ANASAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ.
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2007
5198
2006
1985
15/05/2007
KARAR METNİ
KONUTU AĞIR HASARLI OLARAK TESPİT
EDİLEN VE BU TESPİT İŞLEMİNE KARŞI İTİRAZ ETMEYEREK, HAK SAHİPLİĞİ İÇİN TALEP
VE TAAHHÜTNAME VEREN VE HAK SAHİBİ KABUL EDİLEN DAVACININ AĞIR HASARLI
KONUTUNUN, 7269 SAYILI YASA'NIN 13. MADDESİ UYARINCA YIKILMASI YOLUNDA TESİS
EDİLEN İŞLEMDE HUKUKA AYKIRILIK BULUNMADIĞI HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Bingöl Valiliği
Karşı Taraf (Davacı) : ?
Vekili : Av. ?
İsteğin Özeti : Dava, 1.5.2003 tarihinde Bingöl İli ve
çevresinde meydana gelen depremde konutu ağır hasarlı olarak tespit edilen
davacı tarafından, konutunun 7269 sayılı Yasanın 13. ve 14. maddeleri uyarınca
yıktırılması yolundaki Bingöl Valiliği Bayındırlık İl Müdürlüğü işleminin; daha
önce yapılan bildirim sonucunda hasarlı konutunu yeniden inşa ederek tehlikeyi
giderdiği ve oturmaya elverişli hale getirdiği ileri sürülerek iptali istemiyle
açılmıştır. Elazığ İdare Mahkemesi 30.12.2005 günlü,
E:2005/691, K:2005/959 sayılı kararıyla; 7269 sayılı Yasanın 13. maddesinde,
afete uğrayan bölgede gördüğü hasar bakımından yıktırılması gereken binalar
hakkında, hasar tespit raporlarının dışında, hasarlı binanın yıktırılması
gerektiğine dair o il ve ilçenin en büyük mülki amirine ayrı bir rapor
verileceği ve bu makamlarca böyle binaların derhal boşaltılacağı hükmünün yer
aldığı, dava konusu işlem ile davacı üzerinde kesin ve yürütülebilir bir etki
doğuracak nitelikte yıkım işlemlerine başlandığına ilişkin bir bildiri
yapılmasına rağmen 7269 sayılı Yasanın 13. maddesinde belirtilen usule uygun
olarak yıkıma ilişkin düzenlenen ve en büyük mülkiye amirine sunulan ayrı bir
rapor ile mahallin en büyük mülkiye amirinin emri bulunmadığı gerekçesiyle hukuka
ve mevzuata aykırı dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Davalı
idare tarafından, mahkeme kararının usul ve yasa hükümlerine aykırı olduğu
ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği
savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : Hakan Baş
Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : Davacıya ait yapının yıktırılması için yıkıma uygun hale
getirilmesi gerektiği yolunda tesis edilen işlemi iptal eden İdare Mahkemesi
kararının bozulması istenilmektedir.
Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak
Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair 7269 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin
(a) bendinin birinci paragrafında, yapılacak işlemlere esas olmak üzere İmar ve
İskan Bakanlığınca kurulacak fen kurulları tarafından, afetin meydana geldiği
arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesislerinin incelenerek hasar tesbit raporu düzenleneceği, aynı maddenin 574 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile değişik üçüncü paragrafında, arazinin tehlikeli durumu
ve binaların gördüğü hasar bakımından yıktırılması ve boşaltılması gerekenler
hakkında o il ve ilçenin en büyük mülkiye amirine ayrı bir rapor verileceği, bu
makamlarca böyle binaların derhal boşalttırılacağı, yıkılması gerekenler için
en çok 3 gün süre verilerek tehlikenin giderilmesinin sahiplerine
bildirileceği, ...mal sahibi veya vekilinin bu bildiriye karşı 3 gün içinde
yetkili idare kurullarına itiraz edebileceği,idare
kurullarınca bu itirazın en geç 3 gün içinde incelenip karara
bağlanacağı,süresinde itiraz olunmayan,yahut itiraz olunup da idare
kurullarınca yıkılması onaylanan binaların mal sahibince yıkılmadığı
takdirde.mahallin en büyük mülkiye amirinin emri ile yıktırılacağı yolunda
hüküm öngörülmüştür.
Olayda,Bingöl İli ve civarında 1.5.2005 tarihinde
meydana gelen deprem sonucu davacıya ait yapının idarece
ağır hasarlı olarak tesbit edildiği ve bu tesbit üzerine yapılan başvuru nedeniyle hak sahibi kabul
edildiği,ancak hasar durumu ağır hasarlı olarak kesinleşen yapının sahibince
yıkılmamış olması nedeniyle yıkımının gerçekleştirilmesi için yıkıma uygun hale
getirilmesi yolunda dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşıldığından,dava
konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Öte yandan,depremde ağır hasar gören ve bu işleme
karşı itiraz edilmeyerek kesinleşen yapının yıktırılması zorunlu olup,ortada
işlemin iptalini gerektirir nitelikte bir sebebin varlığından sözetme olanağı da bulunmamaktadır.
Belirtilen nedenlerden dolayı temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi
kararının bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
Dava, ağır hasarlı konutların 7269 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yıktırılması
yolundaki Bingöl Valiliği Bayındırlık ve İskan İl
Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13. maddesinin (a) fıkrasında, Yapılacak
işlemlere esas olmak üzere İmar ve İskan Bakanlığınca kurulacak fen kurulları
tarafından, afetin meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu
tesisleri incelenerek, hasar tespit raporu düzenleneceği, arazinin tehlikeli
durumu ve binaların gördüğü hasar bakımından yıktırılması ve boşaltılması
gerekenler hakkında, o il ve ilçenin en büyük mülkiye amirine ayrı bir rapor
verileceği, bu makamlarca böyle binaların derhal boşaltılacağı, yıkılması
gerekenler için en çok 3 gün süre verilerek tehlikenin giderilmesinin
sahiplerine bildirileceği, mahallinde sahibi bulunmadığı takdirde durumun
mahalli vasıtalarla ilan edilmek suretiyle, bildirinin yapılmış sayılacağı, mal
sahibi veya vekilinin, bu bildiriye karşı 3 gün içinde yetkili idare
kurullarına itiraz edebileceği, İdare kurullarının bu itirazı en geç 3 gün
içinde inceleyip karara bağlayarak süresinde itiraz olunmayan yahut itiraz
olunup da idare kurullarınca yıkılması onaylanan binaları mal sahibi yıkmadığı taktirde bu binalara el konularak yıkma parası yıkıntıdan
elde edilecek malzeme bedelinden ödenmek üzere, mahallin en büyük mülki
amirinin emri ile yıktırılacağı hükmüne yer verilmiştir.
Anılan düzenleme ile ağır hasarlı yapılar bakımından, kişilerin can ve mal
güvenliğinin sağlanması amaçlanmış ve hasar tespit raporları sonrasında hak
sahipliği işlemleri yapılmadan önce bu durumda olan binaların derhal
boşalttırılması ve yıkım içinde 3 gün süre verilmek suretiyle çevre için
tehlike oluşturan yapılardan kişilerin zarar görmesi önlemek istenmiştir. Yıkım
ve boşaltma işlemleri için ayrı bir rapor verilmesi işin aciliyetinden
kaynaklanmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, 1.5.2003 tarihinde Bingöl İli ve
çevresinde meydana gelen deprem nedeniyle davacının sahip olduğu konutta ağır hasar
oluştuğunun tespit edildiği, davacının hasar tespitine karşı bir itirazının
olmadığı, aksine bu hasar tespitine bağlı olarak hak sahibi kabul edilmek için
talep ve taahhütname verdiği, mahalli hak sahipliği inceleme komisyonu kararı
ile hak sahibi kabul edildiği ve kalıcı konutunu teslim aldığı, deprem tarihinden
kısa bir süre sonra mahalline gönderilen yazı ile ağır hasarlı konutların
yıkımı için bildiri yapıldığı, daha sonra 2005 yılında yıkım firmasına teslim
edilen ağır hasarlı konutların boşaltılarak yıkımlarının yapılması için gerekli
güvenlik önlemlerinin alınması amacıyla tesis edilen işlemin davacıya tebliği
üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Görüleceği üzere, binaların gördüğü ağır hasarlar nedeniyle deprem tarihinden
sonra ağır hasarlı olarak tespit edilen konutların yıkımı için mahalline
bildirilen işlemin devamı niteliğinde olan dava konusu işlemde, kesinleşen ağır
hasar tespitlerine bağlı ve bu tespitlerin doğal bir sonucu olarak ağır hasarlı
binaların yıktırılmasının gerekliliği karşısında, hukuka ve mevzuata aykırı bir
yön bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, davacı tarafından daha önce yapılan bildirim sonucunda hasarlı
konutunu yeniden inşa ederek tehlikeyi giderdiği ve oturmaya elverişli hale
getirdiği iddia edilmekte ise de; Bingöl İli ve çevresinin 1. derece deprem kuşağında bulunması ayrıca heyelana maruz bölge olması ve konut
yapılan yerin Bayındırlık ve İskan Bakanlığının
30.11.1982 gün ve 14385 sayılı olur ile iskana yasak bölge ilan edilmesi
nedeniyle bu iddiaya itibar edilmesi mümkün değildir.
Bu durumda, kesinleşen ağır hasar tespitine bağlı olarak tesis olunan yıkım
işleminde mevzuata aykırılık bulunmadığından, anılan işlemin iptali yolundaki temziye konu mahkeme kararında hukuki isabet
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Elazığ İdare Mahkemesinin
30.12.2005 günlü, E:2005/691, K:2005/959 sayılı kararının bozulmasına, yeniden
bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 15.5.2007
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
(DAN-DER; SAYI:116)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2004
2026
2001
4552
30/04/2004
KARAR METNİ
DEPREMDE YAKINLARINI KAYBETMELERİ
NEDENİYLE UĞRADIKLARINI İLERİ SÜRDÜKLERİ MANEVİ ZARAR, İDARENİN "OLUMSUZ
EYLEMİNDEN" KAYNAKLANDIĞINDAN, İDARE MAHKEMESİNCE 2577 SAYILI YASANIN 13.
MADDESİ UYARINCA DAVANIN SÜRESİ İÇİNDE AÇILIP AÇILMADIĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ
GEREKİRKEN, ANILAN YASANIN 11. MADDESİ UYARINCA DAVANIN SÜRE AŞIMI NEDENİYLE REDDEDİLMESİNDE
HUKUKA UYARLIK GÖRÜLMEDİĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacılar) : ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : Başbakanlık
İsteğin Özeti : 17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle ? ili, ?, ? mevkii, ? Sitesinde bulunan konutların
yıkılması sonucu yakınlarını kaybeden davacılar tarafından, davalı idarenin
kurtarma faaliyetlerinde ve koordinasyon çalışmalarında yetersiz kaldığı, bu
nedenle büyük bir manevi çöküntü yaşadıkları öne sürülerek 6 milyar manevi
tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan
davada, Bursa 2. İdare Mahkemesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 12 ve 11. maddeleri uyarınca incelenen olayda, kurtarma
faaliyetlerinin yetersizliği sonucu uğranılan zararın idarenin doğal afetlere karşı
plan ve programının olmaması, diğer bir ifadeyle önceden hazırlanmış idari
düzenlemelerinin bulunmamasına dayandırıldığı, dolayısıyla idarenin bu
nitelikteki yükümlülüklerinin zamanında yerine getirilmemesi nedeniyle kurtarma
faaliyetlerinde yetersiz duruma düşmesi sonucu oluşan zararın temelinde idari
işlemlerin yattığı ve bunun da deprem ile ortaya çıktığı, bu itibarla 17.8.1999 tarihinden
itibaren işlemeye başlayan 60 günlük dava açma süresi içinde dava açılması veya
2577 sayılı Yasanın 11. maddesi uyarınca aynı süre içinde davalı idareye
başvurulması gerekirken, bu süre geçirildikten çok sonra yapılan başvuru
üzerine açılan davanın süre aşımı nedeniyle incelenme olanağının bulunmadığı
gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen 22.3.2001 gün ve E:2001/188,
K:2001/247 sayılı kararın bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği
savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Abdurrahman
Şimşeksoy
Düşüncesi : 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde yakınlarını kaybeden
davacıların, davalı idarenin kurtarma faaliyetlerinde yetersiz kalması ve bu
nedenle zamanında ve gereği gibi müdahalelerde bulunmaması nedeniyle
uğradıkları ileri sürülen manevi zararın, idari işlemden değil idari eylemden
kaynaklandığı anlaşıldığından, idare mahkemesince 2577 sayılı Yasanın 13.
maddesi uyarınca davanın süresinde açılıp açılmadığı hususunun
değerlendirilmesi gerekeceğinden, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda
verilen kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Handan Yağuş
Düşüncesi : 17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle ?, ?, ? mevkii,
? sitesinde bulunan konutun yıkılması sonucunda eşini
kaybeden davacı, kurtarma faaliyetleri ve koordinasyonda yetersiz kalındığını
ileri sürerek 6.000.000.000 lira manevi zararın tazmini istemiyle açtığı davayı
süre aşımı nedeniyle reddeden İdare Mahkemesi kararının temyizen
incelenerek bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesi idari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı
bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve
her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak
haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerekir. Bu isteklerin kısmen veya
tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren
veya istek halinde altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin
bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilir hükmünü
getirmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde
idarenin kurtarma faaliyetlerinde koordinasyonlu bir çalışma yapamaması
dolayısıyla bu eylemi nedeniyle de can ve mal kaybına neden olunması nedeniyle
manevi tazminat isteminde bulunulduğu anlaşıldığından dava açma süresinde 2577
sayılı yasanın 13. maddesi hükmünün nazara alınması gerekmektedir.
Bu durumda ise davanın yasal süresi içinde açıldığı anlaşıldığından, davayı
süre aşımı nedeniyle reddeden temyize konu idare mahkemesi kararının bozulması
gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü kanununun 13. maddesinde, "idari
eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu
eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka bir suretle öğrendikleri tarihten
itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili
idareye başvurarak haklarının yerine getirmesini istemeleri gereklidir. Bu
isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini
izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği
takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava
açılabilir" hükmü yer almaktadır.
Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son
fıkrasında; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü
olduğu hükme bağlanmıştır.
Bir idari işlem veya bir idari sözleşmenin uygulanması durumunda olmayan,
idarenin her türlü faaliyetlerinden veya hareketsiz kalmasından, araçlarının
kullanımından, taşınır ve taşınmaz mallarının veya tesislerinin işletilmesinden
dolayı oluşan zararları idari eylem sonucu oluşan zarar ve buna yolaçan eylemi de sonuç olarak idari eylem kavramı
içerisinde kabul etmek gerekir.
Olayda davacıların, depremde yakınlarını kaybetmeleri
nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri manevi zararı, davalı idarenin deprem sonrasında
yapması gereken kurtarma faaliyetlerinin ve koordinasyon çalışmalarının
yetersizliğine dayandırdıkları, dolayısıyla manevi zarar, söz konusu
hizmetlerin geç veya hiç işlememesi şeklinde oluşan fiil ve hareketlerle
somutlaştığından, bu şekilde oluştuğu ileri sürülen zararın idari işlemlerden
değil, idari eylemlerden kaynaklandığı sonucuna ulaşılmaktadır. Durum
böyle olunca, olayda idarenin hareketsizliği söz konusu olmakta ve böylelikle
öğretide de kabul edildiği gibi, idarenin bu hareketsizliğinin "olumsuz
eylem" olarak kabulü gerekmektedir.
Bu durumda, uğranıldığı ileri sürülen manevi zararın, idarenin olumsuz
eyleminden kaynaklandığı sonucuna ulaşıldığından, idare mahkemesince 2577
sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca davanın süresi içinde açılıp açılmadığının
değerlendirilmesi ve bu sonuca göre uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmesi
gerekirken, davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinde hukuka uyarlık
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle Bursa 2. İdare Mahkemesinin 22.3.2001 gün ve E:2001/188,
K:2001/247 sayılı kararının bozulmasına 30.4.2004 tarihinde oybirliği ile karar
verildi.
(DAN-KAR-DER; SAYI: 5)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2006
3901
2006
289
07/07/2006
KARAR METNİ
AFETE MARUZ KALAN BİR GAYRİMENKULÜN EMLAK
VERGİSİ MUAFİYETİNDEN YARARLANABİLMESİ İÇİN, AFETİN "TOPLUMUN GENELİNİ
ETKİLEYECEK DERECEDE" OLMASI GEREKTİĞİ, DAVACIYA AİT GAYRİMENKULÜN ÇIKAN
YANGINDA OTURULAMAYACAK DERECEDE HASAR GÖRMESİ BU KAPSAMDA
DEĞERLENDİRİLEMEYECEĞİNDEN, SÖZ KONUSU GAYRİMENKUL İÇİN MUAFİYET BELGESİ
VERİLMEMESİ YOLUNDAKİ İŞLEMDE MEVZUATA AYKIRILIK GÖRÜLMEDİĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : İstanbul Valiliği
Karşı Taraf (Davacılar) : 1- ? 2- ? 3- ?4- ? 5- ?
Vekili : Av. ?
