Yeni Sayfa 6
DAVANIN
ÖZETİ : Davacılar; Konya İli, Selçuklu İlçesi Kerkük
Caddesinde bulunan Zümrüt Apartmanının 02.02.2004 tarihinde yıkılmasında davalı
idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek; Zümrüt Apartmanının 02.02.2004
tarihide herhangi bir doğal afete uğramadan kendiliğinden çöktüğünü, bina için
yapılan statik-betonarme projesinin hatalı şekilde çizildiği, inşaatta ve
imalatta atılan betonun çok kalitesiz olduğunu, projesiz asma kat yapıldığını,
inşaatın projeye ve teknik şartlara uygun yürütülüp yürütülmediğinin
denetlenmediği, idarenin ağır hizmet kusuru bulunduğu, müvekkilinin çok yakını
olan dört kişilik bir ailenin tümden yok olduğunu, bunun çok acı bir felaket
olduğunu, müvekkillerden Arife Ufacık’ın müteveffa oğlu ile gelini ve
torunlarını bayram ziyaretine beklerken, diğer müvekkillerde kardeşleri ve
yeğenleri ile bayramlaşmayı umarken bu felaketle karşılaşmaları nedeniyle
perişan oldukları, İzmir’de ikamet eden davacıların, bu olayı televizyondan
öğrenmeleri üzerine derin bir şok ve üzüntüye girdikleri, o telaşla yola çıkarak
ertesi günü erken saatlerde Konya’ya ulaştıkları ve göçük altında kalan aile
fertlerinin sağ ya da yaralı şekilde kurtulması dileğiyle yıkıntı yanında gece
gündüz demeden bekledikleri ve sonunda 05.02.2004 tarihinde Mehmet ve Duygunun,
06.02.2004 tarihinde de Necla ile Burcu’nun ölü olarak çıkarıldıklarını
gördükleri tüm bu nedenlerle de murisleri Mehmet Ufacık’a ait 4. kat 16 nolu
dairenin rayiç bedelinin yarısı olan 40.000.000.000.TL maddi ile davacılardan,
Arife Ufacık oğlu Mehmet için 20.000.000.000.TL, torunları Duygu ve Burcu için
10.000.000.000.TL’den toplam 40.000.000.000.TL manevi zarar, diğer davacılar
Mustafa Ufacık, Dursun Ali Ufacık ve İsmet Ufacık ise; ayrı ayrı olmak üzere
kardeşleri Mehmet için 10.000.000.000.TL’den 30.000.000.000.TL, yeğenleri Duygu
ve Burcu için 5.000.000.000.TL’den 30.000.000.000.TL olmak üzere toplam
60.000.000.000.TL manevi tazminat olmak üzere toplam 140.000.000.000.TL zararın
yasal faiziyle birlikte tazmini istenilmektedir.
Açıklanan nedenlerle davanın KABULÜYLE,
tüm davacılar yönünden ortak mirasçı sıfatiyle müştereken taleple bağlı
kalınarak bina değeri karşılığı 40.000.000.000.TL maddi tazminat olarak, davacı
Arife Ufacık için toplam 40.000.000.000.TL manevi tazminatın diğer davacılar
Mustafa Ufacık için toplam 20.000.000.000.TL’nin Dursun Ali Ufacık için toplam
20.000.000.000.TL, Mustafa Ufacık için toplam 20.000.000.000.TL manevi tazminat
olarak, hükmedilen miktar üzerinden hesaplanan toplam 11.210.000.000.TL vekalet
ücretiyle aşağıda dökümü yapılan 7.608.900.000.TL yargılama giderinin davalıdan
alınarak davacıya verilmesine, hükmedilen tazminatın tümüne idareye başvuru
tarihi olan 05.04.2004 tarihinden itibaren yasal faz işletilmesine, eksik
yatırılan 5.652.700.000.TL nisbi harcın davacıya tamamlattırılmasından sonra
kararların tebliğine, tebliğ avansından artan kısmın istemi halinde davacıya
iadesine, kararın tebliğinden itibaren 30 gün içinde Danıştay’a temyiz yolu açık
olmak üzere esasta oybirliğiyle, manevi tazminata faiz işletilmesinde
oyçokluğuyla, 02.03.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yeni Sayfa 5
DAVACILAR : 1-Arife
UFACIK 2-İsmet UFACIK
3-Dursun Ali UFACIK 4-Mustafa UFACIK
VEKİLİ :
1-Av.Orhan ÖZER
Alaaddin Cad. Cihan İşh. Kat:3/305 KONYA
2-Av.Mustafa UFACIK- Halim Alanyalı İşh. K:4/408
Konak/İZMİR
DAVALI : Selçuklu
Belediye Başkanlığı Selçuklu/KONYA
VEKİLİ :
Av.Z.Ümit ALTINSOY –Av.Efkan İ?Çİ
Selçuklu Belediye Sarayı Selçuklu/KONYA
DAVANIN ÖZETİ : Davacılar; Konya
İli, Selçuklu İlçesi Kerkük Caddesinde bulunan Zümrüt Apartmanının 02.02.2004
tarihinde yıkılmasında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek;
Zümrüt Apartmanının 02.02.2004 tarihide herhangi bir doğal afete uğramadan
kendiliğinden çöktüğünü, bina için yapılan statik-betonarme projesinin hatalı
şekilde çizildiği, inşaatta ve imalatta atılan betonun çok kalitesiz olduğunu,
projesiz asma kat yapıldığını, inşaatın projeye ve teknik şartlara uygun
yürütülüp yürütülmediğinin denetlenmediği, idarenin ağır hizmet kusuru
bulunduğu, müvekkilinin çok yakını olan dört kişilik bir ailenin tümden yok
olduğunu, bunun çok acı bir felaket olduğunu, müvekkillerden Arife Ufacık’ın
müteveffa oğlu ile gelini ve torunlarını bayram ziyaretine beklerken, diğer
müvekkillerde kardeşleri ve yeğenleri ile bayramlaşmayı umarken bu felaketle
karşılaşmaları nedeniyle perişan oldukları, İzmir’de ikamet eden davacıların, bu
olayı televizyondan öğrenmeleri üzerine derin bir şok ve üzüntüye girdikleri, o
telaşla yola çıkarak ertesi günü erken saatlerde Konya’ya ulaştıkları ve göçük
altında kalan aile fertlerinin sağ ya da yaralı şekilde kurtulması dileğiyle
yıkıntı yanında gece gündüz demeden bekledikleri ve sonunda 05.02.2004 tarihinde
