Yeni Sayfa 8
27 Haziran
2007 ÇAR?AMBA
Resmî Gazete
Sayı : 26566
ANAYASA MAHKEMESİ
KARARI
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2007/45
Karar Sayısı : 2007/54
Karar Günü : 1/5/2007
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri Deniz BAYKAL, Önder SAV ve 134 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nün 121. maddesinin birinci fıkrasındaki “Anayasanın 102 nci maddesi
hükümlere göre” ibaresini eylemli olarak değiştiren Türkiye Büyük Millet Meclisi
kararının, bu karara dayalı uygulamanın ve bu uygulamanın ayrılmaz parçası olan
11. Cumhurbaşkanı’nın seçimine ilişkin 27.4.2007 günlü ilk oylamanın Anayasa’nın
96. ve 102. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve iptal kararı yürürlüğe
girinceye kadar bu uygulama ile oluşan içtüzük hükmünün yürürlüğünün
durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
Yeni Sayfa 7
27 Haziran 2007 ÇAR?AMBA
Resmî Gazete
Sayı : 26566
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2007/45
Karar Sayısı : 2007/54
Karar Günü : 1/5/2007
İPTAL DAVASINI AÇAN:
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Deniz BAYKAL, Önder SAV ve 134 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün
121. maddesinin birinci fıkrasındaki “Anayasanın 102 nci maddesi hükümlere göre”
ibaresini eylemli olarak değiştiren Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının, bu
karara dayalı uygulamanın ve bu uygulamanın ayrılmaz parçası olan 11.
Cumhurbaşkanı’nın seçimine ilişkin 27.4.2007 günlü ilk oylamanın Anayasa’nın 96.
ve 102. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve iptal kararı yürürlüğe
girinceye kadar bu uygulama ile oluşan içtüzük hükmünün yürürlüğünün
durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
I - İPTAL ve YÜRÜRLÜ?ÜN DURDURULMASI İSTEMLERİNİN GEREKÇESİ
Dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 121 inci maddesinin
birinci fıkrasında; Cumhurbaşkanının, Anayasanın 101 inci maddesinde yazılı
nitelikleri taşıyan adaylar arasından, Anayasanın 102 nci maddesi hükümlerine
göre seçileceği hususu yer almaktadır.
Anayasa’nın 102 nci maddesi aynen şöyledir:
“Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte
iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı
halinde değilse hemen toplantıya çağrılır.
Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından otuz gün önce veya
Cumhurbaşkanlığı makamının boşalmasından on gün sonra Cumhurbaşkanlığı seçimine
başlanır ve seçime başlama tarihinden itibaren otuz gün içinde sonuçlandırılır.
Bu sürenin ilk on günü içinde adayların Meclis Başkanlık Divanına bildirilmesi
ve kalan yirmi gün içinde de seçimin tamamlanması gerekir.
En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye
tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamazsa üçüncü oylamaya geçilir, üçüncü
oylamada üye tam sayasının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş
olur. Bu oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü
oylamada en çok oy almış bulunan iki aday arasında dördüncü oylama yapılır, bu
oylamada da üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilemediği
takdirde derhal Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri yenilenir.
Seçilen yeni Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görev süresi
dolan Cumhurbaşkanının görevi devam eder.”
Anayasanın 102 nci maddesi incelendiğinde; birinci fıkrada
toplantı yetersayısının ve Cumhurbaşkanı seçimi oylamasında uygulanacak oylama
türünün belirlendiği görülmektedir.
İkinci fıkrada seçimin başlaması, adayların bildirimi ve seçimin
tamamlanması için tanınan süreler, yani seçim takvimi düzenlenmiş; üçüncü
fıkrada Cumhurbaşkanı seçimi için yapılacak oylamalar ve karar yetersayıları
gösterilerek, son oylamada da Cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde Türkiye Büyük
Millet Meclisi seçiminin derhal yenileneceği hükmüne yer verilmiştir.
Dördüncü fıkrada ise, seçilen Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya
kadar, görev süresi dolan Cumhurbaşkanının görevinin devam edeceği ifade
edilmiştir.
Anayasanın, Cumhurbaşkanının seçiminde basit çoğunlukla
yetinmeyip, nitelikli toplantı ve karar yeter sayıları aramasının kökeninde,
Cumhurbaşkanının geniş bir Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğunca
seçilmesinin amaçlanması yatmaktadır. Çünkü böyle bir çoğunluğun genellikle
birden çok partinin bir Cumhurbaşkanı üzerinde uzlaşması ile ortaya çıkabileceği
açıktır. Bu türden bir uzlaşma ise ancak çeşitli partilerce “kabul edilebilir”
nitelikte adaylar üzerinde olabilmektedir. Kuşkusuz bu kabul edilebilirliğin
ölçüsü de yalnız Anayasanın 101 inci maddesi değil, onun yanı sıra Anayasanın,
tüm maddeleri için uygulama ve yorum ilkelerini açıklayan Başlangıç kısmı ve
özellikle Anayasada belirtilen Cumhuriyetin nitelikleri olmalıdır.
Anayasanın 102 nci maddesinde öngörüldüğünü belirttiğimiz yeter
sayılardan, toplantı yetersayısı üzerinde bir tartışma açılmış ve birinci
fıkrada belirtilen “üçte iki çoğunluk”un, toplantı değil, karar yetersayısı
olduğu doğrultusunda değerlendirmeler yapılmıştır.
Hatta 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yürürlüğe
girdikten sonra yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri de, bu değerlendirmelere
uygun olarak gerçekleştirilmiştir.
Kuşkusuz şimdiye kadar yapılan seçimlerde Anayasanın 102 nci
maddesinin birinci fıkrasında öngörülen üçte iki çoğunluğun toplantı yetersayısı
olarak düşünülmemiş ve aranmamış olması ve bu uygulamanın şimdiye kadar Anayasa
Mahkemesinde bir iptal davasına konu yapılmamış bulunması, geçmişteki
uygulamaların Anayasaya uygun olduğu hukuki sonucunu doğurmaz.
Anayasanın 102 nci maddesi dikkatlice incelendiğinde, birinci
fıkrada belirtilen yetersayının aslında bir toplantı yetersayısı olduğu da
açıkça görülmektedir.