İsteğin Özeti : Dava, davacıların 1319 sayılı Emlak
Vergisi Kanununun 5. maddesindeki muafiyetten yararlanmak amacıyla maliki
oldukları gayrimenkulün yandığı ve afete maruz kaldığı hakkında belge verilmesi
yolundaki taleplerinin reddine dair işlemin iptali istemiyle açılmıştır. İstanbul 1. İdare Mahkemesi 31.1.2005 gün ve E:2005/27, K:2005/72
sayılı kararıyla; dosyanın incelenmesinden, davacılara ait "?"da
bulunan binanın 28.7.2000 tarihinde çıkan yangın sonucunda tamamen yandığı ve
acilen yıkılması gerektiğinin Zeytinburnu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/230
D. İş sayılı tespit davası nedeniyle düzenlenen raporla tespit edilmesi üzerine
davacılar tarafından, sözkonusu binanın, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununda
belirtilen "Emlak Vergisi muafiyeti" kapsamına alınması amacıyla
yapılan başvurularının, davalı idarece, yangının genel afet kapsamında
değerlendirilmesinin yasal açıdan mümkün olmadığı belirtilmek suretiyle reddine
dair dava konusu işlemin tesis edildiğinin anlaşıldığı, olayda, davalı idarece,
her ne kadar yangının genel afet kapsamında değerlendirilemeyeceği ileri
sürülmekte ise de, anılan Kanunun incelenmesinden, Kanunun birinci tümcesinde
belirtilen "veya yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve
benzeri afetlerle zarar gören şeklindeki" ibaresi karşısında, esasen sadece
tabii afet değil, bu olayların münferiden meydana gelmesinin yeterli görüldüğü
sonucuna varıldığından, aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık
bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal etmiştir. Davalı idare
tarafından, usul yönünden, davacıların ilk müracaatları üzerine davalı idarece
verilen cevap üzerine davanın süresinde açılmadığı, esas yönünden ise, söz
konusu yangın olayının 7269 sayılı Kanun kapsamına girmediği ileri sürülerek
kararın bozulması istenilmiştir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Ahmet Pesen
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49.
maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz
isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen
nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun "Geçici muaflıklar" başlıklı 5.
maddesinin (c) bendinde, deprem, su basması,
yangın gibi tabii afetler sebebiyle binaları yanan, yıkılan veya kullanılmaz
hale gelen veya yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri (Deprem hariç) afetlerle zarar görmesi muhtemel yerlerdeki binaların
vergi mükellefleri tarafından afetin vukubulduğu veya
afete maruz bulunduğunun yetkili kuruluşça tebliği tarihinden itibaren en geç 5
yıl içinde afetin vuku bulduğu yerde veya kamu kuruluşlarınca gösterilen
yerlerde inşa edilen binaların inşalarının sona erdiği yılı, kamu
kuruluşlarınca ilgili kanunlarına göre inşa olunup hak sahiplerine teslim
edilen binaların devredildikleri yılı takip eden bütçe yılından itibaren 10 yıl
süreyle geçici muafiyetten faydalandırılacağı, muafiyetten faydalanacak
mükelleflerin, İmar ve İskan Bakanlığından veya bu
Bakanlığın yetkili kıldığı kuruluşlardan afete maruz kaldıklarına dair
alacakları bir belgeyi vergi dairesine ibraz etmeye mecbur oldukları
belirtilmiştir.
Öte yandan, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyle
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 1. maddesinde, deprem (Yer sarsıntısı), yangın, su baskını, yer kayması, kaya
düşmesi, çığ ve benzeri afetlerde; yapıları ve kamu tesisleri genel hayata
etkili olacak derecede zarar gören veya görmesi muhtemel olan yerlerde alınacak
tedbirlerle yapılacak yardımlar hakkında bu kanun hükümlerinin uygulanacağı,
afete uğrayan meskun yerlerin büyüklüğü o yerin
tamamında veya bir kesiminde yıkılan, oturulamaz hale gelen bina sayısı, zarar
gören yapı ve tesislerin genel hayata etki derecesinin, mahallin ekonomik ve
sosyal özelliklerinin, zararın kamuoyundaki tepkisinin, normal hayat
düzenindeki aksamaların ve benzeri hususların gözönünde
tutulmak suretiyle afetlerin genel hayata etkililiğine ilişkin temel
kuralların, İçişleri ve Maliye Bakanlıklarının mütalaaları da alınarak İmar ve
İskan Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirtileceği, yukarıda yazılı
afetlerin meydana gelmesinde veya muhtemel olması halinde zararın o yerin genel
hayatına etkili olup olmadığına, yönetmelik esasları gereğince, İmar ve İskan
Bakanlığı tarafından karar verileceği, şu kadar ki, afetin meydana gelmesi
halinde bu kanun gereğince alınması lazım gelen acil tedbirlerin ittihazına
afetin meydana geldiği bölgenin valisinin yetkili olduğu hüküm altına
alınmıştır.
Yukarıda anılan Kanun hükümlerinin birlikte incelenmesinden, yangın ve benzeri
olayların, toplumun genelini etkileyen afetlerin sonuçlarının, yine toplumun
bütünü tarafından elbirliği ile giderilmesi amacını taşıyan bu Kanunlar
kapsamında bir "afet" olarak nitelendirilebilmesi için, toplumun
genel hayat düzenini olumsuz yönde etkileyecek boyutlarda olması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, davacılara ait "?"da
bulunan binanın 28.7.2000 tarihinde çıkan yangın sonucunda tamamen yandığı ve
acilen yıkılması gerektiğinin Zeytinburnu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/230
D. İş sayılı tespit davası nedeniyle düzenlenen raporla tespit edilmesi üzerine
davacılar tarafından, sözkonusu binanın, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununda
belirtilen "Emlak Vergisi muafiyeti" kapsamına alınması amacıyla
yapılan başvurularının, davalı idarece, yangının genel afet kapsamında
değerlendirilmesinin yasal açıdan mümkün olmadığı belirtilmek suretiyle reddine
dair tesis edilen dava konusu işlemin iptali istemiyle bakılan davanın
açıldığı, idare mahkemesince, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun birinci
tümcesinde belirtilen "veya yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi,
çığ ve benzeri afetlerle zarar gören şeklindeki" ibaresi karşısında,
esasen sadece tabii afet değil, bu olayların münferiden meydana gelmesinin
yeterli görüldüğü gerekçesiyle dava konusu işlemin iptal edildiği
anlaşılmıştır.
Bu durumda, sadece davacılara ait binanın kullanılamaz hale
gelmesi sonucunu doğuran yangının, toplumun genel hayat düzenini olumsuz
etkileyecek boyutta olmaması nedeniyle, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair
Kanun kapsamında bir afet olarak nitelendirilemeyceğinden,
dava konusu işlemde hukuka aykırılık, bu işlemi iptal eden mahkeme kararında
hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle İstanbul 1. İdare Mahkemesinin
31.1.2005 gün ve E:2005/27, K:2005/72 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir
karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 7.7.2006
tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI: 114)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2005
5962
2003
2027
19/12/2005
KARAR METNİ
17.8.1999 TARİHİNDE MEYDANA GELEN
DEPREMDE YAKINLARI ENKAZ ALTINDA KALARAK VEFAT EDEN DAVACININ, MANEVİ TAZMİNAT
TALEBİYLE AÇTIĞI DAVADA, ZARAR İLE KAMU HİZMETİ (ARAMA-KURTARMA FAALİYETİ)
ARASINDA NEDENSELLİK BAĞI KURULAMADIĞINDAN İDARENİN TAZMİN YÜKÜMLÜLÜĞÜNDEN SÖZ
EDİLEMEYECEĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : Başbakanlık - ANKARA
İsteğin Özeti : Dava, 17.8.1999 tarihinde meydana
gelen depremde yakınları vefat eden davacının kurtarma faaliyetlerinin yetersiz
kalması dolayısıyla sözkonusu hizmetin gereği gibi yerine getirilmemesi
nedeniyle ölüm olayının idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı ileri
sürülerek 8.000.000.000 TL (8.000. YTL) manevi tazminatın 17.8.1999 tarihinden
itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır. Bursa 1. İdare Mahkemesi 1.10.2002 gün ve E:2001/631, K:2002/1510
sayılı kararıyla; Anayasanın 125. maddesinin 1. fıkrasında, idarenin her türlü
eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra son
fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü
olduğunun hükme bağlandığı, idarenin eyleminden doğan zararlardan dolayı
sorumlu tutulabilmesinin hizmet kusuruna dayalı sorumluluğunun bulunmasına
bağlı olduğu, hizmet kusurunun ise, idarenin yapmakla yükümlü olduğu bir kamu
hizmetinin kuruluşunda, teşkilat yapısında, personelde ya da işleyişinde gereken
emir, direktif ve talimatların verilmemesi gözetim ve denetimin yapılmaması,
hizmete yönelik araçların yetersiz, elverişsiz ve kötü olması, gereken
tedbirlerin alınmaması, geç hareket edilmesi veya hiç faaliyette bulunulmaması
sonucu oluşan bir takım aksaklık, aykırılık, bozukluk, özensizlik, eksiklik
veya sakatlık olduğu, buna göre, idari hizmetlerin yürütülmesi sırasında
bireylerin uğradıkları özel nitelikteki zararların, idari faaliyet ile zarar
arasında nedensellik bağının bulunması koşuluyla idarece tazmini gerektiği,
ancak zararın (ölüm olayının); büyüklüğü ve etkisi dikkate alındığında önceden
bilinemeyen, karşı konulamayan ve idarenin faaaliyetleri
dışında gerçekleşmesi nedeniyle mücbir sebep sayılması gereken deprem sonucunda
oluştuğu, mücbir sebebin ise, zararı idareye yüklenilebilir olmaktan çıkaran,
zararla idari faaliyet arasındaki nedensellik bağını ortadan kaldıran unsur
olması ve idarenin mücbir sebep dışında tazmin sorumluluğunu gerektirecek
nitelikte hizmet kusuru bulunduğu yolunda somut ve kesin veriler ortaya
konulamaması nedeniyle idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemeyeceği
gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacı tarafından,
idarenin hukuki düzenlemelerle yüklendiği görevleri yerine getirmediği,
depremden önce alması gereken önlemleri almadığı ileri sürülerek kararın
bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi ile kararın
onanması gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Metin Gürz
Düşüncesi : Davacının yakınlarının ölümünün, idarenin arama kurtarma
faaliyetine bağlı olarak gerçekleştiğine dair bir tespit bulunmadığından,
tazmin sorumluluğu için bulunması gereken; zararı doğuran olay ile kamu hizmeti
( arama - kurtarma ) faaliyeti arasındaki nedensellik bağının kurulamaması
karşısında idarenin tazmin sorumluluğundan sözedilemeyeceğinden
idare mahkemesince, davacının yakınlarının enkaz altında kalarak vefat etmesi
üzerine manevi tazminat talebiyle açılan davanın reddi yolunda verilen kararda
hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Esma Nur Necef
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen
nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 4. maddesinde, İçişleri, İmar ve İskan, Bayındırlık, Sağlık ve Sosyal Yardım ve Tarım
Bakanlıklarınca acil yardım teşkilatı ve programları hakkında genel esasları kapsıyan bir yönetmelik yapılacağı, bu yönetmelik esasları
dairesinde afetin meydana gelmesinden sonra yapılacak kurtarma, yaralıları
tedavi, barındırma, ölüleri gömme, yangınları söndürme, yıkıntıları temizleme
ve felaketzedeleri iaşe gibi hususlarda uygulanmak üzere görev ve görevlileri
tayin, toplanma yerlerini tespit eden bir programın valiliklerce düzenleneceği
ve gereken vasıtalar hazırlanarak muhafaza olunacağı, bu programların
uygulanmasının, valiliklerce kurulacak kurtarma ve yardım komitelerince
sağlanacağı, ancak 7126 sayılı Sivil Müdafaa Kanununa göre teşkilat kurulan
yerlerde acil kurtarma ve yardım işlerinin, yukarda belirtilen komite ile sözü
geçen sivil savunma teşkilatı tarafından müştereken yürütüleceği, İlçe, bucak
ve köylerde tafsilatlı çalışma muhtıraları ve uygulama programlarının tasdikli
il muhtıra ve programlarındaki esaslar dairesinde ilçelerde kaymakamlar, bucak
ve köylerde bucak müdürleri tarafından düzenleneceği; il kurtarma ve yardım
komitesinin incelemesinden sonra valilerin onayı ile kesinleşeceği hükme
bağlanmış, belirtilen hükme dayanılarak hazırlanan ve 8.5.1988 gün ve 19808
sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Afetlere İlişkin Acil Yardım
Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 1. maddesinde, bu
yönetmeliğin amacının, Devletin tüm güç ve kaynaklarını afetten önce
planlayarak, afetin meydana gelmesi halinde Devlet güçlerinin afet bölgesine en
hızlı bir şekilde ulaşması ile afetzede vatandaşlara en etkin ilk ve acil
yardım yapılmasını sağlamak için acil yardım teşkilatlarının kuruluş ve
görevlerini düzenlemek olduğu, 2. maddesinde, bu yönetmeliğin acil yardım
hizmetlerini yürütmekle görevli vali ve kaymakamlar, bakanlık, bağlı ve ilgili
kuruluşlar, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile Kızılay'ın afetten önce
yapmaları gerekli acil yardım planlarının ve afet sırasında yapacakları acil
yardım ve hizmetlerinin gerektirdiği görevleri, işbirliğini, koordinasyonu ve
karşılıklı yardımlaşma esaslarını kapsadığı hükme bağlandıktan sonra 5.
maddesinde, afetzedeleri kurtarma, yaralılara ilk yardım ve tıbbi tedavi yapma,
aç ve açıkta kalan ailelerin geçici barındırılması ve bunların yiyecek,
giyecek, ısıtma, aydınlatma ve diğer ihtiyaç maddelerinin karşılanması ve
salgınları önlemek için yapılacak yardımlar acil yardım olarak tanımlanmış, 11.
maddesinde de, acil yardım planlarının yapılmasında; olacak afetin geçmiş
yıllarda o bölgede olmuş en büyük ve kapsamlı olabileceği, hasara uğrayan ve
yıkılan binaların çok olabileceği, ulaşım yollarında ve tesislerinde hasarlar
meydana gelebileceği, ulaşımın bir süre aksayabileceği veya durabileceği,
radyo, telefon; telsiz haberleşmesinin aksayabileceği, hasarın büyük
olabileceği, enkaz altından insanların kurtarılması gerekeceği, özellikle gıda,
ilaç ve ısınma maddelerinde ve gereçlerinde sıkıntı meydana gelebileceği, ilk
yardım ve kurtarma hizmetlerinde görevlendirilecek personel ve ailelerinin veya
askeri birliklerin de afete maruz kalabileceğinin farz ve kabul edileceği,
hükmüne yer verilmiş,14. maddesinde, vali veya görevlendireceği vali
yardımcısının başkanlığında belediye başkanı, il jandarma alay komutanı,
Kızılay temsilcisi, garnizon komutanı veya mahallin en büyük askeri birlik
temsilcisi ile maddede sayılan il idare şube müdürlerinden oluşan İl Kurtarma
ve Yardım Komitesi kurulacağı,16. maddesinde, acil yardım hizmetlerini
yürütmekten sorumlu komitenin bu hizmetleri yürüteceği Hizmet Grupları belirlenerek,
24. maddede, afet mahallinde ve yıkıntı altında kalan yaralıları kurtarmak,
Kurtarma ve Yıkıntıları Kaldırma Hizmetleri Grubunun görevleri arasında
sayılmıştır.
Yukarıda yer alan hukuki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, genel hayata
etkili olacak afetlerde kurtarma faaliyetleri kamu hizmeti olarak tanımlanmış,
bu hizmetin kurulması ve işletilmesi, idarenin görev alanında düzenlenmiştir.
İdarenin sorumluluğunun anayasal dayanağı 2709 sayılı Anayasanın 125.
maddesinin son fıkrasında yer alan idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlü olduğuna ilişkin hüküm olmakla birlikte, idarenin
sorumluluğunun kusursuz sorumluluk hali hariç eylem ve işlemlerindeki kusuruna
dayandırılması gereklidir. Bir başka ifade ile,
idarenin yürütmekle görevlendirildiği kamu hizmetinin kurulması
(teşkilatlandırılması- yapılandırılması) ve/veya işletilmesinden kaynaklanan
kusurlar nedeniyle doğacak zararların idarece karşılanması gerekmektedir.
Ancak, idarenin tazmin sorumluluğunun doğabilmesi için zararın, idarenin
üstlendiği kamu hizmetinin doğrudan yerine getirilmesine ilişkin bir eyleminden
doğmuş olması ve bu zararın hizmetin kuruluş veya işleyişindeki kusurdan
kaynaklanması zorunludur. Bu bakımdan hizmet kusuru, idarenin görev alanı içindeki
hizmetin hiç yapılmaması, gereği gibi yapılmaması veya geç yapılması olarak nitelendirilebiir.
Danıştay'ın yerleşik İçtihatlarına göre, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu
kamu hizmeti faaliyeti dışında gerçekleşen ve öngörülemeyen ve/veya önlenemeyen
durumlar mücbir sebep olarak değerlendirilmiş, mücbir sebebin idarenin tazmin
sorumluluğunu ortadan kaldırdığı kabul edilmiştir. Öte yandan, idarenin
yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetinin doğrudan yerine getirilmesi sırasında
idare tarafından beklenilmeyen durumlardan kaynaklanan zararların ise, zararın
idarenin doğrudan faaliyetinden kaynaklandığının saptanması, başka bir ifade
ile zarar ile idarenin eylemi arasında illiyet bağının tespit edilmesi halinde
idarenin kusura dayalı sorumluluğu bulunduğu kabul edilmiştir.
Bu durumda, depremin; idarenin doğrudan yürüttüğü bir kamu hizmeti
faaliyetinden kaynaklanmaması, öngörülememesi ve/veya öngörülebilir nitelikte
dahi olsa önlenemez olması nedeniyle mücbir sebep olarak değerlendirilmesi zorunludur.Depremin oluşmasında idareye bir kusur
yüklenemeyeceğinden idarenin kusura dayalı sorumluluğundan da söz edilmesi
mümkün değildir.
Ancak, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremin, etkilediği
coğrafi alanın büyüklüğü, nüfus yoğunluğu ve oluşturduğu hasar nedeniyle diğer
kamu hizmeti faaliyetlerinin de yürütülmesini etkilediği, arama -kurtarma
hizmetinin özelliği ve zaman açısından kısıtlı bir müdahale yöntemi olması
nedeniyle gelişmiş ülkelerin dahi bu tip doğal afetler dolayısıyla arama
kurtarma faaliyetleri için uluslararası yardım aldığı da göz önünde
bulundurulduğunda, arama ve kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesindeki güçlüğün
idare açısından beklenilmeyen hal olduğu sonucuna varılmıştır.