Mehmet ve Duygunun, 06.02.2004 tarihinde de Necla ile Burcu’nun ölü olarak
çıkarıldıklarını gördükleri tüm bu nedenlerle de murisleri Mehmet Ufacık’a ait
4. kat 16 nolu dairenin rayiç bedelinin yarısı olan 40.000.000.000.TL maddi ile
davacılardan, Arife Ufacık oğlu Mehmet için 20.000.000.000.TL, torunları Duygu
ve Burcu için 10.000.000.000.TL’den toplam 40.000.000.000.TL manevi zarar, diğer
davacılar Mustafa Ufacık, Dursun Ali Ufacık ve İsmet Ufacık ise; ayrı ayrı olmak
üzere kardeşleri Mehmet için 10.000.000.000.TL’den 30.000.000.000.TL, yeğenleri
Duygu ve Burcu için 5.000.000.000.TL’den 30.000.000.000.TL olmak üzere toplam
60.000.000.000.TL manevi tazminat olmak üzere toplam 140.000.000.000.TL zararın
yasal faiziyle birlikte tazmini istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
: Belediyece tesis edilmesi gereken işlemlerin
usulüne uygun olarak tanzim ve tesis edildiğini, binaya verilen ilk ruhsat ile
bilahare tadilat üzerine verilen ruhsatın tadilat projesine ve imar mevzuatına
uygun olarak verildiği, binanın fenni mesulü vermiş olduğu taahütname gereğince
başlayan inşaatı kontrollü olarak su basman aşamasına getirmesi halinde, yine
yönetmeliğin ilgili maddesi gereğince ruhsata ve eklerine uygun yapıldığının
denetiminin yapılacağını, bunun dışında ruhsat ve eklerine uygun olarak
yapılmasının fenni mesulün sorumluluğunda bulunduğu, bilirkişi raporunda
belediyeye atfedilen bir kusurun bulunmadığı tazminat verilmesini gerektiren bir
hizmet kusuru olmadığı belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.
-2-
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Konya 1.İdare Mahkemesince duruşma için önceden
belirlenen ve taraflara tebliğ edilen 14.10.2004 gününde, davacı vekili Av.
Orhan Özer ile davalı idare vekili Av.Efkan İşçi’nin geldiği görülerek duruşmaya
başlanıldı, taraflara söz verilip açıklamaları dinlendikten ve aynı gün yapılan
ara kararı cevabı geldikten sonra dava dosyası incelenerek işin gereği
görüşüldü,
Dava, Davacılar; Konya İli, Selçuklu İlçesi Kerkük Caddesinde
bulunan Zümrüt Apartmanının 02.02.2004 tarihinde yıkılmasında davalı idarenin
hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek, murisleri Mehmet Ufacık’a ait 4. kat 16
nolu dairenin rayiç bedelinin yarısı olan 40.000.000.000.TL maddi ile
davacılardan, Arife Ufacık oğlu Mehmet için 20.000.000.000.TL, torunları Duygu
ve Burcu için 10.000.000.000.TL’den toplam 40.000.000.000.TL manevi zarar, diğer
davacılar Mustafa Ufacık, Dursun Ali Ufacık ve İsmet Ufacık ise; ayrı ayrı olmak
üzere kardeşleri Mehmet için 10.000.000.000.TL’den 30.000.000.000.TL, yeğenleri
Duygu ve Burcu için 5.000.000.000.TL’den 30.000.000.000.TL olmak üzere toplam
60.000.000.000.TL manevi tazminat olmak üzere toplam 140.000.000.000.TL zararın
yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.
Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasında idarenin kendi eylem ve
işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
Bu düzenleme ile idarenin, yapmış olduğu işlem ve eylemlerden dolayı
zarar gören kişilere karşı hukuken sorumlu olacağı açıkça ifade edilmiş
bulunmaktadır.
Genel olarak, idari hizmetin iyi kurulmamasından, idari örgütün
çalışmalarının iyi ve doğru düzenlenmemesinden ya da hizmetin iyi ve gereği gibi
yürütülmemesinden dolayı eksik, yanlış ve kötü verilmesi hizmet kusuru olup, tüm
bu haller idarenin hukuki sorumluluğunu gerektirir.
3194 Sayılı İmar Kanununun 21. maddesinde; bu kanunun kapsamına
giren bütün yapılar için 26. maddede belirtilen istisna dışında belediye veya
Valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir. Yapılarda herhangi bir
değişiklik yapılması da yeniden ruhsat alınmasına bağlıdır. Bu durumda, bağımsız
bölümlerin brüt alanı artmıyorsa ve nitelik değişmiyorsa ruhsat, hiçbir vergi,
resim ve harca tabi olmaz. Hükmü ile “Yapı Kullanma İzni” başlıklı 30.
maddesinde;”Yapı tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün
kısımları tamamlandığı takdirde bu kısımlarının kullanılabilmesi için inşaat
ruhsatını veren belediye, valilik (…) bürolarından; 27. maddeye göre ruhsata
tabi olmayan yapıların tamamen veya kısmen kullanılabilmesi için ise ilgili
belediye ve valilikten izin alınması mecburidir. Mal sahibinin müracaatı
üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen
bakımından mahzur görülmediğinin tespiti gerekir. Belediyeler, valilikler (….)
mal sahiplerinin müracaatlarını en geç otuz gün içinde neticelendirmek
mecburiyetindedir. Aksi halde bu müddetin sonunda yapının tamamının veya biten
kısmının kullanılmasına izin verilmiş sayılır. Bu maddeye göre verilen izin yapı
sahibini kanuna, ruhsat ve eklerine riayetsizlikten doğacak mesuliyetten
kurtarmayacağı gibi her türlü vergi, resim ve harç ödeme mükellefiyetinden de
kurtarmaz.” Hükmüne yer verilmiştir.
