Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Başkanlığından:
	ESAS   NO   
	: 2006/200 
	KARAR NO: 
	2006/225
	KARAR TR : 
	11.12.2006
	(Hukuk 
	Bölümü)
	 
	ÖZET: 
	İtfaiye eri olarak görev yapan davacı tarafından, işçi niteliğine sahip 
	olduğunun tespiti istemiyle açılan davanın İDARİ YARGI YERİNDE 
	çözümlenmesinin gerektiği hk.
	 
	K A R A R
	
	
	Davacı        : F.A.
	
	Vekili         : Av. İ.Ç.
	
	Davalı        : İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
	 
	O L A Y     
	: Davacının da aralarında bulunduğu 44 davacının vekili, davacıların davalı 
	işyerinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında itfaiyeci olarak 
	istihdam edildiklerini, buna rağmen özel hukuk kurallarına tabi tutularak 
	1475 sayılı Yasa şartları altında çalıştırıldıklarını, davacıların bedensel 
	çalışmalarının düşünsel çalışmalarından üstün olması sebebiyle işçi 
	niteliğine sahip olduklarının tespitine karar verilmesi istemiyle adli yargı 
	yerinde dava açmıştır.   
	İSTANBUL 6. 
	İŞ MAHKEMESİ; 20.11.2003 gün ve E:2002/1536; K:2003/1315 sayı ile, davacı 
	vekilinin dava dilekçesi ile, davacıların davalı işyerinde 657 sayılı Devlet 
	Memurları Kanunu kapsamında itfaiyeci olarak istihdam edildiklerini, buna 
	rağmen özel hukuk kurallarına tabi tutularak 1475 sayılı Yasa şartları 
	altında çalıştırıldıklarını, davacıların bedensel çalışmalarının düşünsel 
	çalışmalarından üstün olması sebebiyle işçi niteliğine sahip olduklarının 
	tespitine karar verilmesini talep ettiği, davacının 657 sayılı Yasa 
	kapsamında devlet memuru olarak çalıştığı, talep konusunun Mahkemelerinin 
	görevi alanında olmayıp, idari nitelikte olduğu, devlet memuru statüsünde 
	çalışan bir kişi hakkında Mahkemelerince statüsünün değişmesi şeklinde 
	tespit kararı verilmesinin mümkün olmadığı, bu konunun da idari mahiyette 
	olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, YARGITAY 9. HUKUK 
	DAİRESİ’nin 23.2.2004 gün ve E:2004/3830; K:2004/3000 sayılı kararıyla 
	onanmak  suretiyle kesinleşmiştir.
	Davacı 
	vekili, bu kez, davacının, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire 
	Başkanlığı bünyesinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında itfaiye 
	eri olarak istihdam edildiğini, buna rağmen, özel hukuk kurallarına tabi 
	tutularak İş Yasası’na tabi işçi personel ile birlikte aynı iş ve sorumluluk 
	şartları altında çalıştırıldığını, davacının bedensel çalışmalarının 
	düşünsel çalışmalarından üstün olması sebebiyle işçi ve işçi statüsüne tabi 
	olduğunun tespitine karar verilmesi istemiyle idari yargı yerinde dava 
	açmıştır.   
	İSTANBUL 4. 
	İDARE MAHKEMESİ ; 17.6.2005 gün ve E: 2005/1357; K:2005/1188 sayı ile, 2577 
	sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 4001 sayılı Kanun’la 
	değişik 1. fıkrası ile, idari dava türlerinin; iptal, tam yargı ve idari 
	sözleşmelerden doğan davalar olmak üzere üçe ayrıldığı ve bunların dışında 
	idari dava türüne yer verilmediği, aynı Kanunun 58. maddesinin 1. fıkrasında 
	ise, tarafların idari dava açtıktan sonra bu davalara ilişkin delil 
	tespitini davaya bakan Danıştay, idare ve vergi mahkemelerinden 
	isteyebileceği hükmüne yer verildiği, dava dilekçesinin incelenmesinden, 
	“dava konusu” ve “netice-i talep” kısımlarında davacının işçi niteliğine 
	sahip olduğunun tespitinin istendiği, bunun dışında iptal ya da tam yargı 
	davalarına konu olacak idari işlem, karar yada eylemin belirtilmediği ve 
	dava dilekçesinin salt tespit davası niteliğinde olduğunun görüldüğü, 
	yukarıda anılan 2577 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 1. fıkrası ile 58. 
	maddesinin 1. fıkrası hükümleri karşısında, idari yargı yerlerinde sadece 
	tespit davası açılması olanaklı olmadığından, istem hakkında karar 
	verilmesinin mümkün bulunmadığı, bu nedenle, dava konusu istemin ancak adli 
	yargı yerlerinde açılacak tespit davasına konu edilebileceği sonucuna 
	varıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz 
	edilmeyerek kesinleşmiştir.
	İNCELEME VE 
	GEREKÇE:
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M. 
	Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Levent 
	ÖZÇELİK ve Celal IŞIKLAR’ın katılımlarıyla yapılan 11.12.2006 günlü 
	toplantısında;
	I-İLK 
	İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan 
	incelemeye göre;
	Adli ve 
	idari yargı yerleri arasında anılan Yasanın 14. maddesinde öngörülen 
	 “...tarafları, sebebi ve konusu aynı olan dava...” koşulu dikkate 
	alındığında, davacı Fevzi Alp yönünden olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, 