Her ne kadar davacı tarafından, arama ve kurtarma faaliyetlerinin gereği gibi
yürütülmemesi nedeniyle hizmetin kusurlu ve eksik işletilmesi sonucunda
yakınlarının vefat ettiği ileri sürülmüş ise de, arama ve kurtarma
faaliyetlerinin yürütülmesini etkileyecek şekilde haberleşme ve ulaşım
hizmetlerinde aksaklıkların olması ve depremin, etkilediği coğrafi alanın
büyüklüğü, nüfus yoğunluğu ve oluşturduğu hasarın kamu hizmetlerinin deprem sonrası yürütülmesi yönünden arama ve kurtarma faaliyetleri
sırasında bu hizmetin gereği gibi işletilememesi nedeniyle doğan zararlardan;
ancak, zarar ile idarenin faaliyeti arasında illiyet bağı bulunduğunun saptanması , bir başka ifadeyle, davacının yakınlarının
arama ve kurtarma faaliyetlerinin gereği gibi işletilmemesi sonucunda vefat
ettiğinin tespit edilmesi halinde, idarenin tazmin sorumluluğundan sözedilebilir. Bu halde dahi, idarenin kamu hizmetini
yürütürken karşılaştığı güçlükler de dikkate alınarak hükmedilecek tazminat
tutarının belirlenmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda davacının yakınlarının enkaz altında kalarak vefat
ettiği anlaşılmakla birlikte, davacının yakınlarının enkaz altında sağ olduğu
halde, deprem sonrası yürütülen arama ve kurtarma
hizmetinin gereği gibi yürütülmemesi nedeniyle vefat ettikleri yolunda herhangi
bir tespit bulunmadığı saptanmıştır.
Bu durumda, davacının yakınlarının ölümünün, idarenin arama
kurtarma faaliyetine bağlı olarak gerçekleştiğine dair bir tespit
bulunmadığından, tazmin sorumluluğu için bulunması gereken; zararı doğuran olay
ile kamu hizmeti (arama-kurtarma) faaliyeti arasındaki nedensellik bağının
kurulamaması karşısında idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemeyeceğinden
idare mahkemesince, davacının yakınlarının enkaz altında kalarak vefat etmesi
üzerine manevi tazminat talebiyle açılan davanın reddi yolunda verilen kararda
sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddi ile Bursa 1. İdare Mahkemesinin
1.10.2002 gün ve E:2001/631, K:2002/1510 sayılı kararının yukarıda yer alan
gerekçe ile onanmasına 19.12.2005 tarihinde esasta oybirliği, gerekçede
oyçokluğu ile karar verildi.
A Z L I K O Y U
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 4. maddesi ile bu madde uyarınca hazırlanan Afetlere
İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmelik
hükümlerine göre deprem
sonrası alınacak tedbirler ile yapılacak yardımlar kamu hizmeti olarak
değerlendirilmek suretiyle idareye bu hizmetlerin yerine getirilmesi konusunda
görev yüklemiş olması karşısında, deprem sonrası yürütülen arama ve kurtarma faaliyetleri
sırasında bu hizmetin gereği gibi işletilememesi nedeniyle doğan zararlardan;
ancak, zarar ile idarenin faaliyeti arasında illiyet bağı bulunduğunun
saptanması halinde, idarenin tazmin sorumluluğundan sözedilmesi
mümkündür.
Bu nedenle, davacının yakınlarının arama ve kurtarma faaliyetlerinin
yürütülmesindeki hizmet kusuru nedeniyle vefat edip, etmediği hususunun
incelenmesi gerektiği açıktır.
Olayda, davacı tarafından, idarenin bu hizmeti yapmadığı konusunda bir iddiada
bulunulmaması ve davacının yakınlarının arama ve kurtarma faaliyetlerinin
yapılmaması veya kusurlu yapılması sonucunda vefat ettiği yolunda bir saptama
bulunmaması başka bir ifade ile, idarenin faaliyeti ile
zarar arasında illiyet bağının kurulamaması nedeniyle idarenin tazmin
sorumluluğu da bulunmadığından, kararın belirtilen gerekçe ile onanması
görüşüyle karara gerekçe yönünden katılmıyorum.
DAN-DER; SAYI : 112)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2005
5421
2004
5324
12/05/2005
KARAR METNİ
7269 SAYILI KANUNUN 13/A MADDESİNE
4864 SAYILI KANUNUN 1. MADDESİ İLE EKLENEN FIKRA HÜKMÜ GEREĞİNCE, HASAR TESPİT
İŞLEMİ TEK BAŞINA DAVA KONUSU EDİLEMEYECEĞİNDEN, AZ HASARLI TESPİT İŞLEMİNE
KARŞI AÇILAN DAVANIN İNCELENMEKSİZİN REDDİ GEREKİRKEN DAVAYI ESASTAN İNCELEYEN
MAHKEME KARARINDA İSABET GÖRÜLMEDİĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalılar):
1-Bayındırlık ve İskan Bakanlığı-ANKARA
2-Erzincan Valiliği-ERZİNCAN
Karşı Taraf (Davacılar) : ?
İsteğin Özeti : 27.1.2003 tarihinde meydana gelen
depremde davacılara ait konutun az hasarlı tespitine ilişkin işlemin iptali
istemiyle açılan davada; uyuşmazlığın çözümü için mahallinde yaptırılan keşif
ve bilirkişi incelemesi sonucu söz konusu yapının ağır hasarlı olduğu yolunda
düzenlenen raporun mahkemelerince uyuşmazlığın çözümüne esas alınabilecek
unsurları taşıdığı, davalı idarece beyan edilen
itirazın raporu kusurlandırıcı nitelikte bulunmadığı
bu durumda binanın az hasarlı olduğuna dair işlemde hukuka uyarlık görülmediği
gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal eden Sivas İdare Mahkemesinin 29.6.2004
gün ve E:2003/822, K:2004/728 sayılı kararının, davalı idarelerden Bayındırlık
ve İskan Bakanlığınca hasar tespitinin raporunun depremden onsekiz
ay sonra düzenlendiği, raporda belirtilen hususların deprem nedeniyle oluştuğunun kabul etmenin mümkün olmadığı ileri
sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Şenol Bolat
Düşüncesi : 7269 sayılı Kanunun 4864 sayılı Kanunla değişik 13.maddesi hükmü
karşısında, kesin ve yürütülebilir nitelikte bulunmayan hasar tespit işlemine
karşı açılan davanın incelenmeksizin reddi gerekirken, işin esasının
incelenerek dava konusu işlemin iptali yolunda verilen idare mahkemesi
kararında usul ve yasa hükümlerine uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle idare mahkemesi kararının
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : Deprem nedeniyle gayrimenkulü az hasarlı
olarak tesbit edilen davacı tarafından, bu işleme
karşı yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemi iptal eden İdare Mahkemesi
kararının bozulması istenilmektedir.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13.maddesinin (a)
bendine, 4864 sayılı Kanunun 1.maddesiyle eklenen son fıkrasında,
"Yapılacak asıl işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları tarafından
düzenlenen teknik mahiyetteki hasar tespit raporlarına mahalli ilan tarihinden
itibaren otuz gün içinde itiraz edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl
işlemlerle birlikte dava konusu dedilebilir. Gayrimenkulleri
kesin bir şekilde hasarsız olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin
hasar tespiti hiç yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahalli ilan
tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili idareye başvurmaları
zorunludur" hükmü öngörülmüştür.
Bu hükme göre, hasar tesbit işlemine karşı doğrudan
dava açılması mümkün olmadığı gibi, bu işleme karşı yapılan başvuru sonucu
tesis edilen işlemin de nitelik itibariyle bu hukuki durumu değiştireceğini
düşünmek olanaksızdır.
Ancak anılan hüküm uyarınca, yargı yoluna itiraz sonucu başvurulması mümkün
olan işlemlerin, taşınmazları hasarsız olarak tesbit
edilenler ile hasar tesbiti hiç yapılmayanları
kapsadığı da izahtan varestedir.
Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu
uyarınca davanın esastan incelenebilmesi için, dava konusu işlemin kesin ve
yürütülebilir nitelikte bulunması, yani varolan hukuk
düzeninde etki yaratması, hukuki sonuçların ortaya çıkarılması yönündeki
iradenin açıklanmış olması ve başka bir makam ve mercinin
onayına ihtiyaç göstermeksizin hukuk düzeninde değişiklikler meydana getirmesi
gerekmektedir.
Olayda, davacıya ait taşınmazın az hasarlı olarak tesbit edildiği ve bu işleme karşı yapılan başvurunun
reddine ilişkin işleme karşı işbu davanın açıldığı anlaşılmakta olup, bu
haliyle kesin ve yürütülebilir niteliği bulunmayan dava konusu işlem, asıl
işlemin hazırlayıcısı bir ön işlem niteliğinde bulunduğundan, incelenmeksizin
reddi gereken davayı esastan inceleyen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Belirtilen nedenlerden dolayı temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi
kararının bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13.maddesinin (a) bendine,
4864 sayılı Kanunla eklenen son fıkrayla, "Yapılacak asıl işlemlere esas
olmak üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik mahiyetteki hasar
tespit raporlarına mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde itiraz
edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu
edilebilir. Gayrimenkulleri kesin bir şekilde hasarsız olarak tespit
edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti hiç yapılmayanların, yargı
yoluna gitmeden önce, mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili
idareye başvurmaları zorunludur" hükmü getirilmiş ve bu hüküm, 1.1.2003
tarihinden geçerli olarak yürürlüğe konulmuştur.
Buna göre, idari davaya konu edilebilir kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte
bulunmayan hasar tespit işlemine karşı doğrudan dava açılması mümkün olmadığı
gibi, bu işleme karşı yapılan başvuru sonucu tesis edilen işlemin de nitelik
itibariyle bu hukuki durumu değiştirmeyeceği açıktır.
Dosyanın incelenmesinden, 27.1.2003 tarihinde Erzincan ve çevresinde meydana
gelen depremde, Erzincan ili Günbağı Köyünde bulunan
konutu "az hasarlı" olarak tespit edilen davacının, konutunun
"ağır hasarlı" olduğu yolundaki iddialarla yaptığı başvurunun reddi
üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca davanın
esastan incelenebilmesi için, dava konusu işlemin, idari davaya konu olabilecek
nitelikte kesin ve yürütülebilir olması gerekmektedir.
Bu durumda, asıl işlemlerin hazırlayıcısı, diğer bir ifadeyle bir ön işlem
niteliğinde bulunan ve bu haliyle idari davaya konu edilmesi olanaklı olmayan
hasar tespit işlemine karşı açılan davanın incelenmeksizin reddi gerekirken,
davayı esastan inceleyen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle, Sivas İdare
Mahkemesinin 29.6.2004 günlü, E:2003/822, K:2004/728 sayılı kararınının
bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye
gönderilmesine, 12.5.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI: 111)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2005
4242
2005
1023
12/07/2005
KARAR METNİ
HASAR TESPİT İŞLEMİNE KARŞI KİRACI
TARAFINDAN DAVA AÇILMIŞ İSE DE, DAVANIN SONUCU KİRACIDAN DAHA ÇOK MÜLK SAHİBİNİ
ETKİLEYECEĞİNDEN, DAVANIN MÜLK SAHİBİNE DE İHBAR EDİLEREK DAVAYA KATILIMININ
SAĞLANMASI GEREKTİĞİ, İLGİLİNİN DAVAYA KATILIMI SAĞLANMADAN VERİLEN KARARDA
USUL HÜKÜMLERİNE UYARLIK GÖRÜLMEDİĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı): Sakarya Valiliği - SAKARYA
Karşı Taraf (Davacı) : ?
İstemin Özeti : Davacının kiracı olarak oturduğu
konutun "hasarsız" olarak tespitine ilişkin işlemin iptali istemiyle
açtığı davada; Sakarya 2. İdare Mahkemesinin 30.10.2000 günlü ve E:1999/917,
K:2000/1305 sayılı kararıyla; mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi
incelemesi sonucu tanzim olunan bilirkişi raporunda söz konusu konutun ağır
hasarlı olduğu görüşüne yer verilmiş olması nedeniyle, bu rapora dayanılarak
davalı idarece tesis edilen söz konusu taşınmazın "hasarsız" olarak
tespitine ilişkin işlemin iptaline karar verilmiştir. Davalı idare tarafından,
hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek mahkeme kararının bozulması
istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Füsun Erkin
Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Dr. Ülkü Özcan
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen
nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
Dava, davacının kiracı olarak oturduğu "?" adresinde bulunan konutun
17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda
"hasarsız" olarak tespitine ilişkin hasar tespit işleminin iptali
istemiyle açılmıştır.
Usul Hukukunda bir dava sonucunda verilecek hükmün üçüncü kişinin hukuki
durumunu doğrudan veya dolaylı olarak etkileyecek olması hallerinde söz konusu
üçüncü kişinin davaya katılmasında hukuki yararın bulunduğu kuşkusuzdur. Bu
durumda olan biri kendiliğinden davaya katılma isteminde bulunabileceği gibi
davanın ihbarı suretiyle de bu sağlanabilir. Nitekim 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesi ile yollamada bulunulan Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu'nun 49. maddesinde bu gibi durumlarda davanın ihbarının
mahkemece re'sen yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının kiracısı bulunduğu
"?" adresinde bulunan konutun 17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda
" hasarsız" olarak tespitine ilişkin hasar tespit işleminin iptali
istemiyle açılan davada, idare mahkemesince mahallinde yaptırılan keşif ve
bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapordaki ağır hasarlı olduğu yolundaki
görüşe dayanılarak davalı idarece tesis edilen hasar tespit işleminin iptali
edildiği anlaşılmaktadır.
Olayda, davacının kiracı olduğu, "hasarsız" tespit
işleminin iptal edilerek idare mahkemesince verilen karar doğrultusunda dava
konusu taşınmazın "ağır hasarlı" olarak tespit edilmesi durumunda,
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun'un 13. maddesi uyarınca bu nitelikteki bir
taşınmazın yıktırılmasının gündeme gelebilecek olması ve böyle bir sonucun
kiracıdan daha çok ev sahibini etkileyecek olması nedeniyle davanın konut
malikine de ihbar edilerek davaya katılımının sağlanması suretiyle
oluşturulacak dosyaya göre karar verilmesi gerektiği açıktır.
Bu durumda, ev sahibinin davaya katılımı sağlanmadan idare mahkemesince verilen
kararda usul ve yasa hükümlerine uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle Sakarya 2. İdare Mahkemesinin
30.10.2000 gün ve E:1999/917, K:2000/1305 sayılı kararının bozulmasına yeniden
bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine 12.7.2005
tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI: 111)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2005
2421
2004
5324
12/05/2005
KARAR METNİ
7269 SAYILI KANUNUN 13/A MADDESİNE
4864 SAYILI KANUNUN 1. MADDESİ İLE EKLENEN FIKRA HÜKMÜ GEREĞİNCE, HASAR TESPİT
İŞLEMİ TEK BAŞINA DAVA KONUSU EDİLEMEYECEĞİNDEN, AZ HASARLI TESPİT İŞLEMİNE
KARŞI AÇILAN DAVANIN İNCELENMEKSİZİN REDDİ GEREKİRKEN DAVAYI ESASTAN İNCELEYEN
MAHKEME KARARINDA İSABET GÖRÜLMEDİĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalılar):
1-Bayındırlık ve İskan Bakanlığı-ANKARA
2-Erzincan Valiliği-ERZİNCAN
Karşı Taraf (Davacılar) : ?
İsteğin Özeti : 27.1.2003 tarihinde meydana gelen depremde
davacılara ait konutun az hasarlı tespitine ilişkin işlemin iptali istemiyle
açılan davada; uyuşmazlığın çözümü için mahallinde yaptırılan keşif ve
bilirkişi incelemesi sonucu söz konusu yapının ağır hasarlı olduğu yolunda
düzenlenen raporun mahkemelerince uyuşmazlığın çözümüne esas alınabilecek
unsurları taşıdığı, davalı idarece beyan edilen itirazın raporu kusurlandırıcı nitelikte bulunmadığı bu durumda binanın az
hasarlı olduğuna dair işlemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava
konusu işlemi iptal eden Sivas İdare Mahkemesinin 29.6.2004 gün ve E:2003/822,
K:2004/728 sayılı kararının, davalı idarelerden Bayındırlık ve İskan
Bakanlığınca hasar tespitinin raporunun depremden onsekiz
ay sonra düzenlendiği, raporda belirtilen hususların deprem nedeniyle oluştuğunun kabul etmenin mümkün olmadığı ileri
sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Şenol Bolat
Düşüncesi : 7269 sayılı Kanunun 4864 sayılı Kanunla değişik 13.maddesi hükmü
karşısında, kesin ve yürütülebilir nitelikte bulunmayan hasar tespit işlemine
karşı açılan davanın incelenmeksizin reddi gerekirken, işin esasının
incelenerek dava konusu işlemin iptali yolunda verilen idare mahkemesi
kararında usul ve yasa hükümlerine uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle idare mahkemesi kararının
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : Deprem nedeniyle gayrimenkulü az hasarlı
olarak tesbit edilen davacı tarafından, bu işleme
karşı yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemi iptal eden İdare Mahkemesi
kararının bozulması istenilmektedir.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13.maddesinin (a) bendine,
4864 sayılı Kanunun 1.maddesiyle eklenen son fıkrasında, "Yapılacak asıl
işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik
mahiyetteki hasar tespit raporlarına mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün
içinde itiraz edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle
birlikte dava konusu dedilebilir. Gayrimenkulleri
kesin bir şekilde hasarsız olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin
hasar tespiti hiç yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahalli ilan
tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili idareye başvurmaları
zorunludur" hükmü öngörülmüştür.
Bu hükme göre, hasar tesbit işlemine karşı doğrudan
dava açılması mümkün olmadığı gibi, bu işleme karşı yapılan başvuru sonucu
tesis edilen işlemin de nitelik itibariyle bu hukuki durumu değiştireceğini
düşünmek olanaksızdır.
Ancak anılan hüküm uyarınca, yargı yoluna itiraz sonucu başvurulması mümkün
olan işlemlerin, taşınmazları hasarsız olarak tesbit
edilenler ile hasar tesbiti hiç yapılmayanları
kapsadığı da izahtan varestedir.
Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu
uyarınca davanın esastan incelenebilmesi için, dava konusu işlemin kesin ve
yürütülebilir nitelikte bulunması, yani varolan hukuk
düzeninde etki yaratması, hukuki sonuçların ortaya çıkarılması yönündeki
iradenin açıklanmış olması ve başka bir makam ve mercinin
onayına ihtiyaç göstermeksizin hukuk düzeninde değişiklikler meydana getirmesi
gerekmektedir.
Olayda, davacıya ait taşınmazın az hasarlı olarak tesbit edildiği ve bu işleme karşı yapılan başvurunun
reddine ilişkin işleme karşı işbu davanın açıldığı anlaşılmakta olup, bu
haliyle kesin ve yürütülebilir niteliği bulunmayan dava konusu işlem, asıl
işlemin hazırlayıcısı bir ön işlem niteliğinde bulunduğundan, incelenmeksizin
reddi gereken davayı esastan inceleyen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet
görülmemiştir.
Belirtilen nedenlerden dolayı temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi
kararının bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13.maddesinin (a)
bendine, 4864 sayılı Kanunla eklenen son fıkrayla, "Yapılacak asıl
işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik
mahiyetteki hasar tespit raporlarına mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün
içinde itiraz edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle
birlikte dava konusu edilebilir. Gayrimenkulleri kesin bir şekilde
hasarsız olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti hiç
yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahalli ilan tarihinden itibaren
otuz gün içinde ilgili idareye başvurmaları zorunludur" hükmü getirilmiş
ve bu hüküm, 1.1.2003 tarihinden geçerli olarak yürürlüğe konulmuştur.
Buna göre, idari davaya konu edilebilir kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte
bulunmayan hasar tespit işlemine karşı doğrudan dava açılması mümkün olmadığı
gibi, bu işleme karşı yapılan başvuru sonucu tesis edilen işlemin de nitelik
itibariyle bu hukuki durumu değiştirmeyeceği açıktır.
Dosyanın incelenmesinden, 27.1.2003 tarihinde Erzincan ve çevresinde meydana
gelen depremde, Erzincan ili Günbağı Köyünde bulunan
konutu "az hasarlı" olarak tespit edilen davacının, konutunun
"ağır hasarlı" olduğu yolundaki iddialarla yaptığı başvurunun reddi
üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca davanın
esastan incelenebilmesi için, dava konusu işlemin, idari davaya konu olabilecek
nitelikte kesin ve yürütülebilir olması gerekmektedir.
Bu durumda, asıl işlemlerin hazırlayıcısı, diğer bir ifadeyle bir ön işlem
niteliğinde bulunan ve bu haliyle idari davaya konu edilmesi olanaklı olmayan
hasar tespit işlemine karşı açılan davanın incelenmeksizin reddi gerekirken,
davayı esastan inceleyen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle, Sivas İdare
Mahkemesinin 29.6.2004 günlü, E:2003/822, K:2004/728 sayılı kararınının
bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye
gönderilmesine, 12.5.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI: 111)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2005
183
2001
2549
14/01/2005
KARAR METNİ
DEVLET TARAFINDAN EGEMENLİK GÜCÜNE
DAYANILARAK DEPREM RİSKİNİN KARŞILANMASI VE BUNUN
TOPLUMUN KATILIMIYLA SAĞLANMASI AMACIYLA KURULAN, KAR AMACI GÜTMEYEN VE MEYDANA
GELEBİLECEK DEPREMLER SONRASI DEVLETİN 7269 SAYILI YASADAN DOĞAN
YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ ORTADAN KALDIRMAYI AMAÇLAYAN "ZORUNLU DEPREM SİGORTASI"NIN UYGULANMASINDA, HUKUKA AYKIRILIK BULUNMADIĞI
HK.
Davacı : ?
Davalı : T.C.Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı-ANKARA
Davalı Özeti : Davacı tarafından, 4452 sayılı yetki
yasasına dayanılarak çıkarılan 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname uyarınca düzenlenen
Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları ve aynı
Kararname ile kurulan Doğal Afet Sigortaları Kurumu'nun kadro cetveli ile
zorunlu deprem sigortası uygulamasının hukuka
aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Zorunlu deprem sigortasının
hukuki dayanağı 4452 sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal
Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler
Hakkında Yetki Kanununa dayanılarak çıkarılan 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname olup, dava konusu
Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartlarının,bu
Kanun Hükmünde Kararnamenin 10. maddesine dayanılarak çıkarıldığı, Doğal Afet
Sigortaları Kurumunun da söz konusu Kanun Hükmünde Kararname ile kurulduğu,
Kurumun yönetim kurulunun kimlerden oluşacağı, kurulun yönetimi ve görevlerinin
yine kararnamede belirtildiği, ülkenin aktif bir deprem kuşağı üzerinde yer alması ve büyük bir bölümünün deprem riski ile karşı karşıya bulunması nedeniyle riskin
gerçekleşmesi durumunda karşılanması zor olan büyük maddi ve manevi zararların
meydana geleceğinin açık olması karşısında riskin topluma dengeli bir şekilde
dağılımını sağlamak ve depremin mali yükünü uluslararası sermaye ve sermaye
piyasalarına dağıtmak gibi gerekli önlemlerin alınmasının amaçlandığı, bu
Kurumun personeli ve kadro cetvelinin bulunmadığı, uygulamanın hukuka uygun
olduğu ileri sürülerek yasal dayanaktan yoksun olan davanın reddi gerektiği
savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi: Şenol Bolat
Düşüncesi : Dava, Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları ile Doğal Afet Sigortaları Kurumunun
kadro cetvelinin ve zorunlu deprem sigortası
uygulamasının iptali istemiyle açılmıştır.
4452 sayılı yetki yasası uyarınca çıkarılan 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname hükümleri dikkate
alındığında bu kararnameye dayanılarak düzenlenen Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları ve zorunlu deprem sigortasının uygulanmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Doğal Afet Sigortaları Kurumunun kadro cetvelinin iptali istemine gelince; söz
konusu kuruma ait kadro cetveli bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu istem hakkında
karar verilmesi mümkün değildir
Açıklanan nedenlerle davanın, Zorunlu Deprem Sigortası
Genel Şartları ile zorunlu deprem sigortası
uygulamasına ilişkin kısmının reddi, Doğal Afet Sigortaları Kurumu kadro
cetveline ilişkin kısmı hakkında ise karar verilmesine yer olmadığı gerektiği
düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı: Sadri Bozkurt
Düşüncesi : Dava; Hazine Müsteşarlığı tarafından
8.9.2000 gün ve 27.9.2000 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak 27.9.2000 tarihli
yürürlüğe giren Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları ile
Doğal Afet Sigortaları Kurumu kadro cetveli ve zorunlu deprem sigortası uygulamasının iptali istemiyle açılmıştır.
Dava dosyasının incelenmesi sonucunda Hazine Müsteşarlığı
tarafından 8.9.2000 gün ve 24164 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
giren Zorunlu Deprem
Sigortası Genel Şartlarının 4452 sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler
ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi için Yapılacak
Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununa dayanılarak hazırlanan 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına
Dair Kanun Hükmünde Kararnameye istinaden düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Ülkemizin deprem kuşağında yer alması ve 17 Ağustos
ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde yaşanan deprem
felaketinin çok büyük coğrafi alanı içine alması ve binlerce binanın ziyaı veya hasarlanması nedeniyle
mevcut olanaklarla afetzedelerin acil barınma ihtiyaçlarının zamanında
karşılanmasında zorlanılması nedeniyle Doğal Afet Sigortaları Kurumunun
kurulduğu, bu kuruluş tarafından bağımsız bölüm veya binaların değerinin 20
milyar Türk Lirası gibi çok az miktarının zorunlu deprem sigortası kapsamına alındığı ve bu miktarda sınırlıda olsa bir
koruma sağlandığı, aşan kısım için ihtiyari sigorta yaptırmak yolunun açıldığı,
adı geçen kurumun zorunlu deprem sigorta faaliyeti,serbest piyasada faaliyette bulunan sigorta
şirketlerinin,sigortacılık faaliyetlerine engel olmadığı,hatta sigorta
poliçelerinin belli bir miktar karşılığında bu şirketler aracılığı ile
düzenlendiği,zaten ticari ve sınai tesisler zorunlu deprem sigortası kapsamına alınmayarak asıl risk taşıyan tesislerin
isteğe bağlı sigorta sistemi içinde tutulduğu böylelikle devletin deprem sigortasına verdiği önem gösterilerek bina sahiplerinin
ihtiyari deprem sigortasını yaptırmaya
yönlendirildiği, benzeri doğal afet hallerinde sigorta şirketlerinin yüklendiği
risk miktarıda azaltılarak sigorta şirketlerinin
serbest piyasa koşullarında faaliyetlerinin güçlendirildiği sonucuna
ulaşılmaktadır. Doğal Afet Sigortaları Kurumu davacının ileri sürdüğü gibi
tamamen denetim dışı bırakılmamış olup, anılan Kanun Hükmünde Kararname ile
Hazine Müsteşarlığınca denetleneceği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla
zorunlu deprem riskini karşılamak için sağlanan
birikimlerin amaç dışı kullanılması mümkün değildir.
Bu durumda dava konusu Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartlarında ve
zorunlu deprem
sigortasının uygulanmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır
Davanın Doğal Afet Sigortaları Kurumunun kadro cetveline ilişkin kısmına
gelince;
Doğal Afet Sigortaları Kurumunda 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararnemenin
4. maddesi ile kurulmuş 5, 6, 7. ve 8. maddelerinde bu kurumla ilgili
düzenlemelere yer verilmiştir. Ancak bu kuruma ilişkin kadro cetveli
ihdas edilmemiştir. Bu nedenle bu istem hakkında karar verilmesi mümkün
değildir.
Açıklanan nedenlerle davanın Zorunlu Deprem Sigortası Genel
Şartları ile Zorunlu deprem sigortası uygulamasına
ilişkin kısmının reddi, Doğal Afet Sigortaları kurumu kadro cetveline ilişkin
kısmı hakkında karar verilmesine yer olmadığı düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
Dava, 4452 sayılı Yetki Yasasına dayanılarak çıkarılan 587 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname uyarınca Başbakanlık Hazine Müsteşarlığınca düzenlenen
Zorunlu Deprem
Sigortası Genel Şartları ile anılan Kanun Hükmünde Kararnamede öngörülen Doğal
Afet Sigortaları Kurumu kadro cetvelinin ve zorunlu deprem sigortası uygulamasının
iptali istemiyle açılmıştır.
4452 sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal
Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler
Hakkında Yetki Kanununun 1. maddesinde, bu kanunun amacının, doğal afetlere
karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi, bu afetler nedeniyle doğan zararların
giderilmesi, yeni yerleşim alanlarının kurulması, ihale, müteahhitlik,
müşavirlik hizmetleri ile kültür ve tabiat varlıklarını koruma, sivil savunma,
mevcut fonların işleyişi ve gerektiğinde ilave fon kurulması, her türlü bağış
ve yardımların etkin kullanımı, ekonomik konularda düzenleme, doğal afetler
sonucunda doğacak zararların karşılanmasına yönelik bir sigorta sisteminin
oluşturulması, doğal afet bölgelerinde yeni belediyeler kurulması ve teşkilat
kanunlarında yapılacak değişiklikler ile ivedi ve zorunlu hallere münhasır
olmak üzere Bakanlar Kuruluna yetki vermek olarak belirtilmiştir.
4452 sayılı Yetki Kanununa dayanılarak çıkarılan 587 sayılı
Zorunlu Deprem
Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 1. maddesinde, bu Kanun Hükmünde
Kararnamenin amacının meydana gelecek deprem afeti sonucu bina maliklerinin veya intifa hakkı
sahiplerinin binalarının ziyaı veya hasarlanması nedeniyle uğrayacakları maddi zararların
karşılanmasını teminen zorunlu deprem sigortası
yaptırmalarına ilişkin usul ve esasları belirlemek olduğu açıklanmış, aynı
Kararnamenin 4. maddesinde, sigorta yapmak ve bu Kanun Hükmünde Kararname ile
kendisine verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere Bakanlık nezdinde kamu
tüzel kişiliğine haiz Doğal Afet Sigortaları Kurumu kurulduğu, "Sigorta
teminatı tarife ve talimatlar, komisyonlar" başlıklı 10. maddesinde de
zorunlu sigortaya ilişkin teminat tutarları, genel şartlar, tarife ve
talimatlar, primlerin ödenme usul ve esasları ile kurum idarecisine ve yetkili
sigorta şirketlerine ödenecek komisyonların Bakanlıkça tespit edileceği ve
Resmi Gazete'de yayımlanacağı, sigorta primlerinin tespitinde binanın
yüzölçümü, inşaat sınıfı ve kalitesi, binanın üzerinde bulunduğu arazinin
jeolojik özellikleri deprem riski ve benzeri faktörlerin dikkate alınacağı hükmüne
yer verilmiştir.
Davacı tarafından, zorunlu deprem sigortasının yasalara aykırı ve tek
yanlı uygulama olduğu, tüm yapıların sigorta kapsamına alınmadığı, sigortanın
değeri yirmi milyar liraya kadar olan binalar için yapıldığı ve binaların
içindeki eşyalar için teminat verilmediği, sigorta priminin peşin alındığı,
oysa özel sigortaların talebe göre müşterilerden teminat aldığı ve sigorta
priminin bir kısmının peşin geri kalanını taksitle tahsil ettikleri, zorunlu deprem sigortasında
havuzda yeterli para yoksa varolan paranın hasar
görenler arasında paylaştırılacağının belirtildiği, oysa özel sigorta
şirketlerinin hasarının tamamını her poliçeye ayrı ayrı
ödeme yükümlülüğünün bulunduğu, zorunlu deprem sigortasının güvence altına aldığı
yirmi milyar lirayı aşan kısım ile eşyalar için özel sigorta şirketlerine
sigorta yaptırılabilmelerinin öngörüldüğü, sigorta acentalarına
zorunlu deprem
sigortası yapılması karşılığında verilen % 12,5 komisyonun vergi ve genel
giderler nedeniyle yeterli olmadığı, bu nedenle birçok özel sigorta acentasının zorunlu deprem sigortası poliçesi kesmediği,
zorunlu deprem
sigortasının kararname ile tapu dairelerindeki işlemlerde zorunlu hale
getirildiği, Doğal Afet Sigortaları Kurumuna gerek olmadığı çünkü Devletin
sigorta şirketlerinin olduğu, bu Kurumun Sayıştay denetiminden çıkartıldığı,
bunun deprem
riskini karşılamak için toplanan paraların amacına uygun kullanılmayacağını
gösterdiği, zorunlu deprem
sigortasına değil uygulamaya karşı olduğu ileri sürülerek Zorunlu Deprem Sigortası
Genel Şartları ile Doğal Afet Sigortaları Kurumunun kadro cetveli ve zorunlu deprem sigortası
uygulamasının iptali istenilmektedir.
Aktif bir deprem kuşağı üzerinde bulunan ülkemizin
bir deprem riskiyle karşı karşıya olması nedeniyle meydana gelecek
depremlerde büyük zararların oluşacağı kuşkusuzdur.Özel
sigorta şirketlerinin mevcut durumları itibariyle ülke çapında kapsamlı bir
programı yürütebilecek mali güçten yoksun bulunmaları nedeniyle deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde teminat vermekten
kaçınabilecekleri, toplumda sigorta bilincinin yeterince yerleşmemesi, sadece deprem riski yüksek olan bölgelerde yaşayanların sigorta yaptırması,
ihtiyari deprem sigortası olmasına karşın toplam
konutların çok az bir kısmının sigortalandığı dikkate alındığında büyük
afetlerden doğan finansman ihtiyacının karşılanması ve bunun toplumun geniş bir
kesiminin katılımını sağlayarak yapılabilmesi için kamu destekli veya doğrudan
kamu kurumu şeklinde yeni bir yapılanmaya gidilmesinin zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır.
Söz konusu riskin karşılanması için gerekli olan finansmanın
sağlanması amacıyla 4452 sayılı Yetki Yasasına dayanılarak çıkartılan 587
sayılı Zorunlu Deprem
Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile depremin doğrudan veya dolaylı
olarak neden olacağı zararları 10. madde gereğince belirlenen tutara kadar
teminat altına alan zorunlu deprem sigortası yapmak ve bu Kanun Hükmünde Kararname ile
verilen görevi yerine getirmek üzere Doğal Afet Sigortaları Kurumu kurulmuştur.
İptali istenilen Zorunlu Deprem Sigortası Genel
Şartlarının, anılan Kanun Hükmünde Kararnamenin 10. maddesi uyarınca
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığınca düzenlenerek 8.9.2000 gün ve 24164 sayılı
Resmi Gazete'de yayımlanarak 27.9.2000 tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm
altına alınmıştır.
Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartlarının
incelenmesinden, 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye, kamu yararı ve hizmet
gereklerine uygun olduğu sonucuna ulaşıldığından bu düzenlemede hukuka
aykırılık görülmemiştir
Davanın Doğal Afet Sigortaları Kurumu'nun kadro cetvelinin iptali istemine
ilişkin kısmına gelince;
Doğal Afet Sigortaları Kurumu 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4.
maddesiyle kurulmuş olup, aynı Kararnamenin 6. maddesinde, kurumun Yönetim
Kurulu tarafından yönetileceği, teknik işlerinin müsteşarlık tarafından bir
sözleşme ile bir sigorta veya reasürans şirketine
Kurum idarecisi sıfatıyla yürütmek üzere verileceği belirtilmiş, 7. maddesinde,
Kurul üyelerinin kimlerden oluşacağı, atanma şekli, görev süreleri ve ücretinin
neye göre ödeneceği açıklanmış, 8. maddesinde de Kurulun görevleri sayılmış ancak
kadro cetveli düzenlenmemiştir. Davalı idarece 6. madde uyarınca kendileri ile
Milli Reasürans T.A.Ş. arasında yapılan sözleşme ile Kurumun teknik işlerinin sözkonusu
şirket tarafından yerine getirilmesinin kararlaştırıldığı belirtilmiştir.
Personel ve kadro cetveli bulunmayan söz konusu Kurumun kadro cetvelinin iptali
isteminin bu nedenle incelenmesi mümkün değildir.