Birinci fıkradaki yeter sayının toplantı yeter sayısı olduğunu
aşağıda belirtilen hususlar tartışmaya yer bırakmayacak bir biçimde ortaya
koymaktadır:
1 - 102 nci maddenin üçüncü fıkrasında karar yeter sayıları
birinci ve ikinci oylamalar için üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu, üçüncü ve
dördüncü oylamalar için ise üye tamsayısının salt çoğunluğu olarak
gösterilmiştir. Yani, karar yeter sayısı her oylama için Türkiye Büyük Millet
Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu değildir. Üçüncü fıkrada belirtilen
üçüncü ve dördüncü oylamalarda üye tam sayısının salt çoğunluğu ile
Cumhurbaşkanı seçilebilmektedir. 102 nci maddenin birinci fıkrasında belirtilen
yeter sayı eğer karar yeter sayısı olsaydı, üçte iki çoğunluğun yanı sıra,
üçüncü ve dördüncü oylamalar için karar yetersayısı olan salt çoğunluğun da bu
fıkrada gösterilmiş olması gerekirdi. Halbuki sadece üçte iki çoğunluk
belirtilmekle yetinilmiştir.
2 - Birinci fıkradaki “üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile”
ibaresinin birinci fıkradan çıkarılması halinde, üçüncü fıkrada belirtilen yeter
sayılarla seçim yapılabilmekte, yani, karar yeter sayısı konusunda herhangi bir
eksiklik doğmamaktadır.
3 - Bu durumda; eğer birinci fıkradaki “üçte iki çoğunluk ile”
ibaresinin metinden çıkarıldığı varsayıldığında karar yeter sayısı konusunda bir
eksiklik doğmuyorsa, üçüncü ve dördüncü oylamalarda üye tam sayısının salt
çoğunluğu da karar yeter sayısı ise, yani üçte iki çoğunluk dışında bir başka
karar yeter sayısı da öngörülmüşse, birinci fıkradaki yeter sayının anlamının ve
niteliğinin ne olduğu sorusu akla gelmektedir.
Bir hukuk devletinde Anayasa koyucunun abesle iştigal ettiği
düşünülemeyeceğine göre, 102 nci maddenin birinci fıkrasında üçüncü fıkradan
ayrı olarak ifade edilen yetersayının özel bir anlamı ve işlevi olması
gerekmektedir; bu da, yukarıdaki açıklamalar değerlendirildiğinde, bu
yetersayının toplantı yetersayısı olduğudur.
Bu toplantı yeter sayısının Cumhurbaşkanı seçiminde yalnız
birinci oylamada değil fakat dört oylamanın her birisinde de aranması gerektiği,
102 nci maddenin kaleme alınış biçiminden açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü 102 nci
madde, oylamaların herhangi birisi için toplantı yetersayısı konusunda ayrıca
farklı bir düzenleme yapmamıştır.
Anayasanın 102 nci maddesinde özel olarak belirtilen bir
toplantı yeter sayısı varken, Anayasanın 96 ncı maddesinde belirtilen toplantı
yeter sayısının uygulanması olanaksızdır. Çünkü; Anayasanın toplantı ve karar
yeter sayılarına ilişkin ilkeleri düzenleyen tek hükmü olan 96 ncı maddesinin
birinci fıkrasında, “Anayasada başkaca hüküm yoksa, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üye tam sayısının en az üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt
çoğunluğu ile karar verir.” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm, görüldüğü gibi,
Anayasada başkaca yeter sayı belirtilmiş olan halleri 96 ncı maddenin kapsamı
dışında tutmaktadır. Anayasanın 102 nci maddesinde de özel bir toplantı yeter
sayısı öngörülmüştür.
Yukarıdaki açıklamalarımızın gösterdiği gibi, Anayasanın 102 nci
maddesinde belirtilen özel toplantı yeter sayısına değil, 96 ncı maddede
belirtilen genel toplantı yeter sayısına uyularak oluşturulacak bir toplantı
ortamında yapılacak Cumhurbaşkanı seçimi oylaması ve bu doğrultuda alınacak bir
karar Anayasanın 96 ncı ve 102 nci maddelerine aykırı düşer. Böyle bir karar
aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 121 inci maddesi ile de
bağdaşmaz. Çünkü; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 121 inci maddesinde
de, Cumhurbaşkanı seçiminin Anayasanın 102 nci maddesindeki esaslara uyularak
yapılacağı hükmü yer almaktadır.
27.04.2007 tarihinde Cumhurbaşkanı seçiminin ilk oylaması
öncesinde, Cumhurbaşkanı seçiminde 102 nci maddede öngörülen toplantı yeter
sayısının uygulanması gerektiği konusundaki Kemal Anadol’un uyarısı üzerine
açılan usul tartışmasından sonra Başkan burada 96 ncı maddedeki genel toplantı
yetersayısının uygulanması gerektiğini ifade etmiş ve bu görüşünü oya sunmuştur.
Yapılan oylama sonucunda görüş bir karara dönüşmüştür ve uygulama bu karar
doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent
Arınç’ın konuyla ilgili toplantı yetersayısı hakkındaki görüşleri Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı İletişim Ofisi’nce yayınlanan “Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Bülent Arınç’ın Cumhurbaşkanlığı Seçim Süreci Hakkında Kamuoyunu
Bilgilendirmek İçin Düzenlediği Basın Toplantısı Konuşma Metni”nin 6 ncı
sayfasında bu açıklama şu şekilde yer almaktadır.
Değerli Dinleyenler,
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda toplantı yeter sayısının
367 olacağı iddiası tamamen yanlıştır ve hiçbir geçerliliği yoktur. Bu iddia
hukuku zorlamanın ötesinde, hukuku katletmektir. O gün Meclisi yönetecek Başkan
olarak, benden önce cumhurbaşkanlığı seçimini yöneten tüm Meclis Başkanlarının
yaptığı gibi, Anayasa’nın 96. maddesine göre toplantı yeter sayısı olan 184
üyeyi Genel Kurul’da gördüğüm anda seçime başlayacağım. Bu, Anayasamıza,
İçtüzüğümüze uygundur ve şimdiye kadar hep böyle yapılmıştır.