İmar Kanununun 38. maddesinde sayılan Mühendisler, Mimarlar ve ?ehir
Plancıları dışında kalan Fen adamlarının Yetki Görev ve Sorumlulukları Hakkında
Yönetmeliğin 5. maddesinde; fen adamlarının, kendi uzmanlık dallarında iştigal
etmek üzere alanlarında gördükleri mesleki ve teknik öğretim seviyelerine göre
gruplandırıldıkları 6. maddesinde, fen
-3-
adamlarının yetki ve görevlerinin sayıldığı “Fen Adamlarının Sorumlulukları”
başlıklı 10. maddesinde ise; “İmar planları ile bunların tatbikat planlarını,
halihazır haritaları, mimari, statik ve tesisat plan, proje ve resim,
hesaplarını hazırlayan fen adamları, bunların bilcümle fenni hatalarından
sorumludurlar. İlgili idarelere karşı, ihtisas ve iştigal mevzularına göre imar
planına halihazır yapı ve tesisat tatbikatındaki sürveyan işlerinin yapılması ve
bunların mesuliyeti bu yönetmeliğin 6. ve 7. maddelerinde yazılı fen adamlarınca
deruhte edilmek üzere aldıkları işlerin tasdikli imar planlarına ve tasdikli
vaziyet planına, tatbikat projelerine, mer’i kanun, tüzük, yönetmelik ve
şartnamelere, fen ve sanat kaidelerine uygun olarak yaptırılmasından mükellef ve
sorumludurlar. İşbu sürveyanlık hizmetlerinden dolayı sorumluluklar, mal sahibi
tarafından adı ilgili idareye bildirilecek sürveyana aittir. Bu vazifeyi kabul
ettiğini sürveyanın da ilgili idareye bildirmesi şarttır. İlgili idarelere karşı
(ihtisas ve iştigal mevzularına göre) yapı, tesisat, harita ve bina aplikasyon
işleri tatbikatını deruhte eden, bu yönetmeliğin 6., 7. ve 8. maddelerinde
yazılı fen adamları, sürveyanlık hizmetleri dahil tatbikatın, tasdikli imar
planına ve tasdikli vaziyet planına, projelerine, mer’i kanun, tüzük, yönetmelik
ve şartnamelere, fen ve sanat kaidelerine göre yaptırılmalarından mükellef ve
sorumludurlar.” Hükmü mevcuttur.
Dosyanın incelenmesinden, Konya İli Selçuklu İlçesi, Feritpaşa
Mahallesi, Kerkük Caddesi üzerinde 19LI pafta, 15148 ada, 2 parselde inşa ve
iskan edilen bodrum + zemin (asma katlı) +9 normal kattan oluşan Zümrüt
Apartmanının 02.02.2004 tarihinde aniden ve tamamen çökmesi sonucu davacıların
oğulları-gelini ve iki torununun (yine kardeşi –yengesi ve iki yeğenlerinin) 4.
kat 6 nolu 34/1765 paylı dairede göçük altında kalarak öldükleri, davalı
idareye, uğradıkları maddi ve manevi zarar karşılığı, bina değeri olan
80.000.000.000.TL’nin yarısı olan 40.000.000.000.TL’nin, manevi zarar olarak da,
Arife Ufacık için oğlu için 20.000.000.000.TL, Torunlarının her biri için
10.000.000.000.TL davacılar Dursunali –Mustafa ve İsmet Ufacık için
kardeşlerinden dolayı her birisi adına 10.000.000.000.TL yeğenleri için her
birisi adına 5.000.000.000.TL’nin tazmini talebiyle 30.04.2004 tarihinde idareye
başvurdukları ve davalı idarenin 08.04.2004 gün ve 85/1145 sayılı yazısıyla
talebi reddetmesi üzerine 04.06.2004 havale tarihli dilekçe ile bu davanın
açıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda da anıldığı gibi idarenin tazminle sorumlu tutulması için
sorumluluk hallerinden birisinin mevcut olması ve kusura dayalı sorumluluklar da
ise hizmet kusurunun sabit olması gerekir. Bu ihtilafta hizmet kusurundan söz
edebilmek için ise, binanın çökmesinde idarenin hizmet kusurunun sübuta ermesi
gerekmektedir. Bu sebeple, öncelikle binaların yapım ve bakımında sıfırdan
başlayıp içine oturuluncaya kadar geçen evrede idarenin hukuki yetkilerinin
neler olduğunun, bu yetkilerin kullanımında kusurlu davranılıp
davranılmadığının, kusurlu davranış var ise bunun çökme’ye etki ve katkısının
olup olmadığının ortaya konulması gerekir. Bunun yanında, binanın mühendislik
bilimi yönünden, zemin seçiminden, proje aşamasına ve fiilen inşa ediliş
tarzından iskan ediliş anına kadar yapılanların değerlendirilerek, çökmeye sebep
olan unsurların tespit edilerek bu unsurların eksik ve yanlış oluşunda idarenin
hukuki yetkisi çerçevesinde kusuru bulunup bulunmadığının ortaya konulması
gerekir.
Çöken binanın mühendislik bilimi yönünden değerlendirilmesi hukuki
değil teknik bir konu olup bu konuda bilirkişilik müessesesinden yararlanılacağı
kuşkusuzdur. Bu konuda mahkeme bizzat bilirkişi incelemesi yaptırabileceği gibi
zorunluluk halinde talimat yoluyla başka mahkemelere bu incelemeyi yaptırır veya
daha önceden yapılmış incelemeler sonucu hazırlanan raporlara itibar ederek
teknik bilgilerden yararlanır.
-4-
Nitekim dava konusu ihtilafta, binanın çöktüğü 02.02.2004 tarihinden
günümüze kadar bir yıldan fazla zaman geçmiş olup, bina enkazı da
kaldırıldığından bu aşamada yapılacak bilirkişi incelemesi amacı hizmet
etmeyecektir. Bu durumda, apartmanın çöktüğü günlerde başka resmi birimlerce
elde edilen belge-bilgi ve raporlara başvurmak maslahata en uygun davranış
olacaktır.
Zümrüt Apartmanının 02.02.2004 tarihinde aniden ve tamamen çökmesi
üzerine, konuyla ilgili olarak Konya 3.Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/82 esasında
ceza davası açıldığı ve Cumhuriyet Savcılığınca re’sen seçilen; Selçuk
Üniversitesinden, Prof. Dr.İnşaat Yük. Müh. M.Yaşar Kaltakcı, Yrd. Doç. Dr. Yük.
Müh. Mimar Osman Nuri Dülgerler, Yrd. Doç. Makine Müh. Faruk Köse, Yrd. Doç.