	idari yargı dosyasının, 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı 
	vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık 
	Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık 
	bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine 
	oybirliği ile karar verildi.
	II-ESASIN 
	İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari 
	yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; 
	ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet 
	BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada idari yargının 
	görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra 
	GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: 
	Dava, 
	İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı’nda 657 sayılı 
	Devlet Memurları Kanunu kapsamında itfaiye eri olarak istihdam edilen 
	davacının, 657 sayılı  Kanun’a tabi olmasına rağmen, özel hukuk kurallarına 
	tabi tutularak İş Yasası’na tabi işçi personel ile birlikte aynı iş ve 
	sorumluluk şartları altında çalıştırıldığı, dolayısıyla, bedensel 
	çalışmalarının düşünsel çalışmalarından üstün olduğu ileri sürülerek, işçi 
	ve işçi statüsüne tabi olduğunun tespitine karar verilmesi istemiyle 
	açılmıştır. 
	Görev 
	uyuşmazlığının çözümü için, öncelikle, tespit davasının hukukumuzdaki 
	yerinin incelenmesi gereklidir.
	Hukuk Usulü 
	Muhakemeleri Kanunu’nda tespit davasını düzenleyen açık ve genel bir hükme 
	yer verilmemekte ise de; doktrinde ve yerleşik yargısal içtihatlarla, bir 
	hukuki ilişkinin var olup olmadığının saptanması için tespit davası 
	açılabileceği kabul edilmiş bulunmakta; tespit davasının esasının 
	incelenebilmesi için de, genel dava koşullarının yanısıra, dava konusunun 
	bir hukuki ilişki olması ve bu hukuki ilişkinin var olup olmadığının 
	öncelikle saptanmasında hukuki yarar bulunması koşulları aranmaktadır. Buna 
	göre, özel hukuk alanını ilgilendiren bir hukuki ilişkinin saptanması için 
	adli yargı yerinde müstakil olarak bir tespit davası açılabilmesi olanaklı 
	bulunmaktadır.
	Buna 
	karşılık, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “ İdari Dava Türleri 
	ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında, 
	idari dava türleri: iptal, tam yargı ve kamu hizmetlerinden birinin 
	yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar 
	arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olarak sayılmış olup, tespit 
	davası şeklinde bir dava türüne idari yargıda yer verilmemiştir. Anılan 
	Yasanın “İdari Davalarda Delillerin Tespiti” başlıklı 58/1. maddesi 
	“Taraflar, idari dava açtıktan sonra bu davalara ilişkin delillerin 
	tespitini ancak davaya bakan Danıştay, idare ve vergi mahkemelerinden 
	isteyebilir.” hükmünü taşımakta olup, idari yargıda, ancak, açılmış bir 
	idari dava ile ilgili bulunan “delillerin tespiti” nin istenilmesine olanak 
	bulunmaktadır. Buna göre, idari dava türleri arasında sayılmayan tespit 
	davasının, yorum yoluyla idari yargının görevine müstakil bir dava olarak 
	dahil edilmesine hukuken olanak bulunmadığından, idari yargı yerinde, idare 
	hukuku alanını ilgilendiren bir hukuki ilişkinin varlığının ancak açılmış 
	bulunan bir idari davaya bağlı olarak delil tespiti kapsamında 
	saptanabileceği açıktır.
	Bu 
	açıklamalara göre tespit istemiyle amaçlanan konu incelendiğinde:
	Olayda, her 
	ne kadar davalı idarece tesis edilmiş idari nitelikteki bir işlemin iptali 
	istenmemekte ise de; müstakil bir tespit davası olarak açılan bu dava ile 
	amaçlanan, davacının, işçi ve işçi statüsüne tabi olduğunun saptanmasıdır. 
	Davacının istemi doğrultusunda yapılacak bu tespit ise, ancak, memur olan 
	statüsünün işçi olarak değiştirilmesini sağlamak için, idari bir işlem 
	tesisi istemiyle davalı idareye ibraz edilmek üzere belge elde etmek 
	amacıyla kullanılabilir.
	Belirtilen 
	durum karşısında, eda davasının öncüsü niteliğinde bir özel hukuk 
	ilişkisinin tespitine ilişkin olmayıp, davacının işçi ve işçi statüsüne tabi 
	olduğunun tespitine yönelik bulunan ve bu haliyle, idari bir işlem tesisi 
	istemiyle davalı idareye ibraz edilmek üzere belge elde etmek amacıyla 
	açıldığı sonucuna varılan bu davaya bakılıp bakılamayacağı konusunda idari 
	yargı yeri görevli bulunmaktadır.
	Açıklanan 
	nedenlerle, İdare Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması 
	gerekmiştir.
	SONUÇ: 
	Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 4. 
	İdare Mahkemesi’nce verilen 17.6.2005 gün ve E:2005/1357; K:2005/1188 sayılı 
	GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 11.12.2006 gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN 
	OLARAK karar verildi.
	 
