Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Başkanlığından:
	ESAS   NO   
	: 2006/178
	KARAR NO: 
	2006/261
	KARAR TR : 
	25.12.2006
	(Hukuk 
	Bölümü)    
	 
	ÖZET: 6948 
	sayılı Sanayi Sicili Kanunu   uyarınca verilen idari para cezasına karşı 
	yapılan itirazın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk. 
	
	 
	K A R A R
	
	 
	Davacı   
	     : Damar Büro Mobilyaları Orman Ürünleri İnşaat İthalat İhracat San. 
	Tic.  Ltd. Şti.
	
	Davalı        : Ankara Valiliği Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü
	 
	O L A Y     
	: Ankara Valiliği Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü’nün 17.11.2005 gün ve 42136 
	sayılı işlemi ile, 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca 
	idari para cezası uygulanmasının Valilikçe kararlaştırıldığı hususu davacıya 
	bildirilmiştir.
	Davacı, söz 
	konusu para cezasına karşı adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.
	ANKARA 11. 
	SULH CEZA MAHKEMESİ; 12.12.2005 gün ve 2005/950 Müt. sayı ile, 5326 sayılı 
	Kabahatler Yasası genel bir yasa olup, 3. maddesi, bu Yasanın genel 
	hükümlerinin diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanacağını 
	öngörmüş ise de; kural olarak yasaların uygulanmasında özel yasaların 
	öncelikli olduğu, itiraza konu idari para cezasını 6948 sayılı Yasa 
	çerçevesinde Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü’nün düzenlediği, anılan Yasanın 
	11. maddesinden bahisle itiraz konusu idari para cezası Sanayi ve Ticaret İl 
	Müdürlüğü tarafından verilmiş olup, 11. maddeyi yürürlükten kaldıran 
	herhangi bir kural bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu 
	karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
	Davacı, bu 
	kez, yukarıda sözü edilen işlemin iptali istemiyle idari yargı yerinde dava 
	açmıştır.
	ANKARA 9. 
	İDARE MAHKEMESİ; 30.12.2005 gün ve E:2005/2606; K:2005/2315 sayı ile, toplum 
	düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak 
	amacıyla; kabahatlere ilişkin genel ilkeleri, kabahatler karşılığında 
	uygulanabilecek olan idari yaptırım türlerini ve sonuçlarını, kabahatler 
	dolayısıyla karar alma sürecini, idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı 
	kanun yolları ile idari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin 
	esasların belirlenmesi amacıyla yürürlüğe konulan ve 1.6.2005 tarihinde 
	yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 2, 3, 16 ve 27. 
	maddelerinden söz ederek, belirtilen yasal düzenlemeler uyarınca; 1.6.2005 
	tarihinden itibaren, 5326 sayılı Yasa’da sayılan idari para cezası ve idari 
	tedbirlerden oluşan idari yaptırımlar ile diğer yasalarda yer alan idari 
	yaptırımlara karşı, Yasanın 19. maddesinde sayılan istisnai durumlar 
	haricinde sulh ceza mahkemeleri nezdinde dava açılabildiği, buna göre, 
	davacıya Ankara Valiliği Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü’nce 6948 sayılı 
	Sanayi Sicil Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesine 
	ilişkin 17.11.2005 tarih ve 41136 sayılı işlemin iptali istemi ile 
	27.12.2005 tarihinde Mahkemeleri kayıtlarına giren dilekçe ile bakılan dava 
	açılmış ise de, yukarıda anılan Yasa hükümleri uyarınca Sanayi Sicil Kanunu 
	hükümlerine göre verilen idari yaptırım niteliğindeki para cezasına karşı 
	açılacak davalarda sulh ceza mahkemesinin görevli kılınması karşısında 
	uyuşmazlığın görüm ve çözümünde Mahkemelerinin görevli bulunmadığı sonucuna 
	varıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, itiraz 
	edilmeyerek kesinleşmiştir.
	İNCELEME VE 
	GEREKÇE:
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M. 
	Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Z. Nurhan YÜCEL, Esen EROL, Abdullah 
	ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 25.12.2006 günlü 
	toplantısında;
	I-İLK 
	İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan 
	incelemeye göre; 
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke 
	Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında 
	Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması 
	yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ 
	ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması 
	sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, 
	askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm 
	uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev 
	uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna 
	varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte 
	olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza 
	davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara 
	ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk 
	Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu 
	durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev 
	uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
	Adli ve 
	idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen 
	biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. 
	maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son 
	görevsizlik kararını veren Mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve 
	usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev 
	uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi. 
	