Elktrik Müh. İsmail Baha ve Yrd. Doç. Jeoloji Müh. Adnan Özdemir’den oluşan
teknik bilirkişi heyetince hazırlanan bilirkişi raporunda özetle; söz konusu
binanın taşıyıcı sistemini oluşturan statik-betonarme projesinin hesap ve
detaylarında yapılan önemli hatalar ve yanlışlıklar ilgili ve uyulması zorunlu
olan standart ve yönetmeliklere uyumsuzluklar, taşıyıcı sistem düzeni,
boyutlandırma ve donatı hataları vb. binanın güvenliğini önemli ölçüde azalttığı
ve binanın çökmesinde etkili olduğu, özellikle binanın göçme nedeni olan düşey
yüklere karşı binanın güvenliğini önemli ölçüde etkileyen kolon ve perdelerde
dikkate alındığında, güvenlik açısından en kritik olan katta, kesit boyutları
açısından %43’e varan ve ortalama %38 demir donatı açısından da %75’e varan,
ortalama %26 hata tespit edildiği, ayrıca, zemin ile ilgili olarak alınacak
proje hesap değerleri de üst yapı ve temel hesaplarını ilgilendirdiğinden,
statik betonarme proje müellifinin sorumluluğunun da olduğu, binanın göçmesinde
statik-betonarme proje hatalarından kaynaklanan kusur oranının ise 3/8 olarak
değerlendirilebileceği, binanın ruhsattaki inşaat alanını artıran ve taşıyıcı
sistemi de yükün artış ve diğer nedenlerle etkileyen bir değişikliğin sadece
mimari proje de kalmaması ilgili diğer projelere de (Statik-betonarme, sıhhi
tesisat, kalorifer vb.) yapılması gerektiği, söz konusu bina için 28.12.1999
tarihinde ikinci yapı ruhsatı ekinde mimari projede yapılan asma kat ilavesinin
(tadilatının) diğer hiçbir projeye özellikle statik-betonarme projeye
yansıtılmadığı, yine yapının yapım aşamasında uygulama ve imalattan kaynaklanan
önemli hatalar (projedeki taşıyıcı sistemin tam ve doğru olarak uygulanmaması,
kesitlere, demir donatı milatına ve yerleştirme düzenine uyulmaması, detay ve
işçilik hataları, malzeme ve özellikle beton kalitesinin yetersizliği vb)
binanın güvenliğini önemli ölçüde azalttığı ve binanın göçmesinde çok etkili
olduğu, özellikle binanın göçme nedeni olan düşey yüklere karşı güvenliğini
önemli ölçüde etkileyen kolon ve perdelerde dikkate alındığında, demir donatı
alanı açısından %72’ye varan ve en kritik olan katta ortalama %28 beton basınç
dayanımı açısından ise tüm binada ortalama %55 hata tespit edildiği, taşıyıcı
sisteme uyulmaması (asma kat ilavesi, zemin kat tavanı ve çatı döşemesinin proje
harici asmalar döşeme yapılması) demir donatı düzenine uyulmaması, donatı
detaylarına ve işçiliğine gereken özenin gösterilmemesi, betonun iyi
yerleştirilip sıkıştırılmaması gibi uygulanma ve imalat hatalarının da yapının
güvenliği açısından önemli olduğu böylece binanın göçmesinde; uygulama ve
imalatın birlikte düşünüldüğünde yapım aşamasında yapılan hatalardan kaynaklanan
kusur oranının ise 5/8 olarak değerlendirildiği, sonuç olarak binanın toptan
göçmesinde, statik-betonarme proje aşamasının 3/8 uygulama ve imalattan oluşan
yapım aşamasının ise; 5/8 oranında etkili olduğu belirtildiği görülmektedir.
Dosyada mevcut Ortadoğu Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği
Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Can Baklaya tarafından yerinde yapılan tespit ve
inceleme sonucu hazırlanan raporda ise özet olarak; Zümrüt Apartmanının çökme
nedenleri olarak; imalattan kaynaklanan
-5-
kusur ve ihmallerin, projelendirmeden kaynaklanan kusur ve ihmallerin,
projelendirme dışı yapılan imalatlar ve tadilatlar, yüksek katlı binaların
yeterince imalat ve projelerinin kontrol edilmemesinin gösterildiği, ayrıca
çöken binanın temelinde ve zemininde çökmeye neden olacak bir sorunun
görülmediğinin ifade edildiği görülmektedir.
Söz konusu bilirkişi raporları ile dosyanın birlikte
değerlendirilmesinden; çöken binanın taşıyıcı sistemini oluşturan
statik-betonarme projesinin hesap ve detaylarında önemli hatalar ve yanlışlıklar
bulunduğu, özellikle binanın göçme nedeni olan düşey yüklere karşı binanın
güvenliğini önemli ölçüde etkileyen kolon ve perdelerde dikkate alındığında,
güvenlik açısından en kritik olan katta, kesit boyutları açısından %43’e varan
ve ortalama %38 demir, donatı açısından %75’e varan ortalama %26 hata tespit
edildiğinin belirtildiği, ayrıca 28.12.1999 tarihinde yenilenen ruhsatta görülen
ve mimari proje üzerine betonarme olarak işlenen ve enkaz üzerinde de görülen
zemin kattaki ilave asma katlara ilişkin tadilatın statik, betonarme proje hesap
ve detaylarına yansıtılmadığı ilk ruhsatta 6877 m2 olan toplam inşaat alanının
7073 m2’ye çıkarıldığı, bahse konu değişikliklerin özellikle statik betonarme
projesine ve diğer projelere yansıtılması gerektiği, binanın çökmesinde,
uygulama ve imalattan oluşan yapım aşamasının ise 5/8 oranında etkili olduğu
anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda, konu değerlendirilecek olursa; 3194 sayılı İmar
Kanununun 22. maddesinde, yapı ruhsatı alma şartlarının düzenlendiği, buna göre;
yapı sahipleri tarafından ruhsat almak için verilen dilekçeye, mimari proje,
statik proje, elektrik ve tesisat projesi, resim ve hesapla röpörli veya ebatlı
krokinin eklenmesi gerektiği, belediyeler veya Valiliklerce ruhsat ve ekleri
incelenerek eksik veya yanlış bulunmayan yapı ruhsatı verileceği, eksik veya
yanlış bulunuyorsa da, eksiklik veya yanlışlığın yazı ile bildirileceği hükmü
düzenlenmiş olup, çöken Zümrüt Apartmanının yukarıda anılan bilirkişi raporun da
belirtildiği üzere; statik ve betonarme projesinde önemli eksiklik ve yanlışlık
bulunmasına karşın davalı belediye tarafından, ruhsat ve ekleri (statik projesi)
yeterli bir şekilde incelenip denetlenmemesi eksik ve yanlışları olan statik
projeye dayanarak 04.08.1994 tarihli yapı ruhsatı düzenlenmesinde, davalı
idarece verilen hizmetin iyi yürütülmediği dolayısıyla hizmet kusuru bulunduğu
açıktır.