Aksini iddia etmek hukuka ideolojik saplantıyla bakmak anlamına
gelir. “367 tezi” gelecekte hiçbir zaman unutulmayacaktır. Eminim ki “Hukuk
kullanarak demokrasi nasıl devreden çıkartılır” sorusuna hep “367 tezi” örnek
olarak gösterilecektir.
Bu açıklamada ortaya konulan görüş, yukarıda da ifade edildiği
gibi Cumhurbaşkanlığı seçiminin 27.04.2007 tarihli ilk oylamasında tekrarlanmış,
meclis kararına dönüşmüş ve aynen uygulanmış. Ne Anayasanın 96 ncı ne de 102 nci
maddesinde öngörülen toplantı yetersayılarının bulunup bulunmadığını gösterecek
bir yoklama da yapılmamıştır.
Halbuki Cumhurbaşkanının 4779 sayı ve 02.01.2003 tarihli Kanunun
ve 5022 sayılı ve 17.12.2003 tarihli Kanunun ikinci kez görüşülmesi için Türkiye
Büyük Millet Meclisine iadesine ilişkin tezkerelerinde de açıkça ifade edildiği
gibi; Anayasada genel kuraldan ayrılarak toplantı ve karar yeter sayısı için
özel düzenleme bulunan durumlarda, herhangi bir itiraz veya kuşku olmasa bile,
sonradan ortaya çıkabilecek duraksama ya da tartışmalara gerek bırakmamak için
toplantı ve karar yeter sayılarına ulaşıldığının, sayısal verileri ile birlikte
tutanağa geçirilmesi gerekir.
Toplantı yeter sayısının ayrık olarak belirlendiği durumlarda,
bu toplantı yeter sayısına ulaşıldığını gösterebilecek tek veri “yoklama”
sonuçlarıdır. Oturumu yöneten Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı veya
Başkanvekili gündemin özel toplantı yeter sayısı öngörülmüş seçim maddesine
geçerken, bir yoklama ile bu toplantı yeter sayısına ulaşılıp ulaşılmadığını
tespit etmek zorundadır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi bütün ülke için çok önemli ve
Anayasanın çok özel bir toplantı yeter sayısı belirlediği bir olayda, oturumu
yöneten Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının Anayasanın 96 ncı maddesinde
belirtilen toplantı yetersayısının oluştuğu konusunda kendi varsayımına göre
hareket etmesi, Anayasanın 102 nci maddesinde belirtilen özel toplantı
yetersayısına ulaşılıp ulaşılmadığını araştırmaması ve yoklama yapmayarak
katılımı kesin bir şekilde belirlemekten kaçınması kabul edilemez. Çünkü bu,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Başkana tanınan yetkinin kötüye
kullanılmasına imkan tanımak olur.
?öyle ki; birleşimin açılması ile, özel bir toplantı yeter
sayısı öngörülen yani mutlaka belli sayıda üyenin katıldığı bir ortamda
gerçekleşmesi gereken bir işlemle ilgili bir gündem maddesinin görüşülmesine ve
oylamasına geçilmesi, birbirinden farklı hususlardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir birleşim İçtüzüğün 55 ve 57
nci maddelerine göre yoklama yapılmadan açılabilir. Ancak, gündemde özel bir
toplantı yeter sayısının öngörüldüğü bir hususla ilgili bir madde varsa, bu
maddenin görüşülmesine mutlaka bir yoklama yapılıp toplantı yeter sayısına
ulaşıldığı belirlendikten sonra geçilebilir. Bu, o husus için özel toplantı
yeter sayısı öngörülmüş olmasının doğası gereğidir. Aksi taktirde birleşim
başında Anayasanın 96 ncı maddesinde belirtilen toplantı yeter sayısının
bulunduğunda tereddüde düşülmediği için Başkan tarafından yoklama yapılmadan
açılan veya yapılan yoklamada 96 ncı maddedeki toplantı yeter sayısına
ulaşıldığı anlaşılan bir birleşimde, özel toplantı yeter sayısı gereken bir
hususun görüşülmesine ve oylamasına, bu yeter sayıya ulaşılamamış olmasına
rağmen rahatlıkla geçilebilir.
Anayasanın ve İçtüzüğün ise, özel toplantı yeter sayısı
düzenlenen durumlarda, özel toplantı yeter sayısının ihmal edilmesine,
etkisizleştirilmesine yol açabilecek böyle bir uygulamaya imkan tanıyacağı
savunulamaz; Bu doğrultuda bir yorum da yapılamaz.
11. Cumhurbaşkanı seçiminin ilk oylamasından önce yapılan
açıklamalar, ilk oylamanın yapılacağı toplantıda, Anayasanın 102 nci maddesinde
öngörülen özel toplantı yetersayısına ulaşılmasının olanaksız olduğunu
göstermiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ise, yukarıda da belirtildiği
gibi basına yaptığı açıklamalarda, oylamadan önce yoklama yapmayacağını ve
Anayasanın 96 ncı maddesinde belirtilen genel toplantı sayısı olan 184’e
ulaşıldığında birleşimi açacağını ifade etmiştir.
Böylece 11. Cumhurbaşkanı seçiminin ilk oylamasına Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanının Anayasanın 96 ncı maddesinde belirtilen genel toplantı
yeter sayısına ulaşıldığını varsayarak ve usul tartışmasında Kemal Anadol’un
yaptığı uyarıya rağmen yoklama yapmaksızın açtığı birleşimde geçilmiş; TBMM
Genel Kurulu’nun aldığı karara dayanarak Anayasanın 96 ncı maddesinde belirtilen
toplantı yetersayısına ulaşıldığı varsayılan bir ortamda oylama yapılmıştır.
Kemal Anadol’un toplantı yetersayısının salonda bulunmadığı ve yoklama yapılması
gerektiği doğrultusundaki istem ve itirazı ise Meclis Başkanınca içtüzükte işari
oya geçilirken 20 Milletvekilinin yoklama isteyebileceği, böyle bir talebi varsa
2O arkadaşını içeriye çağırarak yoklama talebinde bulunmaları gerektiği sözleri
ile yanıtlanmıştır. Halbuki 20 Milletvekilinin yoklama istemesi işari oyla
ilgili bir husustur, Cumhurbaşkanı seçimi ise gizli oyla gerçekleştirilmesi
gereken bir konudur. Bu ortamda yapılan oylamanın sonuçları da, oylamanın özel
toplantı yetersayısının oluşmadığı bir ortamda gerçekleştiğinin göstergesidir.