	II-ESASIN 
	İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde idari 
	yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; 
	ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet 
	BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada idari yargının 
	görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ 
	GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
	Dava, 6948 
	sayılı Sanayi Sicili Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca verilen idari para 
	cezasının iptali istemiyle açılmıştır.
	17.4.1957 
	tarih ve 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu’nun 1. maddesinde; sanayi 
	işletmesi ve sanayi işlerinin tanımı yapılmış, 2. maddesinde; “sanayi 
	işletmelerinin İktisat ve Ticaret Vekaletinde tutulacak sanayi siciline 
	kayıt ettirilmesi ve mukabilinde alınacak sanayi sicil vesikasının icabında 
	salahiyetli memurlara ibraz olunmasının mecburi olduğu belirtilmiş; 
	5.maddesinde; “sanayi işletmelerinin bir senelik faaliyetlerini, İktisat ve 
	Ticaret Vekaletince hazırlanacak nümunesine göre dolduracağı senelik işletme 
	cetvellerinde göstermeye ve bu cetvelleri takvim senesi sonundan itibaren en 
	geç dört ay içinde 2 nci maddede yazılı olduğu veçhile İktisat ve Ticaret 
	Vekaletine göndermeye mecbur oldukları belirtilmiş; 9. maddesinde; “Bu kanun 
	hükümlerine tevfikan sanayi işletmelerini müddetinde sanayi siciline tescil 
	ettirmiyenler veya 2 nci maddeye tevfikan verilen beyannamelerde vukubulan 
	değişiklikleri kapanma ve faaliyete geçme hallerini müddetinde ilgili 
	mercilere bildirmeyenler veya senelik işletme cetvellerini zamanında İktisat 
	ve Ticaret Vekaletine göndermiyenler hakkında bir aydan altı aya kadar hafif 
	hapis veya 100 liradan 1000 liraya kadar hafif para cezası ve tekerrürü 
	halinde de her ikisi birlikte hükmolunur” hükmüne, 11. maddesinde ise; “Bu 
	kanuna göre istenen malümatı hakikata aykırı olarak bildirenlere 
	sekizyüzmilyon lira idarî para cezası verilir. 
	(Ek: 
	24/4/2003-4854/5 md.) Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları o yerin en 
	büyük mülkî amiri tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair 
	kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu 
	hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren 
	en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, 
	idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine 
	verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde 
	inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen 
	idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının 
	Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur” hükmüne yer 
	verilmiştir.
	 6948 sayılı 
	Yasa’nın 11. maddesinde yapılan ek düzenleme karşısında, bu Kanunda yazılı 
	olan idarî para cezalarına karşı yapılacak itirazların görüm ve çözümünde 
	idari yargı yerlerinin görevli olacağının kabulü gerekir.
	1.6.2005 
	tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine 
	Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanun’un diğer kanunlarda 
	düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin 
	görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda 
	düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; 
	Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları 
	taşıması,  27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari 
	yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya 
	geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak 
	itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle 
	doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar 
	verilmiştir.
	Daha sonra,  
	5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. 
	maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı 
	kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı 
	Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede 
	yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar 
	verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme 
	yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu 
	düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı 
	tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü 
	doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı 
	yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli 
	olacağı belirtilmiştir.
	Son olarak, 
	30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3 üncü maddesini 
	değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde " (1) Bu 
	Kanunun;
	a) İdarî 
	yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda 
	aksine hüküm bulunmaması halinde, 
	b) Diğer 
	genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi 
	yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
	uygulanır." 
	denilmiştir.
	19.12.2006 
	tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre,  Kabahatler Kanunu’nun, idarî 
	yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer 
	kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda 
	görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı 
	anlaşılmaktadır.
	Görev 
	kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için 
	bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen 
	görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk 
	ilkesidir.
	Davanın 
	açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile 
	görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni 
	yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi 
	gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe 
	girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal 
	hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği 
	açıktır.
	Diğer 
	taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun 
	değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, 
	mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale 
	geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
	İncelenen 
	uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli mahkemeyi belirleyen yasa 
	kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 19.12.2006 tarihi itibariyle 
	yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı 
	yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 6948 sayılı Yasa’nın 9. maddesine 
	göre verilen idari para cezasına  karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde 
	idari  yargı yerinin görevli olduğu kuşkusuzdur.
	Açıklanan 
	nedenlerle, İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması 
	gerekmiştir.
	SONUÇ: 
	Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 9. 
	İdare Mahkemesi’nce verilen 30.12.2005 gün ve E:2005/2606, K:2005/2315 
	sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 25.12.2006 gününde OYBİRLİ?İ 
	İLE KESİN OLARAK karar verildi.
	 
	* * *
	 
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Başkanlığından:
	ESAS   NO   
	: 2006/183
	KARAR NO: 
	2006/182
	KARAR TR : 
	6.11.2006
	(Hukuk 
	Bölümü)
	 
	ÖZET : 2247 
	sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulu taşımayan BAŞVURUNUN, aynı 
	Yasa’nın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
	 
	K A R A R
	
	 
	
	Davacı        : A Yapım Televizyon Programcılık A.Ş.(NTV)
	
	Vekili         : Av. İ.A.
	Davalı 
	       : Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
	 