İkinci olarak; söz konusu binaya yapı ruhsatı verildikten sonra;
28.12.1999 tarih ve 29.12.1994/263 numara ile yapı ruhsatının yenilendiği, bu
yenilemede ruhsatta görülen ve mimari proje üzerine betonarme olarak işlenen ve
bina enkazı üzerinde de görülen zemin kattaki ilave asma katlara ilişkin
tadilatın (asma kat toplantı odası ve asma kat dükkan ekleri) statik-betonarme
proje hesap ve detaylarına yansıtılmadığı hususu açık olup, 3194 sayılı İmar
Kanununun 21. maddesinde; ruhsat alınmış yapılarda herhangi bir değişiklik
yapılması da yeniden ruhsat alınmasına bağlı olduğu hükmü karşısında, Zümrüt
Apartmanına 04.08.1994 tarihinde ilk ruhsat verildikten sonra, zemin kattaki
ilave asma katlara ilişkin tadilat yapıldığı bunun mimari projeye yansıtıldığı,
ilk ruhsatta 6877 m2 olan toplam inşaat alanının 7073 m2’ye çıkmasına ve yapılan
tadilatların yeninde ruhsat alınması, ruhsat ve eklerinde dolayısıyla statik
projesinde de değişiklik gerektirmesine karşın, davalı idarece verilen
28.12.1999 günlü yenileme ruhsatında, zemin kattaki ilave asma katlara ilişkin
tadilatların ruhsatlandırıldığı ve toplam 7073 m2 inşaat alanı için ruhsat
verildiği, ancak bahse konu değişikliklerin statik projesine de yansıtılmaması
sebebiyle ruhsatlandırma görevini gereği gibi yerine getirmeyerek de hizmet
kusuru işlediğinin kabulü gerekir.
Öte yandan, bilirkişi raporunda, uygulama ve imalat hatalarından
yani binanın yapım aşamasındaki hatalardan kaynaklanan kusur oranının 5/8 olarak
değerlendirildiği, binanın yapım aşamasında uygulama ve imalattan kaynaklanan
önemli hatalar (projedeki taşıyıcı
-6-
sistemin tam ve doğru olarak uygulanmaması, kesitlere, demir donatı miktarına ve
yerleştirme düzenine uyulmaması, detay ve işçilik hataları, malzeme ve özellikle
beton kalitesindeki yetersizlik) binanın güvenliğini önemli ölçüde azalttığı
dolayısıyla fen adamlarının yetki, görev ve sorumlulukları ile görev ve
sorumluluklarını gereği gibi yerine getirmemeleri halinde idarenin hukuki
sorumluluğunun ne olacağı, idarenin sorumluluğunun ortadan kalkıp
kalkmayacağının da incelenmesi gerekmektedir.
3194 Sayılı İmar Kanununun 30. maddesinde belirtildiği üzere; mal
sahibinin müracaatı üzerine, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve
kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin inşaat ruhsatını veren
idare tarafından tespit edileceği ve mahzur görülmemesi halinde iskan ruhsatı
verileceği hükme bağlanmış olmakla, idareye; yapının ruhsat ve eklerine
(projelere) uygun yapıldığı ve kullanılmasında fen bakımından sakınca
görülmediğinin tesbiti görevi ve sorumluluğu verilmiş bulunmaktadır.
Fen adamlarının Yetki, Görev ve Sorumluluklarını düzenleyen ve İmar
Kanununun 38. maddesine dayanılarak hazırlanan yönetmeliğin 10 maddesinde de,
İmar planları ile bunların tatbikat planları, halihazır haritaları, mimari,
statik ve tesisat plan proje ve resim ve hesaplarını hazırlayan fen adamlarının,
bunların bil cümle fenni hatalarından sorumlu oldukları, ikinci fıkrasında ise,
bu yönetmeliğin 6. ve 7. maddelerinde yazılı fen adamlarınca deruhte edilmek
üzere aldıkları işlerin tasdikli imar planlarına ve tasdikli vaziyet planına,
tatbikat projelerine imar-i kanun, tüzük, yönetmelik ve şartnamelere, fen ve
sanat kaidelerine uygun olarak yaptırılmasından ilgili idarelere karşı da
sorumlu oldukları, 11. maddesinde; fen adamlarının sorumluluklarını yerine
getirmemesi halinde uygulanacak müeyyidelerin belirlendiği, 13. maddelerinde
ise, fen adamlarının sicillerinin belediyelerin sicil bürolarınca tutulacağı;
yine İmar Kanununun 28. maddesinde; yapının fenni mesuliyetini üzerine alan
meslek mensupları yapıyı ruhsat ve eklerine uygun olarak yaptırmaya, ruhsat ve
eklerine aykırı yapılması halinde durumun üç iş günü içinde ruhsat veren idareye
bildirmeye mecbur oldukları hususları düzenlenmiş olup, tüm bunların
değerlendirilmesinden, fen adamlarının üzerlerine aldıkları işlerden dolayı
ilgili idarelere karşı sorumlu oldukları, esasen yapının ruhsat ve eklerine
uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından mahzur görülmediğinin tespitinin
idare tarafından yapıldığı ve bu tespit üzerine yapı kullanma izni verildiği göz
önüne alındığında; fen adamlarının sorumluluğunun, idarenin vatandaşa karşı
sorumluluğunu ortadan kaldırır mı bunu tartışmak gerekir.
