Yeni Sayfa 11
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2004/17
Karar Sayısı : 2007/59
Karar Günü : 17.5.2007
İTİRAZ YOLUNA
BA?VURAN : Konya
1. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU :
2.6.1934 günlü, 2489 sayılı
Kefalet Kanunu’nun 6. maddesinin Anayasa’nın 2., 10.,
38. ve 70. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
Yeni Sayfa 12
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2004/17
Karar Sayısı : 2007/59
Karar Günü : 17.5.2007
İTİRAZ YOLUNA
BA?VURAN : Konya
1. İdare Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU :
2.6.1934 günlü, 2489 sayılı Kefalet Kanunu’nun 6.
maddesinin Anayasa’nın 2., 10., 38. ve 70.
maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I - OLAY
PTT’de memur olarak görev yapan davacının, bir
kısım telefon abonelerinden tahsil ettiği telefon ücretlerini ilgili hesaba
intikal ettirmemesi nedeniyle zimmet suçu işlediği gerekçesiyle hizmetten
çıkarılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada,
itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu
kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II - İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü
şöyledir:
“İTİRAZIN KONUSU: 2489 sayılı Kefalet
Kanununun 6. maddesinde “Kefaletli memur ve müstahdemlerden teftiş ve tahkik
neticesinin de zimmet veya ihtilasları anlaşılanlar derhal usulüne göre
hizmetlerinden çıkarılır ve haklarında ayrıca kanuni takibat yapılır. Bunlara
açıkta kaldıkları müddetçe herhangi bir nam ile maaş veya ücret verilmez. Ancak
suçları muhakeme ile sabit olduğu takdirde zimmete geçirilen para ve menkul
kıymetleri ve ayniyatı verseler bile ihtilas şeklinde zimmet yapanlar bir daha
Devlet işlerinde kullanılmazlar. Yetim ve dulların hakları mahfuz kalmak
şartiyle tekaüt hakkından da mahrum kalırlar.
Adiyen
zimmettar olanlar hakkında Ceza Kanununun hükümleri
tatbik edilmekle beraber bunlar da para ve ayniyatın alınıp verilmesi ve elinde
tutulması gibi işlerde kullanılmazlar.
Zimmet veya ihtilas edilen para ve
menkul kıymetlerle ayniyattan doğan kefalet
sandıklarının alacakları, devlet alacakları gibi rüçhanlıdır. Kefalet Sandığının
hak ve alacakları Maliye vekaletince takip olunur”
hükmüne yer verilmektedir. Anılan maddenin Anayasanın 2.,
10., 38. ve 70. maddelerine aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle 2489 sayılı
Yasanın 6. maddesinin iptali talebidir.
ANAYASA MAHKEMESİNE MÜRACAAT ?EKLİ VE
NEDENİ: Anayasanın 152/1. maddesinde “Bir davaya bakmakta olan mahkeme,
uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya
aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi
olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar
davayı geri bırakır” hükmü düzenlenmektedir.
Bakılan davada, davacının, zimmet
suçu işlediği iddiasıyla yapılan soruşturma sonunda; 2489 sayılı Yasanın 6.
maddesi uyarınca hizmetten çıkarıldığı, aynı isnatla adli yargıda açılan davanın
derdest olduğu, işlem sebebiyle davacının görevle ilişiğinin kesilmesi sebebiyle
dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda 2489 sayılı Yasanın 6.
maddesi, açılan idari davanın çözümünde, uygulanması gereken mevzuat hükmü
konumundadır.
İLGİLİ ANAYASA MADDELERİ:
1 - ANAYASANIN 2. MADDESİ: Anayasanın
2. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı,
başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir
hukuk Devletidir” hükmüne yer verilmiştir. Hukuk Devletinin unsurları Doktrinde
ayrıntılı olarak sayılmış bunlardan bazıları a)
Kuvvetler ayrılığı, b) Normlar hiyerarşisi ve c)Kanunilik ilkeleridir.
Kuvvetler Ayrılığı ilkesi Yasama,
yürütme ve yargı erklerinin ayrılığını ve eşitliğini ifade eder. Normlar
Hiyerarşisi ise; kısaca Yönetmeliklerin Tüzüklere, Tüzüklerin Yasalara,
Yasaların ise Anayasaya aykırı olamayacağı anlamına gelmektedir. Kanunilik
ilkesi ise; Devletin, önceden anlaşılır, uygulanabilir kurallar koyması ve
herkes gibi bu kurallara Devlet Organlarının da bağlı olmasını ifade eder.