	O L A Y     
	: Davacı  Şirkete ait  NTV logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 
	yayımlanan, Pas Fotomaç Gazetesi’ne ilişkin futbol konulu reklamın, 4077 
	sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4822 sayılı Kanunla değişik 
	16. maddesine aykırı olduğu nedeniyle, Reklâm Kurulunca davacı Şirkete, 
	anılan Yasa’nın 17. ve 25/8. maddeleri uyarınca idari para ve durdurma 
	cezaları verilmiş; Bakanlık Makamının 29.4.2005 tarih ve 96 sayılı onayıyla 
	uygun bulunan ve 26.5.2005 tarih ve 12699 sayılı yazı ile  20.7.2005 
	tarihinde tebliğ edilen bu işlem sonrasında, davacı şirket vekili; idari 
	para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle 25.7.2005 gününde 
	idari yargı yerinde dava açmıştır.
	ANKARA 
	12.İDARE MAHKEMESİ; 28.10.2005  gün ve E:2005/1444, K:2005/1126 sayı ile, 
	5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 2. maddesine göre “kabahat” deyiminden 
	kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın 
	anlaşılacağı; 3. maddesinde, bu Kanunun genel hükümlerinin diğer 
	kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanacağının öngörüldüğü; 16. 
	maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların 
	idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğunun, idari tedbirlerin 
	ise, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer 
	tedbirler olduğunun hükme bağlandığı; anılan Kanun’un genel hükümleri 
	arasında yer alan 27. maddesinin birinci fıkrasında, idari para cezasına ve 
	mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı, 
	kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde 
	sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği öngörülmüş olup,  anılan Yasa’nın 
	yürürlüğe girdiği 1.6.2005 tarihinden itibaren Yasa’da sayılan idari 
	yaptırımlara karşı 19. maddede belirtilen istisnalar haricinde sulh ceza 
	mahkemelerinde dava açılabileceği; buna göre, 4077 sayılı Yasa hükümleri 
	uyarınca, 25.7.2005 tarihinde idari yaptırım niteliğindeki para cezasına 
	karşı açılan davada, sulh ceza mahkemesinin görevli kılındığı gerekçesiyle 
	görevsizlik kararı vermiş; Başkanlık yazısıyla sorulması üzerine Mahkemece 
	verilen cevapta; davacı tarafından temyiz talebinde bulunulduğundan dava 
	dosyasının Danıştay’a gönderildiği ve kararın kesinleşmediği belirtilmiştir.
	Davacı 
	şirket vekili, aynı istemle 9.12.2005 gününde adli yargı yerinde itirazda 
	bulunmuştur.
	ANKARA 12. 
	SULH CEZA MAHKEMESİ; 10.3.2006 gün ve E:2005/1022 Müt. sayı ile, Kabahatler 
	Kanunu’nun 3. maddesinin Anayasa Mahkemesince iptal edildiği,  yasaların 
	uygulanmasında özel yasaların öncelikli olduğu,  4077 sayılı Yasada, ceza 
	hükümlerine karşı itirazın, tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde yetkili 
	idare mahkemesine yapılması gerektiğinin hükme bağlandığı, kararın idari 
	işlem niteliğinde bulunduğu mahkemelerinin itirazla ilgili karar verme 
	yetkisinin bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar  
	yasa yoluna başvurulmayarak kesinleşmiştir.
	Davacı 
	Şirket vekilince, 6.4.2006 günlü dilekçe ile, doğduğunu öne sürdüğü olumsuz 
	görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle başvuruda bulunulması üzerine, 
	adli yargı dosyası Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmiş olup; Başkanlık 
	yazısı ile idari yargı kararının kesinleşme durumunu gösteren onaylı 
	örneğinin gönderilmesi istenilmiş, Mahkemesince kararın kesinleşmediği 
	bildirilmiştir.
	İNCELEME VE 
	GEREKÇE:
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M. 
	Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Coşkun ÖZTÜRK, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL, Abdullah 
	ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 6.11.2006 günlü 
	toplantısında; Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in 2247 sayılı Yasa’da öngörülen 
	koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki 
	belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay 
	Cumhuriyet Savcısı Ahmet BEŞİNCİ  ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, 
	başvurunun reddi gerektiğine ilişkin yazılı ve sözlü açıklamaları da 
	dinlendikten sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: 
	2247 sayılı 
	Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun 14. maddesinde, 
	olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, 
	idari veya askeri yargı Mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve 
	nedeni aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda 
	verdikleri kararların kesin ya da kesinleşmiş olması gerektiği hükme 
	bağlanmıştır. Aynı Yasanın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesinin, 
	uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce 
	şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde 
	ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmiştir
	Anılan hükme 
	göre, olumsuz görev uyuşmazlığının varlığının incelenebilmesi için, 
	uyuşmazlığa konu edilen kararların kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş 
	olması gerekmektedir.
	Olayda, 
	görev uyuşmazlığına konu edilen kararlardan, adli yargı yerince verilen 
	karar kesinleşmiş ise de, idari yargı yerince verilen kararın temyiz edilmiş 
	olması nedeniyle kesinleşmediği anlaşılmaktadır.
	Belirtilen 
	durum karşısında, olumsuz görev uyuşmazlığının varlığı için aranan “adli, 
	idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisi tarafından verilen 
	hükümlerin kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş görevsizlik kararları 
	olması” koşulu gerçekleşmediğinden, 2247 sayılı Yasanın 14. maddesine uygun 
	bulunmayan başvurunun aynı yasanın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir.
	SONUÇ: 2247 
	sayılı Yasanın 14. maddesinde öngörülen koşulları taşımayan  BAŞVURUNUN, 
	aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 6.11.2006 gününde OYBİRLİ?İ İLE 
	KESİN OLARAK karar verildi.
	 
	* * *
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Başkanlığından:
	ESAS   NO   
	: 2006/192
	KARAR NO: 
	2007/25
	KARAR TR : 
	5.3.2007
	(Hukuk 
	Bölümü)
	 
	ÖZET : Görev 
	sırasında  ateşli silahla vurularak ölen erin yakınlarının maddi ve manevi 
	tazminat istemiyle açtıkları davanın, ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE 
	çözümlenmesinin gerektiği hk.
	 
	K A R A R
	
	 
	Davacılar    
	:A. ve D.B. ile Çocukları
	
	Vekili         :Av. A.B.
	
