ANASAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ.

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2007

5198

2006

1985

15/05/2007

 

KARAR METNİ

KONUTU AĞIR HASARLI OLARAK TESPİT EDİLEN VE BU TESPİT İŞLEMİNE KARŞI İTİRAZ ETMEYEREK, HAK SAHİPLİĞİ İÇİN TALEP VE TAAHHÜTNAME VEREN VE HAK SAHİBİ KABUL EDİLEN DAVACININ AĞIR HASARLI KONUTUNUN, 7269 SAYILI YASA'NIN 13. MADDESİ UYARINCA YIKILMASI YOLUNDA TESİS EDİLEN İŞLEMDE HUKUKA AYKIRILIK BULUNMADIĞI HK.


Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Bingöl Valiliği
Karşı Taraf (Davacı) : ?
Vekili : Av. ?
İsteğin Özeti : Dava, 1.5.2003 tarihinde Bingöl İli ve çevresinde meydana gelen depremde konutu ağır hasarlı olarak tespit edilen davacı tarafından, konutunun 7269 sayılı Yasanın 13. ve 14. maddeleri uyarınca yıktırılması yolundaki Bingöl Valiliği Bayındırlık İl Müdürlüğü işleminin; daha önce yapılan bildirim sonucunda hasarlı konutunu yeniden inşa ederek tehlikeyi giderdiği ve oturmaya elverişli hale getirdiği ileri sürülerek iptali istemiyle açılmıştır. Elazığ İdare Mahkemesi 30.12.2005 günlü, E:2005/691, K:2005/959 sayılı kararıyla; 7269 sayılı Yasanın 13. maddesinde, afete uğrayan bölgede gördüğü hasar bakımından yıktırılması gereken binalar hakkında, hasar tespit raporlarının dışında, hasarlı binanın yıktırılması gerektiğine dair o il ve ilçenin en büyük mülki amirine ayrı bir rapor verileceği ve bu makamlarca böyle binaların derhal boşaltılacağı hükmünün yer aldığı, dava konusu işlem ile davacı üzerinde kesin ve yürütülebilir bir etki doğuracak nitelikte yıkım işlemlerine başlandığına ilişkin bir bildiri yapılmasına rağmen 7269 sayılı Yasanın 13. maddesinde belirtilen usule uygun olarak yıkıma ilişkin düzenlenen ve en büyük mülkiye amirine sunulan ayrı bir rapor ile mahallin en büyük mülkiye amirinin emri bulunmadığı gerekçesiyle hukuka ve mevzuata aykırı dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Davalı idare tarafından, mahkeme kararının usul ve yasa hükümlerine aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : Hakan Baş
Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : Davacıya ait yapının yıktırılması için yıkıma uygun hale getirilmesi gerektiği yolunda tesis edilen işlemi iptal eden İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair 7269 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin (a) bendinin birinci paragrafında, yapılacak işlemlere esas olmak üzere İmar ve İskan Bakanlığınca kurulacak fen kurulları tarafından, afetin meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesislerinin incelenerek hasar tesbit raporu düzenleneceği, aynı maddenin 574 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik üçüncü paragrafında, arazinin tehlikeli durumu ve binaların gördüğü hasar bakımından yıktırılması ve boşaltılması gerekenler hakkında o il ve ilçenin en büyük mülkiye amirine ayrı bir rapor verileceği, bu makamlarca böyle binaların derhal boşalttırılacağı, yıkılması gerekenler için en çok 3 gün süre verilerek tehlikenin giderilmesinin sahiplerine bildirileceği, ...mal sahibi veya vekilinin bu bildiriye karşı 3 gün içinde yetkili idare kurullarına itiraz edebileceği,idare kurullarınca bu itirazın en geç 3 gün içinde incelenip karara bağlanacağı,süresinde itiraz olunmayan,yahut itiraz olunup da idare kurullarınca yıkılması onaylanan binaların mal sahibince yıkılmadığı takdirde.mahallin en büyük mülkiye amirinin emri ile yıktırılacağı yolunda hüküm öngörülmüştür.
Olayda,Bingöl İli ve civarında 1.5.2005 tarihinde meydana gelen
deprem sonucu davacıya ait yapının idarece ağır hasarlı olarak tesbit edildiği ve bu tesbit üzerine yapılan başvuru nedeniyle hak sahibi kabul edildiği,ancak hasar durumu ağır hasarlı olarak kesinleşen yapının sahibince yıkılmamış olması nedeniyle yıkımının gerçekleştirilmesi için yıkıma uygun hale getirilmesi yolunda dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşıldığından,dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir.
Öte yandan,depremde ağır hasar gören ve bu işleme karşı itiraz edilmeyerek kesinleşen yapının yıktırılması zorunlu olup,ortada işlemin iptalini gerektirir nitelikte bir sebebin varlığından sözetme olanağı da bulunmamaktadır.
Belirtilen nedenlerden dolayı temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dava, ağır hasarlı konutların 7269 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yıktırılması yolundaki Bingöl Valiliği Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13. maddesinin (a) fıkrasında, Yapılacak işlemlere esas olmak üzere İmar ve İskan Bakanlığınca kurulacak fen kurulları tarafından, afetin meydana geldiği arazinin durumu ile bütün yapılar ve kamu tesisleri incelenerek, hasar tespit raporu düzenleneceği, arazinin tehlikeli durumu ve binaların gördüğü hasar bakımından yıktırılması ve boşaltılması gerekenler hakkında, o il ve ilçenin en büyük mülkiye amirine ayrı bir rapor verileceği, bu makamlarca böyle binaların derhal boşaltılacağı, yıkılması gerekenler için en çok 3 gün süre verilerek tehlikenin giderilmesinin sahiplerine bildirileceği, mahallinde sahibi bulunmadığı takdirde durumun mahalli vasıtalarla ilan edilmek suretiyle, bildirinin yapılmış sayılacağı, mal sahibi veya vekilinin, bu bildiriye karşı 3 gün içinde yetkili idare kurullarına itiraz edebileceği, İdare kurullarının bu itirazı en geç 3 gün içinde inceleyip karara bağlayarak süresinde itiraz olunmayan yahut itiraz olunup da idare kurullarınca yıkılması onaylanan binaları mal sahibi yıkmadığı taktirde bu binalara el konularak yıkma parası yıkıntıdan elde edilecek malzeme bedelinden ödenmek üzere, mahallin en büyük mülki amirinin emri ile yıktırılacağı hükmüne yer verilmiştir.
Anılan düzenleme ile ağır hasarlı yapılar bakımından, kişilerin can ve mal güvenliğinin sağlanması amaçlanmış ve hasar tespit raporları sonrasında hak sahipliği işlemleri yapılmadan önce bu durumda olan binaların derhal boşalttırılması ve yıkım içinde 3 gün süre verilmek suretiyle çevre için tehlike oluşturan yapılardan kişilerin zarar görmesi önlemek istenmiştir. Yıkım ve boşaltma işlemleri için ayrı bir rapor verilmesi işin aciliyetinden kaynaklanmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, 1.5.2003 tarihinde Bingöl İli ve çevresinde meydana gelen deprem nedeniyle davacının sahip olduğu konutta ağır hasar oluştuğunun tespit edildiği, davacının hasar tespitine karşı bir itirazının olmadığı, aksine bu hasar tespitine bağlı olarak hak sahibi kabul edilmek için talep ve taahhütname verdiği, mahalli hak sahipliği inceleme komisyonu kararı ile hak sahibi kabul edildiği ve kalıcı konutunu teslim aldığı, deprem tarihinden kısa bir süre sonra mahalline gönderilen yazı ile ağır hasarlı konutların yıkımı için bildiri yapıldığı, daha sonra 2005 yılında yıkım firmasına teslim edilen ağır hasarlı konutların boşaltılarak yıkımlarının yapılması için gerekli güvenlik önlemlerinin alınması amacıyla tesis edilen işlemin davacıya tebliği üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Görüleceği üzere, binaların gördüğü ağır hasarlar nedeniyle deprem tarihinden sonra ağır hasarlı olarak tespit edilen konutların yıkımı için mahalline bildirilen işlemin devamı niteliğinde olan dava konusu işlemde, kesinleşen ağır hasar tespitlerine bağlı ve bu tespitlerin doğal bir sonucu olarak ağır hasarlı binaların yıktırılmasının gerekliliği karşısında, hukuka ve mevzuata aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, davacı tarafından daha önce yapılan bildirim sonucunda hasarlı konutunu yeniden inşa ederek tehlikeyi giderdiği ve oturmaya elverişli hale getirdiği iddia edilmekte ise de; Bingöl İli ve çevresinin 1. derece
deprem kuşağında bulunması ayrıca heyelana maruz bölge olması ve konut yapılan yerin Bayındırlık ve İskan Bakanlığının 30.11.1982 gün ve 14385 sayılı olur ile iskana yasak bölge ilan edilmesi nedeniyle bu iddiaya itibar edilmesi mümkün değildir.
Bu durumda, kesinleşen ağır hasar tespitine bağlı olarak tesis olunan yıkım işleminde mevzuata aykırılık bulunmadığından, anılan işlemin iptali yolundaki temziye konu mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Elazığ İdare Mahkemesinin 30.12.2005 günlü, E:2005/691, K:2005/959 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 15.5.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
(DAN-DER; SAYI:116)

 

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2004

2026

2001

4552

30/04/2004

 

KARAR METNİ

DEPREMDE YAKINLARINI KAYBETMELERİ NEDENİYLE UĞRADIKLARINI İLERİ SÜRDÜKLERİ MANEVİ ZARAR, İDARENİN "OLUMSUZ EYLEMİNDEN" KAYNAKLANDIĞINDAN, İDARE MAHKEMESİNCE 2577 SAYILI YASANIN 13. MADDESİ UYARINCA DAVANIN SÜRESİ İÇİNDE AÇILIP AÇILMADIĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKİRKEN, ANILAN YASANIN 11. MADDESİ UYARINCA DAVANIN SÜRE AŞIMI NEDENİYLE REDDEDİLMESİNDE HUKUKA UYARLIK GÖRÜLMEDİĞİ HK.


Temyiz İsteminde Bulunan (Davacılar) : ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : Başbakanlık
İsteğin Özeti : 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem nedeniyle ? ili, ?, ? mevkii, ? Sitesinde bulunan konutların yıkılması sonucu yakınlarını kaybeden davacılar tarafından, davalı idarenin kurtarma faaliyetlerinde ve koordinasyon çalışmalarında yetersiz kaldığı, bu nedenle büyük bir manevi çöküntü yaşadıkları öne sürülerek 6 milyar manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davada, Bursa 2. İdare Mahkemesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 12 ve 11. maddeleri uyarınca incelenen olayda, kurtarma faaliyetlerinin yetersizliği sonucu uğranılan zararın idarenin doğal afetlere karşı plan ve programının olmaması, diğer bir ifadeyle önceden hazırlanmış idari düzenlemelerinin bulunmamasına dayandırıldığı, dolayısıyla idarenin bu nitelikteki yükümlülüklerinin zamanında yerine getirilmemesi nedeniyle kurtarma faaliyetlerinde yetersiz duruma düşmesi sonucu oluşan zararın temelinde idari işlemlerin yattığı ve bunun da deprem ile ortaya çıktığı, bu itibarla 17.8.1999 tarihinden itibaren işlemeye başlayan 60 günlük dava açma süresi içinde dava açılması veya 2577 sayılı Yasanın 11. maddesi uyarınca aynı süre içinde davalı idareye başvurulması gerekirken, bu süre geçirildikten çok sonra yapılan başvuru üzerine açılan davanın süre aşımı nedeniyle incelenme olanağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen 22.3.2001 gün ve E:2001/188, K:2001/247 sayılı kararın bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Abdurrahman Şimşeksoy
Düşüncesi : 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde yakınlarını kaybeden davacıların, davalı idarenin kurtarma faaliyetlerinde yetersiz kalması ve bu nedenle zamanında ve gereği gibi müdahalelerde bulunmaması nedeniyle uğradıkları ileri sürülen manevi zararın, idari işlemden değil idari eylemden kaynaklandığı anlaşıldığından, idare mahkemesince 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca davanın süresinde açılıp açılmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekeceğinden, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Handan Yağuş
Düşüncesi : 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem nedeniyle ?, ?, ? mevkii, ? sitesinde bulunan konutun yıkılması sonucunda eşini kaybeden davacı, kurtarma faaliyetleri ve koordinasyonda yetersiz kalındığını ileri sürerek 6.000.000.000 lira manevi zararın tazmini istemiyle açtığı davayı süre aşımı nedeniyle reddeden İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesi idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerekir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek halinde altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilir hükmünü getirmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde idarenin kurtarma faaliyetlerinde koordinasyonlu bir çalışma yapamaması dolayısıyla bu eylemi nedeniyle de can ve mal kaybına neden olunması nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunulduğu anlaşıldığından dava açma süresinde 2577 sayılı yasanın 13. maddesi hükmünün nazara alınması gerekmektedir.
Bu durumda ise davanın yasal süresi içinde açıldığı anlaşıldığından, davayı süre aşımı nedeniyle reddeden temyize konu idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü kanununun 13. maddesinde, "idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka bir suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirmesini istemeleri gereklidir.
Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabilir" hükmü yer almaktadır.
Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
Bir idari işlem veya bir idari sözleşmenin uygulanması durumunda olmayan, idarenin her türlü faaliyetlerinden veya hareketsiz kalmasından, araçlarının kullanımından, taşınır ve taşınmaz mallarının veya tesislerinin işletilmesinden dolayı oluşan zararları idari eylem sonucu oluşan zarar ve buna yolaçan eylemi de sonuç olarak idari eylem kavramı içerisinde kabul etmek gerekir.
Olayda davacıların, depremde yakınlarını kaybetmeleri nedeniyle uğradıklarını ileri sürdükleri manevi zararı, davalı idarenin deprem sonrasında yapması gereken kurtarma faaliyetlerinin ve koordinasyon çalışmalarının yetersizliğine dayandırdıkları, dolayısıyla manevi zarar, söz konusu hizmetlerin geç veya hiç işlememesi şeklinde oluşan fiil ve hareketlerle somutlaştığından, bu şekilde oluştuğu ileri sürülen zararın idari işlemlerden değil, idari eylemlerden kaynaklandığı sonucuna ulaşılmaktadır. Durum böyle olunca, olayda idarenin hareketsizliği söz konusu olmakta ve böylelikle öğretide de kabul edildiği gibi, idarenin bu hareketsizliğinin "olumsuz eylem" olarak kabulü gerekmektedir.
Bu durumda, uğranıldığı ileri sürülen manevi zararın, idarenin olumsuz eyleminden kaynaklandığı sonucuna ulaşıldığından, idare mahkemesince 2577 sayılı Yasanın 13. maddesi uyarınca davanın süresi içinde açılıp açılmadığının değerlendirilmesi ve bu sonuca göre uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmesi gerekirken, davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle Bursa 2. İdare Mahkemesinin 22.3.2001 gün ve E:2001/188, K:2001/247 sayılı kararının bozulmasına 30.4.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-KAR-DER; SAYI: 5)


 

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2006

3901

2006

289

07/07/2006

 

KARAR METNİ

AFETE MARUZ KALAN BİR GAYRİMENKULÜN EMLAK VERGİSİ MUAFİYETİNDEN YARARLANABİLMESİ İÇİN, AFETİN "TOPLUMUN GENELİNİ ETKİLEYECEK DERECEDE" OLMASI GEREKTİĞİ, DAVACIYA AİT GAYRİMENKULÜN ÇIKAN YANGINDA OTURULAMAYACAK DERECEDE HASAR GÖRMESİ BU KAPSAMDA DEĞERLENDİRİLEMEYECEĞİNDEN, SÖZ KONUSU GAYRİMENKUL İÇİN MUAFİYET BELGESİ VERİLMEMESİ YOLUNDAKİ İŞLEMDE MEVZUATA AYKIRILIK GÖRÜLMEDİĞİ HK.