	* * *
	 
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Başkanlığından:
	ESAS   NO   
	: 2006/201
	KARAR NO: 
	2007/26
	KARAR TR : 
	5.3.2007
	(Hukuk 
	Bölümü)
	 
	ÖZET: 
	Davacının; sigortalı olarak fasılasız çalışmasına karşılık, bilgisi dışında 
	ve imzası bulunmadığı halde; eksik pirim ödemek amacı ile eksik gün 
	bildiriminde bulunulduğu iddiasıyla ve çalışmadı gösterilen günlerin 
	tespitine karar verilmesi istemiyle açtığı davanın,ADLİ YARGI YERİNDE 
	çözümlenmesi gerektiği hk.
	 
	K A R A R
	
	 
	
	Davacı        : L.Ş.
	
	Vekili        : Av. E.Ç.
	Davalılar    
	: 1-S.S.K. Genel Müdürlüğü
	
	                     2-Milli Eğitim Bakanlığı
	 
	O L A Y     
	: Davacı vekili, müvekkilinin 01.11.1984 tarihinde 14395175 sigorta sicil 
	numarası ile Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Sorgun Halk Eğitim Merkezi 
	Müdürlüğü bünyesinde dikiş nakış hocalığı yaptığını, bu görevini fasılasız 
	olarak 15.06.2000 tarihine kadar devam ettirmesine rağmen;  davalı kurumun,  
	müvekkilinin sigortasını muhtelif tarihlerde müvekkilinin bilgisi dışında 
	giriş çıkış yapmak sureti ile S.S.K.’na eksik gün bildiriminde bulunduğunu; 
	müvekkilinin şahsi sicil dosyası incelendiğinde, davalı Milli Eğitim 
	Bakanlığına bağlı Sorgun Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünce SSK İl Müdürlüğüne 
	verilen “işe giriş ve çıkış bildirgelerinde müvekkilinin imzasının 
	bulunmadığı ve bu giriş çıkışların müvekkilinin bilgisi dışında yapıldığı” 
	müvekkilinin,  davalı kurumda çalışması bilfiil olduğu halde, bilgisi 
	dışında ve imzası bulunmadığı halde eksik pirim ödemek amacı ile eksik gün 
	bildiriminde bulunulduğunu; mağduriyetinin giderilmesi için Milli Eğitim 
	Bakanlığı’na yaptığı başvurunun reddedildiğini; aynı işyerinde çalıştığı iş 
	arkadaşları olan tanıklar  dinlendiğinde haklılığının ortaya çıkacağını 
	ifade ederek, sonuç itibariyle; müvekkilinin 01.11.1984-15.06.2000 tarihleri 
	arasındaki sürekli ve fasılasız çalışmasına karşılık,  çalışmadı gösterilen 
	günlerin tespitine karar verilmesi istemiyle,  9.7.2003 gününde adli yargı 
	yerinde dava açmıştır.
	SORGUN 
	ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 20.11.2003 gün ve E:2003/340, K:2003/524 sayı ile, 
	davalı Bakanlık vekilinin  dilekçesine ekli sunduğu Yüksek Yargıtay 9. Hukuk 
	Dairesinin 24.05.1999 gün 1999/7930-9226 esas-karar sayılı içtihatları 
	doğrultusunda, taraflar arasındaki davacının çalıştırılmasına dair akdin; iş 
	hukukundan çok dayanağını 657 S.Y.nın 4. Maddesi kapsamında geçici personel 
	statüsü ile başlatılıp devam ettirildiği,  bu nedenle uyuşmazlığın idare 
	hukukunu ilgilendirdiği, davanın idari dava niteliğini taşıdığı ve 
	mahkemelerinin yargı yolu itibariyle görevsiz bulunduğu;  görevli mahkemenin 
	Kayseri İdare Mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu 
	karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
	Davacı 
	vekili bu kez, aynı istemle, 10.2.2006 gününde idari yargı yerinde dava 
	açmıştır.
	KAYSERİ 
	İDARE MAHKEMESİ; 2.3.2006 gün ve E:2006/662, K:2006/316 sayı ile, 506 sayılı 
	SSK Kanunu ve 1475 sayılı İş Kanunu kapsamında işçi ve işveren arasında 
	çıkan ihtilafların görüm ve çözümünde görevli mahkemeler İş Mahkemeleri 
	olup, idare mahkemelerinin bu yönde görevi bulunmadığı; davacının davalı 
	idarede, 14395175 sigorta sicili ile ücretli usta öğreticisi olarak istihdam 
	edildiği ve buna göre davacının işçi statüsünde bulunduğu açık olmakla,  
	hizmet tespitine ilişkin olarak açılan bu davanın görüm ve çözümünün Adli 
	Yargı yerindeki mahkemelere ait olduğu,  mahkemelerinin bu hususta görevinin 
	bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz 
	edilmeyerek kesinleşmiştir.
	İNCELEME VE 
	GEREKÇE:
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M. 
	Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL,  Abdullah 
	ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 5.3.2007 günlü 
	toplantısında;
	I-İLK 
	İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan 
	incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında anılan Yasa’nın 14. 
	maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve idari 
	yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak, davacı 
	vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık 
	Mahkemesi’ne gönderildiği anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir 
	noksanlık görülmediğinden görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine 
	oybirliği ile karar verildi.
	II-ESASIN 
	İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde  adli 
	yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; 
	ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR 
	ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada  adli yargının görevli 
	olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ 
	GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
	Dava, 
	14395175 sigorta sicil numaralı davacının, 01.11.1984 -15.06.2000 tarihleri 
	arasındaki sürekli ve fasılasız çalışmasına karşılık,  çalışmadı gösterilen 
	günlerin tespitine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. 
	4857 sayılı 
	İş Kanunu’nun Sigorta Primleri başlıklı 61. maddesinde; sigortalılara yıllık 
	ücretli izin süresi için ödenecek ücretler üzerinden iş kazaları ile meslek 
	hastalıkları primleri hariç, diğer sigorta primlerinin, 506 sayılı Sosyal 
	Sigortalar Kanunundaki esaslar çerçevesinde işçi ve işverenler yönünden 
	ödenmesine devam olunacağı belirtilmiştir. İşaret edilen 506 sayılı Sosyal 
	Sigortalar Kanunu’nun  VIII. Bölümün 72 ilâ 84. maddelerinde  Primler konusu 
	düzenlenmiş;  Kanun’un 72. maddesinde,  iş kazalarıyla meslek hastalıkları, 
	hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının gerektirdiği her 
	türlü yardım ve ödemelerle her çeşit yönetim giderlerini karşılamak üzere, 
	Kurumca bu kanun hükümlerine göre prim alınacağı;  73. maddesinde, prim 
	oranları,  74. maddesinde, iş kazalarıyla meslek hastalıkları prim oranının 
	tespitinin nasıl yapılacağı; 77. maddesinde,    ödenecek primlerin hesabında 
	hangi ücret ve ödemelerin esas alınacağı;  Prim belgeleri başlıklı 79. 
	maddesinde, prim belgelerinin ne zaman  kuruma verileceği,  eklenecek 
	belgeler, belgelerin verilmemesi veya noksan verilmesi halinde uygulanacak 
	müeyyideler, prim borcuna itirazın şekli ve sonuçlarının neler olduğu,   
	sigortalının çalıştığı bir veya birkaç işte, bu Kanunda yazılı prim ödeme 
	şartını yerine getirmiş olmasına rağmen kendisi için verilmesi gereken kayıt 
	ve belgelerin işveren tarafından verilmediği veya verilen kayıt ve 
	belgelerde kazançların veya prim ödeme gün sayılarının eksik gösterildiğinin 
	Kurumca tespit edilmesi halinde, hastalık ve analık sigortalarından gerekli 
	yardım yapılacağı;  80. maddesinde, işverenin, bir ay içinde çalıştırdığı 
	sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu 
	Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve 
	kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın 
	sonuna kadar Kuruma ödemeye mecbur olduğu belirtilmiş; 81. maddesinde, 
	ödenmeyen primler ve verilen cezalar için Kurumca düzenlenecek belgeler 
	açıklanmış, Uyuşmazlıkların çözüm yeri başlıklı 134. maddesinde ise, bu 
	kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıkların, yetkili iş mahkemelerinde 
	veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği kuralına yer 
	verilmiştir.
	Olayda, 
	davacının; sigortalı olarak fasılasız çalışmasına karşılık, bilgisi dışında 
	ve imzası bulunmadığı halde; eksik pirim ödemek amacı ile eksik gün 
	bildiriminde bulunulduğu iddiasıyla, çalışmadı gösterilen günlerin tespitine 
	karar verilmesi istemiyle, tanıklar da göstererek  dava açtığı 
	anlaşılmaktadır.
	Bu duruma 
	göre,    sigorta primleriyle ilgili hususların 506 sayılı Yasa’da 
	düzenlendiği,  bu Yasa’nın uygulanmasından doğan uzlaşmazlıkların, yetkili 
	iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceği 
	yolundaki 134. madde hükmü karşısında, uyuşmazlığın görüm ve çözümünde; adli 
	yargı yerleri görevli bulunmaktadır.
	Açıklanan 
	nedenlerle, Sorgun Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararının 
	kaldırılması gerekmiştir.
	SONUÇ: 
	Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Sorgun Asliye 
	Hukuk Mahkemesi’nce verilen 20.11.2003 gün ve E:2003/340, K:2003/524 sayılı 
	GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 5.3.2007 gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN 
	OLARAK karar verildi.
	 