Bu arada TBMM Başkanı oylamaya geçildikten sonra bir kısım
üyelerin isimlerini zikrederek isimlerini tutanağa geçirtmiş ve toplantı
yetersayısına dahil edeceğini ifade etmiştir. Halbuki, herhangi bir yoklama
sürecin hiçbir aşamasında yapılmadığı için bu isimlerin toplantı yetersayısına
dahil edilmesinin hiçbir hukuki geçerliliği yoktur. Sonradan isimlerini saydığı
(6) kişi toplantı yetersayısına dahil edilerek, sayının (368) olduğunu
belirtmesi bile toplantı açılırken (367) yetersayısının olmadığının kanıtıdır.
Ayrıca bu isimlerin oylama sonucundaki karar yetersayısına dahil edilmek
istenmesinin de hiçbir hukuki dayanağı yoktur.
Oylama sonucu, Cumhurbaşkanı seçimi için Anayasanın 102 nci
maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen karar yeter sayısına ulaşılamadığını
gösterdiği için, ikinci oylamaya geçileceği oylama tarihi ile birlikte Başkan
tarafından Genel Kurula bildirilmiştir. Halbuki, özel toplantısına ulaşılamaması
durumunda, oylamaya geçilmeden birleşimin kapatılması gerekirdi.
Bu uygulama, TBMM’nin 96 ncı birleşiminde aldığı kararla
birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Cumhurbaşkanının Anayasanın
102 nci maddesinde belirtilen esaslara göre seçileceğine ilişkin 121 inci
maddesinin birinci fıkrası hükmü ile bağdaşmamaktadır. Çünkü seçim TBMM’nin
aldığı karara dayalı olarak Anayasanın 102 nci maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen özel toplantı yeter sayısının olduğu bir ortamda değil, Anayasanın 96
ncı maddesindeki toplantı yeter sayısına ulaşıldığını Başkanın varsaydığı bir
ortamda yapılmıştır. Söz konusu karar ve uygulamanın, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 121 inci maddesinde Anayasanın 102 nci maddesine aykırı
eylemli bir değişiklik anlamını taşıdığında hiçbir kuşku yoktur.
Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen Anayasanın
148 inci maddesinin birinci fıkrası şöyledir: “Anayasa Mahkemesi, kanunların
kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa
değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak,
olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde
kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa
Mahkemesine dava açılamaz.”
Ancak Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında belirtildiği gibi,
Anayasa Mahkemesi görevini, önüne gelen yasama işleminin taşıdığı adla bağlı
kalarak yerine getirmez.”
Yasama organınca, Anayasada Anayasa Mahkemesinin denetim alanı
içinde gösterilen işlemlerden başka isimler altında ve başka yöntemler
uygulanarak oluşturulan yasama işlemleri de, eğer etkileri, nitelikleri ve
içerikleri bakımından Anayasa Mahkemesinin denetimine bağlı yasama işlemleriyle
eş durumda ise, bunların da Anayasa Mahkemesinin denetim alanı içinde olduğu,
Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararıdır.
Anayasa Mahkemesi pek çok olayda, adı içtüzük veya içtüzük
değişikliği olmadığı ve içtüzüklerin yapım ve değiştirilmesindeki yöntemler
uygulanarak oluşturulmadığı halde, değer ve etki bakımından birer içtüzük
düzenlemesi veya değişikliği niteliğinde olan yani içtüzüğün bir kuralını
değiştiren veya yeni bir içtüzük hükmü yaratan Türkiye Büyük Millet Meclisi
kararlarını veya uygulamalarını içtüzük kuralı sayarak denetim alanı içinde
görmüştür.
Anayasa Mahkemesi kararlarında, İçtüzük ve İçtüzük sayılan işlem
ve uygulamaların tanımı şöyle yapılmıştır:
“İçtüzüğün bir kuralının değiştirilmesi ya da İçtüzüğe yeni bir
kural konulması niteliğinde olan TBMM işlem ve kararları, yeni bir İçtüzük
kuralı sayılır.” (E. 1999/12, K. 1999/5, K.t. 25.3.1999)
“İçtüzüğün bir kuralını değiştirme ya da İçtüzüğe yeni bir kural
koyma niteliğinde olan TBMM uygulama ve kararları, İçtüzük kuralı sayılır”. (E.
1996/19, K. 1996/13, K.t. 14.5.1996)
Cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili 96 ncı birleşimde toplantı
yetersayısı konusunda alınan karar ve bu karara dayalı olarak yapılan uygulama
ve oylama da, yukarıda açıklandığı gibi, eylemli bir içtüzük değişikliği
niteliğini taşımaktadır. Çünkü bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmaları ile ilgili bir kural oluşturmuştur ve Anayasanın 95 inci maddesine
göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını kendi yaptığı İçtüzük
hükümlerine göre yürütmektedir. Diğer yandan bu karar, uygulama ve oylama ile
Cumhurbaşkanı seçiminin Anayasanın 102 nci maddesinde belirtilen özel toplantı
yetersayısının değil, 96 ncı maddesinde belirtilen genel toplantı yeter
sayısının sağlandığı bir ortamda yapılacağı, İçtüzüğün 121 inci maddesinin
birinci fıkrasına rağmen, eylemli bir kural olarak ortaya çıkmış ve İçtüzüğün
121 inci maddesinde değişiklik sonucunu yaratmıştır. Eylemli olarak oluşturulan
bu kural ise, Anayasanın 102 nci maddesinin birinci fıkrasına ve 96 ncı
maddesine yukarıda açıklanan nedenlerle aykırıdır.