2 - ANAYASANIN 10. MADDESİ:
Anayasanın bu maddesinde Yasama, yürütme ve yargı yetkisi düzenlenerek kuvvetler
ayrılığı ilkesi ortaya konulmuştur. Bu durumda idari işlemle yargılama konusu
olan bir suç hakkında suçun subutu ve kesinleştiği
yolunda hüküm kurulamıyacağı gibi buna cevaz veren
yasal düzenleme de yapılamaz.
3 - ANAYASANIN 38. MADDESİ:
Anayasanın bu maddesinde suç ve cezalara ilişkin esaslar düzenlenmiş olup, 4.
fıkrasında “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmüne
yer verilmiştir. Buna göre, idari işlemin sebep unsuru eğer ceza hukuku ve
disiplin hukuku yönünden de suç oluşturmakta ise kişinin suçluluğunun yargı
kararı ile sabit olması gerekmektedir. Yargı kararıyla henüz sabit hale gelmeyen
bir fiil kesinleşmiş suç kabul edilerek kesin işlem tesis edilmemelidir.
4 - ANAYASANIN 70. MADDESİ:
Anayasanın 70. maddesinde “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir.
Hizmete alınmada, görevin
gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez” hükmüne yer
verilmiştir. Buna göre kamu hizmetine girmede (ve göreve devam koşullarında)
görevin gerektirdiği niteliklerden başka nitelik aranamaz, bu doğrultuda
düzenleme de (yasa-tüzük- yönetmelik) yapılamaz. Bu sebeple, kamu görevine devam
koşullarının, farklı kurumlarda farklı düzenlenmesi gerekir.
ANAYASA MADDELERİ ÇERÇEVESİNDE
DAVA KONUSU OLAYIN DE?ERLENDİRİLMESİ:
Bakılan davada davacının Emirgazi PTT müdürlüğünde görev yaptığı, abonelerin
şikayeti üzerine telefon faturalarının bedellerinin
alınıp hesaba aktarılmadığı gerekçesiyle soruşturma açıldığı. 17.07.2002
tarihinden itibaren görevinden uzaklaştırıldığı, isnatla ilgili olarak
Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulduğu ve Ereğli Ağır Ceza
Mahkemesinin 2002/73 sayılı dosyasında zimmet suçundan dava açılıp davanın
derdest olduğu idari yönden de 29.08.2002 gün ve 143 sayılı Yüksek Disiplin
Kurulu kararı ile 2439 sayılı
Yasanın 6. maddesi uyarınca hizmetten çıkarılmasına karar verildiği, Disiplin
Yönünden ise; göreve devamına engel bir mahkumiyet
almaması ve yeniden göreve başlaması halinde durumun incelenmesine karar
verildiği anlaşılmaktadır.
Gerek Yasa maddesinin gerekse Yüksek
Disiplin Kurulu kararının değerlendirmesinden 6. maddede öngörülen kararın,
(hizmetten çıkarma kararının) ilişiğin kesilip, kamu görevine son verilmesi
niteliğinde bir disiplin cezası olmayıp, görevle geçici olarak ilişiğin kesilip,
yargı kararı sonuna kadar görevin askıya alındığı idari nitelikli bir tedbir
kararı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü, Yasada “...
açıkta kaldıkları müddetçe...” ibaresi ve “...
adiyen zimmettar
alanların bir daha para ve ayniyat işlerinde kullanılamayacağı” ibarelerine yer
verilmiş olup, burada düzenlenen müeyyidenin
ceza yargısı sonuna kadar tedbir nitelikli idari bir tasarruf olduğu sonucuna
varılmaktadır.
Yine Yüksek Disiplin Kurulu
kararında; dava konusu işlem “idari yönden” tesis edilmiş olup” disiplin
yönünden yargılama sonunda göreve dönerse gereğinin yapılacağı belirtilmiştir.