Davanın zorunlu deprem sigortasının uygulanmasına ilişkin
kısmına gelince;
Deprem sigortası konusunda kamu müdahalesini gerekli kılan ve yukarıda
açıklanan nedenlerle kurulan zorunlu deprem sigortasının
kendisine özgü bir yapısının bulunması nedeniyle Sigorta Murakabe Kanununa tabi
olarak faaliyetini yürüten diğer sigorta şirketlerinden farklı bir mevzuata
sahip olması tabiidir.
Zorunlu deprem sigortası 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamındaki
bağımsız bölümler, tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde
mesken olarak inşa edilmiş binalar, bu binalar içinde yer alan ticarethane,
büro ve benzeri amaçlarla kullanılan bağımsız bölümler ile doğal afetler
nedeniyle Devlet tarafından yaptırılan veya verilen kredi ile yapılan meskenler
için getirilmiş, kamu kurum ve kuruluşlarına ait binalar ile köy yerleşik
alanlarında yapılan binalar ile zorunlu deprem sigortası kapsamına alınan yapıların
içindeki eşyalar sigorta kapsamı dışında bırakılmıştır. Anılan Kanun Hükmünde
Kararnameye dayanılarak çıkartılan ve 8.9.2000 tarih ve 24164 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanarak 27.9.2000 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Deprem Sigortası
Tarife ve Talimatının 2. maddesinde zorunlu deprem sigortası kapsamında bir mesken için
verilebilecek azami teminat tutarı tüm yapı tarzları için 20 milyar lira olarak
belirlenmiştir. 6., 7. ve 8. maddelerde yer
alan hükümlerden Doğal Afet Sigortaları Kurumu dışındaki kişi ve kuruluşların
zorunlu deprem sigortası yapamayacakları, ancak bu
sigortanın Doğal Afet Sigortaları Kurumu nam ve hesabına yetkili sigorta
şirketleri ve bunların acentaları tarafından
yapılabileceği, prim tutarlarını peşin tahsil edecekleri ve bunlara deprem sigortası primi tutarının % 12,5'i oranında komisyon ödeneceği,
zorunlu deprem sigortasının yapılmış olması
kaydıyla bu teminat tutarının üzerindeki kısım için sigorta şirketlerince
ihtiyari deprem sigortası yapılabileceği
anlaşılmaktadır. Bu düzenlemelerle zorunlu deprem sigortasına
tabi tutulan yapılar ve teminat altına alınacak miktar sınırlı tutularak bu
miktarı aşan kısım ile zorunlu deprem sigortası dışında bırakılan yapıların deprem sigortaları
özel sigorta şirketlerine bırakılmış, yine yetkili sigorta şirketlerine
kesecekleri zorunlu deprem
sigortası poliçeleri karşılığında sigorta priminin belli bir miktarı oranında
komisyon ödenmesi öngörülmüştür. Davalı idarenin Dairemizin E:2001/2549 nolu dosyasında belirttiği rakamlara göre 27.4.2001
tarihine kadar kesilen 1.811.023 adet zorunlu deprem sigortası poliçesinden 1.470.109
tanesinin özel sigorta şirketlerince kesildiği anlaşıldığından zorunlu deprem sigortası
poliçesi kesen özel sigorta şirketlerine ödenen komisyon miktarının yeterli
olduğu sonucuna ulaşılmaktadır Bu durumda özel sigorta şirketlerinin deprem sigortası
konusunda tamamen devre dışı bırakıldığından söz edilmesi mümkün değildir.
Zorunlu deprem sigortası uygulamasının başarılı
olması için 587 sayılı Kararnamenin 9. maddesi ile kararname kapsamına giren
bina ve bağımsız bölümleri için zorunlu sigorta yaptırma zorunluluğu
getirilmiş, 12. maddedeki düzenleme ile de kamu kurum ve kuruluşlarının, bu
sigorta kapsamına giren binalar zorunlu deprem sigortası
yaptırmaması ve priminin ödenmemesi durumunda söz konusu yapılarla ilgili tapu
tescil işlemleri dahil hiçbir işlem yapamayacakları
hüküm altına alınarak bina malikleri veya intifa hakkı sahiplerinin bu
sigortayı yaptırmaları amaçlanmıştır. Aynı kararnamenin 17. maddesinde,
sigortalı hasarın beklenenin üstünde olması ve kurumun kaynaklarını aşması
durumunda ortaya çıkan zararın kurum kaynakları ve koruma miktarı toplamının,
zorunlu sigorta kapsamında ödenmesi gerektiği toplam tazminatı olan oranı dahilinde karşılanacağı hükmü, kurum kaynaklarının istisnai
şekilde yetersiz kalması durumunda kurum varlıklarının zarar gören
sigortalılara dengeli bir şekilde dağıtımının sağlanması için getirilmiştir.
Kaldı ki Doğal Afet Sigortaları Kurumunca uluslararası reasürans
şirketleri ile reasürans anlaşmaları yapılarak tek başına yüklenilmesi mali
açıdan mümkün olmayan rizikolar sigorta ettirilerek teminat altına
alınmaktadır.
Zorunlu deprem sigortası yapmak ve Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname ile verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulan Doğal
Afet Sigortaları Kurumu Sayıştay denetiminden çıkartılmakla birlikte kurumun
yıllık hesap, işlem ve harcamalarının Hazine Müsteşarlığı tarafından
denetleneceği, kurumu yönetecek Yönetim Kurulunun görevleri ile kurum
kaynaklarının kullanılacağı yerler söz konusu Kanun Hükmünde Kararname ile
sayılmak suretiyle belirlenmiştir. Bu nedenle zorunlu deprem sigortasında deprem riskini
karşılamak için toplanan paraların amaç dışı kullanılması mümkün olmadığından
davacı tarafından ileri sürülen iddialarda hukuki isabet görülmemiştir.
Bu durumda Devlet tarafından egemenlik gücüne dayanılarak deprem riskinin
karşılanması ve bunun toplumun tamamının katılımıyla sağlanması amacıyla
kurulan, kar amacı gütmeyen ve meydana gelebilecek depremler sonrası Devletin
7269 sayılı Yasadan doğan yükümlülüklerini ortadan kaldıran zorunlu deprem sigortasına
ilişkin olarak Yetki Kanununa dayanılarak çıkarılan 587 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname uyarınca düzenlenen Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları ile bu sigortanın
uygulanmasında kamu yararına, hizmet gereklerine ve hukuka aykırılık
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde
bırakılmasına 14.1.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI:110)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2005
152
2004
3762
14/01/2005
KARAR METNİ
İNŞAAT SEVİYELERİ
BLOKLAR İTİBARİYLE %40, %70, VE %90 OLMAK ÜZERE FARKLI
SEVİYELERDE SAPTANAN KONUT YAPI KOOPERATİFİNDE, KOOPERATİF ÜYESİ OLAN VE
KENDİSİNE KURA SONUCU İNŞAAT SEVİYESİ %40 OLAN BLOKTAN KONUT İSABET EDEN
DAVACININ DA, HAK SAHİBİ KABUL EDİLMESİ GEREKTİĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Karşı Taraf (Davalılar) : 1- Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
2- Kocaeli Valiliği
İsteğin Özeti : Davacının 17.8.1999 tarihinde meydana
gelen depremde hasar gören kooperatif konutlarındaki ortaklığı ile ilgili
olarak yaptığı hak sahipliği başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali
istemiyle açtığı davada, Kocaeli İdare Mahkemesi 16.3.2004 günlü ve
E:2003/1702, K:2004/360 sayılı kararıyla; 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir
Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirler ile Yapılacak
Yardımlara Dair Kanun'un 28. maddesi ile Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların
Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 16. 17. ve 21. maddeleri hükümleri birlikte
değerlendirildiğinde hak sahipliğinden yararlanabilmek için iki aylık süre
içersinde talep ve taahhütname vermenin zorunlu olduğu, talep ve taahhütname
vermeyenlerin hak sahipliğinden yararlanamayacağı sonucuna ulaşıldığı, dava
konusu olayda ise, ilgilinin kooperatifler için ilan edilen iki aylık süre ve
mazeretliler için idarece tanınan 20.11.2000-20.12.2000 tarihleri arasında hak
sahibi olabilmek amacıyla talep ve taahhütname vermediği anlaşıldığından tesis
edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Davacı tarafından, mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması
istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Kocaeli Valiliği tarafından savunma
verilmemiş olup, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından verilen savunmada
istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Erhan Çiftçi
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49.
maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz
isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : Yapı kooperatifi üyesi olan davacının, deprem nedeniyle yıkılan kooperatif binalarından dolayı hak sahibi
olmak amacıyla yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle
açılan davayı reddeden İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
7269 sayılı Kanuna 597 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin
1.maddesiyle eklenen Geçici 21.maddesinde, 17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihlerinde
meydana gelen depremler nedeniyle yıkılan veya ağır ve orta derecede hasar
gören % 70 seviyesinde tamamlanmış konut kooperatiflerinin üyelerine yalnız bir
kooperatif ve bir tek üyelik için hak sahipliği tanınacağı. hak
sahiplerinin tesbitinde, kooperatif yönetim kurulunca
hazırlanmış ve imza altına alınmış olan noterden onaylı en son üye isim
listesinin esas alınacağı belirtilmiştir.
Olayda, davacının üyesi olduğu yapı kooperatifine ait
blokların inşaat seviyelerinin %40, %70, %85 ve %90 olmak üzere farklı
düzeylerde bulunduğu, üyelerin bireysel olarak hak sahipliğinden
yararlandırılması amacıyla çekilen kur'a sonucu davacıya inşaat seviyesi %40
olan bloktan bir dairenin isabet ettiği, bu nedenle de idarece hak sahibi
olarak kabul edilmediği anlaşılmaktadır.
Kooperatiflerin; ortaklarının müşterek menfaatlerini
karşılıklı yardım dayanışma ve kefalet suretiyle sağlamak ve korumak amacıyla
kurulup faaliyette bulunmaları nedeniyle, kooperatif bünyesinde sağlanan kredi
ve yardımların yukarıda anılan Yasa hükmü uyarınca tüm ortakların yararına
olacak şekilde dağıtılması ve böylece inşaat süreci devam eden kooperatifin %70
ve üzerinde inşaat seviyesine ulaşmış bloklarından dolayı davacınında
hak sahibi olarak kabul edilmesi gerektiğinden, aksi yönde tesis edilen işlemde
ve bu işleme karşı açılan davayı reddeden İdare Mahkemesi kararında hukuka
uyarlık görülmemiştir.
Herne
kadar davalı idarece davacının istemi, hak sahibi olmak istediği dairenin
inşaat seviyesinin %
Belirtilen nedenlerden dolayı idare mahkemesi kararının bozulmasına karar
verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle
Alınacak Tedbirler İle Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna 597 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 1.maddesiyle eklenen Geçici 21. maddede 17.8.1999 ve
12.11.1999 tarihlerinde meydana gelen depremler nedeniyle yıkılan veya ağır ve
orta derecede hasar gören % 70 seviyesinde tamamlanmış konut kooperatiflerinin
üyelerine yalnız bir kooperatif ve bir tek üyelik için hak sahipliği
tanınacağı, hak sahiplerinin tesbitinde, kooperatif
yönetim kurulunca hazırlanmış ve imza altına alınmış olan noterden onaylı en
son üye isim listesinin esas alınacağı belirtilmiştir.
1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 1. maddesinde tüzel kişiliği haiz olmak
üzere, ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya
geçimlerine ait ihtiyaçlarını, işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı
yardım, dayanışma, ve kefalet suretiyle sağlayıp,
korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve
değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif deneceği hükmü yer almıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının üyesi olduğu yapı
kooperatifine ait blokların inşaat seviyelerinin %40, %70, %85 ve %90 olmak
üzere farklı düzeylerde bulunduğu, üyelerin bireysel olarak hak sahipliğinden
yararlandırılması amacıyla çekilen kur'a sonucu davacıya inşaat seviyesi %40
olan bloktan bir dairenin isabet ettiği, bu nedenle de idarece hak sahibi
olarak kabul edilmediği, bunun üzerine açılan davada idare mahkemesince;
davacının iki aylık talep ve taahhütname verme süresinde başvurusunun
bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.
Yukarda açıklanan mevzuat hükümlerinin birlikte
değerlendirilmesinden kooperatiflerin; ortaklarının müşterek menfaatlerini
karşılıklı yardım dayanışma ve kefalet suretiyle sağlamak ve korumak amacıyla
kurulup faaliyette bulunmaları nedeniyle, kooperatif bünyesinde sağlanan kredi
ve yardımların yukarıda anılan Yasa hükmü uyarınca tüm ortakların yararına
olacak şekilde dağıtılması ve böylece olayda yapı kooperatifi şeklinde kurulan
ve inşaat süreci devam eden kooperatifin %70 ve üzerinde inşaat seviyesine
ulaşmış bloklarından dolayı kooperatif tüzel kişiliği bir bütün olarak kabul
edilmek suretiyle hak sahibi olma koşullarını taşıyan tüm üyelerin anılan Yasa
ile tanınan haktan yararlandırılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan, depremden dolayı konutu hasar gören davacının hak
sahipliği başvurusu, kura çekimi sonucunda inşaat seviyesi % 40 olan bloktan
daire isabet etmesi ve bu oranın mevzuatta öngörülen oranın altında kalması
nedeniyle reddedildiğine göre, idare mahkemesince; dava konusu yapılan işlemin
bu yönüyle hukuki denetime tabi tutulup incelenmesi gerekirken, davacının iki
aylık talep ve taahhütname verme süresinde başvurusunun bulunmadığından bahisle
davanın reddedilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle, Kocaeli İdare Mahkemesinin
16.3.2004 günlü ve E:2003/1702, K:2004/360 sayılı kararının bozulmasına,
dosyanın anılan mahkemeye gönderilmesine 14.1.2005 tarihinde oybirliği ile
karar verildi.
(DAN-DER; SAYI:109)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2004
4752
2004
1984
24/11/2004
KARAR METNİ
DEPREM SIRASINDA AĞIR HASAR GÖREN VE
MÜŞTEREK MÜLKİYETLİ İŞYERİ İÇİN AYNI ORANDA HAK SAHİBİ SAYILMASI GEREKİRKEN,
MÜŞTEREK MÜLKİYETLİ BİR BAŞKA SAĞLAM İŞYERİ BULUNDUĞUNDAN BAHİSLE HAK
SAHİPLİĞİNİN KABUL EDİLMEMESİNDE MEVZUATA UYARLIK GÖRÜLMEDİĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Karşı Taraf (Davalılar) : 1. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
2. Sakarya Valiliği
İsteğin Özeti : Davacının, sağlam başka bir işyeri
olduğundan bahisle depremde ağır hasarlı olarak tespit edilen işyeri için hak
sahibi kabul edilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan dava sonunda;
davacının kendi verdiği emlak beyanı uyarınca afetten sonra da halen hissedarı
olduğu 5 adet işyerinin bulunduğu ve hisse oranı itibariyle müstakil bir
işyerine sahip olduğu dikkate alındığında dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddeden Sakarya 1. İdare Mahkemesinin
18.3.2004 gün ve E:2003/1191, K:2004/213 sayılı kararının; davacı tarafından,
hukuka aykırı olduğu öne sürülerek temyizen incelenip
bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Davalı idarelerden Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı tarafından temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuş olup,
Sakarya Valiliği tarafından ise savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Gülsen Akın
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49.
maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz isteminin
reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Sadri Bozkurt
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen
nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden
hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun'un 29. maddesinde, yıkılan, yanan ve ağır
hasara uğrayan veya uğraması muhtemel olan binalarla imar planları gereği
kamulaştırılmasında zorunluluk bulunan yerlerdeki binalarda oturan ailelere,
hak sahibi olmaları şartıyla bina yaptırılacağı veya kredi verileceği, hak
sahipliğine ilişkin durum tespitinin, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığınca bu konuda hazırlanacak Yönetmelik gereğince takdir edileceği hükmü
öngörülmüştür.
Anılan kanun hükmü uyarınca düzenlenen Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların
Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde, bu yönetmelikte yer alan "Hak
Sahibi" deyiminin, afetzedelerin, yıkılan veya ağır hasar gören binalarla
olan mülkiyet ilişkilerini ve yeniden yapılacak binalardan veya verilecek
inşaat kredisinden yararlanabilme durumlarını ifade edeceği, "işyerlerinin
zarar görmesi halinde" başlıklı 10. maddesinde ise, afet sebebiyle, dükkan ve fırın gibi işyerleri yıkılan, yanan veya
kullanılamayacak derecede ağır hasar gören kimselerin hak sahibi
sayılabilecekleri; bu kimselere yine aynı neviden işyeri yapmaları için inşaat
kredisi verilebileceği, işyerinin, iştirak veya müşterek mülk halinde olması
durumunda ise hissedarlara yine aynı şekilde hisseli olmak üzere aynı neviden
bir işyeri için inşaat kredisi verilebileceği, o yerde kendisine veya eşine ait
müstakil başka bir işyeri bulunanların bu krediden faydalanamayacağı kuralları
yer almıştır.
Yukarıya metni alınan kanun ve yönetmelik hükümlerinin birlikte
değerlendirilmesinden, afetzedelerin hak sahibi kabul edilebilmeleri için, afet
bölgesinde kendisine veya eşine ait müstakil başka bir işyeri bulunmaması
kuralının asıl olduğu, müşterek mülkiyet şeklinde bulunan işyerlerinden
bahsedilmediği açık olup, birden fazla müşterek mülkiyet şeklinde bulunan
işyerlerinin hisse oranlarının toplanamayacağı kuşkusuzdur.
Dosyanın incelenmesinden; 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
depremde davacı ile birlikte kardeşi ve babasının da 8/100 oranında müşterek
mülkiyet halinde bulunan ve ağır hasar gören işyeri nedeniyle hak sahipliği
için süresinde başvuruda bulunduğu halde başvurunun, Hak Sahipliği İnceleme Komisyonu
tarafından davacının başka sağlam işyeri bulunduğundan bahisle reddedildiği
anlaşılmaktadır.
Olayda, davacının, dava konusu işleme esas alınan sağlam işyerlerinin de
müşterek mülkiyet şeklinde olduğu, müstakilen sahip
olduğu başka işyerinin de bulunmadığı açıktır.