Anayasanın 102 nci ve 96 ncı maddelerine aykırı eylemli bir
içtüzük değişikliği niteliğini taşıyan söz konusu karar ve uygulamanın,
Cumhurbaşkanlığı seçimi oylaması ile iç içe somutlaşması nedeni ile bu oylamadan
ayrılması olanaksızdır. Bu nedenle bir içtüzük değişikliği niteliğini taşıyan
karar ve uygulamanın (Anayasa Mahkemesinin E. 1996/19, K. 1996/13, K.t.
14.5.1996 sayılı kararında olduğu gibi) Cumhurbaşkanı seçimi ilk oylaması ile
bir bütün olarak değerlendirilip iptali gerekir.”
II - METİNLER
A - İptali İstenilen Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı
TBMM’nin 27.04.2007 tarihli 96. Birleşiminde gerçekleşen ve birinci
oylama öncesinde ortaya çıkan Cumhurbaşkanı seçiminde gözetilmesi gereken
toplantı yeter sayısı ile ilgili usul tartışması sonucunda oluşan TBMM kararı,
bu karar doğrultusunda yapılan uygulama ile oluşan içtüzük ve buna göre yapılan
11. Cumhurbaşkanı seçiminin ilk oylamasıdır.
B - Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa’nın 96. ve 102. maddelerine
dayanılmıştır.
C - İlgili İçtüzük Kuralı
TBMM İçtüzüğü’nün Cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen 121. maddesi
şöyledir:
“Madde 121 - Cumhurbaşkanı,
Anayasanın 101 inci maddesinde yazılı nitelikleri taşıyan adaylar
arasından,
Anayasanın 102 nci maddesi hükümlerine göre seçilir.
Cumhurbaşkanı seçiminin sonucu, yeni Cumhurbaşkanına, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanının ve birleşimde görevli Başkanlık Divanı
Üyelerinin imzaladıkları bir tutanakla bildirilir.
Cumhurbaşkanı seçimi tamamlanınca Başkan, yeni Cumhurbaşkanına
seçildiğini bildirmek üzere oturumu kapatır.”
III - İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca 1.5.2007
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında, öncelikle, iptali istenilen TBMM
kararının Anayasa’ya uygunluk denetimi konusunda Anayasa Mahkemesi’nin görevli
olup olmadığının bir ön sorun olarak incelenmesi gerekmiştir.
Anayasa’nın 148. maddesinin birinci fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi,
kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa
değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler,”; 85.
maddesinde ise “Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin
düşmesine 84 üncü maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar
verilmiş olması hallerinde, Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten
başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili,
kararın, Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için
Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini onbeş gün
içerisinde kesin karara bağlar” denilmektedir.
Anayasa’nın 85. maddesinde sözü edilen yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine ilişkin TBMM kararları ile
Anayasa’nın 148. maddesinde belirtilen TBMM İçtüzüğü’nün, hukuki nitelikleri
bakımından birer parlamento kararı olduklarında duraksama bulunmamaktadır.
Anayasa’da sayılarak gösterilen bu kararlar dışında kalan parlamento kararları
kural olarak Anayasa’ya uygunluk denetimine bağlı tutulamamakta ise de, Anayasa
Mahkemesi’nin bir çok kararında belirtildiği gibi, iptali istenilen bir yasama
tasarrufunun Anayasal denetime bağlı tutulabilecek nitelikte olup olmadığı
saptanırken sadece, onun bu tasarrufta bulunan organ tarafından nasıl
nitelendirildiğine ve hangi ismin verildiğine veya bu işlemin nasıl bir yöntem
izlenerek yapıldığına bakılması yeterli olmayıp, yapılış yöntemi ve adı ne
olursa olsun hukuksal niteliği, etkisi ve doğurduğu sonuçlar da gözetilmelidir.
Yapılacak değerlendirme sonucunda, iptali istenilen tasarrufun, Anayasa’nın 148.
maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi’nin denetim alanına giren kanun, KHK veya
TBMM İçtüzüğü ile aynı değer ve etkide bir işlem olduğu kanısına varılırsa bu
işlem Anayasa Mahkemesi’nce denetlenebilir. Aksi halde, hukuksal nitelikleri,
etkileri ve meydana getirdikleri sonuçlar bakımından, Anayasa’ya uygunluk
denetimine tabi tutulan kanun, KHK ve TBMM İçtüzüğü ile eşdeğerde bulunan ve bu
nedenle de belirtilen işlemlere özgü yöntem ve isimlerle tesis edilip, hukuki
varlık kazanması gereken bazı yasama tasarrufları, farklı yöntem ve isimlerle
hukuk sistemine dahil edilerek Anayasa’ya uygunluk denetiminin kapsamı dışına
çıkarılabilir.
Bu durumda adı yeni bir içtüzük düzenlemesi veya değişikliği
olmadığı ve içtüzük yapılması ve değiştirilmesindeki yöntem uygulanmadığı halde
değer ve etkisi bakımından birer içtüzük kuralı niteliğinde olan TBMM kararları
anayasal denetime bağlı tutulabilir. Değer ve etkileri bakımından aralarında
fark bulunmayan yasama tasarruflarının aynı yargısal denetime bağlı tutulmaları
hukuk devleti olmanın da gereğidir.
Dava konusu Türkiye Büyük Millet Meclisi kararının alındığı
27.4.2007 tarihli 96. Birleşimde, ilk oylamaya geçilmeden önce, bir
milletvekilinin Cumhurbaşkanı seçimini gerçekleştirmek üzere toplanan Meclis’te,
Anayasa’nın 102. maddesinin birinci fıkrası gereğince en az 367 milletvekilinin
hazır bulunması gerektiği, aksi halde toplantı yetersayısı bulunmadığından
oylamaya geçilemeyeceği yönündeki açıklamaları üzerine, konuyla ilgili usul
tartışması açılmış ve bu tartışmanın sonucunda oturumu yöneten Meclis Başkanı,
Anayasa’nın 96. maddesindeki toplantı yetersayısıyla ilgili kural uyarınca 184
milletvekilinin Genel Kurul’da hazır bulunmasının gündemin Cumhurbaşkanı
seçimiyle ilgili kısmına geçilebilmesi için yeterli olduğunu belirterek bu
konuda yapacağı uygulamanın, İçtüzüğe ve Anayasa’nın 96. ve 102. maddelerine
uygun olup olmadığı hususunu Genel Kurul’un onayına sunmuştur. Genel Kurul da
Başkan’ın tutumunun Anayasa’ya ve İçtüzüğe uygun olduğu yönünde karar vermiştir.