 


Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : İstanbul Valiliği
Karşı Taraf (Davacılar) : 1- ? 2- ? 3- ?4- ? 5- ?
Vekili : Av. ?
İsteğin Özeti : Dava, davacıların 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 5. maddesindeki muafiyetten yararlanmak amacıyla maliki oldukları gayrimenkulün yandığı ve afete maruz kaldığı hakkında belge verilmesi yolundaki taleplerinin reddine dair işlemin iptali istemiyle açılmıştır. İstanbul 1. İdare Mahkemesi 31.1.2005 gün ve E:2005/27, K:2005/72 sayılı kararıyla; dosyanın incelenmesinden, davacılara ait "?"da bulunan binanın 28.7.2000 tarihinde çıkan yangın sonucunda tamamen yandığı ve acilen yıkılması gerektiğinin Zeytinburnu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/230 D. İş sayılı tespit davası nedeniyle düzenlenen raporla tespit edilmesi üzerine davacılar tarafından, sözkonusu binanın, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununda belirtilen "Emlak Vergisi muafiyeti" kapsamına alınması amacıyla yapılan başvurularının, davalı idarece, yangının genel afet kapsamında değerlendirilmesinin yasal açıdan mümkün olmadığı belirtilmek suretiyle reddine dair dava konusu işlemin tesis edildiğinin anlaşıldığı, olayda, davalı idarece, her ne kadar yangının genel afet kapsamında değerlendirilemeyeceği ileri sürülmekte ise de, anılan Kanunun incelenmesinden, Kanunun birinci tümcesinde belirtilen "veya yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetlerle zarar gören şeklindeki" ibaresi karşısında, esasen sadece tabii afet değil, bu olayların münferiden meydana gelmesinin yeterli görüldüğü sonucuna varıldığından, aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal etmiştir. Davalı idare tarafından, usul yönünden, davacıların ilk müracaatları üzerine davalı idarece verilen cevap üzerine davanın süresinde açılmadığı, esas yönünden ise, söz konusu yangın olayının 7269 sayılı Kanun kapsamına girmediği ileri sürülerek kararın bozulması istenilmiştir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Ahmet Pesen
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun "Geçici muaflıklar" başlıklı 5. maddesinin (c) bendinde,
deprem, su basması, yangın gibi tabii afetler sebebiyle binaları yanan, yıkılan veya kullanılmaz hale gelen veya yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri (Deprem hariç) afetlerle zarar görmesi muhtemel yerlerdeki binaların vergi mükellefleri tarafından afetin vukubulduğu veya afete maruz bulunduğunun yetkili kuruluşça tebliği tarihinden itibaren en geç 5 yıl içinde afetin vuku bulduğu yerde veya kamu kuruluşlarınca gösterilen yerlerde inşa edilen binaların inşalarının sona erdiği yılı, kamu kuruluşlarınca ilgili kanunlarına göre inşa olunup hak sahiplerine teslim edilen binaların devredildikleri yılı takip eden bütçe yılından itibaren 10 yıl süreyle geçici muafiyetten faydalandırılacağı, muafiyetten faydalanacak mükelleflerin, İmar ve İskan Bakanlığından veya bu Bakanlığın yetkili kıldığı kuruluşlardan afete maruz kaldıklarına dair alacakları bir belgeyi vergi dairesine ibraz etmeye mecbur oldukları belirtilmiştir.
Öte yandan, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 1. maddesinde,
deprem (Yer sarsıntısı), yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetlerde; yapıları ve kamu tesisleri genel hayata etkili olacak derecede zarar gören veya görmesi muhtemel olan yerlerde alınacak tedbirlerle yapılacak yardımlar hakkında bu kanun hükümlerinin uygulanacağı, afete uğrayan meskun yerlerin büyüklüğü o yerin tamamında veya bir kesiminde yıkılan, oturulamaz hale gelen bina sayısı, zarar gören yapı ve tesislerin genel hayata etki derecesinin, mahallin ekonomik ve sosyal özelliklerinin, zararın kamuoyundaki tepkisinin, normal hayat düzenindeki aksamaların ve benzeri hususların gözönünde tutulmak suretiyle afetlerin genel hayata etkililiğine ilişkin temel kuralların, İçişleri ve Maliye Bakanlıklarının mütalaaları da alınarak İmar ve İskan Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirtileceği, yukarıda yazılı afetlerin meydana gelmesinde veya muhtemel olması halinde zararın o yerin genel hayatına etkili olup olmadığına, yönetmelik esasları gereğince, İmar ve İskan Bakanlığı tarafından karar verileceği, şu kadar ki, afetin meydana gelmesi halinde bu kanun gereğince alınması lazım gelen acil tedbirlerin ittihazına afetin meydana geldiği bölgenin valisinin yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda anılan Kanun hükümlerinin birlikte incelenmesinden, yangın ve benzeri olayların, toplumun genelini etkileyen afetlerin sonuçlarının, yine toplumun bütünü tarafından elbirliği ile giderilmesi amacını taşıyan bu Kanunlar kapsamında bir "afet" olarak nitelendirilebilmesi için, toplumun genel hayat düzenini olumsuz yönde etkileyecek boyutlarda olması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, davacılara ait "?"da bulunan binanın 28.7.2000 tarihinde çıkan yangın sonucunda tamamen yandığı ve acilen yıkılması gerektiğinin Zeytinburnu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/230 D. İş sayılı tespit davası nedeniyle düzenlenen raporla tespit edilmesi üzerine davacılar tarafından, sözkonusu binanın, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununda belirtilen "Emlak Vergisi muafiyeti" kapsamına alınması amacıyla yapılan başvurularının, davalı idarece, yangının genel afet kapsamında değerlendirilmesinin yasal açıdan mümkün olmadığı belirtilmek suretiyle reddine dair tesis edilen dava konusu işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı, idare mahkemesince, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun birinci tümcesinde belirtilen "veya yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetlerle zarar gören şeklindeki" ibaresi karşısında, esasen sadece tabii afet değil, bu olayların münferiden meydana gelmesinin yeterli görüldüğü gerekçesiyle dava konusu işlemin iptal edildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda, sadece davacılara ait binanın kullanılamaz hale gelmesi sonucunu doğuran yangının, toplumun genel hayat düzenini olumsuz etkileyecek boyutta olmaması nedeniyle, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun kapsamında bir afet olarak nitelendirilemeyceğinden, dava konusu işlemde hukuka aykırılık, bu işlemi iptal eden mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 31.1.2005 gün ve E:2005/27, K:2005/72 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 7.7.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI: 114)

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2005

5962

2003

2027

19/12/2005

 

KARAR METNİ

17.8.1999 TARİHİNDE MEYDANA GELEN DEPREMDE YAKINLARI ENKAZ ALTINDA KALARAK VEFAT EDEN DAVACININ, MANEVİ TAZMİNAT TALEBİYLE AÇTIĞI DAVADA, ZARAR İLE KAMU HİZMETİ (ARAMA-KURTARMA FAALİYETİ) ARASINDA NEDENSELLİK BAĞI KURULAMADIĞINDAN İDARENİN TAZMİN YÜKÜMLÜLÜĞÜNDEN SÖZ EDİLEMEYECEĞİ HK.

 


Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalı) : Başbakanlık - ANKARA
İsteğin Özeti : Dava, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde yakınları vefat eden davacının kurtarma faaliyetlerinin yetersiz kalması dolayısıyla sözkonusu hizmetin gereği gibi yerine getirilmemesi nedeniyle ölüm olayının idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı ileri sürülerek 8.000.000.000 TL (8.000. YTL) manevi tazminatın 17.8.1999 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır. Bursa 1. İdare Mahkemesi 1.10.2002 gün ve E:2001/631, K:2002/1510 sayılı kararıyla; Anayasanın 125. maddesinin 1. fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun hükme bağlandığı, idarenin eyleminden doğan zararlardan dolayı sorumlu tutulabilmesinin hizmet kusuruna dayalı sorumluluğunun bulunmasına bağlı olduğu, hizmet kusurunun ise, idarenin yapmakla yükümlü olduğu bir kamu hizmetinin kuruluşunda, teşkilat yapısında, personelde ya da işleyişinde gereken emir, direktif ve talimatların verilmemesi gözetim ve denetimin yapılmaması, hizmete yönelik araçların yetersiz, elverişsiz ve kötü olması, gereken tedbirlerin alınmaması, geç hareket edilmesi veya hiç faaliyette bulunulmaması sonucu oluşan bir takım aksaklık, aykırılık, bozukluk, özensizlik, eksiklik veya sakatlık olduğu, buna göre, idari hizmetlerin yürütülmesi sırasında bireylerin uğradıkları özel nitelikteki zararların, idari faaliyet ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması koşuluyla idarece tazmini gerektiği, ancak zararın (ölüm olayının); büyüklüğü ve etkisi dikkate alındığında önceden bilinemeyen, karşı konulamayan ve idarenin faaaliyetleri dışında gerçekleşmesi nedeniyle mücbir sebep sayılması gereken deprem sonucunda oluştuğu, mücbir sebebin ise, zararı idareye yüklenilebilir olmaktan çıkaran, zararla idari faaliyet arasındaki nedensellik bağını ortadan kaldıran unsur olması ve idarenin mücbir sebep dışında tazmin sorumluluğunu gerektirecek nitelikte hizmet kusuru bulunduğu yolunda somut ve kesin veriler ortaya konulamaması nedeniyle idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacı tarafından, idarenin hukuki düzenlemelerle yüklendiği görevleri yerine getirmediği, depremden önce alması gereken önlemleri almadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Metin Gürz
Düşüncesi : Davacının yakınlarının ölümünün, idarenin arama kurtarma faaliyetine bağlı olarak gerçekleştiğine dair bir tespit bulunmadığından, tazmin sorumluluğu için bulunması gereken; zararı doğuran olay ile kamu hizmeti ( arama - kurtarma ) faaliyeti arasındaki nedensellik bağının kurulamaması karşısında idarenin tazmin sorumluluğundan sözedilemeyeceğinden idare mahkemesince, davacının yakınlarının enkaz altında kalarak vefat etmesi üzerine manevi tazminat talebiyle açılan davanın reddi yolunda verilen kararda hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Esma Nur Necef
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 4. maddesinde, İçişleri, İmar ve İskan, Bayındırlık, Sağlık ve Sosyal Yardım ve Tarım Bakanlıklarınca acil yardım teşkilatı ve programları hakkında genel esasları kapsıyan bir yönetmelik yapılacağı, bu yönetmelik esasları dairesinde afetin meydana gelmesinden sonra yapılacak kurtarma, yaralıları tedavi, barındırma, ölüleri gömme, yangınları söndürme, yıkıntıları temizleme ve felaketzedeleri iaşe gibi hususlarda uygulanmak üzere görev ve görevlileri tayin, toplanma yerlerini tespit eden bir programın valiliklerce düzenleneceği ve gereken vasıtalar hazırlanarak muhafaza olunacağı, bu programların uygulanmasının, valiliklerce kurulacak kurtarma ve yardım komitelerince sağlanacağı, ancak 7126 sayılı Sivil Müdafaa Kanununa göre teşkilat kurulan yerlerde acil kurtarma ve yardım işlerinin, yukarda belirtilen komite ile sözü geçen sivil savunma teşkilatı tarafından müştereken yürütüleceği, İlçe, bucak ve köylerde tafsilatlı çalışma muhtıraları ve uygulama programlarının tasdikli il muhtıra ve programlarındaki esaslar dairesinde ilçelerde kaymakamlar, bucak ve köylerde bucak müdürleri tarafından düzenleneceği; il kurtarma ve yardım komitesinin incelemesinden sonra valilerin onayı ile kesinleşeceği hükme bağlanmış, belirtilen hükme dayanılarak hazırlanan ve 8.5.1988 gün ve 19808 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 1. maddesinde, bu yönetmeliğin amacının, Devletin tüm güç ve kaynaklarını afetten önce planlayarak, afetin meydana gelmesi halinde Devlet güçlerinin afet bölgesine en hızlı bir şekilde ulaşması ile afetzede vatandaşlara en etkin ilk ve acil yardım yapılmasını sağlamak için acil yardım teşkilatlarının kuruluş ve görevlerini düzenlemek olduğu, 2. maddesinde, bu yönetmeliğin acil yardım hizmetlerini yürütmekle görevli vali ve kaymakamlar, bakanlık, bağlı ve ilgili kuruluşlar, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile Kızılay'ın afetten önce yapmaları gerekli acil yardım planlarının ve afet sırasında yapacakları acil yardım ve hizmetlerinin gerektirdiği görevleri, işbirliğini, koordinasyonu ve karşılıklı yardımlaşma esaslarını kapsadığı hükme bağlandıktan sonra 5. maddesinde, afetzedeleri kurtarma, yaralılara ilk yardım ve tıbbi tedavi yapma, aç ve açıkta kalan ailelerin geçici barındırılması ve bunların yiyecek, giyecek, ısıtma, aydınlatma ve diğer ihtiyaç maddelerinin karşılanması ve salgınları önlemek için yapılacak yardımlar acil yardım olarak tanımlanmış, 11. maddesinde de, acil yardım planlarının yapılmasında; olacak afetin geçmiş yıllarda o bölgede olmuş en büyük ve kapsamlı olabileceği, hasara uğrayan ve yıkılan binaların çok olabileceği, ulaşım yollarında ve tesislerinde hasarlar meydana gelebileceği, ulaşımın bir süre aksayabileceği veya durabileceği, radyo, telefon; telsiz haberleşmesinin aksayabileceği, hasarın büyük olabileceği, enkaz altından insanların kurtarılması gerekeceği, özellikle gıda, ilaç ve ısınma maddelerinde ve gereçlerinde sıkıntı meydana gelebileceği, ilk yardım ve kurtarma hizmetlerinde görevlendirilecek personel ve ailelerinin veya askeri birliklerin de afete maruz kalabileceğinin farz ve kabul edileceği, hükmüne yer verilmiş,14. maddesinde, vali veya görevlendireceği vali yardımcısının başkanlığında belediye başkanı, il jandarma alay komutanı, Kızılay temsilcisi, garnizon komutanı veya mahallin en büyük askeri birlik temsilcisi ile maddede sayılan il idare şube müdürlerinden oluşan İl Kurtarma ve Yardım Komitesi kurulacağı,16. maddesinde, acil yardım hizmetlerini yürütmekten sorumlu komitenin bu hizmetleri yürüteceği Hizmet Grupları belirlenerek, 24. maddede, afet mahallinde ve yıkıntı altında kalan yaralıları kurtarmak, Kurtarma ve Yıkıntıları Kaldırma Hizmetleri Grubunun görevleri arasında sayılmıştır.
Yukarıda yer alan hukuki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, genel hayata etkili olacak afetlerde kurtarma faaliyetleri kamu hizmeti olarak tanımlanmış, bu hizmetin kurulması ve işletilmesi, idarenin görev alanında düzenlenmiştir. İdarenin sorumluluğunun anayasal dayanağı 2709 sayılı Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında yer alan idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğuna ilişkin hüküm olmakla birlikte, idarenin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk hali hariç eylem ve işlemlerindeki kusuruna dayandırılması gereklidir. Bir başka ifade ile, idarenin yürütmekle görevlendirildiği kamu hizmetinin kurulması (teşkilatlandırılması- yapılandırılması) ve/veya işletilmesinden kaynaklanan kusurlar nedeniyle doğacak zararların idarece karşılanması gerekmektedir. Ancak, idarenin tazmin sorumluluğunun doğabilmesi için zararın, idarenin üstlendiği kamu hizmetinin doğrudan yerine getirilmesine ilişkin bir eyleminden doğmuş olması ve bu zararın hizmetin kuruluş veya işleyişindeki kusurdan kaynaklanması zorunludur. Bu bakımdan hizmet kusuru, idarenin görev alanı içindeki hizmetin hiç yapılmaması, gereği gibi yapılmaması veya geç yapılması olarak nitelendirilebiir.
Danıştay'ın yerleşik İçtihatlarına göre, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmeti faaliyeti dışında gerçekleşen ve öngörülemeyen ve/veya önlenemeyen durumlar mücbir sebep olarak değerlendirilmiş, mücbir sebebin idarenin tazmin sorumluluğunu ortadan kaldırdığı kabul edilmiştir. Öte yandan, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetinin doğrudan yerine getirilmesi sırasında idare tarafından beklenilmeyen durumlardan kaynaklanan zararların ise, zararın idarenin doğrudan faaliyetinden kaynaklandığının saptanması, başka bir ifade ile zarar ile idarenin eylemi arasında illiyet bağının tespit edilmesi halinde idarenin kusura dayalı sorumluluğu bulunduğu kabul edilmiştir.
Bu durumda, depremin; idarenin doğrudan yürüttüğü bir kamu hizmeti faaliyetinden kaynaklanmaması, öngörülememesi ve/veya öngörülebilir nitelikte dahi olsa önlenemez olması nedeniyle mücbir sebep olarak değerlendirilmesi zorunludur.Depremin oluşmasında idareye bir kusur yüklenemeyeceğinden idarenin kusura dayalı sorumluluğundan da söz edilmesi mümkün değildir.
Ancak, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremin, etkilediği coğrafi alanın büyüklüğü, nüfus yoğunluğu ve oluşturduğu hasar nedeniyle diğer kamu hizmeti faaliyetlerinin de yürütülmesini etkilediği, arama -kurtarma hizmetinin özelliği ve zaman açısından kısıtlı bir müdahale yöntemi olması nedeniyle gelişmiş ülkelerin dahi bu tip doğal afetler dolayısıyla arama kurtarma faaliyetleri için uluslararası yardım aldığı da göz önünde bulundurulduğunda, arama ve kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesindeki güçlüğün idare açısından beklenilmeyen hal olduğu sonucuna varılmıştır.
Her ne kadar davacı tarafından, arama ve kurtarma faaliyetlerinin gereği gibi yürütülmemesi nedeniyle hizmetin kusurlu ve eksik işletilmesi sonucunda yakınlarının vefat ettiği ileri sürülmüş ise de, arama ve kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesini etkileyecek şekilde haberleşme ve ulaşım hizmetlerinde aksaklıkların olması ve depremin, etkilediği coğrafi alanın büyüklüğü, nüfus yoğunluğu ve oluşturduğu hasarın kamu hizmetlerinin
deprem sonrası yürütülmesi yönünden arama ve kurtarma faaliyetleri sırasında bu hizmetin gereği gibi işletilememesi nedeniyle doğan zararlardan; ancak, zarar ile idarenin faaliyeti arasında illiyet bağı bulunduğunun saptanması , bir başka ifadeyle, davacının yakınlarının arama ve kurtarma faaliyetlerinin gereği gibi işletilmemesi sonucunda vefat ettiğinin tespit edilmesi halinde, idarenin tazmin sorumluluğundan sözedilebilir. Bu halde dahi, idarenin kamu hizmetini yürütürken karşılaştığı güçlükler de dikkate alınarak hükmedilecek tazminat tutarının belirlenmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem sonucunda davacının yakınlarının enkaz altında kalarak vefat ettiği anlaşılmakla birlikte, davacının yakınlarının enkaz altında sağ olduğu halde, deprem sonrası yürütülen arama ve kurtarma hizmetinin gereği gibi yürütülmemesi nedeniyle vefat ettikleri yolunda herhangi bir tespit bulunmadığı saptanmıştır.
Bu durumda, davacının yakınlarının ölümünün, idarenin arama kurtarma faaliyetine bağlı olarak gerçekleştiğine dair bir tespit bulunmadığından, tazmin sorumluluğu için bulunması gereken; zararı doğuran olay ile kamu hizmeti (arama-kurtarma) faaliyeti arasındaki nedensellik bağının kurulamaması karşısında idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemeyeceğinden idare mahkemesince, davacının yakınlarının enkaz altında kalarak vefat etmesi üzerine manevi tazminat talebiyle açılan davanın reddi yolunda verilen kararda sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddi ile Bursa 1. İdare Mahkemesinin 1.10.2002 gün ve E:2001/631, K:2002/1510 sayılı kararının yukarıda yer alan gerekçe ile onanmasına 19.12.2005 tarihinde esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.
A Z L I K O Y U
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 4. maddesi ile bu madde uyarınca hazırlanan Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmelik hükümlerine göre deprem sonrası alınacak tedbirler ile yapılacak yardımlar kamu hizmeti olarak değerlendirilmek suretiyle idareye bu hizmetlerin yerine getirilmesi konusunda görev yüklemiş olması karşısında, deprem sonrası yürütülen arama ve kurtarma faaliyetleri sırasında bu hizmetin gereği gibi işletilememesi nedeniyle doğan zararlardan; ancak, zarar ile idarenin faaliyeti arasında illiyet bağı bulunduğunun saptanması halinde, idarenin tazmin sorumluluğundan sözedilmesi mümkündür.