Bu durumda; davacının deprem sırasında ağır hasar gören
ve müşterek mülkiyetli işyeri için aynı oranda hak sahibi sayılması gerektiği
açık olup, davacının hak sahipliği başvurusunun sağlam işyeri bulunduğu
belirtilerek reddi yolundaki davalı idare işleminde hukuka uyarlık
bulunmamıştır.
Açıklanan nedenlerle; Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 18.3.2004 gün ve
E:2003/1191, K:2004/213 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın yukarıdaki
hususlar gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye
gönderilmesine, 24.11.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
DAN-DER; SAYI:109)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2004
1478
2002
5081
24/03/2004
KARAR METNİ
HAK SAHİBİ
OLABİLMEK İÇİN, HAK SAHİPLİĞİNE KONU KONUTUN, AFET NEDENİYLE HASAR GÖRMÜŞ
OLMASININ YETERLİ OLDUĞU, AFET SIRASINDA (DEPREMDE) BU KONUTTA FİİLEN İKAMET
EDİLİYOR OLMASININ GEREKMEDİĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : ?
Karşı Taraf (Davalı) : Sakarya Valiliği
İsteğin Özeti : Davacının, depremden önce terkettiği ve oturmadığı ileri sürülen ağır hasarlı konutundan dolayı hak sahibi kabul edilmemesine ilişkin
işlemin iptali istemiyle açtığı davada, Sakarya 1. İdare Mahkemesince, 7269
sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanunun değişik 29. maddesi hükmü uyarınca, afete uğrayan
konuttan dolayı hak sahibi kabul edilebilmesi için ilgilinin, deprem esnasında söz konusu konutta oturuyor olması gerektiği, buna
göre davacının depremden önce terkettiği ve
oturmadığı konutundan dolayı hak sahibi kabul edilmemesinde mevzuata aykırılık
bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen 30.4.2002 gün ve
E:2001/1262, K:2002/670 sayılı kararın, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek
bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Abdurrahman
Şimşeksoy
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49.
maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz
isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Handan Yağuş
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden
hiçbirisine uymayıp İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve
yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte
görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle İdare Mahkemesi kararının onanmasının
uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 574 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
değişik 29. maddesinde, yıkılan, yanan veya ağır hasara uğrayan veya uğraması
muhtemel olan binalarla, imar planları gereğince kamulaştırılmasında zorunluluk
bulunan binalarda oturan ailelere hak sahibi olmak şartıyla konut yaptırılacağı
veya kredi verileceği, bu madde hükmü uyarınca yürürlüğe konulan Afet Sebebiyle
Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde ise, bu
yönetmelikte yer alan "Hak Sahibi" deyiminden, afetzedelerin, yıkılan
veya ağır hasar gören binalarla olan mülkiyet ilişkilerini ve yeniden yapılacak
binalardan veya verilecek inşaat kredisinden yararlanabilme durumlarını ifade
ettiği, aynı yönetmeliğin ''Kendilerine Ait Konutları Zarar Görenlerin Durumu''
başlıklı 4. maddesinde de, afet sebebiyle, kendilerine ait bulunan konutları
yıkılan, yanan veya oturulamayacak derecede hasar gören afetzede ailelerin hak
sahibi sayılacakları ve bu ailelere yeniden konut yapılacağı veya konut kredisi
verileceği hükme bağlanmıştır.
Mevzuat hükümlerinin incelenmesinden, hak sahibi olabilmek için, ilgililerin
kendilerine ait konutlarının afet nedeniyle yıkılmış veya oturulamayacak
derecede ağır hasar görmesi yeterli olup fiilen oturmanın zorunlu olmadığı,
mülkiyet ilişkisinin ispatlanması ve hasar görmeden önce binanın oturulabilecek
nitelikte bulunması durumunda, ilgililerin hak sahibi kabul edilmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmaktadır.
Olayda, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde, davacının Sakarya İli Hacıköy Köyü'nde bulunan konutunun ağır derecede hasar
gördüğünün tespit edildiği, bu hasar tespitine dayalı olarak yapılan hak
sahipliği başvurusunun, deprem esnasında davacının konutta
oturmadığından bahisle reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, ağır hasarlı olduğu saptanan konutun, depremden önce konut vasfını
yitirmiş olması nedeniyle terkedildiğine dair
yapılmış bir tespit bulunmadığına göre, davacının söz konusu konutta fiilen
oturmadığı belirtilerek hak sahibi kabul edilmemesinde hukuka uyarlık
görülmemiştir.
Bu itibarla, hukuka aykırı olduğu anlaşılan dava konusu işlemin iptali
gerekirken, davanın reddine ilişkin idare mahkemesi kararında hukuki isabet
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle davacı temyiz isteminin kabulü ile Sakarya 1. İdare
Mahkemesinin 30.4.2002 gün ve E:2001/1262, K:2002/670 sayılı kararın
bozulmasına 24.3.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-KAR-DER SAYI:6)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2004
1085
2002
5249
09/03/2004
KARAR METNİ
İDARENİN DEPREMZEDELERE YAPACAĞI
YARDIMLARA İLİŞKİN İŞLEMLERİN BİR PLAN VE PROGRAM DAHİLİNDE
YÜRÜTÜLMESİNİ SAĞLAMAYA YÖNELİK OLARAK ÖNGÖRÜLEN BAŞVURU VE İTİRAZ SÜRELERİ
HESAPLANIRKEN, DEPREMİN YARATTIĞI OLAĞANÜSTÜ KOŞULLARLA BİRLİKTE İLGİLİLERİN
İLERİ SÜRDÜĞÜ MAZERETLERİN DE DİKKATE ALINMASI GEREKTİĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Karşı Taraf (Davalılar) :
1- Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
2- Düzce Valiliği
İsteğin Özeti : Davacı tarafından, depremde ağır hasar
gören hisseli maliki olduğu konuttan dolayı hak sahibi kabul edilmesi yolundaki
başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı, 7269
sayılı Yasanın 28. maddesi ile anılan Yasaya dayanılarak çıkarılan Afet
Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 16, 17 ve 21.
maddesi hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, hak sahipliğinden
yararlanabilmek için iki aylık sürede talep ve taahhütname vermenin zorunlu
olduğu, bu nedenle yasada öngörülen süreler içinde başvuruda bulunmayan
davacının hak sahibi kabul edilmemesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık
görülmediği gerekçesiyle reddeden Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 10.4.2002 gün
ve E:2001/856, K:2002/491 sayılı kararının, hukuka aykırı olduğu ileri
sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca
istemin reddi gerektiği savunulmuş, Düzce Valiliğince savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Sibel Kaya Saçmalı
Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulüyle hukuka aykırı olan idare mahkemesi
kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Sadri Bozkurt
Düşüncesi : Hak sahibi olmak amacıyla yaptığı başvurunun reddine ilişkin davalı
idarece tesis edilen işlemin iptali talebiyle açılan davayı reddeden mahkeme
kararının davacı tarafından temyizen incelenerek
bozulması istenilmektedir.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun"un 28.maddesinde, bu Kanundan faydalanmak
suretiyle inşaat kredisi verilmesini ya da bina yaptırılmasını isteyenlerin,
İmar ve İskan Bakanlığınca yapılacak yardıma dair o
yerde yapılan ilandan itibaren iki ay içinde mahallin en büyük mülkiye amirine
yazılı müracaatta bulunmalarının ve taahhütname vermelerinin mecburi olduğu
hükmü öngörülmüştür.
Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmelik'in
16.maddesinde, bu Yönetmelikte belirtilen esaslara ve kurallara göre hak sahibi
niteliğini taşıyanların, talep ve taahhütname vermelerini sağlamak üzere
durumunun mahallinde ilan olunacağı; 17.maddesinde, hak sahibi durumunda olanlardan
inşaat kredisi verilmesini ya da bina yaptırılmasını isteyenlerin 16.maddede
belirtilen ilanın yapıldığı günden itibaren iki aylık süre içerisinde mahallin
en büyük mülkiye amirine yazılı olarak talep ve taahhütname vermelerinin şart
olduğu; 21.maddesinde ise,hak sahipliği inceleme
komisyonunun, talep ve taahhütnameleri en kısa zamanda inceleyip
değerlendirerek, hak sahipliği listelerini düzenleyeceği kurala bağlanmıştır.
Yukarıda belirtilen Yasa ve Yönetmelik hükümlerinin temel amacının, binalarının
yıkılması, yanması veya oturulamayacak derecede ağır hasara uğraması suretiyle
hak sahibi olan kişileri, yapılacak yardımlardan faydalandırmak olduğu
tartışmasızdır.
Depremden ötürü konut ya da işyerleri yıkılan ya da oturulamayacak derecede
ağır hasara uğrayan depremzedelere yönelik yardımlara ilişkin işlemlerin bir
plan ve program dahilinde yürütülmesini sağlamaya
yönelik düzenlemeler içeren mevzuat hükümlerinin uygulanması ve
değerlendirilmesinde, depremin oluşturduğu olağanüstü koşulların ve depremzedelerin,
idarece yapılan duyurulardan yeterince haberdar olabilmelerini engelleyen deprem koşullarının gözden uzak tutulmaması gereklidir.
Dolayısıyla, Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca yapılan ilanlardan haberdar olup
olmadıkları, hususu da göz önünde bulundurularak, yukarda anılan mevzuat
hükümlerinin değerlendirilmesi ve idarenin depremzedelere yapacağı yardımlara
ilişkin işlemlerin bir plan ve program dahilinde
yürütülmesini sağlamaya yönelik olarak idarece öngörülen başvuru ve itiraz
sürelerinin hak düşürücü süre olarak nitelendirilmeden, konunun sosyal boyutu
da dikkate alınarak ilgililerin hak sahibi olmak için aranılan koşulları
taşıyıp taşımadığının araştırılarak hak sahipliği inceleme komisyonunca işlem
tesis edilmesi sosyal hukuk devleti ilkesinin de uygulamada yansıması
olacaktır.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının, hak sahibi olmak amacıyla idareye
yaptığı başvurusunun, 7269 sayılı Yasa ve ilgili Yönetmelik kuralları uyarınca
ilan edilen iki aylık müracaat süresi içerisinde başvuruda bulunulmadığı
gerekçesiyle, reddedildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalarda, mevzuatla öngörülen iki aylık başvuru süresinin
hak düşürücü süre niteliği taşımadığı, bu sürelerin idarenin yürüttüğü
hizmetlerin düzenlenmesine yönelik bir plan ve programlama niteliği taşıyıcı
sonucuna varılmıştır.
Durum böyle olunca depremden ötürü konut ya da işyerleri
yıkılan veya oturulamayacak derecede ağır hasara uğrayan depremzedelerin hak
sahibi olabilmek amacıyla idareye yaptıkları başvurularının, idarece önceden duyurulan
iki aylık müracaat süresi içerisinde yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın, diğer
bir deyişle bu durum ön koşul haline getirilmeksizin ilgililerin talep ve
taahhütnamelerinin, hak sahibi olmak içine aranılan şartları taşıyıp taşımadığı
yönlerinden değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekmektedir.
Bu durumda yasada öngörülen sürede başvurmadığı gerekçesiyle davanın reddi
yolunda verilen mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
Dava, depremde hisseli maliki olduğu konutu ağır hasar gören davacının hak
sahibi kabul edilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin
işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun'un 28. maddesinde, bu Kanundan faydalanmak
suretiyle inşaat kredisi verilmesini yada bina
yaptırılmasını isteyenlerin, İmar ve İskan Bakanlığınca yapılacak yardıma dair
o yerde yapılan ilandan itibaren iki ay içinde mahallin en büyük mülkiye
amirine yazılı müracaatta bulunmalarının ve taahhütname vermelerinin mecburi
olduğu belirtilmiştir.
Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 16.
maddesinde, bu yönetmelikte belirtilen esaslara ve kurallara göre hak sahibi
niteliğini taşıyanların, talep ve taahhütname vermelerini sağlamak üzere
durumun mahallinde ilan olunacağı, 17. maddesinde, hak sahibi durumunda
olanlardan inşaat kredisi verilmesini ya da bina yaptırılmasını isteyenlerin
16. maddede belirtilen ilanın yapıldığı günden itibaren iki aylık süre
içersinde mahallin en büyük mülkiye amirine yazılı olarak talep ve taahhütname
vermelerinin şart olduğu, afet gören yerlerin bitişiğinde veya yakınında,
üzerinde bina yaptırılmak üzere tespit edilip imar planına dahil
edilen kısımlar içinde binaları kamulaştırılanlar için bu sürenin, kamulaştırma
kararının kendilerine bildirilmesinden veya bu durumun ilanından itibaren
hesaplanacağı, hastalık, askerlik ve benzer sebeplerle, süresinde talep ve
taahhütname verme imkanı bulamayanların durumlarının İmar ve İskan Bakanlığınca
takdir edileceği, 21. maddesinde ise hak sahipliği inceleme komisyonlarının
talep ve taahhütnameleri en kısa zamanda inceleyip değerlendirilerek hak
sahipliği listelerini düzenleyeceği, 22. maddesinde, hak sahibi olmadıkları
anlaşılanlara durumun yazılı olarak tebliğ olunacağı kurala bağlanmıştır.
Yukarıda belirtilen hükümlerin temel amacının, binalarının yıkılması, yanması
veya oturulamayacak derecede ağır hasara uğraması sebebiyle hak sahibi olan
kişilere yapılacak yardımlardan faydalandırmak olduğu tartışmasızdır.
Buna göre, idarenin depremzedelere yapacağı yardımlara ilişkin işlemlerin bir
plan ve program dahilinde yürütülmesini sağlamaya
yönelik olarak öngörülen başvuru ve itiraz süreleri hesaplanırken depremin
yarattığı olağanüstü koşulların dikkate alınması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, davacının babasından miras yoluyla intikal eden ? DÜZCE de bulunan hisseli maliki olduğu konutun
depremde ağır hasar gördüğü, hak sahipliği için ilan edilen 17.1.2000-17.3.2000 tarihleri arasındaki süreden sonra, mücbir
sebepler için tanınan 20.11.2000-20.12.2000 tarihleri arasında (18.12.2000
tarihinde) davacının talep ve taahhütname vererek başvuruda bulunduğu, ancak başvurusunun
Hak Sahipliği İnceleme Komisyonunun 17.1.2001 günlü kararı ile, talep ve
taahhütname ekinde ibraz edilen ve davacının mücbir sebep dolayısıyla süresinde
başvuramadığına ilişkin bulunan Türkiye Kızılay Derneği Pendik Şubesi Maltepe
Tıp Merkezince düzenlenen 14.2.2000 günlü sağlık raporunun heyet raporu
olmadığı gerekçesiyle reddedildiği, bu durumun davacıya 5.4.2001 gün ve 1139
sayılı işlemle bildirilmesi üzerine bakılan davanın anılan işlemin iptali
istemiyle 24.5.2001 tarihinde açıldığı, idare mahkemesince davacının yasada
öngörülen süre içerisinde başvuruda bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine
karar verildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda, davacının deprem sonrasında deprem bölgesi dışında olması
nedeniyle talep ve taahhütname vermek için tanınan olağan sürelerde idareye
başvuramadığına dair mazeretini belgeleyen sağlık raporuyla birlikte mazereti
bulunanlar için tanınan süre içinde talep ve taahhütname vererek başvuruda
bulunması karşısında başvurusunun hak sahipliği için aranılan diğer şartları
taşıyıp taşımadığı yönünden değerlendirilmesi gerekirken başvurunun süresinde
olmadığından bahisle reddedilmesine ilişkin işlemde ve davayı reddeden idare
mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, Sakarya 1. İdare Mahkemesinin
10.4.2002 gün ve E:2001/856, K:2002/491 sayılı kararının bozulmasına 9.3.2004
tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-KAR-DER SAYI:6)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2004
893
2002
920
24/02/2004
KARAR METNİ
DEPREM NEDENİYLE "ORTA HASARLI"
OLARAK TESPİTİ YAPILAN ANCAK ÇEVRE BİNALARIN ENKAZ KALDIRMA ÇALIŞMALARI
SIRASINDA YIKILARAK ENKAZI KALDIRILAN KONUTUNDAN DOLAYI DAVACININ HAK
SAHİPLİĞİNİN KABUL EDİLMESİ GEREKTİĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalılar) : 1- Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı
: 2- ? Valiliği
İsteğin Özeti : Davacının, orta hasarlı olmasına
karşın enkaz kaldırma çalışması sırasında yıkılarak enkazı kaldırılan
konutundan dolayı hak sahibi kabul edilmemesine ilişkin işlem ile bu işlemin
dayanağı olarak gösterilen hasar tespit işleminin iptali istemiyle açtığı
davanın, ... 2. İdare mahkemesince; 7269 sayılı Yasanın 29. maddesi ve bu madde
hükmü uyarınca yürürlüğe konulan Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti
Hakkında Yönetmelik hükümleri uyarınca incelenen olayda, 17.8.1999 tarihinde
meydana gelen deprem sonucu orta hasarlı olarak tespit
edilen davacıya ait konutun, enkaz kaldırma çalışmalarını yürüten
? İnşaat Şirketi tarafından yıkıldığı, böylece yıkım
olayının depremden kaynaklanmadığının anlaşılması karşısında davacının kalıcı
konutlardan hak sahibi kabul edilmemesinde hukuka aykırılık görülmediği, diğer
taraftan, tespite konu taşınmazın yıkılmış olması nedeniyle, hasar tespitinin
gerçek durumu yansıtıp yansıtmadığının incelenmesine olanak bulunmadığı
gerekçesiyle reddi yolunda verilen 30.5.2001 gün ve E:2000/2118, K:2001/1386
sayılı kararın, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Kocaeli Valiliği tarafından savunma
verilmemiş, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından yapılan savunmada, temyiz
İsteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Abdurrahman
Şimşeksoy
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49.
maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz
isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Sadri Bozkurt
Düşüncesi : Dava dosyasının incelenmesi sonucunda; Davacıya ait konutun deprem nedeniyle orta derecede hasar gördüğü, idarenin yıkım işlerinde
görevlendirdiği ? İnşaat Şirketi tarafından bu binanın sehven yıkıldığı
anlaşılmıştır. Kamu hizmetlerinin ifası sırasında idarenin
müteahhidi tarafından üçüncü şahıslara verilen zararların idarece karşılanması
zorunlu bulunduğundan davacının, deprem nedeniyle orta derecede hasar meydana gelen ve
idarenin müteahhidi tarafından yıkılmış bulunan konutundan dolayı 7269 sayılı
Kanun uyarınca hak sahibi olduğundan aksine verilen idare mahkeme kararında
hukuki isabet görülmediğinden temyiz konusu kararın bozulmasının uygun olacağı
düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 574 sayılı KHK ile değişik 29. maddesinde,
yıkılan, yanan veya ağır hasara uğrayan veya uğraması muhtemel olan binalarla,
imar planları gereğince kamulaştırılmasında zorunluluk bulunan yerlerdeki
binalarda oturan ailelere, hak sahibi olmak şartıyla konut yaptırılacağı veya
kredi verileceği hükme bağlanmış, bu madde hükmü uyarınca yürürlüğe konulan
Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde
de, "Hak Sahibi" deyimiyle, afetzedelerin, yıkılan veya ağır hasar
gören binalarla olan mülkiyet ilişkilerini ve yeniden yapılacak binalardan veya
verilecek inşaat kredisinden yararlanabilme durumlarının ifade edildiği, aynı
yönetmeliğin 4. maddesinde ise, afet sebebiyle, kendilerine ait bulunan
konutları yıkılan, yanan veya oturulamayacak derecede ağır hasar gören afetzede
ailelerin hak sahibi sayılacakları ve bu ailelere yeniden konut yapılacağı veya
konut kredisi verileceği kuralına yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda, davacıya ait konutun bulunduğu binanın, orta hasarlı
olarak tespit edildiği, enkaz kaldırma işlerinin ihale edildiği
... İnşaat Hafriyat Turizm ve Tic. Ltd. Şti.
tarafından yanlışlıkla yıkımına başlanıldığının öğrenilmesi üzerine, davacının
da aralarında bulunduğu bazı kat maliklerince 12.11.1999 tarihinde
... Kaymakamlığına başvuruda bulunularak yıkımın durdurulduğu, ancak
aynı günün akşamında meydana gelen ... Depremi
sonucunda yapılan hasar tespit çalışmalarında, tespite konu binanın bu kez ağır
hasarlı olarak saptandığı, fakat hasar tespit tutanağının açıklamalar kısmına
"... İnş. Yıkmıştır" şerhinin düşüldüğü,
daha sonra adı geçen şirket tarafından, ... Depremi sonrasında davalı idarece
düzenlenen 27.12.1999 günlü ağır hasar tespit raporuna istinaden 2000 yılı
Nisan ayında bina tamamen yıkılarak enkazının kaldırıldığı, bunu üzerine
davacının, kalıcı konutlardan hak sahibi kılınması yolundaki talebinin,
taşınmazın ilk tespitinin orta hasarlı şeklinde olması ve ...
İnşaat Şirketince yıkılmış olması gerekçe gösterilerek reddi üzerine bakılan
davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda yer verilen yasa ve yönetmelik hükümleriyle güdülen
amacın; sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak, afetlerin genel hayata etki
derecesi ve oluşturduğu ekonomik kaybın boyutu da dikkate alınarak, afete maruz
kalan vatandaşların afet bölgesinde en temel ihtiyaç olarak ortaya çıkan konut
ihtiyaçlarını gidermek ve böylece afet sebebiyle konutları oturulamayacak
derecede hasar gören veya yıkılan kişilerin, bir an önce normal hayat düzenine
kavuşturulması olduğu görülmektedir.
Olayda her ne kadar, davacının konutunun bulunduğu bina hakkında yapılan ilk
tespitin orta hasarlı şeklinde olduğu, daha sonra yıkım olayının doğrudan
depremden kaynaklanmadığı belirtilerek hak sahipliği istemi reddedilmiş ise de,
kat maliklerinden ?'nin talebi üzerine19.8.1999
tarihinde meydana gelen ... depremi
sonrasında, ... Asliye Hukuk Mahkemesince 1999/4467 sayılı dosya ile mahallinde
yapılan tespitte, bilirkişi sıfatıyla ? mühendisi ? tarafından düzenlenen 7.10.1999 günlü raporda;
binanın 3 adet kolonunun kirişlerden ayrıldığı, beton kopmalarının gözlendiği
şeklindeki tespitlere yer verilerek, sonuçta yıkılması gereken binalardan olduğu
kanaatinin belirtilmesi ve ayrıca ... depremi sonrasında davalı idarece düzenlenen 27.12.1999
günlü hasar tespit raporunda, söz konusu binanın ağır hasarlı binalar arasında
gösterilmiş olması ve bu tespite dayanılarak binanın tamamının yıkılarak enkazının
kaldırılmış olması karşısında, tespite konu binanın esasen başlangıçta ağır
hasarlı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Durum böyle olunca, taşınmazın ağır
hasar tespitine bağlı olarak, diğer bir ifadeyle afet sonucu yıkıldığının
kabulü gerekir.
Diğer taraftan, doğrudan afet sonucu olmasa dahi, afet
sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yönelik olarak yürütülen ve bu nedenle
afetten ayrı olarak değerlendirilmesi mümkün görülmeyen enkaz kaldırma
çalışmaları sonucu konutları oturulamayacak derecede hasar gören veya yıkılan
ilgililerin de, normal hayat düzenlerine kavuşturulması bakımından, anılan
yönetmelik hükümleri uyarınca hak sahibi kabul edilmeleri sosyal devlet
ilkesinin bir gereğidir.
Bu durumda, yukarıda belirtildiği şekilde konutu yıkılan davacının, kalıcı
konutlardan hak sahibi kabul edilmemesine ilişkin işlem ile bu işlemin dayanağı
olarak gösterilen hasar tespit işleminde hukuka uyarlık bulunmaması nedeniyle
iptali gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddi yolunda verilen idare
mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle Sakarya 2. İdare Mahkemesinin
30.5.2001 gün ve E:2000/2118, K:2001/1386 sayılı kararının bozulmasına
24.2.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-KAR-DER; SAYI:4)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2004
544
2001
1548
10/02/2004
KARAR METNİ
SÜREKLİ İKAMET ETTİĞİ KONUTU DEPREM DOLAYISIYLA HASAR GÖREN DAVACININ, YAZ AYLARINDA KULLANDIĞI VE
"YAZLIK EV" OLARAK TANIMLANAN KONUTUNUN BULUNDUĞUNDAN BAHİSLE HAK
SAHİPLİĞİNİN KABUL EDİLMEMESİNDE MEVZUATA UYARLIK GÖRÜLMEDİĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : ?
Karşı Taraf (Davalı) : .. Valiliği
İsteğin Özeti : Davacı tarafından, deprem nedeniyle ağır hasara uğrayan konutundan dolayı hak sahibi
kabul edilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın, davacının
aynı yerde hasarsız konutunun bulunduğu anlaşıldığından, Afet Sebebiyle Hak
Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 9. maddesi uyarınca hak sahibi
kılınmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddi yolunda verilen
Bursa 2. İdare Mahkemesinin 20.12.2000 gün ve E:2000/702, K:2000/1501 sayılı
kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Abdurrahman
Şimşeksoy
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen hususlar ve dosyadaki bilgi ve
belgelere göre, davacının ağır hasara uğrayan konutlarından dolayı, hasarsız
ikinci bir konutunun bulunması nedeniyle hak sahibi kabul edilmemesine ilişkin
işlemin iptali istemiyle açılan davanın, aynı gerekçeyle reddi yolunda verilen
kararın; sözü edilen hasarsız konutun, davacının yaz-kış oturabilecek nitelikte
olup olmadığının tespitiyle, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı
gerekçe ile karar verilmesinde hukuka uyarlık görülmediğinden bozulması
gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Günay
Erden
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden
hiçbirisine uymayıp İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve
yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte
görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle İdare Mahkemesi kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 574 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile
değişik 29. maddesinin 1. fıkrasında, yıkılan, yanan veya ağır hasara uğrayan
veya uğraması muhtemel olan binalarla, imar planları gereğince
kamulaştırılmasında zorunluluk bulunan yerlerdeki binalarda oturan ailelere hak
sahibi olmak şartıyla konut yaptırılacağı veya kredi verileceği hükme
bağlanmış, aynı maddenin 4. fıkrasında ise, kendisine veya eşine ait o yerde
aynı cins müstakil hasarsız başka bir binası veya dairesi olan ailelere bina ve
inşaat kredisi verilemeyeceği kuralına yer verilmiştir.
7269 sayılı Yasaya dayalı olarak çıkarılan ve 28.8.1968 gün
ve 12988 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Afet Sebebiyle Hak
Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 9. maddesinde de, afetten
doğrudan doğruya veya dolaylı olarak zarar gördükleri tespit edilen veya zarar
görmeleri muhtemel bulunan kimselerden, kendisine veya eşine ait o yerde
müstakil başka konutu veya dairesi bulunanların hak sahibi sayılmayacağı, bu
gibilere yeniden konut yapılamayacağı ve konut kredisi verilmeyeceği hükme
bağlanmıştır.
Yukarıda yer verilen yasa ve yönetmelik hükümleriyle güdülen
amacın; sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak, afetlerin genel hayata etki
derecesi ve oluşturduğu ekonomik kaybın boyutu da dikkate alınarak, afete maruz
kalan vatandaşların en temel ihtiyaç olarak beliren konut ihtiyaçlarını
karşılamak ve böylece afet sebebiyle konutları oturulamayacak derecede hasar
gören veya yıkılan kişilerin, bir an önce normal hayat düzenine kavuşturulması
olduğu anlaşılmaktadır.
Olayda, davacının, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde ağır hasara
uğrayarak yıkılan iki ayrı konutundan dolayı, idarece yapılacak kalıcı
konutlardan hak sahibi olmak için yaptığı başvurunun, aynı yerde hasarsız
üçüncü bir konutunun bulunması nedeniyle reddi üzerine açılan davayı aynı
gerekçelerle reddeden idare mahkemesi kararının temyizen
incelenerek bozulması istenilmektedir.
Davacı tarafından, aynı yerde hasarsız olduğu belirtilen konutunun "?
Sitesi C Blok D: 33 ?" adresini oluşturan
Afete maruz kalan konutundan dolayı hak sahibi kabul edilmemesini gerektirecek
hasarsız ikinci bir konutun, davacının tıpkı hasara uğrayan konutlarının
sağladığı yaz-kış barınma ihtiyacını karşılayacak nitelikte bulunması
gerekmektedir. Yasa ve yönetmelikte sözü edilen hasarsız ikinci bir konutun
varlığıyla ifade edilen hususun bu olduğunda kuşku yoktur.
Bu durumda, idare mahkemesince gerekirse keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak
suretiyle, davacının ailevi durumu da göz önünde bulundurularak, aynı yerde
hasarsız olduğu belirtilen taşınmazının, yaz-kış oturabilecek nitelikte bir
konut olup olmadığının tespitiyle ulaşılacak sonuca göre karar verilmesi
gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddedilmesinde hukuka uyarlık
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin kabulüyle, Bursa 2. İdare
Mahkemesinin 20.12.2000 gün ve E:2000/702, K:2000/1501 sayılı kararının bozulmasına
10.2.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-KAR-DER; SAYI:4)
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2003
636
2001
1928
05/02/2003
KARAR METNİ
BİLİRKİŞİ HEYETİ TARAFINDAN YAPILAN
TESPİTLERLE ULAŞILAN SONUÇ ARASINDA UYUMSUZLUK GÖRÜLDÜĞÜ TAKDİRDE, MAHKEMECE
BİLİRKİŞİ RAPORUNDAKİ TESPİTLER DİKKATE ALINARAK UYUŞMAZLIK HAKKINDA BİR KARAR
VERİLEBİLECEĞİ, RAPORUN SADECE SONUÇ KISMININ DİKKATE ALINARAK HÜKÜM
KURULMASINDA YASAL İSABET BULUNMADIĞI HK.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) :... Valiliği
Karşı Taraf (Davacı) : ...
İsteğin Özeti : Davacıya ait taşınmazın 17.8.1999
tarihinde meydana gelen deprem sonucunda ağır hasarlı
olduğu yolundaki tespit işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır. ... İdare Mahkemesi ... gün ve ... sayılı kararıyla; davacıya ait taşınmazın davalı idare
teknik elemanlarınca incelenmesi sonucu düzenlenen raporla ağır hasarlı
olduğunun tespit edildiği, mahkemece mahallinde yaptırılan bilirkişi incelemesi
sonucunda düzenlenen raporda ise taşınmazın orta hasarlı olduğunun saptandığı
gerekçesiyle uyuşmazlık konusu işlemi iptal etmiştir. Davalı idare tarafından
hasar tespitinin yasada öngörülen usul ve esaslara göre uygun olduğu ileri
sürülerek mahkeme kararının bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği
savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi :Erhan Çiftçi
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49.
maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz
isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı :Zehra Birden
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden
hiçbirisine uymayıp İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve
yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte
görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle İdare Mahkemesi kararının
onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği
görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 31. maddesinin atıfta bulunduğu Hukuk
Usulü Mahkameleri Kanunun 275 maddesinde mahkemenin,
çözümü özel veya teknik bir bilgi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve
görüşünün alınmasına karar vereceği belirtildikten sonra, hakimin
delilleri serbestce takdir edeceği yolundaki ilkeye
paralel olarak aynı Yasanın 286. maddesinde bilirkişi raporunun hakimi
bağlamayacağı kuralına yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, davacının maliki olduğu bina ile
ilgili olarak 17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda, idarece yapılan tespit
sonucu "ağır hasarlı" raporu verildiği, bunun üzerine davacının sözkonusu
tespite karşı dava açtığı, mahkemece mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi
incelemesi sonucunda düzenlenen raporda, taşınmazın iki katı yığma bir yapı
olduğu, binada oturma ve eğilme bulunmadığı, zemin katda
ana taşıyıcı olan duvarlarda ayrılmalar görüldüğü, duvarlarda çapraz çatlaklar
meydana geldiği, üst kattaki duvarlarda kısmi çatlaklar oluştuğu, yapının
taşıyıcı sisteminde depremden dolayı hasar meydana geldiği, usulüne uygun
olarak konusunda ehil uzman kişiler tarafından tamir ve takviye yapılarak deprem öncesi
dayanıklılığının sağlanabileceği, güçlendirme yapılmadan yapının kullanılmaması
gerektiği belirtildikten sonra, binanın bu haliyle "orta hasarlı"
gruba gireceği sonucuna ulaşıldığı, mahkemece bilirkişi raporu esas alınarak
işlemin iptal edildiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan Dairemizin 22.5.2002 gün ve E:2001/1928 sayılı ara
kararıyla, sözkonusu bina ile ilgili güçlendirme ve onarım projesi yaptırılıp
yaptırılmadığı, binanın kullanılıp kullanılmadığı hususları sorulmuş olup,
taraflarca gönderilen belge ve bilgilere göre bina ile ilgili onarım ve
güçlendirme projesi yaptırılmadığı ve binanın mevcut haliyle kullanılmadığı
bildirilmiştir.
Bu durumda sözkonusu yapı için onarım ve güçlendirme projesi bulunmadğı ve yapının proje kapsamında tadilat ve onarımı
yapılmadığı anlaşılmakta olup bilirkişi heyeti tarafından yapılan tespitlere
göre binanın ağır hasarlı olduğu sonucuna uluşıldığından
bilirkişi raporunun sonuç kısmını dikkate alarak işlemi iptal eden mahkeme
kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne ...
İdare Mahkemesinin ... gün ve ...
sayılı kararının bozulmasına 5.2.2003 gününde oyirliği ile karar verildi.
DAN-KAR-DER; SAYI:1
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
2002
3906
2001
1635
03/12/2002
KARAR METNİ
HAK SAHİPLİĞİ VE İTİRAZ KONUSUNDA
NİHAİ KARARIN BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞINCA
VERİLECEĞİ GÖZETİLMEDEN, MAHALLİ KOMİSYONUN KARARINA KARŞI BAKANLIĞA YAPILAN
İTİRAZ ÜZERİNE TESİS EDİLEN İŞLEMİN İPTALİ İSTEMİYLE AÇILAN DAVANIN, MAHALLİ
KOMİSYON KARARININ ÖĞRENİLME TARİHİ ESAS ALINMAK SURETİYLE SÜREAŞIMI YÖNÜNDEN
REDDEDİLMESİNDE HUKUKİ İSABET GÖRÜLMEDİĞİ HK.
Kararın Düzeltilmesini İsteyen(Davacı) : ...
Vekili : Av. ...
Karşı Taraf (Davalı ) : Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
İsteğin özeti : ... İli, ... İlçesi ve çevresinde meydana gelen depremde
davacının ikamet ettiği konuttan dolayı kabul edilen hak sahipliğinin iptaline
ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı; davada süre aşımı bulunduğu
gerekçesiyle reddeden ... İdare Mahkemesi kararına
yönelik temyiz istemini reddeden Danıştay Altıncı Dairesinin
... gün ve ... sayılı
kararının; davacı tarafından, davada süre aşımı bulunmadığı ileri sürülerek
düzeltilmesi istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği
savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Ahmet Pesen
Düşüncesi : Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmelik'in
22. maddesinde, hak sahipliği ve itiraz konusunda nihai kararın Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı'nca verileceği belirtilmiş olup dava, davacının hak sahibi
kabul edilmemesine ilişkin mahalli komisyon kararına karşı anılan Bakanlığa
yapılan itiraz üzerine tesis edilen ... tarih ve ... sayılı işlemin iptali istemiyle açılmış olduğundan, mahkemece
mahalli komisyon kararının öğrenilme tarihi esas alınarak davanın süre yönünden
reddine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Altıncı Daire kararına yönelik düzeltme
isteminin kabulü suretiyle temyize konu idare mahkemesi kararının bozulması
gerekeceği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Tevhide İnce
Düşüncesi : Karar düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen hususlar, 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanununun 54.maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine
uymadığından istemin reddi gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince karar
düzeltme dilekçesinde ileri sürülen sebepler 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 54. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi hükmüne uygun bulunduğundan
Danıştay Altıncı Dairesinin ... gün ve
... sayılı kararı kaldırılarak işin gereği
görüşüldü:
7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 1051 sayılı Kanunla değiştirilen 29. maddesi
gereğince yürürlüğe konulan "Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti
Hakkında Yönetmelik'in 16. maddesinde, bu Yönetmelikte belirtilen esaslara ve
kıstaslara göre hak sahibi niteliğini taşıyanların, talep ve taahhütname
vermelerini sağlamak üzere durumun mahallinde ilan olunacağı, 20. maddesinde,
talep ve taahhütnamelerin, ilgili mülkiye amirinin veya tevkil edeceği bir
memurun başkanlığında kurulacak bir komisyon tarafından incelenerek
değerlendirileceği, 21. maddesinde, komisyonun talep ve taahhütnameleri en kısa
zamanda inceleyip değerlendirerek hak sahipleri listesini düzenleyeceği, 22.
maddesinde, hak sahibi olmadıkları anlaşılanlara durumun yazılı olarak tebliğ
olunacağı, bu tebligattan itibaren 15 günlük süre içinde ilgililerin itirazda bulunabileceği,
itirazın komisyonca incelenerek karara bağlanacağı, hak sahipliği ve itiraz
konusunda nihai kararın Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca verileceği
öngörülmüştür.