Böylece, Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanması gereken toplantı yetersayısının,
Anayasa’nın 96. maddesinde öngörülen TBMM üye tamsayısının en az üçte biri
oranındaki toplantı yetersayısı olduğu Meclis kararıyla tespit edilmiştir.
TBMM İçtüzüğü’nün 121. maddesinin ilk fıkrasında, “Cumhurbaşkanı,
Anayasanın 101 inci maddesinde yazılı nitelikleri taşıyan adaylar arasından,
Anayasanın 102 nci maddesi hükümlerine göre seçilir.” denilerek, Cumhurbaşkanı
seçiminde uygulanması gereken toplantı yetersayısıyla ilgili doğrudan bir
düzenleme yapılmamış, Anayasa’nın 102. maddesine göndermede bulunulmakla
yetinilmiştir.
Anayasa’nın 102. maddesinin birinci fıkrasında da Cumhurbaşkanının,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli
oyla seçileceği, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı halinde değilse hemen
toplantıya çağrılacağı öngörülmüştür.
Dava konusu Meclis Kararı’nın İçtüzük düzenlemesi niteliğinde olup
olmadığının saptanabilmesi için öncelikle 102. maddede geçen “üçte iki çoğunluk”
ifadesinin toplantı yetersayısını da kapsayıp kapsamadığı hususunun açıklığa
kavuşturulması gerekmektedir.
Cumhurbaşkanı seçimi bakımından 96. madde genel hüküm, 102. madde
özel hüküm niteliğinde olduğundan, Anayasa’nın Cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen
102. maddesi ile Meclis’in toplantı ve karar yetersayısını belirleyen 96.
maddesinin birlikte değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Anayasa’nın 96. maddesinde “Anayasada, başkaca bir hüküm yoksa
Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır ve
toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yetersayısı
hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz.”
denilerek TBMM Genel Kurulu çalışmalarında toplantı ve karar yetersayısı ayırımı
yapılmış, her ikisinin alt sınırı da ayrı ayrı belirlenmiştir. Buna göre, TBMM,
“Anayasada başkaca hüküm olan haller” dışında, üye tamsayısının en az üçte biri
ile toplanabilecek ve üye tamsayısının en az dörtte birinin bir fazlasıyla karar
verebilecektir. Bugünkü üye tamsayısı esas alındığında TBMM kural olarak 184
milletvekili ile toplanabilecek ve en az 139 milletvekiliyle karar
oluşturabilecektir. Ancak, Anayasa’da hem toplantı hem de karar yetersayısı
bakımından başkaca bir hüküm varsa o uygulanacaktır.
Bu düzenlemenin, 1961 Anayasası’na göre bazı farklılıklar içerdiği
görülmektedir. 1961 Anayasası’nın, toplantı ve karar yetersayılarını belirleyen
86. maddesinde, “Her Meclis, üye tamsayısının salt çoğunluğuyla toplanır ve
Anayasada başkaca hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar
verir.” hükmü ile istisna niteliğindeki “Anayasadaki başkaca hükümlerin”
varlığı, sadece karar yetersayısı için öngörülerek, toplantı yetersayısı
yönünden genel kurala istisna getirilmezken, 1982 Anayasası’nın 96. maddesindeki
“Anayasada başkaca bir hüküm yoksa” ibaresi madde metni başına konularak,
Anayasa’da sadece karar yetersayısı bakımından değil, toplantı yetersayısı
bakımından da “başkaca” özel nitelikli, istisnai hükümlerin bulunabileceğine
işaret edilmiştir. Bu durumda, 1961 Anayasası’nın 86. maddesiyle
karşılaştırıldığında 1982 Anayasası’nda, bilinçli olarak toplantı yetersayısı
yönünden de 96. maddedeki genel kuralın istisnalarının öngörüldüğü
anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda 1982 Anayasası’nın, genel ve özel af ilanı (Md.87),
Meclis Başkanı seçimi (Md. 94), Meclis soruşturması yoluyla bakanların Yüce
Divan’a sevki (Md.100), Cumhurbaşkanı seçimi (Md.102), Cumhurbaşkanının vatana
ihanetten dolayı suçlandırılması (Md.105), gensoru ve görev sırasında
güvenoyu (Md.99, 111) ve Anayasa değişikliği (Md.175) konularında, TBMM’nin
toplantı ve karar yetersayıları bakımından, 96. maddedeki genel kurala istisna
getiren, özel hükümler içerdiği görülmektedir. Bu durumlarda kuşkusuz TBMM’nin
toplantı ve karar yetersayıları bakımından, 96. maddedeki genel kural değil,
belirtilen maddelerdeki özel hükümler uygulanacaktır.
Anayasa’nın genel kurala istisna oluşturan söz konusu maddeleri,
ifade biçimleri ve işlevleri yönünden incelendiğinde bunlarda belirtilen
nitelikli çoğunluğun Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin 102. madde dışında karar
yetersayısına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
Cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen ve diğerlerinden farklı özellik
taşıyan 102. maddede;
“Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte
iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı
halinde değilse hemen toplantıya çağrılır.
Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından otuz gün önce veya
Cumhurbaşkanlığı makamının boşalmasından on gün sonra Cumhurbaşkanlığı seçimine
başlanır ve seçime başlama tarihinden itibaren otuz gün içinde sonuçlandırılır.
Bu sürenin ilk on günü içinde adayların Meclis Başkanlık Divanı’na bildirilmesi
ve kalan yirmi gün içinde de seçimin tamamlanması gerekir.
En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye
tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamazsa üçüncü oylamaya geçilir, üçüncü
oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş
olur. Bu oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü
oylamada en çok oy almış bulunan iki aday arasında dördüncü oylama yapılır, bu
oylamada da üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilemediği
takdirde derhal Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri yeniler.”
denilmektedir.