	Davalı        :İçişleri Bakanlığı
	 
	O L A Y     
	: Van-Özalp İlçe Jandarma Kom.Bl.’nde askerlik hizmetini yapmakta olan 
	J.Kom.Er Abdulaziz Bakır, 14.12.2001 gününde aynı yerde görevli bir 
	Asteğmenin, diğer bir asteğmene ait görev silahını ateşlemesi sonucunda 
	vurularak ölmüştür.
	Davacıların 
	vekilince, adı geçenin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan ve büyük acı 
	ve elem duyan müvekkilleri için toplam 96.000.000.000.-TL. maddi ve manevi 
	tazminatın, olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı idarece 
	ödenmesine hükmedilmesi istemiyle,  askeri idari yargı yerinde dava 
	açılmıştır.
	ASKERİ 
	YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRESİ;27.3.2002 gün ve E:2002/199, 
	K:2002/272 sayı ile, Anayasa’nın 157 ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerine 
	göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava 
	konusu idari işlem veya eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri 
	hizmete ilişkin bulunması şartlarının birlikte gerçekleşmiş olması 
	gerektiği; gerek Anayasa gerek 1602 sayılı Yasa’da öngörülen     “asker 
	kişiyi ilgilendiren” sözcüğüyle, yasa koyucunun davacının kendisinin “asker 
	kişi” olmasını kastettiği; davacının “asker kişi” olması koşulunun tek 
	istisnanın, yine Yasa’da belirtildiği üzere askerlik yükümlülüğünden doğan 
	uyuşmazlıklarla sınırlı bulunduğu; görülmekte olan davanın, askerlik 
	yükümlülüğüne ilişkin olmayıp destekten yoksun kalma hukuki nedenine dayalı 
	tam yargı davası olduğu; davacıların miras hukuku bakımından müteveffa 
	J.Erin “külli halefleri” olmasının ona “asker kişi” vasfını 
	kazandırmayacağı, kaldı ki anne baba sağ olduğu için kardeşlerin bu davada 
	külli halef bile olmadıkları;  belirtilen nedenlerle davada, davacının asker 
	kişi olması koşulu gerçekleşmediğinden AYİM’in görevli olmayıp genel idari 
	yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, 
	yasa yoluna başvurulmayarak kesinleşmiştir.
	Davacılar 
	vekili, bu kez, aynı istekle, 19.7.2002 gününde genel idari yargı yerine 
	dava açmıştır.
	VAN İDARE 
	MAHKEMESİ; 27.11.2002 gün ve E:2002/838, K:2002/1167 sayı ile, Anayasa’nın 
	157 ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerine göre, AYİM’in bir davaya 
	bakabilmesi için dava konusu idari işlem veya eylemin asker kişiyi 
	ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşullarının birlikte 
	gerçekleşmesinin gerektiği; askeri hizmete ilişkin bir idari eyleme maruz 
	kalarak ölen erin yakınlarının açtığı davanın askeri idari yargının görev 
	alanına girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar temyiz 
	edilmiş,  Danıştay 10. Dairesinin 15.4.2005 gün ve E:2003/2643, K:2005/1690  
	sayılı kararıyla istem reddedilerek karar onanmış ve kesinleşmiştir.
	İNCELEME VE 
	GEREKÇE:
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M. 
	Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL,  Abdullah 
	ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 5.2.2007 günlü 
	toplantısında;
	I-İLK 
	İNCELEME :
	Dosya 
	üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, 
	genel ve askeri idari yargı yerleri arasında anılan Yasa’nın 14. maddesinde 
	öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu ve idare mahkemesine ait 
	dava dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak, davacılar 
	vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık 
	Mahkemesi’ne gönderildiği anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir 
	noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine 
	oybirliği ile karar verildi.
	ll-ESASIN 
	İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde  Askeri 
	Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki 
	belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Danıştay Savcısı 
	Gülen AYDINO?LU ile AYİM Savcısı Selahattin KARAKAYA’nın, davada  Askeri 
	Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü 
	açıklamaları da dinlendikten sonra GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: 
	
	Dava, görev 
	sırasında  ateşli silahla vurularak ölen erin yakınlarının maddi ve manevi 
	tazminat isteminden ibarettir.
	Anayasa’nın 
	157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin askeri olmayan makamlarca 
	tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete 
	ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini 
	yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu, ancak askerlik yükümlülüğünden 
	doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağı 
	belirtilmiş; 20.7.1972 tarih ve 1602 sayılı Yasa’nın 25.12.1981 tarih ve 
	2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hüküm yer almıştır. 
	Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu 
	idari işlem ya da eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi“ ve “askeri hizmete 
	ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
	1602 sayılı 
	Yasa’nın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan 
	veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, 
	uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker 
	kişi sayılmaktadır.
	İdari 
	eylemin “askeri hizmete ilişkin bulunması”, eylemin kanun ve nizamların Türk 
	Silahlı Kuvvetlerine tanıdığı yetki ve görevlerin yerine getirilmesi amacına 
	yönelik olması anlamını taşımaktadır. Askeri nitelikteki idari eylemi de, 
	askeri kural ve gerekler çerçevesinde yürütülen askeri hizmet sırasındaki 
	bir hareket, tutum veya meydana gelen ya da getirilen bir olay olarak 
	tanımlamak olanaklıdır.
	İdari 
	eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi”, açılan bir tam yargı davasında Askeri 
	Yüksek İdare Mahkemesi’nin davaya bakabilmesinin diğer koşuludur. Bir idari 
	eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi koşuluna üç değişik anlam vermek 
	mümkündür: Bunlar, “davacının asker kişi olması”, “idari eylemin asker 
	kişilerce tesis edilmiş olması” ve  “idari eylemin bir asker kişiye yönelmiş 
	bulunması”dır.
	Gerek 
	Anayasa’da gerek 1602 sayılı Yasa’da öngörülen düzenlemeye göre, askeri 
	hizmete ilişkin bir idari işlem ya da eylemin asker kişiyi ilgilendirmesi 
	koşulunu da taşıması halinde, bu asker kişinin ölümünden dolayı kendilerine 
	maddi ve/veya manevi hakların yansıtılmasını isteyenler tarafından açılan 
	davalara Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde bakılacağında duraksamaya yer 
	olmayıp, davacının her halde asker kişi olması gerektiği yolunda açık bir 
	kural bulunmamaktadır.
	Nitekim, bir 
	asker kişinin şahsına sıkı sıkıya bağlı olmayan ve mirasçılarına intikali 
	olanaklı bulunan şehit dul ve yetim aylığı gibi hakların elde edilmesine 
	yönelik bulunan ve idarece bu asker kişinin askeri yeterlik ve 
	yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi 
	olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri 
	görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler gözönünde tutularak 
	tesis edilen işlemler ya da meydana gelen eylemlerde “asker kişiyi 
	ilgilendirme” koşulunun gerçekleştiği; bu nedenle, asker kişinin desteğinden 
	yoksun kalan ya da ölümü nedeniyle üzüntü duyan  aile bireyleri veya  kanuni 
	ya da akdi halefi tarafından açılan iptal ve tam yargı davalarının görüm ve 
	çözümünde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevli olduğu, Uyuşmazlık 
	Mahkemesi’nin yerleşik kararları ile kabul görmüş bulunmaktadır.
	Belirtilen 
	açıklamalar ışığında, askeri hizmete ilişkin bir idari eyleme maruz kalarak 
	vefat eden erin yakınlarının açtığı dava, askeri idari yargının görev 
	alanına girdiğinden, bu davanın çözümünde de Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 
	görevli bulunmaktadır.
	Bu nedenle, 
	Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Dairesi’nin görevsizlik kararının 
	kaldırılması gerekmiştir.
	SONUÇ: 
	Davanın çözümünde ASKERİ İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Askeri 
	Yüksek İdare Mahkemesi ikinci Dairesi ’nce verilen 27.3.2002 gün ve 
	E:2002/199, K:2002/272 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 5.3.2007 
	gününde OYBİRLİ?İ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
	 