Buradan da dava konusu işlemin yasal
dayanağı olan 6. maddesince; kamu göreviyle kesin irtibatı kesen göreve son
işlemi olmayıp, görevden uzaklaştırma nitelikli bir tedbir kararı olduğu sonucu
doğmaktadır. Nitekim, Danıştay 5. Dairesi de
14.04.2003 gün ve 2003/1382 sayılı Kararında 6. maddenin, göreve son vermeyi
değil görevden uzaklaştırmayı öngören tedbir nitelikli karar olduğu sonucuna
varılmıştır.
Bu bağlamda, tedbir nitelikli geçici
görevden uzaklaştırmayı düzenleyen 2489 sayılı Kefalet Kanununun 6. maddesinin,
Anayasaya uygunluk sorunu değerlendirilecek olursa;
1 - Yasa maddesi, soruşturma
sırasında zimmet veya ihtilasları anlaşılanların derhal hizmetten çıkarılacağını
düzenlemektedir. Zimmet ve ihtilas ceza kanununa göre teknik bir suç olup, bu
suçun subuta ermesinin yargı kararı ile olanaklı
olacağı kuşkusuzdur. Dolayısıyla, anılan suçun disiplin soruşturmasıyla
subuta erdiğini kabul etmek, Anayasanın 2 ve 70.
maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
2 - Yasada “...
açıkta kaldıkları müddetçe herhangi bir zam ile maaş veya ücret verilmez”
hükmü yer almaktadır. Anılan müessesenin, tedbir nitelikli geçici görevden
uzaklaştırma olduğu kabul edilirse bu hükmün kabul edilebilirliği
bulunmamaktadır. Çünkü tüm kamu görevlileri için genel personel mevzuatı
niteliğinde olan 657 sayılı Yasada geçici görevden uzaklaştırma hali 137 ve
devamı maddelerinde düzenlenmiş olup bu yasada, personel için hem mali hem idari
bir çok güvence düzenlenmiştir.
Örneğin 141. maddede, görevden uzaklaştırılanların aylıklarının üçte ikisinin
ödeneceği, göreve iadesi halinde kalan kısmın iade edileceği, 142. maddede
görevden çıkarma sonucu çıkmayan memurun derhal göreve başlatılacağı 143.
maddede tedbir gereğinin ortadan kalktığı hallerde göreve başlatmanın zorunlu
olduğu 145. maddede, disiplin soruşturması halinde tedbirin en fazla 3 ay
süreceği, ceza kavuşturmasında ise amirin her iki ayda bir durumu gözen
geçireceği kuralına yer verilmiştir.
Oysa 2489 sayılı Yasanın 6.
maddesinde suç yargı kararıyla subuta ermeden
görevli suçlu sayılmakta, açıkta iken hiç bir parasal güvence getirilmemekte,
tedbirin kaldırılma halleri öngörülmemekte, amire, istismarı önleyici görevler
verilmemekte, iade için hiç bir süre öngörülmemekte hatta,
iade hali hiç düzenlenmeyip idarenin takdirine-keyfine bırakılmaktadır.
Bu haliyle de yasa hükmü Genel
personel yasası hükümleriyle aşırı bir farklılık göstermekte olup, Devletin
657'ye tabi personeli bir çok yasal güvenceye sahip
iken 2489 sayılı Yasaya tabi personeli her türlü temel haktan mahrum
bırakılmaktadır.
Bu sebeple anılan yasanın 6.
maddelerde Anayasanın 2., 10., 38. ve 70. maddelerine
uyarlık bulunmamaktadır.
SONUÇ: Davacının hizmetten
çıkarılmasına ilişkin tedbir kararının dayanağı olan 2489 sayılı Yasanın 6.
maddesi, genel personel mevzuatı olan 657 sayılı Yasada düzenlenen aynı
nitelikli müessese ile aşırı farklılık arzedip
personel temel güvencelerden mahrum bırakıldığından Anayasanın 2.,
10., 38. ve 70. maddelerine aykırı olduğu düşüncesiyle ve iptali talebiyle
Anayasa Mahkemesine gidilmesine, dava dosyasının tüm belgeleriyle onaylı
suretinin dosya oluşturularak karar aslı ile birlikte Anayasa Mahkemesine
sunulmasına, iş bu karar ile dosya suretinin Yüksek Mahkemeye ulaşmasından
itibaren beş ay süre ile karar verilinceye kadar davanın bekletilmesine, 5 ay
içinde netice gelmezse davanın mevcut mevzuat hükümlerine göre çözümlenmesine,
31.12.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
III - YASA METİNLERİ
A - İtiraz Konusu Yasa Kuralı
2489 sayılı Kefalet Kanunu’nun itiraz konusu 6.