Maddenin birinci ve üçüncü fıkralarında Anayasa’nın nitelikli
çoğunluk öngörülen diğer maddelerinden farklı olarak iki ayrı yeter sayı
düzenlenmiştir. Üçüncü fıkradaki dört oylamanın, ilk ikisinde üye tamsayısının
üçte iki çoğunluğunu, üçüncü ve dördüncü oylamalarda salt çoğunluğunu sağlayan
adayın seçilmiş olacağı kuralına yer verilerek dört oylamada da seçilmek için
gerekli olan karar yetersayıları ayrı ayrı belirlenmiştir. Buna göre, birinci
fıkradaki “Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki
çoğunluğu ile seçilir.” kuralı ile belirlenen yetersayının, üçüncü fıkradan
farklı bir anlam taşıdığının kabulü gerekmektedir. Birinci fıkradaki,
“Cumhurbaşkanı, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir.”
kuralındaki üçte iki yetersayısının, üçüncü fıkradaki karar yetersayılarından
farklı amacı ve işlevi olduğu düşünüldüğünde, Cumhurbaşkanı seçiminde birinci
fıkra hükmünün toplantı yetersayısı bakımından; üçüncü fıkra hükmünün de karar
yetersayısı bakımından, 96. maddedeki toplantı ve karar yetersayısına ilişkin
genel kuralın istisnalarını oluşturan, “Anayasadaki başkaca hükümler” kapsamında
bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan, Meclis Başkanı seçimine ilişkin Anayasa’nın 94.
maddesinin dördüncü fıkrasında da 102. maddesinin üçüncü fıkrasında olduğu gibi
dört oylama ve seçilme yetersayısı olarak da TBMM üye tamsayısının, ilk iki
oylamada üçte iki, üçüncü oylamada ise salt çoğunluğu öngörülmesine karşın, bu
maddede 102. maddenin birinci fıkrasına benzer biçimde bir yetersayı öngören
kurala yer verilmemiştir. Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin 102. maddenin birinci
fıkrasında, Cumhurbaşkanının TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ve gizli
oyla seçileceği belirtilirken, 94. maddenin dördüncü fıkrasında Meclis
Başkanı’nın “gizli oyla” seçileceği vurgulandıktan sonra fıkranın devamında
öngörülen karar yetersayısı ile seçileceği açıklanmıştır. Bu farklı düzenleniş
biçimi de 102. maddenin birinci fıkrasındaki, “Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile … seçilir.” kuralının
bilinçli olarak toplantı yetersayısını belirtmek amacıyla getirildiğini
göstermektedir. Bu bağlamda, 102. maddede, dört oylamanın her birinde
seçilebilmek için aranan karar yetersayılarının ayrı ayrı belirlenmesi, birinci
fıkra ile üçüncü fıkra arasına otuz günlük seçim takviminin düzenlendiği ikinci
fıkranın konularak birinci ve üçüncü fıkraların birbirinden ayrılması da 102.
maddenin yukarıda belirtilen anlam ve içerikle yorumlanması gerektiğini ortaya
koymaktadır.
Sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için bir kuralın yorumunda, onun
lafzı kadar amacının da gözetilmesi gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır. 102.
maddedeki düzenlemeyle, Cumhurbaşkanı seçiminde Meclis’te olabildiğince
nitelikli bir uzlaşma sağlanmasının amaçlandığı açıktır. Nitekim, ikinci fıkrada
otuz günlük seçim takviminde adaylık süresinin on günle sınırlanması, kalan
yirmi günde yapılacak dört oylamanın ilk ikisinde adaylardan birinin
seçilebilmesi için üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyunun aranması,
dördüncü oylamaya, üçüncü oylamada en çok oy alan iki adayın katılabilmesi, bu
oylamada da yarışan iki aday arasında üye tamsayısının salt çoğunluğunun
adaylardan biri üzerinde sağlanarak Cumhurbaşkanının seçilememesi halinde, TBMM
seçimlerinin derhal yenilenmesi yoluna gidilmesi, Cumhurbaşkanı seçiminde
uzlaşmanın temel alındığını göstermektedir.
Anayasa’nın 104. maddesine göre, “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır.
Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder.”
Ayrıca, Cumhurbaşkanına verilen görev ve yetkilerin niteliği ile Anayasanın
Cumhurbaşkanının statüsüne ilişkin diğer hükümleri bir bütün halinde
incelendiğinde Cumhurbaşkanının, Ulusun önemli bir çoğunluğunu yansıtan
temsilcilerin katılımı ve iradeleri ile seçilmesi yaklaşımının Anayasa’da
benimsenmiş olduğu görülmektedir. Bu düzenlemeler, Cumhurbaşkanı seçiminde
aranması gereken uzlaşının pozitif hukuksal dayanaklarını oluşturmaktadır.
Cumhurbaşkanın seçimi sürecinde ilk iki oylamada uzlaşmanın
sağlanması, 102. maddenin birinci fıkrasındaki “Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu … ile seçilir.” kuralının
toplantı yeter sayısını da kapsamasıyla olanaklıdır. Aksi halde, üçüncü
fıkradaki birinci ve ikinci oylamalar anlamsız hale gelecek, üçüncü ve dördüncü
oylamalarda üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilebileceği
için, bir uzlaşmaya da gerek kalmayacaktır. Üçüncü fıkrada öngörülen üçüncü ve
dördüncü oylamalarda, TBMM’nin, adaylardan birini üye tamsayısının salt
çoğunluğunun oyuyla seçebilme olanağı karşısında, Meclis’te salt çoğunluğa sahip
parti ya da partiler, birinci ve ikinci oylamada üçte iki çoğunlukla aranan
uzlaşmaya sıcak bakmayabileceklerdir. Bu durum Anayasa’nın, Cumhurbaşkanı
seçiminin uzlaşmaya dayanması amacıyla bağdaşmamaktadır.
TBMM İçtüzüğü’nün 121. maddesinde Cumhurbaşkanının Anayasa’nın 101.
maddesinde yazılı nitelikleri taşıyan adaylar arasından Anayasa’nın 102. maddesi
hükümlerine göre seçileceği belirtilerek göndermede bulunulan Anayasa’nın 102.
maddesindeki, Cumhurbaşkanı seçiminde dava konusu Meclis kararına ilişkin ilk
oylamada toplantı yetersayısının, TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu
olduğu sonucuna varılmıştır. Buna göre, İçtüzüğün 121. maddesinde de aynı esasın
benimsendiğinin kabulü gerekmektedir.