Bu nedenle, davacının yakınlarının arama ve kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesindeki hizmet kusuru nedeniyle vefat edip, etmediği hususunun incelenmesi gerektiği açıktır.
Olayda, davacı tarafından, idarenin bu hizmeti yapmadığı konusunda bir iddiada bulunulmaması ve davacının yakınlarının arama ve kurtarma faaliyetlerinin yapılmaması veya kusurlu yapılması sonucunda vefat ettiği yolunda bir saptama bulunmaması başka bir ifade ile, idarenin faaliyeti ile zarar arasında illiyet bağının kurulamaması nedeniyle idarenin tazmin sorumluluğu da bulunmadığından, kararın belirtilen gerekçe ile onanması görüşüyle karara gerekçe yönünden katılmıyorum.
DAN-DER; SAYI : 112)

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2005

5421

2004

5324

12/05/2005

 

KARAR METNİ

7269 SAYILI KANUNUN 13/A MADDESİNE 4864 SAYILI KANUNUN 1. MADDESİ İLE EKLENEN FIKRA HÜKMÜ GEREĞİNCE, HASAR TESPİT İŞLEMİ TEK BAŞINA DAVA KONUSU EDİLEMEYECEĞİNDEN, AZ HASARLI TESPİT İŞLEMİNE KARŞI AÇILAN DAVANIN İNCELENMEKSİZİN REDDİ GEREKİRKEN DAVAYI ESASTAN İNCELEYEN MAHKEME KARARINDA İSABET GÖRÜLMEDİĞİ HK.


Temyiz İsteminde Bulunan (Davalılar):
1-Bayındırlık ve İskan Bakanlığı-ANKARA
2-Erzincan Valiliği-ERZİNCAN
Karşı Taraf (Davacılar) : ?
İsteğin Özeti : 27.1.2003 tarihinde meydana gelen depremde davacılara ait konutun az hasarlı tespitine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada; uyuşmazlığın çözümü için mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu söz konusu yapının ağır hasarlı olduğu yolunda düzenlenen raporun mahkemelerince uyuşmazlığın çözümüne esas alınabilecek unsurları taşıdığı, davalı idarece beyan edilen itirazın raporu kusurlandırıcı nitelikte bulunmadığı bu durumda binanın az hasarlı olduğuna dair işlemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal eden Sivas İdare Mahkemesinin 29.6.2004 gün ve E:2003/822, K:2004/728 sayılı kararının, davalı idarelerden Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca hasar tespitinin raporunun depremden onsekiz ay sonra düzenlendiği, raporda belirtilen hususların
deprem nedeniyle oluştuğunun kabul etmenin mümkün olmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Şenol Bolat
Düşüncesi : 7269 sayılı Kanunun 4864 sayılı Kanunla değişik 13.maddesi hükmü karşısında, kesin ve yürütülebilir nitelikte bulunmayan hasar tespit işlemine karşı açılan davanın incelenmeksizin reddi gerekirken, işin esasının incelenerek dava konusu işlemin iptali yolunda verilen idare mahkemesi kararında usul ve yasa hükümlerine uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi :
Deprem nedeniyle gayrimenkulü az hasarlı olarak tesbit edilen davacı tarafından, bu işleme karşı yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemi iptal eden İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13.maddesinin (a) bendine, 4864 sayılı Kanunun 1.maddesiyle eklenen son fıkrasında, "Yapılacak asıl işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik mahiyetteki hasar tespit raporlarına mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde itiraz edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu dedilebilir. Gayrimenkulleri kesin bir şekilde hasarsız olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti hiç yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili idareye başvurmaları zorunludur" hükmü öngörülmüştür.
Bu hükme göre, hasar tesbit işlemine karşı doğrudan dava açılması mümkün olmadığı gibi, bu işleme karşı yapılan başvuru sonucu tesis edilen işlemin de nitelik itibariyle bu hukuki durumu değiştireceğini düşünmek olanaksızdır.
Ancak anılan hüküm uyarınca, yargı yoluna itiraz sonucu başvurulması mümkün olan işlemlerin, taşınmazları hasarsız olarak tesbit edilenler ile hasar tesbiti hiç yapılmayanları kapsadığı da izahtan varestedir.
Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca davanın esastan incelenebilmesi için, dava konusu işlemin kesin ve yürütülebilir nitelikte bulunması, yani varolan hukuk düzeninde etki yaratması, hukuki sonuçların ortaya çıkarılması yönündeki iradenin açıklanmış olması ve başka bir makam ve mercinin onayına ihtiyaç göstermeksizin hukuk düzeninde değişiklikler meydana getirmesi gerekmektedir.
Olayda, davacıya ait taşınmazın az hasarlı olarak tesbit edildiği ve bu işleme karşı yapılan başvurunun reddine ilişkin işleme karşı işbu davanın açıldığı anlaşılmakta olup, bu haliyle kesin ve yürütülebilir niteliği bulunmayan dava konusu işlem, asıl işlemin hazırlayıcısı bir ön işlem niteliğinde bulunduğundan, incelenmeksizin reddi gereken davayı esastan inceleyen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Belirtilen nedenlerden dolayı temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13.maddesinin (a) bendine, 4864 sayılı Kanunla eklenen son fıkrayla, "Yapılacak asıl işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik mahiyetteki hasar tespit raporlarına mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde itiraz edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilir.
Gayrimenkulleri kesin bir şekilde hasarsız olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti hiç yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili idareye başvurmaları zorunludur" hükmü getirilmiş ve bu hüküm, 1.1.2003 tarihinden geçerli olarak yürürlüğe konulmuştur.
Buna göre, idari davaya konu edilebilir kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte bulunmayan hasar tespit işlemine karşı doğrudan dava açılması mümkün olmadığı gibi, bu işleme karşı yapılan başvuru sonucu tesis edilen işlemin de nitelik itibariyle bu hukuki durumu değiştirmeyeceği açıktır.
Dosyanın incelenmesinden, 27.1.2003 tarihinde Erzincan ve çevresinde meydana gelen depremde, Erzincan ili Günbağı Köyünde bulunan konutu "az hasarlı" olarak tespit edilen davacının, konutunun "ağır hasarlı" olduğu yolundaki iddialarla yaptığı başvurunun reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca davanın esastan incelenebilmesi için, dava konusu işlemin, idari davaya konu olabilecek nitelikte kesin ve yürütülebilir olması gerekmektedir.
Bu durumda, asıl işlemlerin hazırlayıcısı, diğer bir ifadeyle bir ön işlem niteliğinde bulunan ve bu haliyle idari davaya konu edilmesi olanaklı olmayan hasar tespit işlemine karşı açılan davanın incelenmeksizin reddi gerekirken, davayı esastan inceleyen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle, Sivas İdare Mahkemesinin 29.6.2004 günlü, E:2003/822, K:2004/728 sayılı kararınının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 12.5.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI: 111)

 

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2005

4242

2005

1023

12/07/2005

 

KARAR METNİ

HASAR TESPİT İŞLEMİNE KARŞI KİRACI TARAFINDAN DAVA AÇILMIŞ İSE DE, DAVANIN SONUCU KİRACIDAN DAHA ÇOK MÜLK SAHİBİNİ ETKİLEYECEĞİNDEN, DAVANIN MÜLK SAHİBİNE DE İHBAR EDİLEREK DAVAYA KATILIMININ SAĞLANMASI GEREKTİĞİ, İLGİLİNİN DAVAYA KATILIMI SAĞLANMADAN VERİLEN KARARDA USUL HÜKÜMLERİNE UYARLIK GÖRÜLMEDİĞİ HK.

 


Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı): Sakarya Valiliği - SAKARYA
Karşı Taraf (Davacı) : ?
İstemin Özeti : Davacının kiracı olarak oturduğu konutun "hasarsız" olarak tespitine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada; Sakarya 2. İdare Mahkemesinin 30.10.2000 günlü ve E:1999/917, K:2000/1305 sayılı kararıyla; mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu tanzim olunan bilirkişi raporunda söz konusu konutun ağır hasarlı olduğu görüşüne yer verilmiş olması nedeniyle, bu rapora dayanılarak davalı idarece tesis edilen söz konusu taşınmazın "hasarsız" olarak tespitine ilişkin işlemin iptaline karar verilmiştir. Davalı idare tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek mahkeme kararının bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Füsun Erkin
Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Dr. Ülkü Özcan
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dava, davacının kiracı olarak oturduğu "?" adresinde bulunan konutun 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem sonucunda "hasarsız" olarak tespitine ilişkin hasar tespit işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
Usul Hukukunda bir dava sonucunda verilecek hükmün üçüncü kişinin hukuki durumunu doğrudan veya dolaylı olarak etkileyecek olması hallerinde söz konusu üçüncü kişinin davaya katılmasında hukuki yararın bulunduğu kuşkusuzdur. Bu durumda olan biri kendiliğinden davaya katılma isteminde bulunabileceği gibi davanın ihbarı suretiyle de bu sağlanabilir. Nitekim 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesi ile yollamada bulunulan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 49. maddesinde bu gibi durumlarda davanın ihbarının mahkemece re'sen yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının kiracısı bulunduğu "?" adresinde bulunan konutun 17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda " hasarsız" olarak tespitine ilişkin hasar tespit işleminin iptali istemiyle açılan davada, idare mahkemesince mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapordaki ağır hasarlı olduğu yolundaki görüşe dayanılarak davalı idarece tesis edilen hasar tespit işleminin iptali edildiği anlaşılmaktadır.
Olayda, davacının kiracı olduğu, "hasarsız" tespit işleminin iptal edilerek idare mahkemesince verilen karar doğrultusunda dava konusu taşınmazın "ağır hasarlı" olarak tespit edilmesi durumunda, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun'un 13. maddesi uyarınca bu nitelikteki bir taşınmazın yıktırılmasının gündeme gelebilecek olması ve böyle bir sonucun kiracıdan daha çok ev sahibini etkileyecek olması nedeniyle davanın konut malikine de ihbar edilerek davaya katılımının sağlanması suretiyle oluşturulacak dosyaya göre karar verilmesi gerektiği açıktır.
Bu durumda, ev sahibinin davaya katılımı sağlanmadan idare mahkemesince verilen kararda usul ve yasa hükümlerine uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle Sakarya 2. İdare Mahkemesinin 30.10.2000 gün ve E:1999/917, K:2000/1305 sayılı kararının bozulmasına yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine 12.7.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI: 111)

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2005

2421

2004

5324

12/05/2005

 

KARAR METNİ

7269 SAYILI KANUNUN 13/A MADDESİNE 4864 SAYILI KANUNUN 1. MADDESİ İLE EKLENEN FIKRA HÜKMÜ GEREĞİNCE, HASAR TESPİT İŞLEMİ TEK BAŞINA DAVA KONUSU EDİLEMEYECEĞİNDEN, AZ HASARLI TESPİT İŞLEMİNE KARŞI AÇILAN DAVANIN İNCELENMEKSİZİN REDDİ GEREKİRKEN DAVAYI ESASTAN İNCELEYEN MAHKEME KARARINDA İSABET GÖRÜLMEDİĞİ HK.


Temyiz İsteminde Bulunan (Davalılar):
1-Bayındırlık ve İskan Bakanlığı-ANKARA
2-Erzincan Valiliği-ERZİNCAN
Karşı Taraf (Davacılar) : ?
İsteğin Özeti : 27.1.2003 tarihinde meydana gelen depremde davacılara ait konutun az hasarlı tespitine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada; uyuşmazlığın çözümü için mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu söz konusu yapının ağır hasarlı olduğu yolunda düzenlenen raporun mahkemelerince uyuşmazlığın çözümüne esas alınabilecek unsurları taşıdığı, davalı idarece beyan edilen itirazın raporu kusurlandırıcı nitelikte bulunmadığı bu durumda binanın az hasarlı olduğuna dair işlemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal eden Sivas İdare Mahkemesinin 29.6.2004 gün ve E:2003/822, K:2004/728 sayılı kararının, davalı idarelerden Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca hasar tespitinin raporunun depremden onsekiz ay sonra düzenlendiği, raporda belirtilen hususların
deprem nedeniyle oluştuğunun kabul etmenin mümkün olmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Şenol Bolat
Düşüncesi : 7269 sayılı Kanunun 4864 sayılı Kanunla değişik 13.maddesi hükmü karşısında, kesin ve yürütülebilir nitelikte bulunmayan hasar tespit işlemine karşı açılan davanın incelenmeksizin reddi gerekirken, işin esasının incelenerek dava konusu işlemin iptali yolunda verilen idare mahkemesi kararında usul ve yasa hükümlerine uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi :
Deprem nedeniyle gayrimenkulü az hasarlı olarak tesbit edilen davacı tarafından, bu işleme karşı yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemi iptal eden İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13.maddesinin (a) bendine, 4864 sayılı Kanunun 1.maddesiyle eklenen son fıkrasında, "Yapılacak asıl işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik mahiyetteki hasar tespit raporlarına mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde itiraz edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu dedilebilir. Gayrimenkulleri kesin bir şekilde hasarsız olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti hiç yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili idareye başvurmaları zorunludur" hükmü öngörülmüştür.
Bu hükme göre, hasar tesbit işlemine karşı doğrudan dava açılması mümkün olmadığı gibi, bu işleme karşı yapılan başvuru sonucu tesis edilen işlemin de nitelik itibariyle bu hukuki durumu değiştireceğini düşünmek olanaksızdır.
Ancak anılan hüküm uyarınca, yargı yoluna itiraz sonucu başvurulması mümkün olan işlemlerin, taşınmazları hasarsız olarak tesbit edilenler ile hasar tesbiti hiç yapılmayanları kapsadığı da izahtan varestedir.
Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca davanın esastan incelenebilmesi için, dava konusu işlemin kesin ve yürütülebilir nitelikte bulunması, yani varolan hukuk düzeninde etki yaratması, hukuki sonuçların ortaya çıkarılması yönündeki iradenin açıklanmış olması ve başka bir makam ve mercinin onayına ihtiyaç göstermeksizin hukuk düzeninde değişiklikler meydana getirmesi gerekmektedir.
Olayda, davacıya ait taşınmazın az hasarlı olarak tesbit edildiği ve bu işleme karşı yapılan başvurunun reddine ilişkin işleme karşı işbu davanın açıldığı anlaşılmakta olup, bu haliyle kesin ve yürütülebilir niteliği bulunmayan dava konusu işlem, asıl işlemin hazırlayıcısı bir ön işlem niteliğinde bulunduğundan, incelenmeksizin reddi gereken davayı esastan inceleyen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Belirtilen nedenlerden dolayı temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 13.maddesinin (a) bendine, 4864 sayılı Kanunla eklenen son fıkrayla, "Yapılacak asıl işlemlere esas olmak üzere, fen kurulları tarafından düzenlenen teknik mahiyetteki hasar tespit raporlarına mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde itiraz edilebilir ve hasar tespit raporları ancak asıl işlemlerle birlikte dava konusu edilebilir.
Gayrimenkulleri kesin bir şekilde hasarsız olarak tespit edilenlerin veya gayrimenkullerinin hasar tespiti hiç yapılmayanların, yargı yoluna gitmeden önce, mahalli ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde ilgili idareye başvurmaları zorunludur" hükmü getirilmiş ve bu hüküm, 1.1.2003 tarihinden geçerli olarak yürürlüğe konulmuştur.
Buna göre, idari davaya konu edilebilir kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte bulunmayan hasar tespit işlemine karşı doğrudan dava açılması mümkün olmadığı gibi, bu işleme karşı yapılan başvuru sonucu tesis edilen işlemin de nitelik itibariyle bu hukuki durumu değiştirmeyeceği açıktır.
Dosyanın incelenmesinden, 27.1.2003 tarihinde Erzincan ve çevresinde meydana gelen depremde, Erzincan ili Günbağı Köyünde bulunan konutu "az hasarlı" olarak tespit edilen davacının, konutunun "ağır hasarlı" olduğu yolundaki iddialarla yaptığı başvurunun reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca davanın esastan incelenebilmesi için, dava konusu işlemin, idari davaya konu olabilecek nitelikte kesin ve yürütülebilir olması gerekmektedir.
Bu durumda, asıl işlemlerin hazırlayıcısı, diğer bir ifadeyle bir ön işlem niteliğinde bulunan ve bu haliyle idari davaya konu edilmesi olanaklı olmayan hasar tespit işlemine karşı açılan davanın incelenmeksizin reddi gerekirken, davayı esastan inceleyen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle, Sivas İdare Mahkemesinin 29.6.2004 günlü, E:2003/822, K:2004/728 sayılı kararınının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 12.5.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI: 111)

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2005

183

2001

2549

14/01/2005

 

KARAR METNİ

DEVLET TARAFINDAN EGEMENLİK GÜCÜNE DAYANILARAK DEPREM RİSKİNİN KARŞILANMASI VE BUNUN TOPLUMUN KATILIMIYLA SAĞLANMASI AMACIYLA KURULAN, KAR AMACI GÜTMEYEN VE MEYDANA GELEBİLECEK DEPREMLER SONRASI DEVLETİN 7269 SAYILI YASADAN DOĞAN YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ ORTADAN KALDIRMAYI AMAÇLAYAN "ZORUNLU DEPREM SİGORTASI"NIN UYGULANMASINDA, HUKUKA AYKIRILIK BULUNMADIĞI HK.