Yetki ve sorumluluk kesinlikle bir arada bulunması gereken iki
hukuki kavramdır. Yetki olan yerde sorumluluk olmazsa keyfilik doğar, sorumluluk
olan yere yetki verilmezse acizlik doğar. Bu bakış açısıyla idarenin ve fenni
mesullerin sorumluluk şekillerini tespit etmek gerekirse;
Yukarıda da açıklandığı üzere; İmar Kanunu şehirlerde yapılaşmayla
ilgili her türlü yetkiyi belediyelere vermiştir. Yapının yapılacağı
alanları-düzenini, yüksekliğini vb. koşulları imar planları adı altında
düzenleme yetkisi belediyelere aittir. Yine plansız ve ruhsatsız yapı
yapılmasını önlemek, planlı yerlere yapılacak yapıların imar çapını vermek,
projelerini onaylamak bu projelere göre inşaat izni (ruhsat) vermek, inşaatın
her safhasında yapıyı denetlemek ve en netice yapı bittiğinde yapıyı görerek
veya görmeyerek “bu yapı plana-projeye ruhsata uygun yapılmıştır, içine
oturulmasında fen ve sağlık yönünden sakınca yoktur” demek, başka bir ifadeyle
“iskan ruhsatı vermek” de belediyenin tekel arzeden yetkisindedir. Hatta
iskandan sonra bile her aşamada binayla ilgili tadilat tekliflerini karara
bağlayıp, projeye dolayısıyla fenne uygun tadilatlara izin vermek, izinsiz
tadilatları da mühürleyip-yıkmak, yıktırmak, içine insan sokmamak yetkisi yine
belediyelere aittir. Peki
-7-
fenni mesulün varlık sebebi nedir ? imarla ilgili belediyenin baştan sona kadar
yetki sahibi olduğu belirtildi, ancak şehirlerdeki yapılaşma yoğunluğu-hızı
dikkate alınınca, belediyenin ekipman ve eleman sayısının her inşaatın başında
baştan sona beklemeye yetmeyeceğini de ilave etmek gerekir. İşte bu sebeple,
inşaatın, projeye uygun yapılmasını sağlamak için, belediye adına yetki
kullanmak üzere mali külfeti yapı sahibine ait fenni mesul atama yolu bulundu.
Ancak fenni mesulü yapı sahibi belirlemekle birlikte, fenni mesul belediye adına
yapıyı denetleyen ve mesuliyeti belediyeye karşı var olan bir yardımcı
elemandır. Fenni mesulün görevini yapmaması ve binanın fenne aykırı inşa
edilmesi belediyenin sorumluluğunu kaldırır bir unsur değildir. Çünki
belediyenin, bina denetimini fenni mesule devretmesiyle, binayla ilgili tasarruf
yetkisi bitmiş değildir ki, beton kalitesini, demir kalınlığını fenni mesul
görmediyse ben nerede göreyim diyebilsin. Çünki, binanın en son aşamasında,
insanlar içine oturmadan yine belediyeye müracaat ediyor ve belediyenin iskan
ruhsatı vermesi halinde içine oturabiliyorlar. İskan ruhsatı ise yukarıda ifade
edildiği gibi “oturmasında fen ve sağlığa aykırı bir durum olmadığına dair” bir
belgedir. Bu sebeple belediyenin, fenni mesulden kuşku duyması halinde binanın
beton kalitesi ve demir kalınlığı da dahil her unsuru kontrol ederek iskan
ruhsatı verme yetkisi mevcut. Bunun sonucunda da fenni mesulün veya
müteahhidin, hata ve hileleri sözkonusuysa iskan ruhsatı vermeyerek hem kendisi
sorumluluk altına girmez hem de bu yetkinin kendisine verilmesi amacına uygun
hareket etmiş olacaktır.
Nitekim dava konusu ihtilafta, bilirkişi raporlarının
değerlendirilmesinden, statik projenin uygun olmadığı, yapının projenin bazı
kısımlarına uygun yapılmadığı, beton ve demir standardına uyulmadığı, sonradan
yapılan ilave asma katın ruhsatlandırılmakla birlikte statik projeye işlenmediği
ve tüm bu unsurların birlikte çökmeye sebep olduğu sonucuna varılmaktadır. Bu
durumda sorumlu ve sorumluluğu yukarıdaki açıklamalar ışığında tespit edecek
olursak;
1-Statik proje, idarenin onayıyla inşaata uygulanabileceğinden,
hatalı projeye onay veren idare hizmet kusuru işlemiştir.
2-Yapının bazı kısımlarının projeye uygun yapılmaması hukuken
belediyenin, fiilen de fenni mesulün kontrolünde olan bir husustur, fenni
mesulün sorumluluğu belediyeye karşı olup, vatandaşa karşı tek yetki sahibi olan
belediye tüm sorumluluğun da tek sahibidir. Dolayısıyla fenni mesul delaletiyle
de olsa burada da idarenin hizmet kusuru mevcuttur. Elbette bu sorumluluk
vatandaşa dönük sorumluluk olup, kusurun sahibi olan fenni mesul veya
müteahhite karşı idarenin kusur oranında sorumluluktan doğan zararı ilgililere
rücü edebileceği kuşkusuzdur.
3-Beton ve demir standardına uyulmaması da elbette fiilen fenni
mesulün hukuken de belediyenin sorumluluğuna girmektedir. Yukarıda da
açıklandığı gibi, fenni mesul belediye adına inşaatı denetlemekte olup,
sorumluluğu belediyeye karşıdır. Dolayısıyla fenni mesulün ihmali sonucu oluşan
zarardan esas yetki sahibi olan yine belediye sorumlu olacaktır. Bu
yetki-sorumluluk silsilesini bilen belediye de, kuşkulandığı-güvenmediği fenni
mesullerin inşaatlarını daha fazla denetleyecektir. Hatta, iskan ruhsatı
aşamasında belediyenin baştan sona binayı tümden kontrol ettikten sonra ruhsat
verme veya vermeme yetkisi bulunmakta olup, bu yetkisini kullanmayarak fennen
sakıncalı bir binaya insanların oturmasını sağlayan belediye elbetteki tümden
kusurludur.
4-Sonradan yapılan ilave asma katın ruhsatlandırılmakla birlikte
statik projeye işlenmemesi de en önemli sorumluluk sebeplerinden birisidir.
