3. maddesinin 1 numaralı bendinde, bu Ana Statü ile Genel 
	Müdürlüğün tüzel kişiliğe sahip faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu 
	sermayesiyle sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğunun belirtildiği ve 
	ayni maddenin 2 numaralı bendinde de, 233 sayılı KHK ve bu Ana Statü 
	hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğuna işaret 
	edildiği,    buna göre, Posta ve Telgraf Teşkilatı, tekel kapsamında kamu 
	hizmeti yürüten, tüzel kişiliğe sahip bir kamu kuruluşu ise de, 233 sayılı 
	KHK ve Ana Statü ile özerk bir tarzda ve ekonomik gereklere uygun olarak 
	kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi amacıyla, iktisadi 
	faaliyetleri bakımından özel hukuk hükümlerine tabi kılındığının açık 
	olduğu, bu durumda, posta hizmetini yürüten Kuruluş ile bu hizmetten ücreti 
	karşılığında yararlananlar arasındaki hukuki ilişkinin, Kuruluşun günlük 
	iktisadi faaliyetinden doğan bir özel hukuk ilişkisi niteliğini taşıdığında 
	kuşkuya yer bulunmadığı,  5584 sayılı Posta Kanunu’nun 46-55. maddelerinde 
	posta faaliyetleri sırasında doğan zararların nasıl ödeneceği hakkında 
	düzenlemeler getirildiği, PTT idaresinin gördüğü kamu hizmetinde, kurum ile 
	kişi arasında bir akdi ilişki bulunduğu,  kişinin ücret karşılığında 
	idareden bir hizmetin yapılmasını istemekte olduğu, davalı idarenin de bu 
	akit içinde yer aldığı,  PTT’nin kamu kurumu ve görülen hizmetin kamu 
	hizmeti olmasının, bu hukuki ilişkinin akdi olma niteliğini değiştirmediği, 
	olayda, hizmeti gören kurumun idarenin fiilinden doğan bir zararın varlığı 
	karşısında, özel hukuk alanını ilgilendiren bu davanın, adli yargı yerinde 
	çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle, adli yargı yararına olumlu görev 
	uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasanın 10. maddesine göre görev 
	konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinden istemiştir.
	Başkanlıkça 
	2247 sayılı Yasanın 13. maddesinin 3. fıkrasına göre Danıştay Başsavcısı’nın 
	da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
	DANIŞTAY 
	BAŞSAVCISI; Türkiye Cumhuriyeti Posta İşletmesi Genel Müdürlüğü (P.İ.) Ana 
	Statüsü’nün 3.maddesinin 1 ve 2. bentlerinde, Türkiye Cumhuriyeti Posta 
	İşletmesi Genel Müdürlüğü’nün Tüzel Kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve 
	sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir Kamu İktisadi Kuruluşu olduğu, 
	Kuruluşun KHK ve bu Ana Statü hükümleri saklı kalmak üzere özel hukuk 
	hükümlerine tabi olduğu kuralına yer verildiği,  233 sayılı Kanun Hükmünde 
	Kararname hükümlerine tabi bir kamu iktisadi kuruluşu olan PTT idaresince 
	yerine getirilen posta hizmeti nedeniyle kurum ile vatandaş arasında bir 
	akdi ilişki meydana geldiği,  başka bir anlatımla kişinin bedeli 
	karşılığında PTT idaresinden bir hizmetin yapılmasını istediği, muhatabın da 
	sözleşme içinde yer almakta olduğu,  PTT’nin kamu kurumu ve görülen hizmetin 
	kamu hizmeti olmasının, bu hukuksal ilişkinin akdi olma niteliğini 
	değiştirmediği, bu itibarla, söz konusu akdin gereklerinin yerine 
	getirilmesi sırasında doğan zararın tazmini istemiyle açılan davanın, özel 
	hukuk alanını ilgilendirdiğinde kuşkuya yer olmadığından, adli yargı yerinde 
	çözümlenmesinin  gerektiği ve sonuçta,  2247 sayılı Kanunun 13 ncü maddesi 
	uyarınca, yapılan başvurunun kabulünün uygun olacağı yolunda yazılı düşünce 
	vermiştir.
	İNCELEME VE 
	GEREKÇE:
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M. 
	Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Levent 
	ÖZÇELİK ve Celal IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 11.12.2006 günlü 
	toplantısında;
	l-İLK 
	İNCELEME : Başvuru yazısı ve dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasanın 27. 
	maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı PTT Genel Müdürlüğünün, 
	anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev 
	itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda 
	bulunması üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısınca 10. maddede öngörülen 
	biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin 
	herhangi bir noksanlık bulunmadığından, görev uyuşmazlığının esasının  
	incelenmesine oybirliği ile karar verildi.   
	ll-ESASIN 
	İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in davanın çözümünde adli yargının 
	görevli olduğu yolundaki raporu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının adli 
	yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve Danıştay 
	Başsavcısının davada adli yargının görevli bulunduğuna ilişkin düşünce 
	yazıları ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca 
	görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ ile Danıştay 
	Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun davada  adli yargının görevli olduğu yolundaki 
	yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP 
	DÜŞÜNÜLDÜ:
	Dava, 
	davacının PTT Şubesinden gönderdiği iadeli taahhütlü mektupların 
	kaybolmasından dolayı;  uğradığını iddia ettiği zarara karşılık, maddi ve 
	manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.
	1953 tarih 
	ve 6145 sayılı Kanun ile “Türkiye Cumhuriyeti Posta, Telgraf ve Telefon 
	İşletmesi” kurulmuş; 1924 tarih ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nun 
	10.6.1994 tarih ve 4000 sayılı Kanunla değiştirilen 1. maddesi ile, posta ve 
	telgraf tesis ve işletmesine ilişkin hizmetler Posta İşletmesi Genel 
	Müdürlüğünce (P.İ), telekomünikasyon hizmetleri ise Türk Telekomünikasyon 
	A.Ş. tarafından yürütülecek şekilde yeniden yapılandırılmış; 27.1.2000 
	tarih  4502 sayılı Kanun ile de “Türkiye Cumhuriyeti Posta ve Telgraf 
	Teşkilatı Genel Müdürlüğü” adını almış olup, 22.2.2000 tarih ve 23972 sayılı 
	Resmi Gazetede yayımlanan Ana Statü’nün “Hukuki Bünye” başlıklı 3. 
	maddesinin 1 numaralı bendinde, bu Ana Statü ile teşkil olunan Türkiye 
	Cumhuriyeti Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğünün, tüzel kişiliğe
Yeni Sayfa 1
belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı", 
imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi", "imar para cezaları", "imar kirliliği 
suçları", ve her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve 
"ımar hukukçusu".
 
 imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-07-21 (3477 okuma)
[ Geri Dön ]
		  | 
	
	
		  | 
		  | 
		  |