Davacı : ?
Davalı : T.C.Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı-ANKARA
Davalı Özeti : Davacı tarafından, 4452 sayılı yetki yasasına dayanılarak çıkarılan 587 sayılı Zorunlu
Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname uyarınca düzenlenen Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları ve aynı Kararname ile kurulan Doğal Afet Sigortaları Kurumu'nun kadro cetveli ile zorunlu deprem sigortası uygulamasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Zorunlu
deprem sigortasının hukuki dayanağı 4452 sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununa dayanılarak çıkarılan 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname olup, dava konusu Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartlarının,bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 10. maddesine dayanılarak çıkarıldığı, Doğal Afet Sigortaları Kurumunun da söz konusu Kanun Hükmünde Kararname ile kurulduğu, Kurumun yönetim kurulunun kimlerden oluşacağı, kurulun yönetimi ve görevlerinin yine kararnamede belirtildiği, ülkenin aktif bir deprem kuşağı üzerinde yer alması ve büyük bir bölümünün deprem riski ile karşı karşıya bulunması nedeniyle riskin gerçekleşmesi durumunda karşılanması zor olan büyük maddi ve manevi zararların meydana geleceğinin açık olması karşısında riskin topluma dengeli bir şekilde dağılımını sağlamak ve depremin mali yükünü uluslararası sermaye ve sermaye piyasalarına dağıtmak gibi gerekli önlemlerin alınmasının amaçlandığı, bu Kurumun personeli ve kadro cetvelinin bulunmadığı, uygulamanın hukuka uygun olduğu ileri sürülerek yasal dayanaktan yoksun olan davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi: Şenol Bolat
Düşüncesi : Dava, Zorunlu
Deprem Sigortası Genel Şartları ile Doğal Afet Sigortaları Kurumunun kadro cetvelinin ve zorunlu deprem sigortası uygulamasının iptali istemiyle açılmıştır.
4452 sayılı yetki yasası uyarınca çıkarılan 587 sayılı Zorunlu
Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname hükümleri dikkate alındığında bu kararnameye dayanılarak düzenlenen Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları ve zorunlu deprem sigortasının uygulanmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Doğal Afet Sigortaları Kurumunun kadro cetvelinin iptali istemine gelince; söz konusu kuruma ait kadro cetveli bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu istem hakkında karar verilmesi mümkün değildir
Açıklanan nedenlerle davanın, Zorunlu
Deprem Sigortası Genel Şartları ile zorunlu deprem sigortası uygulamasına ilişkin kısmının reddi, Doğal Afet Sigortaları Kurumu kadro cetveline ilişkin kısmı hakkında ise karar verilmesine yer olmadığı gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı: Sadri Bozkurt
Düşüncesi : Dava; Hazine Müsteşarlığı tarafından 8.9.2000 gün ve 27.9.2000 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak 27.9.2000 tarihli yürürlüğe giren Zorunlu
Deprem Sigortası Genel Şartları ile Doğal Afet Sigortaları Kurumu kadro cetveli ve zorunlu deprem sigortası uygulamasının iptali istemiyle açılmıştır.
Dava dosyasının incelenmesi sonucunda Hazine Müsteşarlığı tarafından 8.9.2000 gün ve 24164 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartlarının 4452 sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi için Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununa dayanılarak hazırlanan 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararnameye istinaden düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Ülkemizin
deprem kuşağında yer alması ve 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 tarihlerinde yaşanan deprem felaketinin çok büyük coğrafi alanı içine alması ve binlerce binanın ziyaı veya hasarlanması nedeniyle mevcut olanaklarla afetzedelerin acil barınma ihtiyaçlarının zamanında karşılanmasında zorlanılması nedeniyle Doğal Afet Sigortaları Kurumunun kurulduğu, bu kuruluş tarafından bağımsız bölüm veya binaların değerinin 20 milyar Türk Lirası gibi çok az miktarının zorunlu deprem sigortası kapsamına alındığı ve bu miktarda sınırlıda olsa bir koruma sağlandığı, aşan kısım için ihtiyari sigorta yaptırmak yolunun açıldığı, adı geçen kurumun zorunlu deprem sigorta faaliyeti,serbest piyasada faaliyette bulunan sigorta şirketlerinin,sigortacılık faaliyetlerine engel olmadığı,hatta sigorta poliçelerinin belli bir miktar karşılığında bu şirketler aracılığı ile düzenlendiği,zaten ticari ve sınai tesisler zorunlu deprem sigortası kapsamına alınmayarak asıl risk taşıyan tesislerin isteğe bağlı sigorta sistemi içinde tutulduğu böylelikle devletin deprem sigortasına verdiği önem gösterilerek bina sahiplerinin ihtiyari deprem sigortasını yaptırmaya yönlendirildiği, benzeri doğal afet hallerinde sigorta şirketlerinin yüklendiği risk miktarıda azaltılarak sigorta şirketlerinin serbest piyasa koşullarında faaliyetlerinin güçlendirildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Doğal Afet Sigortaları Kurumu davacının ileri sürdüğü gibi tamamen denetim dışı bırakılmamış olup, anılan Kanun Hükmünde Kararname ile Hazine Müsteşarlığınca denetleneceği hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla zorunlu deprem riskini karşılamak için sağlanan birikimlerin amaç dışı kullanılması mümkün değildir.
Bu durumda dava konusu Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartlarında ve zorunlu deprem sigortasının uygulanmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır
Davanın Doğal Afet Sigortaları Kurumunun kadro cetveline ilişkin kısmına gelince;
Doğal Afet Sigortaları Kurumunda 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararnemenin 4. maddesi ile kurulmuş 5, 6, 7. ve 8. maddelerinde bu kurumla ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.
Ancak bu kuruma ilişkin kadro cetveli ihdas edilmemiştir. Bu nedenle bu istem hakkında karar verilmesi mümkün değildir.
Açıklanan nedenlerle davanın Zorunlu
Deprem Sigortası Genel Şartları ile Zorunlu deprem sigortası uygulamasına ilişkin kısmının reddi, Doğal Afet Sigortaları kurumu kadro cetveline ilişkin kısmı hakkında karar verilmesine yer olmadığı düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dava, 4452 sayılı Yetki Yasasına dayanılarak çıkarılan 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca Başbakanlık Hazine Müsteşarlığınca düzenlenen Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları ile anılan Kanun Hükmünde Kararnamede öngörülen Doğal Afet Sigortaları Kurumu kadro cetvelinin ve zorunlu deprem sigortası uygulamasının iptali istemiyle açılmıştır.

4452 sayılı Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler ve Doğal Afetler Nedeniyle Doğan Zararların Giderilmesi İçin Yapılacak Düzenlemeler Hakkında Yetki Kanununun 1. maddesinde, bu kanunun amacının, doğal afetlere karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi, bu afetler nedeniyle doğan zararların giderilmesi, yeni yerleşim alanlarının kurulması, ihale, müteahhitlik, müşavirlik hizmetleri ile kültür ve tabiat varlıklarını koruma, sivil savunma, mevcut fonların işleyişi ve gerektiğinde ilave fon kurulması, her türlü bağış ve yardımların etkin kullanımı, ekonomik konularda düzenleme, doğal afetler sonucunda doğacak zararların karşılanmasına yönelik bir sigorta sisteminin oluşturulması, doğal afet bölgelerinde yeni belediyeler kurulması ve teşkilat kanunlarında yapılacak değişiklikler ile ivedi ve zorunlu hallere münhasır olmak üzere Bakanlar Kuruluna yetki vermek olarak belirtilmiştir.
4452 sayılı Yetki Kanununa dayanılarak çıkarılan 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 1. maddesinde, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin amacının meydana gelecek deprem afeti sonucu bina maliklerinin veya intifa hakkı sahiplerinin binalarının ziyaı veya hasarlanması nedeniyle uğrayacakları maddi zararların karşılanmasını teminen zorunlu deprem sigortası yaptırmalarına ilişkin usul ve esasları belirlemek olduğu açıklanmış, aynı Kararnamenin 4. maddesinde, sigorta yapmak ve bu Kanun Hükmünde Kararname ile kendisine verilen diğer görevleri yerine getirmek üzere Bakanlık nezdinde kamu tüzel kişiliğine haiz Doğal Afet Sigortaları Kurumu kurulduğu, "Sigorta teminatı tarife ve talimatlar, komisyonlar" başlıklı 10. maddesinde de zorunlu sigortaya ilişkin teminat tutarları, genel şartlar, tarife ve talimatlar, primlerin ödenme usul ve esasları ile kurum idarecisine ve yetkili sigorta şirketlerine ödenecek komisyonların Bakanlıkça tespit edileceği ve Resmi Gazete'de yayımlanacağı, sigorta primlerinin tespitinde binanın yüzölçümü, inşaat sınıfı ve kalitesi, binanın üzerinde bulunduğu arazinin jeolojik özellikleri deprem riski ve benzeri faktörlerin dikkate alınacağı hükmüne yer verilmiştir.
Davacı tarafından, zorunlu deprem sigortasının yasalara aykırı ve tek yanlı uygulama olduğu, tüm yapıların sigorta kapsamına alınmadığı, sigortanın değeri yirmi milyar liraya kadar olan binalar için yapıldığı ve binaların içindeki eşyalar için teminat verilmediği, sigorta priminin peşin alındığı, oysa özel sigortaların talebe göre müşterilerden teminat aldığı ve sigorta priminin bir kısmının peşin geri kalanını taksitle tahsil ettikleri, zorunlu deprem sigortasında havuzda yeterli para yoksa varolan paranın hasar görenler arasında paylaştırılacağının belirtildiği, oysa özel sigorta şirketlerinin hasarının tamamını her poliçeye ayrı ayrı ödeme yükümlülüğünün bulunduğu, zorunlu deprem sigortasının güvence altına aldığı yirmi milyar lirayı aşan kısım ile eşyalar için özel sigorta şirketlerine sigorta yaptırılabilmelerinin öngörüldüğü, sigorta acentalarına zorunlu deprem sigortası yapılması karşılığında verilen % 12,5 komisyonun vergi ve genel giderler nedeniyle yeterli olmadığı, bu nedenle birçok özel sigorta acentasının zorunlu deprem sigortası poliçesi kesmediği, zorunlu deprem sigortasının kararname ile tapu dairelerindeki işlemlerde zorunlu hale getirildiği, Doğal Afet Sigortaları Kurumuna gerek olmadığı çünkü Devletin sigorta şirketlerinin olduğu, bu Kurumun Sayıştay denetiminden çıkartıldığı, bunun deprem riskini karşılamak için toplanan paraların amacına uygun kullanılmayacağını gösterdiği, zorunlu deprem sigortasına değil uygulamaya karşı olduğu ileri sürülerek Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları ile Doğal Afet Sigortaları Kurumunun kadro cetveli ve zorunlu deprem sigortası uygulamasının iptali istenilmektedir.
Aktif bir
deprem kuşağı üzerinde bulunan ülkemizin bir deprem riskiyle karşı karşıya olması nedeniyle meydana gelecek depremlerde büyük zararların oluşacağı kuşkusuzdur.Özel sigorta şirketlerinin mevcut durumları itibariyle ülke çapında kapsamlı bir programı yürütebilecek mali güçten yoksun bulunmaları nedeniyle deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde teminat vermekten kaçınabilecekleri, toplumda sigorta bilincinin yeterince yerleşmemesi, sadece deprem riski yüksek olan bölgelerde yaşayanların sigorta yaptırması, ihtiyari deprem sigortası olmasına karşın toplam konutların çok az bir kısmının sigortalandığı dikkate alındığında büyük afetlerden doğan finansman ihtiyacının karşılanması ve bunun toplumun geniş bir kesiminin katılımını sağlayarak yapılabilmesi için kamu destekli veya doğrudan kamu kurumu şeklinde yeni bir yapılanmaya gidilmesinin zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Söz konusu riskin karşılanması için gerekli olan finansmanın sağlanması amacıyla 4452 sayılı Yetki Yasasına dayanılarak çıkartılan 587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile depremin doğrudan veya dolaylı olarak neden olacağı zararları 10. madde gereğince belirlenen tutara kadar teminat altına alan zorunlu deprem sigortası yapmak ve bu Kanun Hükmünde Kararname ile verilen görevi yerine getirmek üzere Doğal Afet Sigortaları Kurumu kurulmuştur.
İptali istenilen Zorunlu
Deprem Sigortası Genel Şartlarının, anılan Kanun Hükmünde Kararnamenin 10. maddesi uyarınca Başbakanlık Hazine Müsteşarlığınca düzenlenerek 8.9.2000 gün ve 24164 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak 27.9.2000 tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.
Zorunlu
Deprem Sigortası Genel Şartlarının incelenmesinden, 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye, kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olduğu sonucuna ulaşıldığından bu düzenlemede hukuka aykırılık görülmemiştir
Davanın Doğal Afet Sigortaları Kurumu'nun kadro cetvelinin iptali istemine ilişkin kısmına gelince;
Doğal Afet Sigortaları Kurumu 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesiyle kurulmuş olup, aynı Kararnamenin 6. maddesinde, kurumun Yönetim Kurulu tarafından yönetileceği, teknik işlerinin müsteşarlık tarafından bir sözleşme ile bir sigorta veya reasürans şirketine Kurum idarecisi sıfatıyla yürütmek üzere verileceği belirtilmiş, 7. maddesinde, Kurul üyelerinin kimlerden oluşacağı, atanma şekli, görev süreleri ve ücretinin neye göre ödeneceği açıklanmış, 8. maddesinde de Kurulun görevleri sayılmış ancak kadro cetveli düzenlenmemiştir. Davalı idarece 6. madde uyarınca kendileri ile Milli Reasürans T.A.Ş. arasında yapılan sözleşme ile Kurumun teknik işlerinin sözkonusu şirket tarafından yerine getirilmesinin kararlaştırıldığı belirtilmiştir. Personel ve kadro cetveli bulunmayan söz konusu Kurumun kadro cetvelinin iptali isteminin bu nedenle incelenmesi mümkün değildir.
Davanın zorunlu
deprem sigortasının uygulanmasına ilişkin kısmına gelince;
Deprem sigortası konusunda kamu müdahalesini gerekli kılan ve yukarıda açıklanan nedenlerle kurulan zorunlu deprem sigortasının kendisine özgü bir yapısının bulunması nedeniyle Sigorta Murakabe Kanununa tabi olarak faaliyetini yürüten diğer sigorta şirketlerinden farklı bir mevzuata sahip olması tabiidir.
Zorunlu deprem sigortası 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamındaki bağımsız bölümler, tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa edilmiş binalar, bu binalar içinde yer alan ticarethane, büro ve benzeri amaçlarla kullanılan bağımsız bölümler ile doğal afetler nedeniyle Devlet tarafından yaptırılan veya verilen kredi ile yapılan meskenler için getirilmiş, kamu kurum ve kuruluşlarına ait binalar ile köy yerleşik alanlarında yapılan binalar ile zorunlu deprem sigortası kapsamına alınan yapıların içindeki eşyalar sigorta kapsamı dışında bırakılmıştır. Anılan Kanun Hükmünde Kararnameye dayanılarak çıkartılan ve 8.9.2000 tarih ve 24164 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak 27.9.2000 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Deprem Sigortası Tarife ve Talimatının 2. maddesinde zorunlu deprem sigortası kapsamında bir mesken için verilebilecek azami teminat tutarı tüm yapı tarzları için 20 milyar lira olarak belirlenmiştir. 6., 7. ve 8. maddelerde yer alan hükümlerden Doğal Afet Sigortaları Kurumu dışındaki kişi ve kuruluşların zorunlu
deprem sigortası yapamayacakları, ancak bu sigortanın Doğal Afet Sigortaları Kurumu nam ve hesabına yetkili sigorta şirketleri ve bunların acentaları tarafından yapılabileceği, prim tutarlarını peşin tahsil edecekleri ve bunlara deprem sigortası primi tutarının % 12,5'i oranında komisyon ödeneceği, zorunlu deprem sigortasının yapılmış olması kaydıyla bu teminat tutarının üzerindeki kısım için sigorta şirketlerince ihtiyari deprem sigortası yapılabileceği anlaşılmaktadır. Bu düzenlemelerle zorunlu deprem sigortasına tabi tutulan yapılar ve teminat altına alınacak miktar sınırlı tutularak bu miktarı aşan kısım ile zorunlu deprem sigortası dışında bırakılan yapıların deprem sigortaları özel sigorta şirketlerine bırakılmış, yine yetkili sigorta şirketlerine kesecekleri zorunlu deprem sigortası poliçeleri karşılığında sigorta priminin belli bir miktarı oranında komisyon ödenmesi öngörülmüştür. Davalı idarenin Dairemizin E:2001/2549 nolu dosyasında belirttiği rakamlara göre 27.4.2001 tarihine kadar kesilen 1.811.023 adet zorunlu deprem sigortası poliçesinden 1.470.109 tanesinin özel sigorta şirketlerince kesildiği anlaşıldığından zorunlu deprem sigortası poliçesi kesen özel sigorta şirketlerine ödenen komisyon miktarının yeterli olduğu sonucuna ulaşılmaktadır Bu durumda özel sigorta şirketlerinin deprem sigortası konusunda tamamen devre dışı bırakıldığından söz edilmesi mümkün değildir.
Zorunlu
deprem sigortası uygulamasının başarılı olması için 587 sayılı Kararnamenin 9. maddesi ile kararname kapsamına giren bina ve bağımsız bölümleri için zorunlu sigorta yaptırma zorunluluğu getirilmiş, 12. maddedeki düzenleme ile de kamu kurum ve kuruluşlarının, bu sigorta kapsamına giren binalar zorunlu deprem sigortası yaptırmaması ve priminin ödenmemesi durumunda söz konusu yapılarla ilgili tapu tescil işlemleri dahil hiçbir işlem yapamayacakları hüküm altına alınarak bina malikleri veya intifa hakkı sahiplerinin bu sigortayı yaptırmaları amaçlanmıştır. Aynı kararnamenin 17. maddesinde, sigortalı hasarın beklenenin üstünde olması ve kurumun kaynaklarını aşması durumunda ortaya çıkan zararın kurum kaynakları ve koruma miktarı toplamının, zorunlu sigorta kapsamında ödenmesi gerektiği toplam tazminatı olan oranı dahilinde karşılanacağı hükmü, kurum kaynaklarının istisnai şekilde yetersiz kalması durumunda kurum varlıklarının zarar gören sigortalılara dengeli bir şekilde dağıtımının sağlanması için getirilmiştir. Kaldı ki Doğal Afet Sigortaları Kurumunca uluslararası reasürans şirketleri ile reasürans anlaşmaları yapılarak tek başına yüklenilmesi mali açıdan mümkün olmayan rizikolar sigorta ettirilerek teminat altına alınmaktadır.
Zorunlu deprem sigortası yapmak ve Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile verilen görevleri yerine getirmek üzere kurulan Doğal Afet Sigortaları Kurumu Sayıştay denetiminden çıkartılmakla birlikte kurumun yıllık hesap, işlem ve harcamalarının Hazine Müsteşarlığı tarafından denetleneceği, kurumu yönetecek Yönetim Kurulunun görevleri ile kurum kaynaklarının kullanılacağı yerler söz konusu Kanun Hükmünde Kararname ile sayılmak suretiyle belirlenmiştir. Bu nedenle zorunlu
deprem sigortasında deprem riskini karşılamak için toplanan paraların amaç dışı kullanılması mümkün olmadığından davacı tarafından ileri sürülen iddialarda hukuki isabet görülmemiştir.
Bu durumda Devlet tarafından egemenlik gücüne dayanılarak deprem riskinin karşılanması ve bunun toplumun tamamının katılımıyla sağlanması amacıyla kurulan, kar amacı gütmeyen ve meydana gelebilecek depremler sonrası Devletin 7269 sayılı Yasadan doğan yükümlülüklerini ortadan kaldıran zorunlu deprem sigortasına ilişkin olarak Yetki Kanununa dayanılarak çıkarılan 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca düzenlenen Zorunlu Deprem Sigortası Genel Şartları ile bu sigortanın uygulanmasında kamu yararına, hizmet gereklerine ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına 14.1.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI:110)