	* * *
	 
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Başkanlığından:
	ESAS   NO   
	: 2006/204
	KARAR NO: 
	2006/266
	KARAR TR : 
	25.12.2006
	(Hukuk 
	Bölümü)
	 
	ÖZET: 3257 
	sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu uyarınca verilen idari para 
	cezasına karşı yapılan itirazın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği 
	hk. 
	 
	K A R A R
	
	 
	
	Davacı        : A. K.
	
	Vekilleri     : Av. N.K. - Av. Y.K.
	
	Davalı        : Bornova Belediye Başkanlığı
	
	Vekilleri     : Av. M.A. – Av. S.Ç.
	 
	O L A Y     
	: Bornova Belediyesi Encümeni’nin 20.4.2004 gün ve 24-523 sayılı kararı ile, 
	3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu’na aykırı olarak 
	bandrolsüz, korsan müzik ve film CD’si sattığının 5.3.2004 tarihinde tespit 
	edildiğinden bahisle davacıya 3257 sayılı Yasa’nın 12. maddesi ve 1580 
	sayılı Yasa’nın 83/9. maddesi gereğince idari para cezası verilmiştir.
	Davacı 
	vekili, söz konusu para cezasına  adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.
	İZMİR 4. 
	SULH CEZA MAHKEMESİ; 3.5.2005 gün ve E:2004/33 D.İş; K:2005/81 D.İş sayı 
	ile, muteriz vekilinin Mahkemelerine vermiş olduğu dilekçede, Bornova 
	Belediye Başkanlığı Encümeni tarafından müvekkilinin 170 adet bandrolsüz ve 
	kaçak CD sattığından bahisle para cezası kesildiğini, ele geçirilen CD 
	sayısının 170 değil, 200 olup, bu CD’lerden yaklaşık 50 adedinin oyun CD’si, 
	geri kalan 150 adet CD’nin ise parekende satış yapan yerlerden alınan 
	faturalı, üzerinde bandrolü bulunan CD’ler olduğunu, bu durumun inceleme 
	yapıldığı taktirde ortaya çıkacağı, usulsüz olarak Bornova Belediyesi 
	Encümeni’nin vermiş olduğu 24/04/2004 tarih ve 24-523 karar sayılı kararın 
	kaldırılmasını talep etmiş ise de, dava konusu olay ile ilgili olarak karar 
	vermeye yetkili ve görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğunun anlaşıldığı 
	gerekçesiyle kesin olarak görevsizlik kararı vermiştir.
	Davacı 
	vekili, bu kez, idari para cezası verilmesine ilişkin Encümen kararının 
	iptali istemiyle 2.6.2005 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
	İZMİR 1. 
	İDARE MAHKEMESİ; 31.1.2006 gün ve E: 2005/663; K: 2006/106 sayı ile, 
	1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 27., 
	geçici 2. ve geçici 3. maddelerinden söz ederek, yukarda yer verilen Kanun 
	hükümlerinden, Kabahatler Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 1.6.2005 tarihinden 
	itibaren idari para cezalarına karşı açılan davaların, Kabahatler Kanunu 
	kapsamında olduğu ve idari yaptırım olarak para cezası öngören kanunlarda 
	itiraz yeri olarak idare mahkemeleri gösterilmiş olsa dahi görüm ve 
	çözümünün adli yargı yerlerinin görev alanına girdiği sonucuna ulaşıldığı, 
	bu nedenle, dava konusu idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve 
	çözümünün adli yargı yerinin görevine girdiği, nitekim, Uyuşmazlık 
	Mahkemesi’nce verilen kararlarda, idari para cezalarına karşı Kabahatler 
	Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihten sonra açılacak davaların görüm ve 
	çözümünün sulh ceza mahkemelerinin görevine girdiğinin belirtildiği 
	gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek 
	kesinleşmiştir.
	İNCELEME VE 
	GEREKÇE:
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M. 
	Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Z. Nurhan YÜCEL, Esen EROL, Abdullah 
	ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 25.12.2006 günlü 
	toplantısında;
	I-İLK 
	İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan 
	incelemeye göre; 
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke 
	Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında 
	Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması 
	yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ 
	ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması 
	sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, 
	askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm 
	uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev 
	uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna 
	varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte 
	olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza 
	davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara 
	ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk 
	Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu 
	durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev 
	uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
	Adli ve 
	idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen 
	biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. 
	maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son 
	görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve 
	usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev 
	uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
	II-ESASIN 
	İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde  idari 
	yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; 
	ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet 
	BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada idari yargının 
	görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ 
	GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
	Dava, 3257 
	sayılı Yasa’ya aykırı olarak bandrolsüz CD satıldığı nedeniyle verilen idari 
	para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
	23.1.1986 
	tarih ve 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu’nun “İdari Ceza” 
	başlığını taşıyan 12. maddesi “9 uncu madde hükmüne aykırı olarak işletme 
	belgesiz veya bandrolsüz ve özel işaretsiz eserlerin ve kopyalarının her 
	biri için belediyelerce 10.000 lira para cezası tahsil edilir.
	Belediye 
	sınırları dışında bu cezalar, mahallin en büyük mülki amirliği tarafından 
	verilir. 
	Bu cezalar 
	6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre 
	mal memurluğunca tahsil edilir. 
	İdari 
	cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde yetkili sulh ceza 
	mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, idarece verilen cezanın yerine 
	getirilmesini durdurmaz. İtiraz, zaruret görülmeyen hallerde evrak üzerinde 
	inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. İtiraz üzerine verilen 
	cezalar kesindir.” hükümlerini taşımakta olan 12. maddesi, 3.3.2004 tarih ve 
	5101 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 8. 
	maddesi ile başlığıyla birlikte değiştirilmiş ve “Bandrol kullanımına 
	ilişkin ihlâllerde uygulanacak ceza hükümleri” başlığıyla “Bu Kanunun 
	bandrol kullanımına ilişkin hükümlerine aykırı fiillerde bulunanlar 
	hakkında, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 81 inci maddesinde 
	öngörülen cezalar uygulanır.” şeklinde yeniden düzenlenmiş olup, maddede 
	atıfta bulunulan 5846 sayılı Yasa’nın 81. maddesi de anılan 5101 sayılı 
	Yasa’nın 24. maddesiyle değiştirilmiş ve sözü edilen değişik 81. maddede, 
	musiki ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan 
	yayınlara bandrol yapıştırılması ve Bakanlıkça bastırılıp satılacak olan 
	bandrollerin alınabilmesi için bandrol talebinde bulunanın yasal hak sahibi 
	olduğunu beyan eden bir taahhütnameyi doldurması zorunluluğu getirilmiş; bu 
	maddede belirtilen ihlâllerde, genel kolluk ve zabıta tarafından yetkili ve 