Anılan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, hak sahipliğinden
yararlanabilmek için talep ve taahhütname vermenin zorunlu olduğu, talep ve
taahhütnamelerin incelenip hak sahibi olmayanlara durumun yazılı olarak tebliğ
olunacağı, bu tebligattan itibaren 15 gün içinde itirazda bulunulabileceği, bu
itirazın mahalli komisyonca (Hak Sahipliği İnceleme Komisyonu) incelenip karara
bağlanacağı, ancak hak sahipliği ve itiraz konusunda verilen kararlarla ilgili
nihai kararın Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca
verileceği, bu anlamda hak sahipliği konusunda Bakanlıkça verilecek kararın
ilgililer tarafından dava konusu edilebileceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, 1.10.1995 tarihinde ... İli,
... İlçesi ve çevresinde meydana gelen depremde davacının ikamet ettiği ... Mahallesi, ... ada, ...
sayılı parselde bulunan konutun ağır hasara uğraması üzerine süresi içinde
talep ve taahhütname vermesiyle hak sahibi yapıldığı, şikayet üzerine davacı ve
diğer hak sahibi sayılan kişilerin durumunun Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
Teftiş Kurulu Başkanlığınca yeniden incelendiği, söz konusu konutta ikamet eden
evli evlatların hak sahipliklerinin iptal edilmesi gerektiğinin
... günlü, ... sayılı inceleme raporunda
belirtilmesi üzerine Bakanlık Makamından alınan ... günlü, ... sayılı olurla davacının hak sahipliğinin iptal edilidiği, davacının 1.7.1997 tarihinde
... Kaymakamlığına verdiği itiraz dilekçesi üzerine konunun tekrar
Teftiş Kurulu Başkanlığına intikal ettirildiği, Teftiş Kurulu Başkanlığının ... günlü, ... sayılı
yazısı uyarınca itirazların uygun görülmediğinin ... günlü, ... sayılı yazı ile ... Deprem Bölgesi Müstakil Kontrol Müdürlüğüne bildirildiği, adı geçen
Müdürlüğün de ... günlü, ...sayılı yazı ile durumu ... Kaymakamlığına bildirdiği, bu
işlemin davacıya 27.11.1997 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine 10.12.1997
tarihinde bakılmakta olan davanın açıldığı, idare mahkemesince, hak
sahipliğinin iptal edildiğine ilişkin işlemin davacıya hangi tarihte tebliğ
edildiğinin dosyadaki bilgi ve belgelere göre tespiti mümkün olmadığından,
davacının bu işlemi en geç itiraz dilekçesini kaymakamlık makamına verdiği
1.7.1997 tarihinde öğrendiğinin kabulü gerektiği, bu tarihten itibaren 60 gün
beklenerek sonraki 60 içinde dava açılması gerekirken, 10.12.1997 tarihinde
açılan davada süreaşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın süre yönünden reddine
karar verildiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar idare mahkemesince, davacının hak sahipliğinin iptaline ilişkin
işleme karşı Bayındırlık ve İskan Bakanlığına yapmış olduğu itirazı içeren dilekçeyi ... Kaymakamlığına verdiği 1.7.1997 tarihinden
itibaren 60 gün bekleyip, izleyen 60 gün içinde davasını açması gerekirken, bu
süreler geçirildikten sonra Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca itiraz hakkında verilen ... tarih ve ... sayılı işlemin iptali istemiyle 10.12.1997 tarihinde açılan
davada, 2577 sayılı Kanunun 14/6 ve 15/1-b maddeleri uyarınca süreaşımı
bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, anılan Bakanlık
tarafından itiraz üzerine tesis olunan ve nihai karar niteliğindeki 15.10.1997
tarih ve 14905 sayılı işlemin tebliğ tarihine göre yasal süresi içinde açılan
davada, işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken, süre aşımı yönünden
davanın reddedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne ...
İdare Mahkemesinin ... gün ve ...
sayılı kararının esas yönünden incelenerek bir karar
verilmek üzere bozulmasına 3.12.2002 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
DAN-KAR-DER; SAYI:1
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
ONBİRİNCİ DAİRE
1997
4353
1997
2808
02/12/1997
KARAR METNİ
1- HURDA VE HASARLI EMTİANIN 3065 SAYILI YASANIN 30/C MADDESİ
KAPSA-
MINDA DEĞERLENDİRİLMESİ MÜMKÜN OLMADIĞINDAN BU EMTİANIN YENİ BİR TES-
LİME KONU EDİLMESİ HALİNDE YÜKLENİLEN KATMA DEĞER VERGİSİNİN İNDİRİM-
LER ARASINDA DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİ;
2- MÜCBİR SEBEPLE HURDA VEYA HASARLI EMTİA DURUMUNA GELEN MALLARIN
TAKDİR KOMİSYONUNCA BELİRLENECEK EMSAL BEDEL ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRİLE-
CEĞİ HK.
Meyva suyu
imalatı ve ticaretiyle uğraşan yükümlü şirket tarafından
ihtirazi kayıtla verilen 1994 yılı Ağustos dönemine
ilişkin katma de-
ğer vergisi beyannamesinde yer alan ve sel felaketi
sonucunda tahrip
olan mallar nedeniyle yüklenilen katma değer vergisinin iadesi iste-
miyle açılan davayı; iadesi istenilen katma değer
vergisinin iktisadi
ve teknik özelliğini yitiren emtiaya ait olduğu, 3065 sayılı Yasanın
30 uncu maddesinin (c) bendi uyarınca söz konusu mallara ilişkin katma
değer vergisinin indiriminin mümkün olmadığı gerekçesiyle reddeden İs-
tanbul 4.Vergi Mahkemesi kararına karşı yapılan
temyiz başvurusunun
reddine ilişkin Danıştay Onbirinci Dairesinin
5.3.1997 gün ve 1997/670
sayılı kararının; yükümlü şirket tarafından, sözkonusu emtianın değe-
rinin düştüğü, ayrıca kırık şişe ve teneke kutuların
bir kısmının sa-
tıldığı, bu nedenle indirimlerinin kabulü gerektiği
ileri sürülerek
düzeltilmesi istenilmektedir.
Malların ve hizmetlerin her üretim ve dağıtım aşamasında tek
oranlı olarak alınan bir muamele vergisi niteliğinde olan katma değer
vergisinde esas olan, verginin her aşamada satış bedeli üzerinden he-
saplanmasının yanında her üretim ve dağıtım aşamasında yalnızca katma
değerin vergiye tabi tutulmasıdır. Buna göre vergi oranı, üretilen ma-
lın zincirleme her bir aşamasında meydana gelen katma
değere uygula-
nır. Katma değer ise, hammadde veya ara malı olarak
üretim faaliyetine
dahil edilen ya da nihai ürün olarak alındığı halde
üretim süreci so-
nucunda yaratılan net değer şeklinde anlaşılmalıdır.
Başka bir ifade
ile katma değer, üretim faktörlerinin üretim süreci sonunda yarattık-
ları değerler toplamıdır. Üretim sırasında yüklenilen
katma değer ver-
gisi, üretim süreci sonunda elde edilen ürünün
teslimi veya hizmetin
ifası nedeniyle tahsil edilen katma değer vergisinden indirilebilmek-
tedir.
Nitekim, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 29/1.
madde-
sinde, mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesap-
lanan katma değer vergisinden, kendilerine yapılan
teslim ve hizmetler
dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gös-
terilen katma değer vergisinin indirilebileceği, 34/1.maddesinde de,
yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait katma
değer vergisinin alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbu-
zu üzerinde ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni
defterlere kay-
dedilmek şartıyla indirilebileceği hükme
bağlanmıştır.
Katma değer vergisinin yansıtmalı bir vergi olma özelliği gözö-
nüne alındığında, bu verginin asıl yüklenicisi nihai tüketici olmakla
birlikte katma değer vergisinde vergi indirimi mükellefiyete bağlı bir
görev ve hak olmasının yanında bu hakkın kullanılması yasa koyucu ta-
rafından sınırlandırılmış, aynı yasanın 30.maddesinde ise mükellefle-
rin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma
değer vergisin-
den indiremeyecekleri vergiler sayılmış, (c) bendinde zayi olan malla-
rın alış vesikalarında gösterilen katma değer
vergisinin indirim konu-
su yapılamayacağı belirtilmiştir.
Katma değer vergisi sisteminin, üretimin her aşamasında yaratı-
lan katma değerin vergilendirilmesi temel prensibi gözönünde bulundu-
rulduğunda, ticari faaliyetin konusunu oluşturan
emtianın zayi olması
halinde üretim ve dağıtım aşamalarından geçmeyen bir üretim faaliyeti
nedeniyle yaratılan bir katma değerden sözedilemeyeceğine
göre, daha
önce yüklenilen katma değer vergisinin indirim konusu yapılamayacağı
sonucuna ulaşılmaktadır.
Buna göre, uyuşmazlığın çözümü açısından değeri düşen mallara
ait katma değer vergisinin anılan yasanın 30.maddesi kapsamında değer-
lendirilip, değerlendirilemeyeceği hususunun
irdelenmesi gerekmekte-
dir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 278.maddesinde yangın, deprem
ve su basması gibi afetler yüzünden veyahut bozulmak, çürümek, kırıl-
mak, çatlamak, paslanmak gibi haller neticesinde
iktisadi kıymetlerin-
de önemli bir azalış vaki olan emtia ile maliyetlerin hesaplanması
mu-
tad olmayan hurdalar ve döküntüler, üstüpü, deşe ve
ıskartaların emsal
bedel ile değerleneceği hükmü yer almıştır.
Emtianın nihai tüketime ulaşmadan işletme bünyesinde kaybolma-
sı, başka bir ifade ile, emtianın fiziksel varlığının
tamamen yok ol-
ması nedeniyle ekonomik değerinin bulunmaması halinde
malın zayi oldu-
ğundan sözedilebilecek
iken, emtianın kullanım sonucunda ekonomik öm-
rünü tamamlaması ya da çeşitli etkenlerle değerinin
düşmesi halinde i-
se hurda veya hasarlı mal söz konusu olacaktır.
Emtianın zayi olması durumunda yeni bir teslime konu edilemeye-
ceğinden katma değer doğmaması nedeniyle bu mala
ilişkin olarak yükle-
nilen verginin indirim konusu yapılamayacağı açıktır.
Böylece katma
değer vergisinin nihai tüketici gibi değerlendirilebilecek satıcı veya
üretici tarafından yüklenilmesi gerekecektir.
Oysa değeri düşen emtia (hurda veya hasarlı mal) nedeniyle yük-
lenilen katma değer vergisinin; değer kaybına isabet
eden kısmının in-
dirimler arasında yer almaması, hurda veya hasarlı emtiaya ait kısmın
ise yeni bir teslime konu edilmesi halinde indirimler arasında değer-
lendirilmesi gerekmektedir.
Olayda ise, meyve suyu imalatı ve ticaretiyle uğraşan yükümlü
şirketin sel felaketi nedeniyle tahrip olan emtia ile iktisadi ve tek-
nik nedenlerle imha edilen emtiaya ait katma değer
vergisinin 3065 sa-
yılı Yasanın (30) (c) maddesi uyarınca indirimler arasında gösterilme-
yerek ilgili dönem katma değer vergisi beyannamesinin
ihtirazi kayıtla
verilmesi nedeniyle ödenen katma değer vergisinin tamamının geri öden-
mesi istenilmektedir.
Cam şişe ve teneke kutular halinde satışa sunulan meyve
suları-
nın gerek sel felaketi nedeniyle tahrip olması,
gerekse iktisadi ve
teknik nedenlerle imha edilmesi halinde meyve suları yeniden teslime
konu edilemeyeceğinden, zayi olduğunun kabulü gerekecek, bunun doğal
sonucu olarak da meyve sularının üretimi nedeniyle yüklenilen katma
değer vergisi indirim konusu yapılamayacaktır.
Öte yandan, söz konusu emtianın ayrılmaz parçası niteliğinde
bulunan ve fiziksel şeklindeki değişiklik nedeniyle hasarlı mal duru-
muna dönüşen cam şişe ve teneke kutu nedeniyle
yüklenilen katma değer
vergisinin, değer kaybına isabet eden kısmının indirimler dışında bı-
rakılması, yeniden ve hasarlı haliyle teslim konusu
edilmesi durumun-
da, hurda veya hasarlı bedele isabet eden ve bu kısım için yüklenilen
katma değer vergisinin indirim konusu yapılması katma değer vergisi
uygulaması ve vergide adalet prensibi yönünden uygun olacaktır.
Zira yükümlü şirket tarafından sel felaketi nedeniyle hasara
uğrayan cam şişe ve teneke kutuların, hasarlı haliyle satıldığı ileri
sürülerek, bu teslimlere ilişkin faturalar ibraz edilmiştir.
Ancak, yeniden teslim konusu yapılan kırık şişe ve hasarlı te-
neke kutuların, 213 sayılı Yasanın 278.maddesinden
hareketle ve orta-
lama fiyat ve maliyet bedeli esaslarına göre belli edilemeyen emsal
bedellerinin ilgililerin müracaatı üzerine takdir komisyonunca takdir
yolu ile belli edileceği yolundaki 267.maddesi uyarınca, takdir komis-
yonunca emsal bedeli belirlenmediği gibi, sel felaketi nedeniyle ya-
pılmış bir hasar tespiti de bulunmamaktadır. Ayrıca
yeniden teslime
konu edilen hurda teneke kutu ile kırık şişenin üretim sırasında oluş-
tuğu ya da sel felaketi nedeniyle meydana geldiği yolunda herhangi bir
kanıt sunulamadığı görülmüştür.
Bu durumda, yalnızca yükümlü iddialarından hareketle söz
konusu
teslimlere ait katma değer vergisi ile zayi emtia durumundaki meyve
suları nedeniyle yüklenilen katma değer vergisinin indirim konusu ya-
pılmasına veya indirim konusu yapılamadığı halde de
yükümlü şirkete
geri ödenmesine olanak bulunmadığından, davanın reddi yolundaki vergi
mahkemesi kararını onayan Danıştay Onbirinci
Dairesinin 5.3.1997 gün
ve 1997/670 sayılı kararında sonucu itibarıyla isabetsizlik görülme-
miştir.
Açıklanan nedenlerle, kararın düzeltilmesi isteminin reddine
karar verildi.
AYRIŞIK OY
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 13.maddesinde mücbir sebepler
sayılmış, 3.fıkrasında, kişinin iradesi dışında vukua gelen mecburi
gaybubet halinde de mücbir sebebin varlığının kabulü gerektiği belir-
tilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, meyve suyu imal ederek, cam şişe ve
teneke kutular içinde pazarlayan yükümlü şirketin, sel felaketi dola-
yısıyla iktisadi ve teknik özelliklerini yitiren
emtianın imha edilme-
si sonucunda zayi olan emtiaya ilişkin olarak yüklendiği ancak indire-
mediği katma değer vergisini ihtirazi
kayıtla verdiği beyanname üze-
rinden ödediği anlaşılmıştır.
Her ne kadar, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun
30.mad-
desinin (c) bendinde zayi olan malların alış vesikalarında gösterilen
katma değer vergisinin indirim konusu yapılamayacağı hükme bağlanmış
ise de, yükümlü şirketin ticari faaliyet çerçevesinde ve ticari amaçla
ürettiği ürünün, iradesi dışında meydana gelen tabii afetler nedeniyle
kullanılamaz hale gelmesi ve ticari işleme konu edilememesi durumunda
yüklendiği katma değer vergisinin nihai tüketicisi olmadığı halde üze-
rinde kalması ve indirimler dışında bırakılması katma değer vergisinin
temel prensibi olan indirim kuralına aykırı olacaktır.
Kaldı ki, aynı yasanın 29.maddesi ile getirilen indirim, mükel-
lefiyete bağlı bir hak olup, maddede açıklandığı
şekliyle; yüklenilen
katma değer vergisinin teslim veya hizmet ifası nedeniyle tahsil edi-
len katma değer vergisinden düşülmesi suretiyle
ödenecek verginin he-
saplanmasında (veya tahsilatında) ve izlenmesinde
pratik bir yöntem
olmaktadır. Zira katma değer vergisi tahsil etmek indirim hakkından
yararlanmak için tek başına yeterli koşul değildir.
Bu durumda, yükümlü şirketin ihtirazi kayıtla verdiği
beyanna-
menin 47. satırında gösterilmek suretiyle indirimler dışında bırakılan
ve sel felaketi dolayısıyla imha edilen emtiaların üretimi sırasında
yüklenilen katma değer vergisinin, olaydaki mücbir sebep hali gözönün-
de bulundurularak yükümlü şirkete geri ödenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, kararın düzeltilmesi yolundaki istemin
kabulü ve vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği görüşüyle aksi
yöndeki karara katılmıyoruz.
(DAN-DER; SAYI:96)