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2005

152

2004

3762

14/01/2005

 

KARAR METNİ

İNŞAAT SEVİYELERİ BLOKLAR İTİBARİYLE %40, %70, VE %90 OLMAK ÜZERE FARKLI SEVİYELERDE SAPTANAN KONUT YAPI KOOPERATİFİNDE, KOOPERATİF ÜYESİ OLAN VE KENDİSİNE KURA SONUCU İNŞAAT SEVİYESİ %40 OLAN BLOKTAN KONUT İSABET EDEN DAVACININ DA, HAK SAHİBİ KABUL EDİLMESİ GEREKTİĞİ HK.

 


Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Karşı Taraf (Davalılar) : 1- Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
2- Kocaeli Valiliği
İsteğin Özeti : Davacının 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde hasar gören kooperatif konutlarındaki ortaklığı ile ilgili olarak yaptığı hak sahipliği başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada, Kocaeli İdare Mahkemesi 16.3.2004 günlü ve E:2003/1702, K:2004/360 sayılı kararıyla; 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirler ile Yapılacak Yardımlara Dair Kanun'un 28. maddesi ile Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 16. 17. ve 21. maddeleri hükümleri birlikte değerlendirildiğinde hak sahipliğinden yararlanabilmek için iki aylık süre içersinde talep ve taahhütname vermenin zorunlu olduğu, talep ve taahhütname vermeyenlerin hak sahipliğinden yararlanamayacağı sonucuna ulaşıldığı, dava konusu olayda ise, ilgilinin kooperatifler için ilan edilen iki aylık süre ve mazeretliler için idarece tanınan 20.11.2000-20.12.2000 tarihleri arasında hak sahibi olabilmek amacıyla talep ve taahhütname vermediği anlaşıldığından tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Davacı tarafından, mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Kocaeli Valiliği tarafından savunma verilmemiş olup, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından verilen savunmada istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Erhan Çiftçi
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Mehmet Ali Samur
Düşüncesi : Yapı kooperatifi üyesi olan davacının,
deprem nedeniyle yıkılan kooperatif binalarından dolayı hak sahibi olmak amacıyla yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
7269 sayılı Kanuna 597 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1.maddesiyle eklenen Geçici 21.maddesinde, 17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihlerinde meydana gelen depremler nedeniyle yıkılan veya ağır ve orta derecede hasar gören % 70 seviyesinde tamamlanmış konut kooperatiflerinin üyelerine yalnız bir kooperatif ve bir tek üyelik için hak sahipliği tanınacağı. hak sahiplerinin tesbitinde, kooperatif yönetim kurulunca hazırlanmış ve imza altına alınmış olan noterden onaylı en son üye isim listesinin esas alınacağı belirtilmiştir.
Olayda, davacının üyesi olduğu yapı kooperatifine ait blokların inşaat seviyelerinin %40, %70, %85 ve %90 olmak üzere farklı düzeylerde bulunduğu, üyelerin bireysel olarak hak sahipliğinden yararlandırılması amacıyla çekilen kur'a sonucu davacıya inşaat seviyesi %40 olan bloktan bir dairenin isabet ettiği, bu nedenle de idarece hak sahibi olarak kabul edilmediği anlaşılmaktadır.
Kooperatiflerin; ortaklarının müşterek menfaatlerini karşılıklı yardım dayanışma ve kefalet suretiyle sağlamak ve korumak amacıyla kurulup faaliyette bulunmaları nedeniyle, kooperatif bünyesinde sağlanan kredi ve yardımların yukarıda anılan Yasa hükmü uyarınca tüm ortakların yararına olacak şekilde dağıtılması ve böylece inşaat süreci devam eden kooperatifin %70 ve üzerinde inşaat seviyesine ulaşmış bloklarından dolayı davacınında hak sahibi olarak kabul edilmesi gerektiğinden, aksi yönde tesis edilen işlemde ve bu işleme karşı açılan davayı reddeden İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Herne kadar davalı idarece davacının istemi, hak sahibi olmak istediği dairenin inşaat seviyesinin % 40' ın altında olması nedeniyle reddedilmesine rağmen, İdare Mahkemesince davanın ret gerekçesinin idari başvurunun süresinde yapılmadığı nedenine dayandırıldığı görülmekte ise de, mahkemece dava konusu edilen işlemin 2577 sayılı Yasanın 2/1-a maddesinde belirtilen unsurlar yönünden hukuki denetime tabi tutulması ve bu yönlerden biri ile hukuka aykırılığın tesbiti halinde sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinde şüphe bulunmamaktadır.
Belirtilen nedenlerden dolayı idare mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirler İle Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna 597 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1.maddesiyle eklenen Geçici 21. maddede 17.8.1999 ve 12.11.1999 tarihlerinde meydana gelen depremler nedeniyle yıkılan veya ağır ve orta derecede hasar gören % 70 seviyesinde tamamlanmış konut kooperatiflerinin üyelerine yalnız bir kooperatif ve bir tek üyelik için hak sahipliği tanınacağı, hak sahiplerinin tesbitinde, kooperatif yönetim kurulunca hazırlanmış ve imza altına alınmış olan noterden onaylı en son üye isim listesinin esas alınacağı belirtilmiştir.

1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 1. maddesinde tüzel kişiliği haiz olmak üzere, ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını, işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma, ve kefalet suretiyle sağlayıp, korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif deneceği hükmü yer almıştır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının üyesi olduğu yapı kooperatifine ait blokların inşaat seviyelerinin %40, %70, %85 ve %90 olmak üzere farklı düzeylerde bulunduğu, üyelerin bireysel olarak hak sahipliğinden yararlandırılması amacıyla çekilen kur'a sonucu davacıya inşaat seviyesi %40 olan bloktan bir dairenin isabet ettiği, bu nedenle de idarece hak sahibi olarak kabul edilmediği, bunun üzerine açılan davada idare mahkemesince; davacının iki aylık talep ve taahhütname verme süresinde başvurusunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.
Yukarda açıklanan mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden kooperatiflerin; ortaklarının müşterek menfaatlerini karşılıklı yardım dayanışma ve kefalet suretiyle sağlamak ve korumak amacıyla kurulup faaliyette bulunmaları nedeniyle, kooperatif bünyesinde sağlanan kredi ve yardımların yukarıda anılan Yasa hükmü uyarınca tüm ortakların yararına olacak şekilde dağıtılması ve böylece olayda yapı kooperatifi şeklinde kurulan ve inşaat süreci devam eden kooperatifin %70 ve üzerinde inşaat seviyesine ulaşmış bloklarından dolayı kooperatif tüzel kişiliği bir bütün olarak kabul edilmek suretiyle hak sahibi olma koşullarını taşıyan tüm üyelerin anılan Yasa ile tanınan haktan yararlandırılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan, depremden dolayı konutu hasar gören davacının hak sahipliği başvurusu, kura çekimi sonucunda inşaat seviyesi % 40 olan bloktan daire isabet etmesi ve bu oranın mevzuatta öngörülen oranın altında kalması nedeniyle reddedildiğine göre, idare mahkemesince; dava konusu yapılan işlemin bu yönüyle hukuki denetime tabi tutulup incelenmesi gerekirken, davacının iki aylık talep ve taahhütname verme süresinde başvurusunun bulunmadığından bahisle davanın reddedilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle, Kocaeli İdare Mahkemesinin 16.3.2004 günlü ve E:2003/1702, K:2004/360 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın anılan mahkemeye gönderilmesine 14.1.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-DER; SAYI:109)

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2004

4752

2004

1984

24/11/2004

 

KARAR METNİ

DEPREM SIRASINDA AĞIR HASAR GÖREN VE MÜŞTEREK MÜLKİYETLİ İŞYERİ İÇİN AYNI ORANDA HAK SAHİBİ SAYILMASI GEREKİRKEN, MÜŞTEREK MÜLKİYETLİ BİR BAŞKA SAĞLAM İŞYERİ BULUNDUĞUNDAN BAHİSLE HAK SAHİPLİĞİNİN KABUL EDİLMEMESİNDE MEVZUATA UYARLIK GÖRÜLMEDİĞİ HK.


Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Karşı Taraf (Davalılar) : 1. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
2. Sakarya Valiliği
İsteğin Özeti : Davacının, sağlam başka bir işyeri olduğundan bahisle depremde ağır hasarlı olarak tespit edilen işyeri için hak sahibi kabul edilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan dava sonunda; davacının kendi verdiği emlak beyanı uyarınca afetten sonra da halen hissedarı olduğu 5 adet işyerinin bulunduğu ve hisse oranı itibariyle müstakil bir işyerine sahip olduğu dikkate alındığında dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddeden Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 18.3.2004 gün ve E:2003/1191, K:2004/213 sayılı kararının; davacı tarafından, hukuka aykırı olduğu öne sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Davalı idarelerden Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuş olup, Sakarya Valiliği tarafından ise savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Gülsen Akın
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Sadri Bozkurt
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun'un 29. maddesinde, yıkılan, yanan ve ağır hasara uğrayan veya uğraması muhtemel olan binalarla imar planları gereği kamulaştırılmasında zorunluluk bulunan yerlerdeki binalarda oturan ailelere, hak sahibi olmaları şartıyla bina yaptırılacağı veya kredi verileceği, hak sahipliğine ilişkin durum tespitinin, Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca bu konuda hazırlanacak Yönetmelik gereğince takdir edileceği hükmü öngörülmüştür.
Anılan kanun hükmü uyarınca düzenlenen Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde, bu yönetmelikte yer alan "Hak Sahibi" deyiminin, afetzedelerin, yıkılan veya ağır hasar gören binalarla olan mülkiyet ilişkilerini ve yeniden yapılacak binalardan veya verilecek inşaat kredisinden yararlanabilme durumlarını ifade edeceği, "işyerlerinin zarar görmesi halinde" başlıklı 10. maddesinde ise, afet sebebiyle, dükkan ve fırın gibi işyerleri yıkılan, yanan veya kullanılamayacak derecede ağır hasar gören kimselerin hak sahibi sayılabilecekleri; bu kimselere yine aynı neviden işyeri yapmaları için inşaat kredisi verilebileceği, işyerinin, iştirak veya müşterek mülk halinde olması durumunda ise hissedarlara yine aynı şekilde hisseli olmak üzere aynı neviden bir işyeri için inşaat kredisi verilebileceği, o yerde kendisine veya eşine ait müstakil başka bir işyeri bulunanların bu krediden faydalanamayacağı kuralları yer almıştır.
Yukarıya metni alınan kanun ve yönetmelik hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, afetzedelerin hak sahibi kabul edilebilmeleri için, afet bölgesinde kendisine veya eşine ait müstakil başka bir işyeri bulunmaması kuralının asıl olduğu, müşterek mülkiyet şeklinde bulunan işyerlerinden bahsedilmediği açık olup, birden fazla müşterek mülkiyet şeklinde bulunan işyerlerinin hisse oranlarının toplanamayacağı kuşkusuzdur.
Dosyanın incelenmesinden; 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde davacı ile birlikte kardeşi ve babasının da 8/100 oranında müşterek mülkiyet halinde bulunan ve ağır hasar gören işyeri nedeniyle hak sahipliği için süresinde başvuruda bulunduğu halde başvurunun, Hak Sahipliği İnceleme Komisyonu tarafından davacının başka sağlam işyeri bulunduğundan bahisle reddedildiği anlaşılmaktadır.
Olayda, davacının, dava konusu işleme esas alınan sağlam işyerlerinin de müşterek mülkiyet şeklinde olduğu, müstakilen sahip olduğu başka işyerinin de bulunmadığı açıktır.
Bu durumda; davacının
deprem sırasında ağır hasar gören ve müşterek mülkiyetli işyeri için aynı oranda hak sahibi sayılması gerektiği açık olup, davacının hak sahipliği başvurusunun sağlam işyeri bulunduğu belirtilerek reddi yolundaki davalı idare işleminde hukuka uyarlık bulunmamıştır.
Açıklanan nedenlerle; Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 18.3.2004 gün ve E:2003/1191, K:2004/213 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın yukarıdaki hususlar gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 24.11.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
DAN-DER; SAYI:109)

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2004

1478

2002

5081

24/03/2004

 

KARAR METNİ

HAK SAHİBİ OLABİLMEK İÇİN, HAK SAHİPLİĞİNE KONU KONUTUN, AFET NEDENİYLE HASAR GÖRMÜŞ OLMASININ YETERLİ OLDUĞU, AFET SIRASINDA (DEPREMDE) BU KONUTTA FİİLEN İKAMET EDİLİYOR OLMASININ GEREKMEDİĞİ HK.


Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : ?
Karşı Taraf (Davalı) : Sakarya Valiliği
İsteğin Özeti : Davacının, depremden önce terkettiği ve oturmadığı ileri sürülen ağır hasarlı konutundan dolayı hak sahibi kabul edilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada, Sakarya 1. İdare Mahkemesince, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun değişik 29. maddesi hükmü uyarınca, afete uğrayan konuttan dolayı hak sahibi kabul edilebilmesi için ilgilinin,
deprem esnasında söz konusu konutta oturuyor olması gerektiği, buna göre davacının depremden önce terkettiği ve oturmadığı konutundan dolayı hak sahibi kabul edilmemesinde mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen 30.4.2002 gün ve E:2001/1262, K:2002/670 sayılı kararın, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Abdurrahman Şimşeksoy
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Handan Yağuş
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle İdare Mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 574 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 29. maddesinde, yıkılan, yanan veya ağır hasara uğrayan veya uğraması muhtemel olan binalarla, imar planları gereğince kamulaştırılmasında zorunluluk bulunan binalarda oturan ailelere hak sahibi olmak şartıyla konut yaptırılacağı veya kredi verileceği, bu madde hükmü uyarınca yürürlüğe konulan Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde ise, bu yönetmelikte yer alan "Hak Sahibi" deyiminden, afetzedelerin, yıkılan veya ağır hasar gören binalarla olan mülkiyet ilişkilerini ve yeniden yapılacak binalardan veya verilecek inşaat kredisinden yararlanabilme durumlarını ifade ettiği, aynı yönetmeliğin ''Kendilerine Ait Konutları Zarar Görenlerin Durumu'' başlıklı 4. maddesinde de, afet sebebiyle, kendilerine ait bulunan konutları yıkılan, yanan veya oturulamayacak derecede hasar gören afetzede ailelerin hak sahibi sayılacakları ve bu ailelere yeniden konut yapılacağı veya konut kredisi verileceği hükme bağlanmıştır.

Mevzuat hükümlerinin incelenmesinden, hak sahibi olabilmek için, ilgililerin kendilerine ait konutlarının afet nedeniyle yıkılmış veya oturulamayacak derecede ağır hasar görmesi yeterli olup fiilen oturmanın zorunlu olmadığı, mülkiyet ilişkisinin ispatlanması ve hasar görmeden önce binanın oturulabilecek nitelikte bulunması durumunda, ilgililerin hak sahibi kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Olayda, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde, davacının Sakarya İli Hacıköy Köyü'nde bulunan konutunun ağır derecede hasar gördüğünün tespit edildiği, bu hasar tespitine dayalı olarak yapılan hak sahipliği başvurusunun,
deprem esnasında davacının konutta oturmadığından bahisle reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, ağır hasarlı olduğu saptanan konutun, depremden önce konut vasfını yitirmiş olması nedeniyle terkedildiğine dair yapılmış bir tespit bulunmadığına göre, davacının söz konusu konutta fiilen oturmadığı belirtilerek hak sahibi kabul edilmemesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Bu itibarla, hukuka aykırı olduğu anlaşılan dava konusu işlemin iptali gerekirken, davanın reddine ilişkin idare mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle davacı temyiz isteminin kabulü ile Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 30.4.2002 gün ve E:2001/1262, K:2002/670 sayılı kararın bozulmasına 24.3.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

(DAN-KAR-DER SAYI:6)


 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2004

1085

2002

5249

09/03/2004

 

KARAR METNİ

İDARENİN DEPREMZEDELERE YAPACAĞI YARDIMLARA İLİŞKİN İŞLEMLERİN BİR PLAN VE PROGRAM DAHİLİNDE YÜRÜTÜLMESİNİ SAĞLAMAYA YÖNELİK OLARAK ÖNGÖRÜLEN BAŞVURU VE İTİRAZ SÜRELERİ HESAPLANIRKEN, DEPREMİN YARATTIĞI OLAĞANÜSTÜ KOŞULLARLA BİRLİKTE İLGİLİLERİN İLERİ SÜRDÜĞÜ MAZERETLERİN DE DİKKATE ALINMASI GEREKTİĞİ HK.


Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): ?
Karşı Taraf (Davalılar) :
1- Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
2- Düzce Valiliği
İsteğin Özeti : Davacı tarafından, depremde ağır hasar gören hisseli maliki olduğu konuttan dolayı hak sahibi kabul edilmesi yolundaki başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı, 7269 sayılı Yasanın 28. maddesi ile anılan Yasaya dayanılarak çıkarılan Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 16, 17 ve 21. maddesi hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, hak sahipliğinden yararlanabilmek için iki aylık sürede talep ve taahhütname vermenin zorunlu olduğu, bu nedenle yasada öngörülen süreler içinde başvuruda bulunmayan davacının hak sahibi kabul edilmemesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle reddeden Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 10.4.2002 gün ve E:2001/856, K:2002/491 sayılı kararının, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca istemin reddi gerektiği savunulmuş, Düzce Valiliğince savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Sibel Kaya Saçmalı
Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulüyle hukuka aykırı olan idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Sadri Bozkurt
Düşüncesi : Hak sahibi olmak amacıyla yaptığı başvurunun reddine ilişkin davalı idarece tesis edilen işlemin iptali talebiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararının davacı tarafından temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun"un 28.maddesinde, bu Kanundan faydalanmak suretiyle inşaat kredisi verilmesini ya da bina yaptırılmasını isteyenlerin, İmar ve İskan Bakanlığınca yapılacak yardıma dair o yerde yapılan ilandan itibaren iki ay içinde mahallin en büyük mülkiye amirine yazılı müracaatta bulunmalarının ve taahhütname vermelerinin mecburi olduğu hükmü öngörülmüştür.
Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmelik'in 16.maddesinde, bu Yönetmelikte belirtilen esaslara ve kurallara göre hak sahibi niteliğini taşıyanların, talep ve taahhütname vermelerini sağlamak üzere durumunun mahallinde ilan olunacağı; 17.maddesinde, hak sahibi durumunda olanlardan inşaat kredisi verilmesini ya da bina yaptırılmasını isteyenlerin 16.maddede belirtilen ilanın yapıldığı günden itibaren iki aylık süre içerisinde mahallin en büyük mülkiye amirine yazılı olarak talep ve taahhütname vermelerinin şart olduğu; 21.maddesinde ise,hak sahipliği inceleme komisyonunun, talep ve taahhütnameleri en kısa zamanda inceleyip değerlendirerek, hak sahipliği listelerini düzenleyeceği kurala bağlanmıştır.
Yukarıda belirtilen Yasa ve Yönetmelik hükümlerinin temel amacının, binalarının yıkılması, yanması veya oturulamayacak derecede ağır hasara uğraması suretiyle hak sahibi olan kişileri, yapılacak yardımlardan faydalandırmak olduğu tartışmasızdır.
Depremden ötürü konut ya da işyerleri yıkılan ya da oturulamayacak derecede ağır hasara uğrayan depremzedelere yönelik yardımlara ilişkin işlemlerin bir plan ve program dahilinde yürütülmesini sağlamaya yönelik düzenlemeler içeren mevzuat hükümlerinin uygulanması ve değerlendirilmesinde, depremin oluşturduğu olağanüstü koşulların ve depremzedelerin, idarece yapılan duyurulardan yeterince haberdar olabilmelerini engelleyen
deprem koşullarının gözden uzak tutulmaması gereklidir.
Dolayısıyla, Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca yapılan ilanlardan haberdar olup olmadıkları, hususu da göz önünde bulundurularak, yukarda anılan mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesi ve idarenin depremzedelere yapacağı yardımlara ilişkin işlemlerin bir plan ve program dahilinde yürütülmesini sağlamaya yönelik olarak idarece öngörülen başvuru ve itiraz sürelerinin hak düşürücü süre olarak nitelendirilmeden, konunun sosyal boyutu da dikkate alınarak ilgililerin hak sahibi olmak için aranılan koşulları taşıyıp taşımadığının araştırılarak hak sahipliği inceleme komisyonunca işlem tesis edilmesi sosyal hukuk devleti ilkesinin de uygulamada yansıması olacaktır.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının, hak sahibi olmak amacıyla idareye yaptığı başvurusunun, 7269 sayılı Yasa ve ilgili Yönetmelik kuralları uyarınca ilan edilen iki aylık müracaat süresi içerisinde başvuruda bulunulmadığı gerekçesiyle, reddedildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalarda, mevzuatla öngörülen iki aylık başvuru süresinin hak düşürücü süre niteliği taşımadığı, bu sürelerin idarenin yürüttüğü hizmetlerin düzenlenmesine yönelik bir plan ve programlama niteliği taşıyıcı sonucuna varılmıştır.
Durum böyle olunca depremden ötürü konut ya da işyerleri yıkılan veya oturulamayacak derecede ağır hasara uğrayan depremzedelerin hak sahibi olabilmek amacıyla idareye yaptıkları başvurularının, idarece önceden duyurulan iki aylık müracaat süresi içerisinde yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın, diğer bir deyişle bu durum ön koşul haline getirilmeksizin ilgililerin talep ve taahhütnamelerinin, hak sahibi olmak içine aranılan şartları taşıyıp taşımadığı yönlerinden değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekmektedir.
Bu durumda yasada öngörülen sürede başvurmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dava, depremde hisseli maliki olduğu konutu ağır hasar gören davacının hak sahibi kabul edilmesi istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun'un 28. maddesinde, bu Kanundan faydalanmak suretiyle inşaat kredisi verilmesini yada bina yaptırılmasını isteyenlerin, İmar ve İskan Bakanlığınca yapılacak yardıma dair o yerde yapılan ilandan itibaren iki ay içinde mahallin en büyük mülkiye amirine yazılı müracaatta bulunmalarının ve taahhütname vermelerinin mecburi olduğu belirtilmiştir.
Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 16. maddesinde, bu yönetmelikte belirtilen esaslara ve kurallara göre hak sahibi niteliğini taşıyanların, talep ve taahhütname vermelerini sağlamak üzere durumun mahallinde ilan olunacağı, 17. maddesinde, hak sahibi durumunda olanlardan inşaat kredisi verilmesini ya da bina yaptırılmasını isteyenlerin 16. maddede belirtilen ilanın yapıldığı günden itibaren iki aylık süre içersinde mahallin en büyük mülkiye amirine yazılı olarak talep ve taahhütname vermelerinin şart olduğu, afet gören yerlerin bitişiğinde veya yakınında, üzerinde bina yaptırılmak üzere tespit edilip imar planına dahil edilen kısımlar içinde binaları kamulaştırılanlar için bu sürenin, kamulaştırma kararının kendilerine bildirilmesinden veya bu durumun ilanından itibaren hesaplanacağı, hastalık, askerlik ve benzer sebeplerle, süresinde talep ve taahhütname verme imkanı bulamayanların durumlarının İmar ve İskan Bakanlığınca takdir edileceği, 21. maddesinde ise hak sahipliği inceleme komisyonlarının talep ve taahhütnameleri en kısa zamanda inceleyip değerlendirilerek hak sahipliği listelerini düzenleyeceği, 22. maddesinde, hak sahibi olmadıkları anlaşılanlara durumun yazılı olarak tebliğ olunacağı kurala bağlanmıştır.
Yukarıda belirtilen hükümlerin temel amacının, binalarının yıkılması, yanması veya oturulamayacak derecede ağır hasara uğraması sebebiyle hak sahibi olan kişilere yapılacak yardımlardan faydalandırmak olduğu tartışmasızdır.
Buna göre, idarenin depremzedelere yapacağı yardımlara ilişkin işlemlerin bir plan ve program dahilinde yürütülmesini sağlamaya yönelik olarak öngörülen başvuru ve itiraz süreleri hesaplanırken depremin yarattığı olağanüstü koşulların dikkate alınması gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, davacının babasından miras yoluyla intikal eden ? DÜZCE de bulunan hisseli maliki olduğu konutun depremde ağır hasar gördüğü, hak sahipliği için ilan edilen 17.1.2000-17.3.2000 tarihleri arasındaki süreden sonra, mücbir sebepler için tanınan 20.11.2000-20.12.2000 tarihleri arasında (18.12.2000 tarihinde) davacının talep ve taahhütname vererek başvuruda bulunduğu, ancak başvurusunun Hak Sahipliği İnceleme Komisyonunun 17.1.2001 günlü kararı ile, talep ve taahhütname ekinde ibraz edilen ve davacının mücbir sebep dolayısıyla süresinde başvuramadığına ilişkin bulunan Türkiye Kızılay Derneği Pendik Şubesi Maltepe Tıp Merkezince düzenlenen 14.2.2000 günlü sağlık raporunun heyet raporu olmadığı gerekçesiyle reddedildiği, bu durumun davacıya 5.4.2001 gün ve 1139 sayılı işlemle bildirilmesi üzerine bakılan davanın anılan işlemin iptali istemiyle 24.5.2001 tarihinde açıldığı, idare mahkemesince davacının yasada öngörülen süre içerisinde başvuruda bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda, davacının deprem sonrasında deprem bölgesi dışında olması nedeniyle talep ve taahhütname vermek için tanınan olağan sürelerde idareye başvuramadığına dair mazeretini belgeleyen sağlık raporuyla birlikte mazereti bulunanlar için tanınan süre içinde talep ve taahhütname vererek başvuruda bulunması karşısında başvurusunun hak sahipliği için aranılan diğer şartları taşıyıp taşımadığı yönünden değerlendirilmesi gerekirken başvurunun süresinde olmadığından bahisle reddedilmesine ilişkin işlemde ve davayı reddeden idare mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, Sakarya 1. İdare Mahkemesinin 10.4.2002 gün ve E:2001/856, K:2002/491 sayılı kararının bozulmasına 9.3.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

(DAN-KAR-DER SAYI:6)


 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2004

893

2002

920

24/02/2004

 

KARAR METNİ

DEPREM NEDENİYLE "ORTA HASARLI" OLARAK TESPİTİ YAPILAN ANCAK ÇEVRE BİNALARIN ENKAZ KALDIRMA ÇALIŞMALARI SIRASINDA YIKILARAK ENKAZI KALDIRILAN KONUTUNDAN DOLAYI DAVACININ HAK SAHİPLİĞİNİN KABUL EDİLMESİ GEREKTİĞİ HK.


Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : ?
Vekili : Av. ?
Karşı Taraf (Davalılar) : 1- Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
: 2- ? Valiliği
İsteğin Özeti : Davacının, orta hasarlı olmasına karşın enkaz kaldırma çalışması sırasında yıkılarak enkazı kaldırılan konutundan dolayı hak sahibi kabul edilmemesine ilişkin işlem ile bu işlemin dayanağı olarak gösterilen hasar tespit işleminin iptali istemiyle açtığı davanın, ... 2. İdare mahkemesince; 7269 sayılı Yasanın 29. maddesi ve bu madde hükmü uyarınca yürürlüğe konulan Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmelik hükümleri uyarınca incelenen olayda, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem sonucu orta hasarlı olarak tespit edilen davacıya ait konutun, enkaz kaldırma çalışmalarını yürüten ? İnşaat Şirketi tarafından yıkıldığı, böylece yıkım olayının depremden kaynaklanmadığının anlaşılması karşısında davacının kalıcı konutlardan hak sahibi kabul edilmemesinde hukuka aykırılık görülmediği, diğer taraftan, tespite konu taşınmazın yıkılmış olması nedeniyle, hasar tespitinin gerçek durumu yansıtıp yansıtmadığının incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle reddi yolunda verilen 30.5.2001 gün ve E:2000/2118, K:2001/1386 sayılı kararın, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Kocaeli Valiliği tarafından savunma verilmemiş, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından yapılan savunmada, temyiz İsteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Abdurrahman Şimşeksoy
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Sadri Bozkurt
Düşüncesi : Dava dosyasının incelenmesi sonucunda; Davacıya ait konutun
deprem nedeniyle orta derecede hasar gördüğü, idarenin yıkım işlerinde görevlendirdiği ? İnşaat Şirketi tarafından bu binanın sehven yıkıldığı anlaşılmıştır. Kamu hizmetlerinin ifası sırasında idarenin müteahhidi tarafından üçüncü şahıslara verilen zararların idarece karşılanması zorunlu bulunduğundan davacının, deprem nedeniyle orta derecede hasar meydana gelen ve idarenin müteahhidi tarafından yıkılmış bulunan konutundan dolayı 7269 sayılı Kanun uyarınca hak sahibi olduğundan aksine verilen idare mahkeme kararında hukuki isabet görülmediğinden temyiz konusu kararın bozulmasının uygun olacağı düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 574 sayılı KHK ile değişik 29. maddesinde, yıkılan, yanan veya ağır hasara uğrayan veya uğraması muhtemel olan binalarla, imar planları gereğince kamulaştırılmasında zorunluluk bulunan yerlerdeki binalarda oturan ailelere, hak sahibi olmak şartıyla konut yaptırılacağı veya kredi verileceği hükme bağlanmış, bu madde hükmü uyarınca yürürlüğe konulan Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde de, "Hak Sahibi" deyimiyle, afetzedelerin, yıkılan veya ağır hasar gören binalarla olan mülkiyet ilişkilerini ve yeniden yapılacak binalardan veya verilecek inşaat kredisinden yararlanabilme durumlarının ifade edildiği, aynı yönetmeliğin 4. maddesinde ise, afet sebebiyle, kendilerine ait bulunan konutları yıkılan, yanan veya oturulamayacak derecede ağır hasar gören afetzede ailelerin hak sahibi sayılacakları ve bu ailelere yeniden konut yapılacağı veya konut kredisi verileceği kuralına yer verilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem sonucunda, davacıya ait konutun bulunduğu binanın, orta hasarlı olarak tespit edildiği, enkaz kaldırma işlerinin ihale edildiği ... İnşaat Hafriyat Turizm ve Tic. Ltd. Şti. tarafından yanlışlıkla yıkımına başlanıldığının öğrenilmesi üzerine, davacının da aralarında bulunduğu bazı kat maliklerince 12.11.1999 tarihinde ... Kaymakamlığına başvuruda bulunularak yıkımın durdurulduğu, ancak aynı günün akşamında meydana gelen ... Depremi sonucunda yapılan hasar tespit çalışmalarında, tespite konu binanın bu kez ağır hasarlı olarak saptandığı, fakat hasar tespit tutanağının açıklamalar kısmına "... İnş. Yıkmıştır" şerhinin düşüldüğü, daha sonra adı geçen şirket tarafından, ... Depremi sonrasında davalı idarece düzenlenen 27.12.1999 günlü ağır hasar tespit raporuna istinaden 2000 yılı Nisan ayında bina tamamen yıkılarak enkazının kaldırıldığı, bunu üzerine davacının, kalıcı konutlardan hak sahibi kılınması yolundaki talebinin, taşınmazın ilk tespitinin orta hasarlı şeklinde olması ve ... İnşaat Şirketince yıkılmış olması gerekçe gösterilerek reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda yer verilen yasa ve yönetmelik hükümleriyle güdülen amacın; sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak, afetlerin genel hayata etki derecesi ve oluşturduğu ekonomik kaybın boyutu da dikkate alınarak, afete maruz kalan vatandaşların afet bölgesinde en temel ihtiyaç olarak ortaya çıkan konut ihtiyaçlarını gidermek ve böylece afet sebebiyle konutları oturulamayacak derecede hasar gören veya yıkılan kişilerin, bir an önce normal hayat düzenine kavuşturulması olduğu görülmektedir.
Olayda her ne kadar, davacının konutunun bulunduğu bina hakkında yapılan ilk tespitin orta hasarlı şeklinde olduğu, daha sonra yıkım olayının doğrudan depremden kaynaklanmadığı belirtilerek hak sahipliği istemi reddedilmiş ise de, kat maliklerinden ?'nin talebi üzerine19.8.1999 tarihinde meydana gelen ... depremi sonrasında, ... Asliye Hukuk Mahkemesince 1999/4467 sayılı dosya ile mahallinde yapılan tespitte, bilirkişi sıfatıyla ? mühendisi ? tarafından düzenlenen 7.10.1999 günlü raporda; binanın 3 adet kolonunun kirişlerden ayrıldığı, beton kopmalarının gözlendiği şeklindeki tespitlere yer verilerek, sonuçta yıkılması gereken binalardan olduğu kanaatinin belirtilmesi ve ayrıca ... depremi sonrasında davalı idarece düzenlenen 27.12.1999 günlü hasar tespit raporunda, söz konusu binanın ağır hasarlı binalar arasında gösterilmiş olması ve bu tespite dayanılarak binanın tamamının yıkılarak enkazının kaldırılmış olması karşısında, tespite konu binanın esasen başlangıçta ağır hasarlı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Durum böyle olunca, taşınmazın ağır hasar tespitine bağlı olarak, diğer bir ifadeyle afet sonucu yıkıldığının kabulü gerekir.
Diğer taraftan, doğrudan afet sonucu olmasa dahi, afet sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yönelik olarak yürütülen ve bu nedenle afetten ayrı olarak değerlendirilmesi mümkün görülmeyen enkaz kaldırma çalışmaları sonucu konutları oturulamayacak derecede hasar gören veya yıkılan ilgililerin de, normal hayat düzenlerine kavuşturulması bakımından, anılan yönetmelik hükümleri uyarınca hak sahibi kabul edilmeleri sosyal devlet ilkesinin bir gereğidir.
Bu durumda, yukarıda belirtildiği şekilde konutu yıkılan davacının, kalıcı konutlardan hak sahibi kabul edilmemesine ilişkin işlem ile bu işlemin dayanağı olarak gösterilen hasar tespit işleminde hukuka uyarlık bulunmaması nedeniyle iptali gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddi yolunda verilen idare mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle Sakarya 2. İdare Mahkemesinin 30.5.2001 gün ve E:2000/2118, K:2001/1386 sayılı kararının bozulmasına 24.2.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-KAR-DER; SAYI:4)

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2004

544

2001

1548

10/02/2004

 

KARAR METNİ

SÜREKLİ İKAMET ETTİĞİ KONUTU DEPREM DOLAYISIYLA HASAR GÖREN DAVACININ, YAZ AYLARINDA KULLANDIĞI VE "YAZLIK EV" OLARAK TANIMLANAN KONUTUNUN BULUNDUĞUNDAN BAHİSLE HAK SAHİPLİĞİNİN KABUL EDİLMEMESİNDE MEVZUATA UYARLIK GÖRÜLMEDİĞİ HK.


Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : ?
Karşı Taraf (Davalı) : .. Valiliği
İsteğin Özeti : Davacı tarafından,
deprem nedeniyle ağır hasara uğrayan konutundan dolayı hak sahibi kabul edilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın, davacının aynı yerde hasarsız konutunun bulunduğu anlaşıldığından, Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 9. maddesi uyarınca hak sahibi kılınmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddi yolunda verilen Bursa 2. İdare Mahkemesinin 20.12.2000 gün ve E:2000/702, K:2000/1501 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Abdurrahman Şimşeksoy
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen hususlar ve dosyadaki bilgi ve belgelere göre, davacının ağır hasara uğrayan konutlarından dolayı, hasarsız ikinci bir konutunun bulunması nedeniyle hak sahibi kabul edilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın, aynı gerekçeyle reddi yolunda verilen kararın; sözü edilen hasarsız konutun, davacının yaz-kış oturabilecek nitelikte olup olmadığının tespitiyle, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile karar verilmesinde hukuka uyarlık görülmediğinden bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Günay Erden
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle İdare Mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 574 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 29. maddesinin 1. fıkrasında, yıkılan, yanan veya ağır hasara uğrayan veya uğraması muhtemel olan binalarla, imar planları gereğince kamulaştırılmasında zorunluluk bulunan yerlerdeki binalarda oturan ailelere hak sahibi olmak şartıyla konut yaptırılacağı veya kredi verileceği hükme bağlanmış, aynı maddenin 4. fıkrasında ise, kendisine veya eşine ait o yerde aynı cins müstakil hasarsız başka bir binası veya dairesi olan ailelere bina ve inşaat kredisi verilemeyeceği kuralına yer verilmiştir.

7269 sayılı Yasaya dayalı olarak çıkarılan ve 28.8.1968 gün ve 12988 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmeliğin 9. maddesinde de, afetten doğrudan doğruya veya dolaylı olarak zarar gördükleri tespit edilen veya zarar görmeleri muhtemel bulunan kimselerden, kendisine veya eşine ait o yerde müstakil başka konutu veya dairesi bulunanların hak sahibi sayılmayacağı, bu gibilere yeniden konut yapılamayacağı ve konut kredisi verilmeyeceği hükme bağlanmıştır.
Yukarıda yer verilen yasa ve yönetmelik hükümleriyle güdülen amacın; sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak, afetlerin genel hayata etki derecesi ve oluşturduğu ekonomik kaybın boyutu da dikkate alınarak, afete maruz kalan vatandaşların en temel ihtiyaç olarak beliren konut ihtiyaçlarını karşılamak ve böylece afet sebebiyle konutları oturulamayacak derecede hasar gören veya yıkılan kişilerin, bir an önce normal hayat düzenine kavuşturulması olduğu anlaşılmaktadır.
Olayda, davacının, 17.8.1999 tarihinde meydana gelen depremde ağır hasara uğrayarak yıkılan iki ayrı konutundan dolayı, idarece yapılacak kalıcı konutlardan hak sahibi olmak için yaptığı başvurunun, aynı yerde hasarsız üçüncü bir konutunun bulunması nedeniyle reddi üzerine açılan davayı aynı gerekçelerle reddeden idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Davacı tarafından, aynı yerde hasarsız olduğu belirtilen konutunun "? Sitesi C Blok D: 33 ?" adresini oluşturan 47 m2. kullanım alanı olan ve ancak yaz aylarında 1,5-2 ay süreyle kullanılabilen yazlık ev niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
Afete maruz kalan konutundan dolayı hak sahibi kabul edilmemesini gerektirecek hasarsız ikinci bir konutun, davacının tıpkı hasara uğrayan konutlarının sağladığı yaz-kış barınma ihtiyacını karşılayacak nitelikte bulunması gerekmektedir. Yasa ve yönetmelikte sözü edilen hasarsız ikinci bir konutun varlığıyla ifade edilen hususun bu olduğunda kuşku yoktur.
Bu durumda, idare mahkemesince gerekirse keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle, davacının ailevi durumu da göz önünde bulundurularak, aynı yerde hasarsız olduğu belirtilen taşınmazının, yaz-kış oturabilecek nitelikte bir konut olup olmadığının tespitiyle ulaşılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddedilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin kabulüyle, Bursa 2. İdare Mahkemesinin 20.12.2000 gün ve E:2000/702, K:2000/1501 sayılı kararının bozulmasına 10.2.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
(DAN-KAR-DER; SAYI:4)

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2003

636

2001

1928

05/02/2003

 

KARAR METNİ

BİLİRKİŞİ HEYETİ TARAFINDAN YAPILAN TESPİTLERLE ULAŞILAN SONUÇ ARASINDA UYUMSUZLUK GÖRÜLDÜĞÜ TAKDİRDE, MAHKEMECE BİLİRKİŞİ RAPORUNDAKİ TESPİTLER DİKKATE ALINARAK UYUŞMAZLIK HAKKINDA BİR KARAR VERİLEBİLECEĞİ, RAPORUN SADECE SONUÇ KISMININ DİKKATE ALINARAK HÜKÜM KURULMASINDA YASAL İSABET BULUNMADIĞI HK.


Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) :... Valiliği
Karşı Taraf (Davacı) : ...
İsteğin Özeti : Davacıya ait taşınmazın 17.8.1999 tarihinde meydana gelen
deprem sonucunda ağır hasarlı olduğu yolundaki tespit işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır. ... İdare Mahkemesi ... gün ve ... sayılı kararıyla; davacıya ait taşınmazın davalı idare teknik elemanlarınca incelenmesi sonucu düzenlenen raporla ağır hasarlı olduğunun tespit edildiği, mahkemece mahallinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda ise taşınmazın orta hasarlı olduğunun saptandığı gerekçesiyle uyuşmazlık konusu işlemi iptal etmiştir. Davalı idare tarafından hasar tespitinin yasada öngörülen usul ve esaslara göre uygun olduğu ileri sürülerek mahkeme kararının bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi :Erhan Çiftçi
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı :Zehra Birden
Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle İdare Mahkemesi kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 31. maddesinin atıfta bulunduğu Hukuk Usulü Mahkameleri Kanunun 275 maddesinde mahkemenin, çözümü özel veya teknik bir bilgi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği belirtildikten sonra, hakimin delilleri serbestce takdir edeceği yolundaki ilkeye paralel olarak aynı Yasanın 286. maddesinde bilirkişi raporunun hakimi bağlamayacağı kuralına yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, davacının maliki olduğu bina ile ilgili olarak 17.8.1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucunda, idarece yapılan tespit sonucu "ağır hasarlı" raporu verildiği, bunun üzerine davacının sözkonusu tespite karşı dava açtığı, mahkemece mahallinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda, taşınmazın iki katı yığma bir yapı olduğu, binada oturma ve eğilme bulunmadığı, zemin katda ana taşıyıcı olan duvarlarda ayrılmalar görüldüğü, duvarlarda çapraz çatlaklar meydana geldiği, üst kattaki duvarlarda kısmi çatlaklar oluştuğu, yapının taşıyıcı sisteminde depremden dolayı hasar meydana geldiği, usulüne uygun olarak konusunda ehil uzman kişiler tarafından tamir ve takviye yapılarak deprem öncesi dayanıklılığının sağlanabileceği, güçlendirme yapılmadan yapının kullanılmaması gerektiği belirtildikten sonra, binanın bu haliyle "orta hasarlı" gruba gireceği sonucuna ulaşıldığı, mahkemece bilirkişi raporu esas alınarak işlemin iptal edildiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan Dairemizin 22.5.2002 gün ve E:2001/1928 sayılı ara kararıyla, sözkonusu bina ile ilgili güçlendirme ve onarım projesi yaptırılıp yaptırılmadığı, binanın kullanılıp kullanılmadığı hususları sorulmuş olup, taraflarca gönderilen belge ve bilgilere göre bina ile ilgili onarım ve güçlendirme projesi yaptırılmadığı ve binanın mevcut haliyle kullanılmadığı bildirilmiştir.
Bu durumda sözkonusu yapı için onarım ve güçlendirme projesi bulunmadğı ve yapının proje kapsamında tadilat ve onarımı yapılmadığı anlaşılmakta olup bilirkişi heyeti tarafından yapılan tespitlere göre binanın ağır hasarlı olduğu sonucuna uluşıldığından bilirkişi raporunun sonuç kısmını dikkate alarak işlemi iptal eden mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne ... İdare Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı kararının bozulmasına 5.2.2003 gününde oyirliği ile karar verildi.

DAN-KAR-DER; SAYI:1

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

2002

3906

2001

1635

03/12/2002

 

KARAR METNİ

HAK SAHİPLİĞİ VE İTİRAZ KONUSUNDA NİHAİ KARARIN BAYINDIRLIK VE İSKAN BAKANLIĞINCA VERİLECEĞİ GÖZETİLMEDEN, MAHALLİ KOMİSYONUN KARARINA KARŞI BAKANLIĞA YAPILAN İTİRAZ ÜZERİNE TESİS EDİLEN İŞLEMİN İPTALİ İSTEMİYLE AÇILAN DAVANIN, MAHALLİ KOMİSYON KARARININ ÖĞRENİLME TARİHİ ESAS ALINMAK SURETİYLE SÜREAŞIMI YÖNÜNDEN REDDEDİLMESİNDE HUKUKİ İSABET GÖRÜLMEDİĞİ HK.