	görevlilerin ihbarı üzerine harekete geçilerek, usulsüz ve izinsiz olarak 
	çoğaltılmış ve yayılmış nüsha ve yayınlar ile bunları çoğaltmaya yarayan her 
	türlü araç ve diğer delillerin toplanarak Cumhuriyet Savcısına suç duyurusu 
	ile birlikte sevk edileceği öngörülmüş; Cumhuriyet Savcısının talebi üzerine 
	usulsüz çoğaltılmış nüsha ve yayınlar ile teknik araçlar ve işyerleri 
	hakkında yetkili mahkemece hangi yaptırımların uygulanacağı belirtilmiş; 7. 
	fıkrasında, bu Yasa kapsamında korunan, yasal olarak çoğaltılmış bandrollü 
	nüshaların da yol, meydan, pazar, kaldırım, iskele, köprü ve benzeri 
	yerlerde satışına yasak getirilmiş; 9. fıkrasında ise, 3 bent halinde, bu 
	Yasa hükümlerine aykırı kasıtlı fiiller nedeniyle açılacak kamu davasında 
	mahkemece hükmedilecek hapis ve ağır para cezaları düzenlenmiştir.
	12.3.2004 
	tarih ve 25400 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5101 sayılı Yasanın 29. 
	maddesine göre, bu Yasanın 15. maddesi ve 26. madde ile 5846 sayılı Yasaya 
	eklenen Ek 10. maddenin (2) numaralı bendinde yer alan “44 üncü madde 
	gereğince alınması zorunlu sertifikaları almaksızın faaliyet gösteren” 
	ibaresinin Yasanın yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girmesi 
	öngörülmüş, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.
	Bu 
	düzenlemelerden: 3257 sayılı Yasa’nın “idari ceza” uygulamasına ilişkin 12. 
	maddesi değiştirilerek, 12.3.2004 tarihinden itibaren yapılan atıf nedeniyle 
	5846 sayılı Yasa’nın değişik 81. maddesinde düzenlenen “adli ceza” 
	uygulamasına geçildiği anlaşılmaktadır.
	Daha sonra, 
	21.7.2004 tarihinde yürürlüğe giren 14.7.2004 gün ve 5224 sayılı Sinema 
	Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması İle Desteklenmesi 
	Hakkında Kanun’un 16. maddesi ile 23.1.1986 tarihli ve 3257 sayılı Sinema, 
	Video ve Müzik Eserleri Kanunu yürürlükten kaldırılmış olup, bu Kanunun 13. 
	maddesinde, bu maddede öngörülen idari para cezalarına karşı idare 
	mahkemesine itiraz edilebileceği belirtilmiştir. 
	Görev 
	kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için 
	bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen 
	görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk 
	ilkesidir.
	Davanın 
	açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile 
	görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni 
	yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi 
	gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe 
	girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal 
	hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği 
	açıktır.
	Diğer 
	taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun 
	değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, 
	mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale 
	geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.   
	Olayda, 
	Bornova Belediyesi Encümeni’nin 20.4.2004 günlü kararı ile, 3257 sayılı 
	Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu’na aykırı olarak bandrolsüz, korsan 
	müzik ve film CD’si sattığının 5.3.2004 tarihinde tespit edildiğinden 
	bahisle, tespit tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 3257 sayılı Yasa’nın 
	12. maddesi uyarınca idari para cezası verilmiştir.
	Bu durum 
	karşısında:
	İdari para 
	cezasının verildiği 20.4.2004 tarihi itibarıyla, 3257 sayılı Yasa’nın 12. 
	maddesi değiştirilerek 12.3.2004 tarihinden itibaren 5846 sayılı Yasa’nın 
	değişik 81. maddesinde düzenlenen adli ceza uygulamasına geçilmiş olup, 3257 
	sayılı Kanun’un değişiklikten önceki 12. maddesi hükmüne göre sulh ceza 
	mahkemesinin görevli olduğunu söylemek mümkün değildir. Kaldı ki; 23.1.1986 
	tarihli ve 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu, 21.7.2004 
	tarihinde yürürlüğe giren 14.7.2004 gün ve 5224 sayılı Sinema Filmlerinin 
	Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması İle Desteklenmesi Hakkında Kanun’un 
	16. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olup, bu Kanunun 13. maddesinde, bu 
	maddede öngörülen idari para cezalarına karşı idare mahkemesine itiraz 
	edilebileceği belirtildiğine göre, bu uyuşmazlığın görüm ve çözümünde de, 
	idare mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
	1.6.2005 
	tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine 
	Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanun’un diğer kanunlarda 
	düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin 
	görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda 
	düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; 
	Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları 
	taşıması,  27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari 
	yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya 
	geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak 
	itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle 
	doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar 
	verilmiştir.
	Daha sonra,  
	5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. 
	maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı 
	kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı 
	Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede 
	yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar 
	verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme 
	yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu 
	düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı 
	tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü 
	doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı 
	yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli 
	olacağı belirtilmiştir.
	Son olarak, 
	30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3 üncü maddesini 
	değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde             
	" (1) Bu Kanunun;
	a) İdarî 
	yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda 
	aksine hüküm bulunmaması halinde, 
	b) Diğer 
	genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi 
	yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
	uygulanır." 
	denilmiştir.
	19.12.2006 
	tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre,  Kabahatler Kanunu’nun, idarî 
	yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer 
	kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda 
	görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı 
	anlaşılmaktadır.
	İncelenen 
	uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli mahkemeyi belirleyen yasa 
	kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 19.12.2006 tarihi itibariyle 
	yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı 
	yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 3257 sayılı Yasa’nın 12. maddesine 
	göre verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde 
	14.7.2004 gün ve 5224 sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve 
	Sınıflandırılması İle Desteklenmesi Hakkında Kanun uyarınca idari yargı 
	yerinin görevli olduğu kuşkusuzdur.
	Açıklanan 
	nedenlerle, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması 
	gerekmiştir.
	SONUÇ: 
	Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İzmir 1. İdare 
	Mahkemesi’nce verilen 31.1.2006 gün ve E:2005/663, K:2006/106 sayılı 
	GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 25.12.2006 gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN 
	OLARAK karar verildi.
	 