Çünki, projelerdeki her tür tadilat belediyenin onayıyla uygulanabilirlik
kazanır. Belediyenin onaylamadığı bir tadilat
-8-
yapılamaz, yapılırsa belediye bunu mühürleyip yıkabilir. Bu sebeple belediyenin,
bir tadilatı onayıp ruhsatlandırması tadilatın, fen yönünden bina bütünlüğüne
zarar vermediği ve kendi kontrolü altında olduğu anlamına gelir. Oysa Zümrüt
apartmanında, iskan ruhsatından sonra binanın zemin katında ilave asma kat
yapılmak istenmiş ve belediyenin bilgisine sunulmuştur. Belediye de bu tadilata
ruhsat vermiş ve tadilatı mimari projeye işlemiştir. Bilirkişi raporunda da
belirtildiği gibi bu tadilat çökmede önemli rol oynamıştır. Çünki, inşaat
alanını 6877 m2’den 7073 m2’ye çıkarmıştır. Burada çok dikkat edilmesi gereken
husus ise bu tadilatın statik projeye işlenmeyip mimari projeye işlenmesidir.
Mimari proje bilindiği üzere binanın fiziki görünüm ve konuşlanış şeklini
gösteren proje olup statik proje ise binanın zeminde dengeli oturması ve yükün
dengeli dağılmasını belirleyen taşıyıcı sistemin sağlıklı oluşmasını sağlayan
projedir. Bu durumda binada inşaat alanını 6877 m2’den 7073 m2’ye çıkaran bir
tadilat yapılıp, üstelik bu yük binanın sadece bir kısmına-cephesine bindiği
halde taşıyıcı sistem dengesinin bozulacağı düşünülmeden statik projeye bu durum
işlenmiyor. Tabiî ki, tadilatın aynen statik projeye işlenmesi değildir olması
gereken, bu tadilat statik projeye işlenince bozulan dengeyi tekrar sağlamak
için binanın tüm taşıyıcı sisteminin yeniden elden geçirilip belli kısımlara
yeni destekler konulması gerekecek bu da ek maliyet gerektirecektir. Tadilat
sahibinin bunu düşünmesi anlaşılabilirse de kamu görevi yapan belediyenin,
tadilatı statik projeye yansıtmadan ruhsat vermesi anlaşılabilir olmadığından,
ağır hizmet kusurunun varlığı kabul edilmelidir.
Bütün bu açıklamalar ışığında davalı idarenin hizmet kusurunun
mevcut olduğu, binanın çökmesinin sebeplerinin yukarıdaki şekilde irdelenmesiyle
fenni mesul ya da muteahit kusurunun, idarenin vatandaşa karşı tam kusurlu
halini ortadan kaldırmadığı ve tespit edilen zararın tamamından sorumlu olması
gerektiği sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, tüm bu açıklamalar iç hukuk unsurları yönünden idarenin
sorumluluğu sabit olmakla birlikte Anayasanın 90. maddesi yoluyla iç hukukumuzun
bir parçası olup, kanun üstü bir hiyerarşiye sahip olan Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 8. maddesi sebebiyle de idarenin hizmet kusuru mevcuttur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinde;”1-Her şahıs hususi
ve ailevi hayatına, meskenine ve muhaberatına hürmet edilmesi hakkına maliktir.
2-Bu hakların kullanılmasına resmi bir makamın müdahalesi demokratik bir
ceziyette ancak milli güvenlik, amme emniyeti, memleketin iktisadi refahı,
nizamın muhafazası, suçların önlenmesi, sağlığın veya ahlakın ve başkasının hak
ve hürriyetlerinin korunması için zaruri bulunduğu derecede ve kanunla derpiş
edilmesi şartıyla vuku bulabilir.” Hükmünü düzenlemektedir. Yine Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 1 nolu ek protokolünün 1. maddesinde; “Her hakiki veya
hükmi şahıs mallarının masuniyetine riayet edilmesi hakkına maliktir. Herhangi
bir kimse ancak amme menfaati icabı olarak ve kanunun derpiş eylediği şartlar ve
devletler hukukunun umumi prensipleri dahilinde mülkünden mahrum edilebilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, emvalin umumi menfaate uygun olarak istimalini
tanzim veya verilerin veyahut sair mükellefiyetlerin veyahut da para cezalarının
tahsili için zaruri gördükleri kanunları yürürlüğe koymak hususunda malik
bulundukları hukuka halel getirmez.” hükmüne yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinin 1. fıkrasında
düzenlenen devletin sorumluluğu, negatif ve pozitif sorumluluktur. Buna göre
devlet (idare) kişilerin konut hakkını ihlal etmemekle yükümlü olduğu gibi ihlal
edilmemesini de sağlamakla yükümlüdür. Yukarıda açıklandığı üzere, dava konusu
ihtilafta devlet (idare) hem yükümlülüklerini yerine
getirmeyerek, konut hakkını ihlal etmiş, hem de
fenni mesul ve müteahitin kontrolünü gereği gibi yerine getirmeyerek konut
hakkını ihlal ettirmiştir.
-9-
Keza 1 nolu ek protokolün 1.
maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı içinde aynı yükümlülükler ve ihlaller
burada söz konusu olmuştur.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin 30 Kasım 2004 tarihli Öner yıldız-Türkiye davasında; Ümraniye
çöplüğünün patlaması sonucu gecekondusu çöpler altında kalıp 9 yakınını kaybeden
davacının tazminat talebi kabul edilmiştir. Kararda önem arzeden husus ise;
yıkılan gece kondu ruhsatlı bile olmadığı halde ve de idarenin , gecekondu
sahiplerini zaman zaman ikaz ettiği sabit olmasına rağmen, Avrupa İnsan
Hakları mahkemesinin, hem idarenin yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna
varması hem de mülkiyet ve konut hakkıyla irtibatlandırmasıdır. Oysa dava konusu
bu ihtilafta; anılan bina bizzat idarenin onayladığı yanlış projelere göre hatta
zaman zaman buna bile uyulmadan yapılmış, hem de kontrol yapılmadan iskan
ruhsatı verilmiş ve en önemlisi bina statiğini bozan değişiklik idarenin bilgisi
dahilinde yapılmıştır. Bu durumda, doğan sonuçta bizzat idarenin bilgi ve
katkısı bulunmakla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. ve ek protokolün 1.
maddesi uyarınca da sorumluluk doğacağı kuşkusuzdur.
Hizmet kusuru sübuta erdikten sonra
yapılması gereken ise, tazmini gereken miktarın saptanmasıdır.