maddesi şöyledir:
“Kefaletli memur ve müstahdemlerden teftiş ve
tahkik neticesinde zimmet veya ihtilâsları anlaşılanlar derhal usulüne göre
hizmetlerinden çıkarılır ve haklarında ayrıca kanuni takibat yapılır. Bunlara
açıkta kaldıkları müddetçe herhangi bir nam ile maaş veya ücret verilmez. Ancak
suçları muhakeme ile sabit olduğu takdirde zimmete geçirilen para ve menkul
kıymetleri ve ayniyatı verseler bile ihtilâs şeklinde zimmet yapanlar bir daha
Devlet işlerinde kullanılmazlar. Yetim ve dulların hakları mahfuz kalmak
şartiyle tekaüt hakkından da mahrum kalırlar.
Adiyen
zimmettar olanlar hakkında Ceza Kanununun hükümleri
tatbik edilmekle beraber bunlar da para ve ayniyatın alınıp verilmesi ve elinde
tutulması gibi işlerde kullanılmazlar.
Zimmet veya ihtilâs edilen para ve menkul
kıymetlerle ayniyattan doğan Kefalet Sandığının alacakları, Devlet alacakları
gibi rüçhanlıdır. Kefalet Sandığının hak ve alacakları Maliye Vekâletince takip
olunur.”
B - Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuruda, Anayasa’nın 2.,
10., 38. ve 70. maddelerine dayanılmıştır.
IV - İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca
Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Fulya
KANTARCIO?LU, Aysel PEKİNER, Ertuğrul ERSOY, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN,
Mustafa YILDIRIM, Fazıl SA?LAM ve A. Necmi
ÖZLER’in katılmalarıyla 18.3.2004 gününde yapılan
ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu üzerinde
durulmuştur:
Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28.
maddesine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun
ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı görürler veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına
varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidirler.
Ancak, bu kurallar uyarınca bir
mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve
mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da
o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın
değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan
kurallardır.
Kefalet Kanunu’nun 6. maddesinin birinci
fıkrasında, kefaletli memurların belli suçları işlemeleri durumunda hangi
işlemlerin yapılacağı, ikinci fıkrasında, adiyen
zimmet suçunu işleyenlerin hangi işlerde çalıştırılamayacağı ve üçüncü
fıkrasında da zimmet ve ihtilas edilen değerlerin takip usulü hakkında kurallar
öngörülmüştür.
İtiraz başvurusunda bulunan mahkemenin bakmakta
olduğu davada, davacının zimmet fiilini işlediğinin soruşturma sonucunda sabit
oldu iddiasıyla Yüksek Disiplin Kurulu kararı ile hizmetten çıkarılmasına
ilişkin işlemin iptali istenmiştir. Davayı görmekte olan mahkeme, davayı
çözümlerken 6. maddenin birinci fıkrasının ilk iki tümcesini uygulayarak
davacının usulüne uygun olarak hizmetten çıkarılıp çıkarılmadığını inceleyecek
ve bu kişiye açıkta kaldığı sürece maaş ve ücret verilip verilmeyeceğini
değerlendirecektir.
Maddenin birinci fıkrasının birinci ve ikinci
tümceleri dışında kalan bölümü ile ikinci ve üçüncü fıkraları davada uygulanacak
kurallar olmadığından yetkisizlik nedeniyle reddine, işin esasının incelenmesine
geçilmesine oybirliği ile karar verildi.
V - ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin
esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları
ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, Kefalet Kanunu’nun 6.
maddesindeki hizmetten çıkarma ile ilgili düzenlemenin ilişiğin kesilip kamu
görevine son verilmesi niteliğinde bir disiplin cezası olmayıp, görevle geçici
olarak ilişiğin kesilip, yargı kararı sonuna kadar görevin askıya alındığı idari
nitelikte bir tedbir kararı olduğunun Danıştay’ın uygulamalarıyla ortaya
konulduğu, yargı kararı ile sübuta ermeden görevlilerin suçlu sayıldığı, bu
kişilerin açıkta iken hiçbir parasal güvencesinin bulunmadığı, göreve iade için
hiçbir sürenin öngörülmediği, amire istismarı önleyici görevler verilmediği,
göreve iadenin idarenin takdirine bırakıldığı, bu durumda 657 sayılı Yasaya tabi
personel bir çok yasal güvenceye sahip iken 2489 sayılı Yasaya tabi personelin
her türlü haktan yoksun kaldığı, bunun da Anayasanın 2.,
10., 38. ve 70. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kefalet Kanunu’nun 6. maddesinin birinci fıkrasının
itiraz konusu birinci ve ikinci tümcelerine göre, kefaletli memur ve
müstahdemlerden teftiş ve tahkik neticesinde zimmet veya ihtilâsları
anlaşılanlar derhal usulüne göre hizmetlerinden çıkarılacak, haklarında kanuni
takibat yapılacak ve açıkta kaldıkları müddetçe herhangi bir nam ile maaş veya
ücret verilmeyecektir.
Buna göre, haklarında zimmet veya ihtilas suçunu
işlediği iddiası ileri sürülen, ancak yapılan soruşturma veya açılan dava
sonucunda böyle bir suç işlemediği anlaşılan kişileri de kapsayacak biçimde,
kefaletli memurların kamu hizmetinden çıkarılması ve bu kişilere açıkta
kaldıkları süre içerisinde herhangi bir ücret ödenmemesi söz konusu olacaktır.
Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin,
toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri
koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa ve yasa
koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan
devlettir.
Hukuk güvenliği, temel hak güvencelerinde korunan
ortak değerdir. Hukuk devleti hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm işlem ve eylemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerektirir.
Öte yandan Anayasa’nın 10. maddesinin birinci
fıkrasında herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit
olduğu belirtilmiştir.
Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik
ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin
amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını
sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık
tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve
topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi
yasaklanmıştır. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar
için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı
hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik
ilkesi çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla
değişik kurallar konulamaz.
Zimmet veya ihtilas suçunun
işlenmesi nedeniyle açılan her soruşturma sonucunda ilgili memur hakkında dava
açılamayabileceği, dava açılmış olsa bile bu davanın mahkûmiyetle
sonuçlanmasının mutlak olmadığı ve beraatla sonuçlanma olasılığının da
bulunduğu, davaların çok uzun sürdüğü gerçekleri göz önüne alındığında, zimmet
suçunu işlediği ileri sürülen kefaletli memurların herhangi bir kayıt ve şart
aranmaksızın hizmetten çıkarılmaları ve hizmetten çıkarıldıkları süre içerisinde
her türlü maaş ve ücretten yoksun bırakılmaları, Anayasa’nın hukuk devleti
ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Kefalet Kanunu’na tabi olarak çalışan memurlar ile
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na ve diğer yasalara tabi olarak çalışan
devlet memurları kendilerine ödenmesi gereken ücretler bakımından aynı
durumdadırlar. Başka bir anlatımla suç işlediği ileri sürülen memurların
disiplin veya ceza soruşturmasının güvenli bir biçimde yürütülebilmesi için
görevden geçici olarak uzaklaştırılmaları durumunda, ödenmesi gereken maaş ve
ücretler bakımından aralarında herhangi bir fark yoktur. 657
sayılı Devlet Memurları Kanununda bu kanuna tabi olanların disiplin veya ceza
soruşturması nedeniyle hizmetten geçici olarak uzaklaştırılmaları ve bu süre
içerisinde belli bir oranda ücret verilmesi öngörülürken, Kefalet Kanunu’na tabi
olarak çalışan memurların zimmet suçu işlediği gerekçesi ile hizmetten
çıkarılmaları ve herhangi bir biçimde kendilerine ücret verilmemesi aynı durumda
olanlara farklı kuralların uygulanması sonucunu doğurduğundan Anayasa’nın
eşitlik ilkesine aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. ve 10.
maddelerine aykırı olduğundan iptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 38. ve 70. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
VI - SONUÇ
2.6.1934 günlü, 2489 sayılı Kefalet
Kanunu’nun 6. maddesinin birinci fıkrasının birinci ve ikinci tümcelerinin
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 17.5.2007 gününde OYBİRLİ?İYLE karar
verildi.