	* * *
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Başkanlığından:
	ESAS   NO   
	: 2006/211
	KARAR NO: 
	2007/27
	KARAR TR : 
	5.3.2007
	(Hukuk 
	Bölümü)    
	 
	ÖZET: 
	Belediye Encümenince 1608 sayılı Yasa’ya göre verilen idari para cezasına 
	karşı yapılan itirazın, aynı Yasa’nın 5. ve 5326 sayılı Kabahatler 
	Kanunu’nun 5560 sayılı Kanunla değişik 3. maddesi gereğince ADLİ YARGI 
	YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
	 
	K A R A R
	
	 
	Davacı   
	     : E.Ö.
	
	Davalı        : Ünye Belediye Başkanlığı
	 
	O L A Y     
	: Ünye Belediyesi Encümeni’nin 2.6.2005 gün ve 157 sayılı kararı ile, 
	belediye zabıta memurlarınca 5272 sayılı Belediye Kanunu’nun 15. maddesinin 
	(b) bendine uyulmadığının tespit edildiğinden bahisle; davacı adına, 1608 
	sayılı Yasa uyarınca para cezası verilmiştir.
	Davacı, söz 
	konusu para cezasına karşı 26.7.2005 tarihinde adli yargı yerinde itirazda 
	bulunmuştur.
	ÜNYE SULH 
	CEZA MAHKEMESİ;10.8.2005 gün ve 2005/274 Muh., 2005/461 Müt. sayı ile, 
	itiraz eden hakkında belediye malına zarar verdiğinden bahisle Ünye Belediye 
	Encümeninin 2.6.2005 tarih ve 157 nolu kararı ile 250,00 YTL para cezası 
	tahakkuk ettirildiğinin görüldüğü, Belediye Encümeninin şahıslar hakkında 
	idari yasaklara uymadıklarından bahisle tanzim ettiği idari para cezalarına 
	karşı Mahkemelerinin görevli olmayıp,  bu mahiyetteki belediye encümen 
	kararlarına karşı idari yargıya müracaatla idari para cezasına ilişkin  
	encümen kararının iptalinin gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı 
	vermiş; bu karar, itiraz edilmeyerek kesinleşmiştir.
	Davacı, bu 
	kez idari para cezası verilmesine ilişkin Encümen kararının iptali istemiyle 
	idari yargı yerinde dava açmıştır.
	ORDU İDARE 
	MAHKEMESİ; 25.5.2006 gün ve E:2005/2174 sayı ile, 1608 sayılı Umuru 
	Belediyeye Müteallik Ahkamı Cezaiye Hakkında 486 Numaralı Kanunun Bazı 
	Maddelerini Muaddil Kanun’un 1. maddesinde; "Belediye Meclis ve 
	encümenlerinin ... ittihaz ettikleri kararlara muhalif hareket edenlerle 
	belediye kanun ve nizam ve talimatnamelerinin men veya emrettiği fiilleri 
	isleyenlere veya yapmayanlara elli liraya kadar hafif para cezası tertibine 
	... belediye encümenleri salahiyetlerdir..." hükmünün getirildiği, aynı 
	Yasanın 5. maddesinde ise, ceza kararlarına tebliği tarihinden itibaren beş 
	gün içinde mahsus hakimlere ve bulunmayan yerlerde Sulh (ceza) hakimliğine 
	itiraz olunabileceği kuralının getirildiği, dava dosyasının incelenmesinden; 
	dava konusu 2.6.2005 tarihli ve 157 sayılı Ünye Belediye Encümeni kararıyla 
	belediye malına zarar verdiğinden bahisle davacıya para cezası verildiği, 
	her ne kadar encümen kararında cezanın yasal dayanağı gösterilmemiş olsa da 
	davalı idarece verilen savunmaya göre, anılan cezanın 1608 sayılı Yasa’ya 
	dayanılarak verildiğinin anlaşıldığı, bu durumda, 1608 sayılı Yasa’da açıkça 
	belirtildiği üzere, uyuşmazlığın görüm ve çözüm yerinin Mahkemeleri değil, 
	görevsizlik kararı veren Ünye Sulh Ceza Mahkemesi olduğu sonucuna ulaşıldığı 
	gerekçesiyle 2247 sayılı Yasa’nın 19.maddesi hükmü uyarınca Ünye Sulh Ceza 
	Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararı üzerine Mahkemelerinde açılan 
	davada, görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesi’ne 
	başvurulmasına, Uyuşmazlık Mahkemesi’nce bu konuda karar verilinceye kadar 
	davanın incelenmesinin ertelenmesine ve bu kararla birlikte dosyanın 
	Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.
	İNCELEME VE 
	GEREKÇE:
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M. 
	Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL,  Abdullah 
	ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 5.3.2007 günlü 
	toplantısında;
	I-İLK 
	İNCELEME :Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan 
	incelemeye göre;Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, 
	E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık 
	Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip 
	değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin 
	ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya 
	da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın 
	mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli 
	ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının 
	anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk 
	uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari 
	organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında 
	yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak 
	nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev 
	ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip 
	çözümlenmesi gerektiği…”açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne 
	alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk 
	Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
	İdare 
	Mahkemesince, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesinde öngörülen yönteme uygun 
	şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı 
	anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev 
	uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
	II-ESASIN 
	İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde  adli 
	yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; 
	ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR 
	ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada  adli yargının görevli 
	olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ 
	GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
	Dava, 
	Belediye zabıta memurlarınca 5272 sayılı Belediye Kanunu’nun 15. maddesinin 
	(b) bendine uyulmadığının tespit edildiğinden bahisle, 1608 sayılı Yasa 
	uyarınca verildiği anlaşılan para cezasına ilişkin Encümen kararının 
	kaldırılması istemiyle açılmıştır.
	Umuru 
	Belediyeye Müteallik Ahkamı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 (1924) Tarih ve 
	486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil 15.5.1930 tarih ve  1608 
	sayılı Kanun’un, 3.1.1940 tarih ve 3764 sayılı Kanun’la değişik 1. maddesi 
	“Belediye meclis ve encümenlerinin kendilerine kanun, nizam ve 
	talimatnamelerin verdiği vazife ve salahiyet dairesinde ittihaz ettikleri 
	kararlara muhalif hareket edenlerle belediye kanun ve nizam ve 
	talimatnamelerinin men veya emrettiği fiilleri işleyenlere  veya  
	yapmayanlara  elli  liraya kadar hafif para cezası tertibine üç günden onbeş 
	güne kadar ticaret ve sanat icrasından men’e ve Türk Ceza Kanununun 
	536,538,557,559 ve 577. maddeleriyle 553.maddesinin birinci fıkrasında 
	yazılı cezaları tayine belediye encümenleri salahiyettardır. Şubelere 
	ayrılan belediyelerde bu cezaları encümen namına ve yerine şube müdürleri 
	tayin ederler.”; 5.7.1934 tarih ve 2575 sayılı Yasa ile değişik 5. 
	maddesinin  birinci  fıkrasında “Ceza kararlarına tebliğ tarihinden itibaren 
	beş gün içinde mahsus hakimlere ve bulunmayan yerlerde sulh hakimliğine 
	müracaatla şifahi veya yazılı itiraz olunabilir. İtiraz şifahi ise bir zabıt 
	tutularak muterize imza ettirilir. “ denilmekte; 6. maddesinde de itiraz 
	üzerine tetkikatın evrak üstünde yapılacağı, itirazlar varit ise hakimin 
	ceza kararını iptal ve para cezası alınmış ise belediyenin geri vermesine 
	hükmedeceği, itiraz varit görülmezse kararın tasdik olunacağı, itirazın otuz 
	gün içinde neticelendirilmesinin mecburi olduğu, hakimin izahat almak üzere 
	lüzum görürse muterizi veya vekilini celbederek dinleyebileceği 
	belirtilmekte ve 7. madde ile, yazılı emir ile bozma yolu saklı kalmak 
	kaydıyla, itiraz sonucunda hakim tarafından verilecek kararların kesin 
	olduğuna ve temyiz edilemeyeceğine işaret edilmektedir.
	Anılan Yasa 
	ile, belediyeyi ilgilendiren yasal düzenlemelerin emrettiği fiilleri 
	yapmayanlara veya yasakladığı fiilleri işleyenlere 1. maddede yazılı diğer 
	cezaların yanı sıra üç günden onbeş güne kadar ticaret ve sanat icrasından 
	men cezası verilmesi konusunda belediye encümeni yetkili kılınmış ve bu 
	cezalara itiraz edilmesi üzerine uygulanacak usul ve esaslar özel olarak 
	düzenlenmiş olup, uyuşmazlığa konu edilen davada görevli yargı yerinin 
	belirlenebilmesi için söz konusu itiraz yolunun açıklanması gerekmektedir.
	1924 tarih 
	ve 486 sayılı Yasa’da, belediye cezalarına karşı hiçbir yargı merciine 
	başvurulamayacağı kabul edilmiş iken, bu Yasanın 6. ve 7. maddelerini tadil 
	eden 1927 tarih ve 959 sayılı Yasa ile bu cezalara idare heyetleri önünde 
	itiraz edilebilmesine olanak tanınmış iken, daha sonra yasa koyucu 
	tarafından, idare heyetlerinin kuruluş, nitelik ve görevleri bakımından 
	uygun görülmeyen bu uygulamadan vazgeçilerek, 1930 tarih ve 1608 sayılı Yasa 
	ile, konuya daha uygun bir çözüm şekli getirmek amacıyla, itirazların 
	öncelikle bir “mahsus hakim” tarafından, bulunmayan yerlerde ise, sulh 
	hakimi tarafından incelenebilmesini olanaklı kılan bir düzenleme 
	yapılmıştır.
	Bu 
	açıklamalara göre, Yasa’da sözü edilen “mahsus hakim” ibaresinden, sadece 
	belediye işleriyle ilgili cezalara yapılan itirazları çözümlemekle görevli 
	olacak özel hakimlerin amaçlandığı; ancak, mahsus hakimin bulunmadığı 
	yerlerde sulh hakimliğine başvurulacağının açıkça belirtilmiş olması 
	karşısında,  bu tür cezalara karşı yapılan itirazın  görüm ve çözümünün adli 
	yargı yerinin görevine girdiği açıktır.
	Öte yandan; 
	30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3 üncü maddesini 
	değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde " (1) Bu 
	Kanunun;
	a) İdarî 
	yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda 
	aksine hüküm bulunmaması halinde, 
	b) Diğer 
	genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi 
	yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
	uygulanır." 
	denilmiştir.
	19.12.2006 
	tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre,  Kabahatler Kanunu’nun, idarî 
	yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer 
	kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda 
	görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı 
	anlaşılmaktadır.
	Açıklanan 
	nedenlerle, Kabahatler Kanunu’nun değişik 3. maddesi hükmü karşısında da, 
	1608 sayılı Yasa’ya göre Belediye Encümenince verilen para cezasına karşı 
	yapılan itirazın görüm ve çözümünde aynı Yasa uyarınca adli yargı yeri 
	görevli olduğundan, İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile Sulh Ceza 
	Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
	SONUÇ: 
	Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ordu İdare 
	Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ünye Sulh Ceza Mahkemesi’nce verilen 
	10.8.2005 gün ve 2005/274 Muh., 2005/461 Müt sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ 
	KALDIRILMASINA, 5.3.2007 gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
	 