Bu durumda, TBMM’nin 27.4.2007 günlü, 96. Birleşiminde Başkan’ın,
184 milletvekilinin Genel Kurul’da hazır bulunmasının gündemin Cumhurbaşkanı
seçimi ile ilgili kısmına geçilebilmesi için yeterli bulunduğu yolundaki
görüşünün kabulüne ilişkin TBMM Kararı, İçtüzüğün 121. maddesinin eylemli
biçimde değiştirilmesi niteliğinde olduğundan bu kararın Anayasa’ya uygunluğunun
denetlenmesi, Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkisi içindedir.
Açıklanan nedenlerle dava konusu 27.4.2007 günlü TBMM kararının
eylemli bir İçtüzük kuralı değişikliği niteliğinde olduğuna ve işin esasının
incelenmesine Tülay TU?CU, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI ve Fulya KANTARCIO?LU’nun
karşıoyları ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.
IV - ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali
istenilen TBMM kararı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile
diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava dilekçesinde, Anayasa’nın 102. maddesinin birinci fıkrasında
Cumhurbaşkanı seçimi oylamasında uygulanacak özel bir toplantı yetersayısının
belirlendiği, bu maddenin ikinci fıkrasında seçim takviminin düzenlenmiş olduğu,
102. maddenin üçüncü fıkrasında Cumhurbaşkanı seçimi için yapılacak oylamalar ve
karar yetersayılarının gösterildiği, Cumhurbaşkanının seçiminde basit çoğunlukla
yetinilmeyip nitelikli toplantı ve karar yetersayıları aranmasının kökeninde,
Cumhurbaşkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin nitelikli çoğunluğunca
seçilmesi amacının bulunduğu, Anayasa’nın 102. maddesinin birinci fıkrasında
öngörülen özel toplantı yetersayısının, Cumhurbaşkanı seçiminde yalnız birinci
oylamada değil, fakat dört oylamanın her birisinde de aranması gerektiği, dava
konusu TBMM kararıyla oluşan eylemli içtüzük değişikliğinde ise Cumhurbaşkanı
seçiminde aranacak toplantı yetersayısının, Anayasa’nın 96. maddesi çerçevesinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte biri olarak belirlendiği, bu
durumun Anayasa’nın 102. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
TBMM İçtüzüğü’nün 121. maddesinin ilk fıkrasında, “Cumhurbaşkanı,
Anayasanın 101 inci maddesinde yazılı nitelikleri taşıyan adaylar arasından,
Anayasanın 102 nci maddesi hükümlerine göre seçilir.”; Anayasa’nın 102.
maddesinin ilk fıkrasında da “Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye
tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir.” denilmektedir. İlk
inceleme bölümünde belirtildiği gibi, Anayasa’nın 102. maddesinin ilk fıkrasında
Cumhurbaşkanı’nın seçimi için öngörülen üçte iki çoğunluk, dava konusu Meclis
kararına ilişkin birinci oylama yönünden hem toplantı hem de karar yetersayısını
kapsamaktadır. Bu nedenle, İçtüzüğün 121. maddesinde de yapılan gönderme
doğrultusunda aynı yetersayının benimsenmiş olduğunun kabulü gerekmektedir. Oysa
TBMM’nin 27.4.2007 günlü, 96. Birleşiminde 11. Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili
birinci oylamaya geçilmeden önce Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanması gereken
toplantı yetersayısının Anayasa’nın 96. maddesinde öngörülen toplantı
yetersayısı olduğu Meclis kararıyla saptanmıştır. Böylece, Anayasa’nın 102.
maddesine yapılan gönderme nedeniyle, Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin toplantı ve
karar yetersayısının ilk oylamada TBMM üye tamsayısının üçte ikisini oluşturan
367 olduğunu öngördüğü sonucuna varılan İçtüzüğün 121. maddesi dava konusu
Meclis kararına ilişkin birinci oylama yönünden değiştirilerek toplantı
yetersayısı konusunda, Anayasa’nın 96. maddesindeki genel kural doğrultusunda
TBMM üye tamsayısının en az üçte birini oluşturan 184 oyun yeterli olduğu kabul
edilmiştir.
Toplantı ve karar yetersayısının ilk oylamada TBMM üye tamsayısının
üçte iki çoğunluğu, bu bağlamda 367 olduğunu öngördüğü sonucuna varılan
Anayasa’nın 102. maddesinin ilk fıkrası karşısında, bu çoğunluğun 184 olarak
uygulanması sonucunu doğuran eylemli İçtüzük değişikliği niteliğindeki dava
konusu TBMM Kararı Anayasa’nın 102. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşlere ek
gerekçelerle katılmışlardır.
Haşim KILIÇ ve Sacit ADALI bu görüşlere katılmamışlardır.
V - YÜRÜRLÜ?ÜN DURDURULMASI İSTEMİ
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin eylemli içtüzük değişikliği
niteliğinde olan 27.4.2007 günlü, 96. Birleşiminde alınan 11. Cumhurbaşkanı’nın
seçiminde gözetilmesi gereken toplantı yetersayısı ile ilgili kararı, 1.5.2007
günlü, E.2007/45, K.2007/54 sayılı kararla iptal edildiğinden, bu kararın,
uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve
zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmi
Gazete’de yayımlanacağı güne kadar YÜRÜRLÜ?ÜNÜN durdurulmasına, 1.5.2007 gününde
OYBİRLİ?İYLE karar verilmiştir.
VI - SONUÇ
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin eylemli içtüzük değişikliği
niteliğinde olan 27.4.2007 günlü, 96. birleşiminde alınan 11. Cumhurbaşkanı’nın
seçiminde gözetilmesi gereken toplantı yeter sayısı ile ilgili kararının
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Haşim KILIÇ ile Sacit ADALI’nın
karşıoyları ve OYÇOKLU?UYLA, 1.5.2007 gününde karar verildi.
Başkan
Tülay TU?CU
Bu haberin geldigi yer: Imar Hukukcusu
http://www.imarhukukcusu.com
Bu haber icin adres:
http://www.imarhukukcusu.com/modules.php?name=News&file=article&sid=602