Davacılar, maddi tazminat olarak
bina değeri olduğunu iddia ettikleri 80.000.000.000.TL’nin yarısını
istemektedirler. Davacıların ölen bina sahiplerinin kanuni mirasçısı oldukları
veraset ilamıyla sabittir. Bina değerinin tespiti içinde emlakçılar odasına ara
kararı yapılarak, “binanın çöktüğü tarih itibariyle arsa değeri hariç değeri”
sorulmuştur. Emlakçılar odasının 12.01.2005 gün ve 05 sayılı yazısında; anılan
binanın arsa değeri hariç değerinin 80.000.YTL (80.000.000.000.TL) olduğu
belirtilmiş olup, davacı talebiyle uyuştuğundan, taleple bağlı kalınarak
40.000.000.000.TL’nin davalı idareye başvuru tarihi olan 05.04.2004 tarihinden
itibaren yasal faiziyle tazminine karar verilmesi gerekmektedir.
Manevi tazminata gelince; manevi
tazminat, manevi dünyada oluşan bir eksilmeyi tatmin aracıdır. Bu bağlamda
taraflarda zenginleşme veya fakirleşme aracı olarak tespit edilmemelidir. Ancak
bunun yanında manevi tazminat rakamı tamamen sembolik miktarda da düşünülmeyip,
özellikle ağır hizmet kusurunda, hukuka aykırı hareket eden idarecilere rücu
halinde caydırıcı bir rol oynayacak ağırlığı da taşımalıdır. Bunun yanında,
hukuka aykırı işlem veya fiilin sebep olduğu neticeler bazen çok dramatik
sonuçlar doğurup, yaşanılan elem ve ızdırabın boyutu, insanı ömür boyu
etkileyebilir. Bu sebeple de her olayın manevi tazminat rakamı aynı olmamalıdır.
Bu bağlamda davacıların talebi
değerlendirilecek olursa; idarenin tüm aşamalarda hizmet kusuru işlediği, ilave
asma kat tadilatında, statik projeye işlemeden ruhsat vererek ağır hizmet kusuru
işlediği sabittir. Bunun yanında anılan hizmet kusuru basit bir hukuka aykırılık
sonucu doğurmamış, çok dramatik bir neticeye de sebep olmuştur. İnsanların her
türlü dış tehlikeden arınıp kendini en güvende ve en huzurlu hissettikleri,
Konya’nın en güvenilir –pahalı ve yeni binaları bulunan semtindeki evlerinde
evlerinin sebepsiz çökmesiyle ölümle karşılaşmışlardır. Toplumsal manevi değir
yüksek olan kurban bayramının 2. gününde çökme yaşanmış ve insanlar günlerce
yakınlarının cesediyle mi –yaşamıyla mı karşılaşacağını düşünerek enkaz
çevresinde beklemişlerdir. Enkaz çalışmalarının kazazede yakınlarında derin
manevi travmalar oluşturacağı kuşkusuzdur. Manevi tazminat talebi karşılanırken
bu boyut göz ardı edilmemelidir.
Öte yandan dava dilekçesinde her ne
kadar davalılardan Mustafa Ufacık sehven iki kez yazılmış olup, bunlardan
birisinin İsmet Ufacık olduğu içerikten anlaşılarak bu şekilde hüküm
kurulmuştur.
Sonuç olarak, davacı Arife Ufacık
için oğlu sebebiyle 20.000.000.000.TL torunları sebebiyle her biri için
10.000.000.000.TL toplam 40.000.000.000.TL’nin, Dursunali –Mustafa ve İsmet
Ufacık için de her biri için kardeşleri sebebiyle 10.000.000.000.TL
yeğenlerinden
-10-
dolayı da her biri için 5.000.000.000.TL toplam
60.000.000.000.TL’nin idareye başvurma tarihi olan 05.04.2004 tarihinden
itibaren yasal faiziyle tazminine karar vermek gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle davanın
KABULÜYLE, tüm davacılar yönünden ortak mirasçı sıfatiyle müştereken taleple
bağlı kalınarak bina değeri karşılığı 40.000.000.000.TL maddi tazminat olarak,
davacı Arife Ufacık için toplam 40.000.000.000.TL manevi tazminatın diğer
davacılar Mustafa Ufacık için toplam 20.000.000.000.TL’nin Dursun Ali Ufacık
için toplam 20.000.000.000.TL, Mustafa Ufacık için toplam 20.000.000.000.TL
manevi tazminat olarak, hükmedilen miktar üzerinden hesaplanan toplam
11.210.000.000.TL vekalet ücretiyle aşağıda dökümü yapılan 7.608.900.000.TL
yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, hükmedilen
tazminatın tümüne idareye başvuru tarihi olan 05.04.2004 tarihinden itibaren
yasal faz işletilmesine, eksik yatırılan 5.652.700.000.TL nisbi harcın davacıya
tamamlattırılmasından sonra kararların tebliğine, tebliğ avansından artan kısmın
istemi halinde davacıya iadesine, kararın tebliğinden itibaren 30 gün içinde
Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere esasta oybirliğiyle, manevi tazminata
faiz işletilmesinde oyçokluğuyla, 02.03.2005 gününde oybirliğiyle karar
verildi.
BA?KAN ÜYE
ÜYE
OMAN ERMUMCU LEVENT TÜFENKÇİ MUSTAFA NAFİZ
ACAR
32699
37778 37853
(X)
YARGILAMA GİDERLERİ:
B.H. : 10.100.000.TL
N.K.H. : 7.560.000.000.TL.
V.H. : 1.800.000.TL.
T.G. : 37.000.000.TL.
TOPLAM : 7.608.900.000.TL.
11.04.05
AZLIK OYU
Manevi tazminat, maddi varlıktaki
eksilmeyi değil manevi dünyada oluşan travmayı tatmin aracı olup, takdir edilen
miktar da mahkemenin hüküm tarihi itibariyle uygun bulduğu rakamdır. Yasal faiz
ise, maddi kayıpların, ileri tarihlerde tazmini esnasında enflasyonist
yıpranmanın giderilme aracıdır. Bu durumda, bir maddi azalma sözkonusu olmayıp,
hüküm tarihinde takdir edilen rakamı ifade eden manevi tazminata yasal faiz
istenilmesi müessesenin varlık sebebiyle bağdaşmaz.
Açıklanan nedenlerle hükmün tamamına
aynen katılmakla birlikte manevi tazminata yasal faiz işletilmesi kısmına
katılmıyorum.
HAKİM
OSMAN ERMUMCU
32699