	* * *
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Başkanlığından:
	ESAS   NO   
	: 2006/196 
	KARAR NO: 
	2007/5
	KARAR TR : 
	5.2.2007
	(Hukuk 
	Bölümü)
	 
	ÖZET : 2813 
	ve 406 S.Kanunlar dayanak alınarak çıkarılan Yönetmelik uyarınca verilen 
	idari para cezasına karşı yapılan itirazın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi 
	gerektiği hk.
	 
	K A R A R
	
	 
	
	Davacı        : T.S.T. Otopark Düzenleme Sistemleri Tic. Ve Paz. Ltd. Şti.
	
	Vekili         : Av. R.G.
	
	Davalı        : Telekomünikasyon Kurumu İstanbul Bölge Müdürlüğü
	 
	O L A Y     
	: Sabit telsiz cihazının güvenlik sertifikasını, belirlenen sürede teslim 
	etmediğinden bahisle davacı şirket adına,  12.7.2001 tarih ve 24460 sayılı 
	Resmi Gazetede yayınlanan 10 KHz-60 GHz Frekans Bandında Çalışan Sabit 
	Telekomünikasyon Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddeti 
	Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Ölçüm Yöntemleri ve Denetlenmesi Hakkında 
	Yönetmeliğin 9. maddesi uyarınca idari para cezası kesilmiştir. 
	