Kararın Düzeltilmesini İsteyen(Davacı) : ...
Vekili : Av. ...
Karşı Taraf (Davalı ) : Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
İsteğin özeti : ... İli, ... İlçesi ve çevresinde meydana gelen depremde davacının ikamet ettiği konuttan dolayı kabul edilen hak sahipliğinin iptaline ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı; davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle reddeden ... İdare Mahkemesi kararına yönelik temyiz istemini reddeden Danıştay Altıncı Dairesinin ... gün ve ... sayılı kararının; davacı tarafından, davada süre aşımı bulunmadığı ileri sürülerek düzeltilmesi istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Ahmet Pesen
Düşüncesi : Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmelik'in 22. maddesinde, hak sahipliği ve itiraz konusunda nihai kararın Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca verileceği belirtilmiş olup dava, davacının hak sahibi kabul edilmemesine ilişkin mahalli komisyon kararına karşı anılan Bakanlığa yapılan itiraz üzerine tesis edilen ... tarih ve ... sayılı işlemin iptali istemiyle açılmış olduğundan, mahkemece mahalli komisyon kararının öğrenilme tarihi esas alınarak davanın süre yönünden reddine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Altıncı Daire kararına yönelik düzeltme isteminin kabulü suretiyle temyize konu idare mahkemesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı : Tevhide İnce
Düşüncesi : Karar düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54.maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından istemin reddi gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince karar düzeltme dilekçesinde ileri sürülen sebepler 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendi hükmüne uygun bulunduğundan Danıştay Altıncı Dairesinin ... gün ve ... sayılı kararı kaldırılarak işin gereği görüşüldü:
7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunun 1051 sayılı Kanunla değiştirilen 29. maddesi gereğince yürürlüğe konulan "Afet Sebebiyle Hak Sahibi Olanların Tespiti Hakkında Yönetmelik'in 16. maddesinde, bu Yönetmelikte belirtilen esaslara ve kıstaslara göre hak sahibi niteliğini taşıyanların, talep ve taahhütname vermelerini sağlamak üzere durumun mahallinde ilan olunacağı, 20. maddesinde, talep ve taahhütnamelerin, ilgili mülkiye amirinin veya tevkil edeceği bir memurun başkanlığında kurulacak bir komisyon tarafından incelenerek değerlendirileceği, 21. maddesinde, komisyonun talep ve taahhütnameleri en kısa zamanda inceleyip değerlendirerek hak sahipleri listesini düzenleyeceği, 22. maddesinde, hak sahibi olmadıkları anlaşılanlara durumun yazılı olarak tebliğ olunacağı, bu tebligattan itibaren 15 günlük süre içinde ilgililerin itirazda bulunabileceği, itirazın komisyonca incelenerek karara bağlanacağı, hak sahipliği ve itiraz konusunda nihai kararın Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca verileceği öngörülmüştür.
Anılan hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, hak sahipliğinden yararlanabilmek için talep ve taahhütname vermenin zorunlu olduğu, talep ve taahhütnamelerin incelenip hak sahibi olmayanlara durumun yazılı olarak tebliğ olunacağı, bu tebligattan itibaren 15 gün içinde itirazda bulunulabileceği, bu itirazın mahalli komisyonca (Hak Sahipliği İnceleme Komisyonu) incelenip karara bağlanacağı, ancak hak sahipliği ve itiraz konusunda verilen kararlarla ilgili nihai kararın Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca verileceği, bu anlamda hak sahipliği konusunda Bakanlıkça verilecek kararın ilgililer tarafından dava konusu edilebileceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, 1.10.1995 tarihinde ... İli, ... İlçesi ve çevresinde meydana gelen depremde davacının ikamet ettiği ... Mahallesi, ... ada, ... sayılı parselde bulunan konutun ağır hasara uğraması üzerine süresi içinde talep ve taahhütname vermesiyle hak sahibi yapıldığı, şikayet üzerine davacı ve diğer hak sahibi sayılan kişilerin durumunun Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca yeniden incelendiği, söz konusu konutta ikamet eden evli evlatların hak sahipliklerinin iptal edilmesi gerektiğinin ... günlü, ... sayılı inceleme raporunda belirtilmesi üzerine Bakanlık Makamından alınan ... günlü, ... sayılı olurla davacının hak sahipliğinin iptal edilidiği, davacının 1.7.1997 tarihinde ... Kaymakamlığına verdiği itiraz dilekçesi üzerine konunun tekrar Teftiş Kurulu Başkanlığına intikal ettirildiği, Teftiş Kurulu Başkanlığının ... günlü, ... sayılı yazısı uyarınca itirazların uygun görülmediğinin ... günlü, ... sayılı yazı ile ...
Deprem Bölgesi Müstakil Kontrol Müdürlüğüne bildirildiği, adı geçen Müdürlüğün de ... günlü, ...sayılı yazı ile durumu ... Kaymakamlığına bildirdiği, bu işlemin davacıya 27.11.1997 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine 10.12.1997 tarihinde bakılmakta olan davanın açıldığı, idare mahkemesince, hak sahipliğinin iptal edildiğine ilişkin işlemin davacıya hangi tarihte tebliğ edildiğinin dosyadaki bilgi ve belgelere göre tespiti mümkün olmadığından, davacının bu işlemi en geç itiraz dilekçesini kaymakamlık makamına verdiği 1.7.1997 tarihinde öğrendiğinin kabulü gerektiği, bu tarihten itibaren 60 gün beklenerek sonraki 60 içinde dava açılması gerekirken, 10.12.1997 tarihinde açılan davada süreaşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın süre yönünden reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar idare mahkemesince, davacının hak sahipliğinin iptaline ilişkin işleme karşı Bayındırlık ve İskan Bakanlığına yapmış olduğu itirazı içeren dilekçeyi ... Kaymakamlığına verdiği 1.7.1997 tarihinden itibaren 60 gün bekleyip, izleyen 60 gün içinde davasını açması gerekirken, bu süreler geçirildikten sonra Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca itiraz hakkında verilen ... tarih ve ... sayılı işlemin iptali istemiyle 10.12.1997 tarihinde açılan davada, 2577 sayılı Kanunun 14/6 ve 15/1-b maddeleri uyarınca süreaşımı bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, anılan Bakanlık tarafından itiraz üzerine tesis olunan ve nihai karar niteliğindeki 15.10.1997 tarih ve 14905 sayılı işlemin tebliğ tarihine göre yasal süresi içinde açılan davada, işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken, süre aşımı yönünden davanın reddedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne ... İdare Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı kararının esas yönünden incelenerek bir karar verilmek üzere bozulmasına 3.12.2002 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

DAN-KAR-DER; SAYI:1

 

 

Dairesi

Karar Yılı

Karar No

Esas Yılı

Esas No

Karar Tarihi

ONBİRİNCİ DAİRE

1997

4353

1997

2808

02/12/1997

 

KARAR METNİ

1-     HURDA VE HASARLI EMTİANIN 3065 SAYILI YASANIN 30/C MADDESİ KAPSA-
MINDA DEĞERLENDİRİLMESİ MÜMKÜN OLMADIĞINDAN BU EMTİANIN YENİ BİR TES-
LİME KONU EDİLMESİ HALİNDE YÜKLENİLEN KATMA DEĞER VERGİSİNİN İNDİRİM-
LER ARASINDA DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİ;
2- MÜCBİR SEBEPLE HURDA VEYA HASARLI EMTİA DURUMUNA GELEN MALLARIN
TAKDİR KOMİSYONUNCA BELİRLENECEK EMSAL BEDEL ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRİLE-
CEĞİ HK.

 

 


Meyva suyu imalatı ve ticaretiyle uğraşan yükümlü şirket tarafından
ihtirazi kayıtla verilen 1994 yılı Ağustos dönemine ilişkin katma de-
ğer vergisi beyannamesinde yer alan ve sel felaketi sonucunda tahrip
olan mallar nedeniyle yüklenilen katma değer vergisinin iadesi iste-
miyle açılan davayı; iadesi istenilen katma değer vergisinin iktisadi
ve teknik özelliğini yitiren emtiaya ait olduğu, 3065 sayılı Yasanın
30 uncu maddesinin (c) bendi uyarınca söz konusu mallara ilişkin katma
değer vergisinin indiriminin mümkün olmadığı gerekçesiyle reddeden İs-
tanbul 4.Vergi Mahkemesi kararına karşı yapılan temyiz başvurusunun
reddine ilişkin Danıştay Onbirinci Dairesinin 5.3.1997 gün ve 1997/670
sayılı kararının; yükümlü şirket tarafından, sözkonusu emtianın değe-
rinin düştüğü, ayrıca kırık şişe ve teneke kutuların bir kısmının sa-
tıldığı, bu nedenle indirimlerinin kabulü gerektiği ileri sürülerek
düzeltilmesi istenilmektedir.

Malların ve hizmetlerin her üretim ve dağıtım aşamasında tek
oranlı olarak alınan bir muamele vergisi niteliğinde olan katma değer
vergisinde esas olan, verginin her aşamada satış bedeli üzerinden he-
saplanmasının yanında her üretim ve dağıtım aşamasında yalnızca katma
değerin vergiye tabi tutulmasıdır. Buna göre vergi oranı, üretilen ma-
lın zincirleme her bir aşamasında meydana gelen katma değere uygula-
nır. Katma değer ise, hammadde veya ara malı olarak üretim faaliyetine
dahil edilen ya da nihai ürün olarak alındığı halde üretim süreci so-
nucunda yaratılan net değer şeklinde anlaşılmalıdır. Başka bir ifade
ile katma değer, üretim faktörlerinin üretim süreci sonunda yarattık-
ları değerler toplamıdır. Üretim sırasında yüklenilen katma değer ver-
gisi, üretim süreci sonunda elde edilen ürünün teslimi veya hizmetin
ifası nedeniyle tahsil edilen katma değer vergisinden indirilebilmek-
tedir.
Nitekim, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 29/1. madde-
sinde, mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesap-
lanan katma değer vergisinden, kendilerine yapılan teslim ve hizmetler
dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gös-
terilen katma değer vergisinin indirilebileceği, 34/1.maddesinde de,
yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait katma
değer vergisinin alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbu-
zu üzerinde ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni defterlere kay-
dedilmek şartıyla indirilebileceği hükme bağlanmıştır.
Katma değer vergisinin yansıtmalı bir vergi olma özelliği gözö-
nüne alındığında, bu verginin asıl yüklenicisi nihai tüketici olmakla
birlikte katma değer vergisinde vergi indirimi mükellefiyete bağlı bir
görev ve hak olmasının yanında bu hakkın kullanılması yasa koyucu ta-
rafından sınırlandırılmış, aynı yasanın 30.maddesinde ise mükellefle-
rin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisin-
den indiremeyecekleri vergiler sayılmış, (c) bendinde zayi olan malla-
rın alış vesikalarında gösterilen katma değer vergisinin indirim konu-
su yapılamayacağı belirtilmiştir.

Katma değer vergisi sisteminin, üretimin her aşamasında yaratı-
lan katma değerin vergilendirilmesi temel prensibi gözönünde bulundu-
rulduğunda, ticari faaliyetin konusunu oluşturan emtianın zayi olması
halinde üretim ve dağıtım aşamalarından geçmeyen bir üretim faaliyeti
nedeniyle yaratılan bir katma değerden sözedilemeyeceğine göre, daha
önce yüklenilen katma değer vergisinin indirim konusu yapılamayacağı
sonucuna ulaşılmaktadır.
Buna göre, uyuşmazlığın çözümü açısından değeri düşen mallara
ait katma değer vergisinin anılan yasanın 30.maddesi kapsamında değer-
lendirilip, değerlendirilemeyeceği hususunun irdelenmesi gerekmekte-
dir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 278.maddesinde yangın,
deprem
ve su basması gibi afetler yüzünden veyahut bozulmak, çürümek, kırıl-
mak, çatlamak, paslanmak gibi haller neticesinde iktisadi kıymetlerin-
de önemli bir azalış vaki olan emtia ile maliyetlerin hesaplanması mu-
tad olmayan hurdalar ve döküntüler, üstüpü, deşe ve ıskartaların emsal
bedel ile değerleneceği hükmü yer almıştır.
Emtianın nihai tüketime ulaşmadan işletme bünyesinde kaybolma-
sı, başka bir ifade ile, emtianın fiziksel varlığının tamamen yok ol-
ması nedeniyle ekonomik değerinin bulunmaması halinde malın zayi oldu-
ğundan sözedilebilecek iken, emtianın kullanım sonucunda ekonomik öm-
rünü tamamlaması ya da çeşitli etkenlerle değerinin düşmesi halinde i-
se hurda veya hasarlı mal söz konusu olacaktır.
Emtianın zayi olması durumunda yeni bir teslime konu edilemeye-
ceğinden katma değer doğmaması nedeniyle bu mala ilişkin olarak yükle-
nilen verginin indirim konusu yapılamayacağı açıktır. Böylece katma
değer vergisinin nihai tüketici gibi değerlendirilebilecek satıcı veya
üretici tarafından yüklenilmesi gerekecektir.
Oysa değeri düşen emtia (hurda veya hasarlı mal) nedeniyle yük-
lenilen katma değer vergisinin; değer kaybına isabet eden kısmının in-
dirimler arasında yer almaması, hurda veya hasarlı emtiaya ait kısmın
ise yeni bir teslime konu edilmesi halinde indirimler arasında değer-
lendirilmesi gerekmektedir.
Olayda ise, meyve suyu imalatı ve ticaretiyle uğraşan yükümlü
şirketin sel felaketi nedeniyle tahrip olan emtia ile iktisadi ve tek-
nik nedenlerle imha edilen emtiaya ait katma değer vergisinin 3065 sa-
yılı Yasanın (30) (c) maddesi uyarınca indirimler arasında gösterilme-
yerek ilgili dönem katma değer vergisi beyannamesinin ihtirazi kayıtla
verilmesi nedeniyle ödenen katma değer vergisinin tamamının geri öden-
mesi istenilmektedir.

Cam şişe ve teneke kutular halinde satışa sunulan meyve suları-
nın gerek sel felaketi nedeniyle tahrip olması, gerekse iktisadi ve
teknik nedenlerle imha edilmesi halinde meyve suları yeniden teslime
konu edilemeyeceğinden, zayi olduğunun kabulü gerekecek, bunun doğal
sonucu olarak da meyve sularının üretimi nedeniyle yüklenilen katma
değer vergisi indirim konusu yapılamayacaktır.

Öte yandan, söz konusu emtianın ayrılmaz parçası niteliğinde
bulunan ve fiziksel şeklindeki değişiklik nedeniyle hasarlı mal duru-
muna dönüşen cam şişe ve teneke kutu nedeniyle yüklenilen katma değer
vergisinin, değer kaybına isabet eden kısmının indirimler dışında -
rakılması, yeniden ve hasarlı haliyle teslim konusu edilmesi durumun-
da, hurda veya hasarlı bedele isabet eden ve bu kısım için yüklenilen
katma değer vergisinin indirim konusu yapılması katma değer vergisi
uygulaması ve vergide adalet prensibi yönünden uygun olacaktır.

Zira yükümlü şirket tarafından sel felaketi nedeniyle hasara
uğrayan cam şişe ve teneke kutuların, hasarlı haliyle satıldığı ileri
sürülerek, bu teslimlere ilişkin faturalar ibraz edilmiştir.
Ancak, yeniden teslim konusu yapılan kırık şişe ve hasarlı te-
neke kutuların, 213 sayılı Yasanın 278.maddesinden hareketle ve orta-
lama fiyat ve maliyet bedeli esaslarına göre belli edilemeyen emsal
bedellerinin ilgililerin müracaatı üzerine takdir komisyonunca takdir
yolu ile belli edileceği yolundaki 267.maddesi uyarınca, takdir komis-
yonunca emsal bedeli belirlenmediği gibi, sel felaketi nedeniyle ya-
pılmış bir hasar tespiti de bulunmamaktadır.
Ayrıca yeniden teslime
konu edilen hurda teneke kutu ile kırık şişenin üretim sırasında oluş-
tuğu ya da sel felaketi nedeniyle meydana geldiği yolunda herhangi bir
kanıt sunulamadığı görülmüştür.
Bu durumda, yalnızca yükümlü iddialarından hareketle söz konusu
teslimlere ait katma değer vergisi ile zayi emtia durumundaki meyve
suları nedeniyle yüklenilen katma değer vergisinin indirim konusu ya-
pılmasına veya indirim konusu yapılamadığı halde de yükümlü şirkete
geri ödenmesine olanak bulunmadığından, davanın reddi yolundaki vergi
mahkemesi kararını onayan Danıştay Onbirinci Dairesinin 5.3.1997 gün
ve 1997/670 sayılı kararında sonucu itibarıyla isabetsizlik görülme-
miştir.

Açıklanan nedenlerle, kararın düzeltilmesi isteminin reddine
karar verildi.
AYRIŞIK OY
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 13.maddesinde mücbir sebepler
sayılmış, 3.fıkrasında, kişinin iradesi dışında vukua gelen mecburi
gaybubet halinde de mücbir sebebin varlığının kabulü gerektiği belir-
tilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, meyve suyu imal ederek, cam şişe ve
teneke kutular içinde pazarlayan yükümlü şirketin, sel felaketi dola-
yısıyla iktisadi ve teknik özelliklerini yitiren emtianın imha edilme-
si sonucunda zayi olan emtiaya ilişkin olarak yüklendiği ancak indire-
mediği katma değer vergisini ihtirazi kayıtla verdiği beyanname üze-
rinden ödediği anlaşılmıştır.
Her ne kadar, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 30.mad-
desinin (c) bendinde zayi olan malların alış vesikalarında gösterilen
katma değer vergisinin indirim konusu yapılamayacağı hükme bağlanmış
ise de, yükümlü şirketin ticari faaliyet çerçevesinde ve ticari amaçla
ürettiği ürünün, iradesi dışında meydana gelen tabii afetler nedeniyle
kullanılamaz hale gelmesi ve ticari işleme konu edilememesi durumunda
yüklendiği katma değer vergisinin nihai tüketicisi olmadığı halde üze-
rinde kalması ve indirimler dışında bırakılması katma değer vergisinin
temel prensibi olan indirim kuralına aykırı olacaktır.

Kaldı ki, aynı yasanın 29.maddesi ile getirilen indirim, mükel-
lefiyete bağlı bir hak olup, maddede açıklandığı şekliyle; yüklenilen
katma değer vergisinin teslim veya hizmet ifası nedeniyle tahsil edi-
len katma değer vergisinden düşülmesi suretiyle ödenecek verginin he-
saplanmasında (veya tahsilatında) ve izlenmesinde pratik bir yöntem
olmaktadır. Zira katma değer vergisi tahsil etmek indirim hakkından
yararlanmak için tek başına yeterli koşul değildir.
Bu durumda, yükümlü şirketin ihtirazi kayıtla verdiği beyanna-
menin 47. satırında gösterilmek suretiyle indirimler dışında bırakılan
ve sel felaketi dolayısıyla imha edilen emtiaların üretimi sırasında
yüklenilen katma değer vergisinin, olaydaki mücbir sebep hali gözönün-
de bulundurularak yükümlü şirkete geri ödenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, kararın düzeltilmesi yolundaki istemin
kabulü ve vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği görüşüyle aksi
yöndeki karara katılmıyoruz.
(DAN-DER; SAYI:96)