	* * *
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Başkanlığından:
	ESAS   NO   
	: 2006/213
	KARAR NO: 
	2006/268
	KARAR TR : 
	25.12.2006
	(Hukuk 
	Bölümü)
	 
	ÖZET: 
	Davacılar tarafından, murislerinin yolcu treninde bilet kondüktörü olarak 
	görev yapmakta iken trenin devrilmesi sonucu hayatını kaybetmesi nedeniyle 
	açılan tazminat davasının, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
	 
	K A R A R
	 
	Davacılar    
	: S.K.-Y.K. –S.K.- S.K.
	
	Vekili         : Av. S.D.
	
	Davalı        : TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü
	
	Vekili         : Av. C.T.
	 
	O L A Y     
	: Davacıların murisi İhsan Karadağ, 22.7.2004 tarihinde Haydarpaşa- Ankara 
	seferini yapmakta olan yolcu treninde bilet kondüktörü olarak görev yapmakta 
	iken trenin aşırı hız nedeniyle raydan çıkarak devrilmesi sonucu hayatını 
	kaybetmiştir.
	Davacıların 
	vekili, fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla 
	davacının eşi için maddi ve manevi tazminatın, çocukları için manevi 
	tazminatın, kaza tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte 
	davalı idareden tahsili istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
	SAKARYA 1. 
	İDARE MAHKEMESİ; 19.10.2005 gün ve E:2005/2324; K:2005/2502 sayı ile, 
	davanın, 22.07.2004 tarihinde Sakarya İli Pamukova mevkiinde meydana gelen 
	tren kazasında hayatını kaybeden İhsan Karadağ'ın eşi davacılardan Sultan 
	Karadağ için 100.000.-YTL maddi, 100.000.-YTL manevi, diğer davacılar 
	Yasemin Karadağ, Serkan Karadağ ve Serhat Karadağ için ayrı ayrı 
	100.000.-YTL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalı idareden 
	tazminine karar verilmesi istemiyle açıldığı, 29.06.1956 tarih ve 6762 
	sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 12'nci maddesinde, kara, deniz ve havada, 
	nehir ve göllerde yolcu ve eşya taşımak üzere kurulan müesseselerin 
	ticarethane sayılacağına işaret edildiği; anılan Kanunun "Taşıma İşleri ve 
	Taşıma Senedi" başlıklı İkinci Kısmının "Yolcu Taşıma" ya ilişkin Üçüncü 
	Ayırımında yer alan 798'inci maddesinde, yolcuların, taşıyıcılar tarafından 
	iç hizmetleri tanzim için konmuş olan usul ve talimatı ihlal etmemekle 
	mükellef oldukları, 806'ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ise, 
	taşıyıcının, yolcuları gidecekleri yere sağ ve salim olarak ulaştırmakla 
	mükellef bulunduğu, yolcuların kazaya uğramaları halinde bundan doğacak 
	zararların taşıyıcı tarafından tazmin edileceği, yolcunun kaza neticesinde 
	ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalan kimselerin dahi uğradıkları 
	zararlara karşılık taşıyıcıdan tazminat isteyebilecekleri, ancak 
	taşıyıcının, kazanın kendisine ve yardımcılarına yükletilmesi mümkün olan 
	bir kusurdan doğmadığını ispat ettiği takdirde bu iki haldeki tazminattan 
	kurtulacağının hükme bağlandığı, anılan yasal düzenlemelerden, yolcu taşıma 
	işinin, ücret karşılığında yapılan ticari bir faaliyet niteliği taşıdığı ve 
	bu işi yapanın da tacir olduğunun anlaşıldığı, öte yandan, Anayasa 
	Mahkemesi’nin 18.02.1985 günlü, E:1984/9, K: 1985/4 sayılı kararında, 
	karayollarından, köprülerden alınan geçiş parası, su, elektrik, havagazı, 
	demiryolları, hava yolları, kimi hastane ücretleri gibi, ekonomik koşullara 
	göre oluşturulan ve tesislerin bakımını, idamesini ve yeni yatırımlar 
	yapılmasını sağlamak için yapılan ödemeleri, belirli kamu hizmetleri 
	karşılığında kişilerden resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerden ayrı 
	kabul ettiği, bu kabule göre, demiryolu taşımacılığında alınan yolcu taşıma 
	ücretlerinin, kamu gücüne dayanılarak alınan vergi benzeri mali 
	yükümlülükler kapsamında olmadığının açık bulunduğu, olayda, zarar görenin 
	yolcu olması, davalının taşıyıcı sıfatı taşıması karşısında, taraflar 
	arasındaki hukuki ilişkinin taşıma sözleşmesine dayanan bir özel hukuk 
	ilişkisi olduğu, davalının ticari alanda yürüttüğü taşımacılık faaliyetinin 
	de özel hukuk hükümlerine tabi bulunduğu, belirtilen durum karşısında ve 
	davalı tarafından yürütülen faaliyetin ve tar
Yeni Sayfa 1
belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı", 
imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi", "imar para cezaları", "imar kirliliği 
suçları", ve her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve 
"ımar hukukçusu".
 
 imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-07-21 (2576 okuma)
[ Geri Dön ]
		  | 
	
	
		  | 
		  | 
		  |