	Davacı 
	şirket vekili, söz konusu para cezasına karşı, 17.11.2004 tarihinde adli 
	yargı yerinde itirazda bulunmuştur.
	BAKIRKÖY 2. 
	SULH CEZA MAHKEMESİ; 8.12.2005 gün ve E:2004/19, K:2005/97 D.İş. sayı ile, 
	itiraz  eden vekilinin mahkemelerine gönderdiği dilekçesi ile davalı kurum 
	tarafından 12.07.2001 tarihli 24460 sayılı yönetmeliğin a maddesi uyarınca 
	1.760.000.000 TL para cezasının verildiği, verilen para cezasının usul ve 
	yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek itirazın kabulü ile 1.760.000.000 lira 
	idari para cezasının kaldırılmasına karar verilmesi talep ettiği; Türk 
	Telekomünikasyon Kurumu İstanbul Bölge Müdürlüğünün 25.1.2005 tarihli cevabi 
	yazı ve evraklarının incelenmesinden, 12.07.2001 tarihli 24460 sayılı 
	yönetmelik değişikliği gereği meskun mahal dahilinde sabit telekominikasyon 
	cihazı işleticilerine 30.6.2002 tarihine kadar güvenlik sertifikası 
	alabilmek için sistem bildiriminde bulunma sorumluluğu getirildiği, sabit 
	telsiz cihazının güvenlik sertifikalarının 1.7.2002 tarihinde teslim 
	edilmediğinden bahisle yönetmeliğin 9. maddesi uyarınca itirazcı kuruma 
	idari para cezası verildiği; davalı kurum tarafından yapılan itirazın 
	tamamen idari nitelikte olduğu, bu işlemin iptali için idare mahkemesinde 
	dava açılması gerektiğinden bahisle görevsizlik kararı vermiştir.
	Davacı 
	şirket vekili,  14.12.2005 havale tarihli dilekçe ile görevsizlik kararının 
	itirazen düzeltilmesi veya kaldırılması istemiyle tekrar adli yargı yerine 
	başvurmuştur.
	BAKIRKÖY 2. 
	SULH CEZA MAHKEMESİ;16.12.2005 gün ve E:2004/19, K:2005/97 D.İş. sayılı Ek 
	Karar ile, itirazı reddetmiş ve karar kesinleşmiştir.
	Davacı 
	şirket vekili, para cezası kesilmesi yolunda tesis edilen işlemin iptali 
	istemiyle 16.2.2006 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
	İSTANBUL 1. 
	İDARE MAHKEMESİ TEK HÂKİMİ; 5.1.2006 gün ve E:2006/403; K:2006/259 sayı ile, 
	5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 1, 2, 16, 17 ve 27. maddelerinden bahisle, 
	Kabahatler Kanunu bir bütün olarak incelendiğinde, toplum düzenini genel 
	ahlakı, genel sağlığı ve ekonomik düzeni korumak amacıyla konulan kuralların 
	icrai veya ihmali bir davranışla ihlal edilmesinin bu kanunla kabahat olarak 
	tanımlandığı, keza bu kabahat nedeniyle kendi kanununda idari bir yaptırım 
	öngörülmüş ise bu yaptırımlara karşı sulh ceza Mahkemesine itiraz 
	edilebileceğinin anlaşıldığı, buna göre idari para cezalarının da idari bir 
	yaptırım türü olarak kabul edilmesi ve bu cezalara karşı yapılacak 
	itirazların Kabahatler Kanunu uyarınca Sulh Ceza Mahkemesince 
	çözümlenmesinin gerektiği; olayda, davacıya 24460 sayılı Yönetmeliğe 
	aykırılık nedeniyle idari para cezası verildiği görülmüş olup, kabahat 
	niteliğindeki bu fiil nedeniyle verilen para cezasının Kabahatler Kanununun 
	17. maddesi kapsamında bir yaptırım olduğu, bu itibarla söz konusu cezaya 
	yönelik itirazın adli yargı yerince çözümleneceği gerekçesiyle görevsizlik 
	kararı vermiş; bu karar, itiraz edilmeyerek kesinleşmiştir.
	İNCELEME VE 
	GEREKÇE:
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: M. 
	Lütfü ÜÇKARDEŞLER, Ahmet VELİO?LU, Serap AKSOYLU, Z. Nurhan YÜCEL,  Abdullah 
	ARSLAN ve Levent ÖZÇELİK’in katılımlarıyla yapılan 5.2.2007 günlü 
	toplantısında;
	I-İLK 
	İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan 
	incelemeye göre, 
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke 
	Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında 
	Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması 
	yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ 
	ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması 
	sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, 
	askeri  ve  adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm 
	uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev 
	uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna 
	varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte 
	olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza 
	davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara 
	ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk 
	Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...”açıkça belirtilmiştir. Bu 
	durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı  başvuru konusu görev 
	uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
	Adli ve 
	idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen 
	biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. 
	maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son 
	görevsizlik kararını veren mahkemece, adli yargı kararının kesinleşme 
	durumunu gösteren onaylı bir örneğinin Başkanlık yazısına istinaden 
	Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık 
	bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine 
	oybirliği ile karar verildi.
	II-ESASIN 
	İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde  idari 
	yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; 
	ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet 
	BEŞİNCİ ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINO?LU’nun, davada  idari yargının 
	görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra 
	GERE?İ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
	Dava, 
	12.7.2001 tarih ve 24460 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 10 KHz-60 GHz 
	Frekans Bandında Çalışan Sabit Telekomünikasyon Cihazlarından Kaynaklanan 
	Elektromanyetik Alan Şiddeti Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Ölçüm 
	Yöntemleri ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 9. maddesi uyarınca verilen 
	idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
	Söz konusu 
	Yönetmeliğin 1. maddesinde; bu Yönetmeliğin amacının, elektromanyetik alan 
	oluşturan sabit telekomünikasyan cihazlarını kuruluş yeri, montajı ve 
	denetlenmesine ait hususları, elektromanyetik alanda istem dışı ve sürekli 
	maruz kalma durumunda; çevre ve insan sağlığı üzerinde oluşabilecek muhtemel 
	olumsuz etkileri giderebilmek amacıyla kabul edilen elektromanyetik alan 
	şiddeti limit değerlerini, ölçüm yöntemlerini ve ölçüm yapacak kuruluşları 
	ve ölçüm sonuçları elektromanyetik alan şiddeti limit değerlerine uygun 
	olmayan sabit telekominikasyon cihazlarının limit değerlere uygun hale 
	getirilmesine ilişkin, usul ve esasları ve bunlara uyulmaması halinde 
	işleticiler/ işletmecilere uygulanacak müeyyideleri belirlemektir, 
	denilmiş;  Yasal Dayanak başlıklı 3. maddesinde,  4502 sayılı Kanunla 
	değişik 2813 sayılı Telsiz Kanunu ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon 
	Kanunu’nun ilgili maddelerine dayanılarak hazırlandığı ifade edilmiş; 
	15.2.2002 tarih ve 24672 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yönetmelikle 
	değişik 9. maddesinde ise; “ Bu Yönetmelik kapsamında kurulacak sabit 
	telekomünikasyon cihazları için EK-B’de yer alan sabit telekomünikasyon 
	cihazı müracaat değerlendirme formu ile müracaat edilir. Cihazın işletmeye 
	alınmasını müteakip, yapılacak ölçüm sonuçlarını gösteren Ek-A’da yer alan 
	ölçüm değerleri formunun doldurularak en geç 30 gün içinde, Kuruma 
	gönderilmesi zorunludur. Aksi takdirde cihaz ruhsat ücretinin 50 katı ceza 
	uygulanır."kuralına yer verilmiştir.
	Yönetmeliğin 
	dayanağını oluşturan  Kanunlardan, 4502 sayılı Kanunla değişik 2813 sayılı 
	Telsiz Kanunu’nun Telekomünikasyon Kurumunun Görevleri başlıklı  7. 
	maddesinin ikinci fıkrasının (j) bendinde, “ (Ek: 27/1/2000 - 4502/16 md.) 
	Telsiz haberleşmesi ve telekominikasyon hizmetleri ve altyapının işletimi 
	ile ilgili olarak görev alanına giren konularda yönetmelik çıkartmak veya 
	diğer idari işlemleri yapmak, işletmeciler, aboneler, kullanıcılar ve Türk 
	Telekominikasyon sektörünü  etkileyen tüm gerçek ve tüzel kişilerin ilgili 
	mevzuata uymasını denetlemek, bu hususta ilgili makamları harekete geçirmek 
	ve gereken hallerde kanunlarda öngörülen yatırımları uygulamak.” Kurumun 
	görevlerinden biri olarak sayılmıştır.
	Diğer Kanun 
	olan, 406 sayılı Telgraf Ve Telefon Kanunu’nun  2. maddesinin  (f) ve (g) 
	fıkralarında; “f) (Değişik : 12/5/2001 - 4673/2 md.) Kurum; Türk Telekom 
	dahil işletmecilerle imzaladığı sözleşmelerin ve verdiği genel izin ve 
	telekominikasyon ruhsatlarının şartlarına uyulmasının sağlanması için 
	gereken tedbirleri almaya, faaliyetlerin mevzuat ile görev ve imtiyaz 
	sözleşmesi, telekominikasyon ruhsatı veya genel izin şartlarına uygun 
	yürütülmesini izleme ve denetlemeye, aykırılık halinde ilgili işletmecinin 
	bir önceki takvim yılındaki cirosunun %3'üne kadar idari para cezası 
	uygulamaya, milli güvenlik, kamu düzeni veya kamu hizmetinin gereği gibi 
	yürütülmesi amaçlarıyla gerekli tedbirleri almaya, gerektiğinde tesisleri 
	tazminat karşılığında devralmaya ya da ağır kusur halinde imtiyaz 
	sözleşmesini, telekominikasyon ruhsatını ya da genel izni iptal etmeye 
	yetkilidir.
	(Ek 
	paragraf: 16/6/2004-5189/1 md.) Bu Kanuna ve 5.4.1983 tarihli ve 2813 sayılı 
	Telsiz Kanununa göre Kurum tarafından verilen idarî para cezaları, 21.7.1953 
	tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun 
	hükümlerine tâbi olup, Kurumun bildirimi üzerine Maliye Bakanlığınca tahsil 
	olunur.  
	g)Yukarıdaki 
	hükümlerin, cezaların ve 4 üncü maddede belirtilen ilkelerin uygulanma 
	esaslarını göstermek üzere yönetmelikler çıkarılır.”; Kanun’un 28.  
	maddesinde ise, “İşbu fasıldaki efal ve harekatı memnuadan mütevellit 
	bilumum zarar ve ziyanı fail ve müsebbipleri tazmin ile mükelleftir.
	(Ek: 
	24/4/2003-4854/5 md.) Bu Kanunda yazılı olan idarî para cezaları o yerin en 
	büyük mülkî amiri tarafından verilir. Verilen idarî para cezalarına dair 
	kararlar ilgililere 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu 
	hükümlerine göre tebliğ edilir. Bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren 
	en geç yedi gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz, 
	idarece verilen cezanın yerine getirilmesini durdurmaz. İtiraz üzerine 
	verilen karar kesindir. İtiraz, zaruret görülmeyen hâllerde evrak üzerinde 
	inceleme yapılarak en kısa sürede sonuçlandırılır. Bu Kanuna göre verilen 
	idarî para cezaları 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Âmme Alacaklarının 
	Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.” denilmiştir.
	Bu 
	düzenlemelere göre;  idari para cezasına gerekçe olarak, 10 KHz-60 GHz 
	Frekans Bandında Çalışan Sabit Telekomünikasyon Cihazlarından Kaynaklanan 
	Elektromanyetik Alan Şiddeti Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Ölçüm 
	Yöntemleri ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 9. maddesinin 
	gösterildiği;  Yönetmeliğin dayanağını ise 2813 ve  406 sayılı Yasaların 
	oluşturduğu; 406 sayılı Yasanın 2. maddesinde Telekomünikasyon Kurumunun 
	idari para cezası uygulamaya yetkili olduğu, 28. maddesinde ise, bu Kanunda 
	yazılı olan idarî para cezalarının o yerin en büyük mülkî amiri tarafından 
	verileceği, bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün 
	içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği belirtilmiştir.
	Ancak, 
	1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi 
	üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanun’un diğer 
	kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak 
	itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi 
	sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan 
	yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. 
	maddelerinde belirtilen koşulları taşıması,  27. maddenin (1) numaralı 
	bendinde belirtilen idari 
	
	yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya 
	geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak 
	itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle 
	doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar 
	verilmiştir.
	Daha sonra,  
	5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. 
	maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı 
	kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı 
	Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede 
	yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar 
	verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme 
	yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu 
	düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı 
	tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü 
	doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı 
	yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli 
	olacağı belirtilmiştir.
	Son olarak, 
	30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesini 
	değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde             
	" (1) Bu Kanunun;
	a) İdarî 
	yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda 
	aksine hüküm bulunmaması halinde, 
	b) Diğer 
	genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi 
	yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
	uygulanır." 
	denilmiştir.
	19.12.2006 
	tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre,  Kabahatler Kanunu’nun; İdarî 
	yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer 
	kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda 
	görevli mahkemenin gösterildiği durumunda ise uygulanmayacağı 
	anlaşılmaktadır.
	Görev 
	kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için 
	bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen 
	görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk 
	ilkesidir.
	Davanın 
	açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile 
	görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni 
	yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi 
	gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe 
	girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal 
	hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği 
	açıktır.
	Diğer 
	taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun 
	değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, 
	mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale 
	geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
	İncelenen 
	uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli mahkemeyi belirleyen yasa 
	kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 19.12.2006 tarihi itibariyle 
	yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı 
	yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 2813 ve 406 sayılı Yasalar dayanak 
	alınarak çıkarılan “10 KHz-60 GHz Frekans Bandında Çalışan Sabit 
	Telekomünikasyon Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddeti 
	Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Ölçüm Yöntemleri ve Denetlenmesi Hakkında 
	Yönetmeliğin 9. maddesi uyarınca” verilen idari para cezasına  karşı 
	yapılan  itirazın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu 
	anlaşılmıştır.
	Açıklanan 
	nedenlerle, İdare Mahkemesi Tek Hâkimince verilen görevsizlik kararının 
	kaldırılması gerekmiştir.
	SONUÇ    : 
	Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul 1. 
	İdare Mahkemesi Tek Hakimi’nce verilen 5.1.2006 gün ve E:2006/403, 
	K:2006/259 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 5.2.2007 gününde 
	OYBİRLİ?İ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
	 
	* * *
	Uyuşmazlık 
	Mahkemesi Başkanlığından:
	ESAS   NO   
	: 2006/197
	KARAR NO: 
	2006/187
	KARAR TR : 
	6.11.2006
	(Hukuk 
	Bölümü)    
	 
	ÖZET: 1602 
	sayılı Yasa’ya göre asker kişi sayılan davacının sivil kişi olan eşinin 
	ölümü nedeniyle açılan tam yargı davasının, olayda eylemin asker kişiye 
	yönelik bulunması koşulunun gerçekleşmemiş olması karşısında, GENEL İDARİ 
	YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
	 
	K A R A R
	
	 
	Davacılar    
	: A.H.Y.- E.Y.- M.Y.  
	
	Vekili         : Av. F.Ö.T.
	
	Davalı        : Milli Savunma Bakanlığı
	 
	O L A Y     
	: Davacılardan P. Bnb. Aygün Hamza Yaşar’ın eşi Suade Yaşar, Söke 11. P. 
	Tug. K. Yard.lığı lojmanlarında kendilerine tahsis edilmiş olan 3 numaralı 
	konutta 15.3.2003 tarihinde banyo yaparken elektrikli termosifonda meydana 
	gelen elektrik kaçağı sebebiyle elektrik çarpması sonucu hayatını 
	kaybetmiştir.
	Davacılar 
	vekili, meydana gelen ölüm olayı nedeniyle 7.500.000.000.- TL manevi, 
	70.000.000.000.- TL maddi tazminatın ölenin eşi ve çocuklarına ödenmesine 
	karar verilmesi istemiyle askeri idari yargı yerinde dava açmıştır.
	ASKERİ 
	YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ İKİNCİ DAİRESİ; 24.3.2004 gün ve E:2004/263; 
	K:2004/254 sayı ile, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 44 
	üncü maddesinde, davanın görevli yargı yerinde açılıp açılmadığının ilk 
	inceleme sırasında ve davanın esasına girilmeden önce incelenecek hususlar 
	arasında sayıldığı, esasen görevin kamu düzeni ile ilgili olduğu, davanın 
	her safhasında dikkate alınmasının hukuk alanında ihtilafsız kabul edildiği, 
	bu nedenle, işin esasına girilmeden davanın görevli yargı yerinde açılıp 
	açılmadığı hususunun incelendiği, Anayasa’nın 157 nci maddesinde; Askeri 
	Yüksek İdare Mahkemesi’nin askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa 
	bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve 
	eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece 
	mahkemesi olduğu, ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda 
	ilgilinin asker kişi olması şartının aranmayacağının belirtildiği, 1602 
	sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 25.12.1981 günlü ve 2586 
	sayılı Kanun’la değişik 20 nci maddesinde de aynı hükmün yer aldığı, Askeri 
	Yüksek İdare Mahkemesi’nin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari 
	işlem veya eylemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin” 
	bulunması şartlarının birlikte gerçekleşmiş bulunması gerektiği, 1602 sayılı 
	Kanun’un değişik 20 nci maddesinde; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli 
	bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri 
	öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil 
	memurların asker kişi sayıldığı, bu hükümler karşısında, gerek davacı 
	çocuklar gerekse müteveffa eşin asker kişi olmadığının açık bulunduğu, 1602 
	sayılı Kanun’un değişik 20 nci maddesinde öngörülen “asker kişi olma” koşulu 
	gerçekleşmediğinden, davanın görüm ve çözümünün genel idari yargının 
	görevine girdiği sonucuna ulaşıldığı, bu nedenle, davada genel idari yargı 
	görevli bulunduğundan, 1602 sayılı Kanun’un 20, 44/a ve 45/A maddeleri 
	gereğince görevsizlik kararı vermiş; bu karar, kararın düzeltilmesi yoluna 
	başvurulmayarak kesinleşmiştir.
	
Yeni Sayfa 1
belediyelerin "imar", "ımar" ve "imar hukuku", "ımar hukuku", "kaçak yapı", 
imar planı", "arazi ve arsa düzenlemesi", "imar para cezaları", "imar kirliliği 
suçları", ve her türlü imar sorunlarına çözüm getirecek olan "imar hukukcusu" ve 
"ımar hukukçusu".
 
 imar hukukçusu
Copyright © Imar Hukukcusu Tüm hakları saklıdır.
Yayınlanma:: 2007-07-21 (2585 okuma)
[ Geri Dön ]
		  | 
	
	
		  | 
		  | 
		  |