6
Nisan 2007 CUMA |
Resmî Gazete |
Sayı : 26485 |
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI |
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığından:
Esas Sayısı :
2006/75
Karar Sayısı :
2006/99
Karar Günü :
4.10.2006
İTİRAZ YOLUNA
BA?VURAN :
Danıştay Onuncu Daire
İTİRAZIN KONUSU
:
17.7.1964 günlü, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun
8.2.2006 günlü, 5454 sayılı Yasa’nın 5. maddesiyle değiştirilen
140. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Kurumca itirazı
reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren
onbeş gün içinde yetkili sulh ceza
mahkemesine başvurabilirler.” biçimindeki üçüncü tümcesinin
Anayasa’nın 2., 5., 125., 138., 153. ve 155. maddelerine
aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması
istemidir.
I - OLAY
Davacı hakkında
verilen idarî para cezasının ve ilgili genelgelerin iptali
istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı
olduğu kanısına varan Danıştay Onuncu Dairesi iptali için
başvurmuştur.
II - İTİRAZIN
GEREKÇESİ
Başvuru kararının
gerekçe bölümü şöyledir:
“Elit İnşaat Temel
Sondaj Ltd ?ti’nin aylık prim ve
hizmet belgelerinin internet
ortamında 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79/1.
maddesinde öngörülen süre içinde davalı Sosyal Sigortalar Kurumu
Başkanlığına gönderilmediğinden bahisle adı geçen Kanunun 140/c
maddesi uyarınca idari para cezası ile cezalandırılmasına
ilişkin 1.11.2005 tarih ve 115890 sayılı işlem ile dayanağı
olduğu ileri sürülen 6.4.2004 tarih ve 16-313 Ek ve 23.5.2004
tarih ve 16-343 Ek sayılı Genelgelerin iptali istemiyle açılan
davada, dava konusu bireysel işlem ile ilgili olarak görevli
yargı yeri yönünden 506 sayılı Kanunun 140. maddesinin 5454
sayılı Kanunun 5. maddesi ile değişik 4. fıkrasında yer alan
“Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ
tarihinden itibaren onbeş gün içinde
yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilirler” tümcesinin bu
davada uygulanabilecek Kanun niteliğini taşımaktadır.
İtiraz konusu yasal
değişiklikten önce 506 sayılı Kanunun 3910 sayılı Kanunun 1.
maddesiyle değişik 140. maddesinde yer alan “Kurumca itirazı
reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren
(7) gün içinde yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilirler”
tümcesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Ankara 11. Sulh
Ceza Mahkemesince itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurulması sonucunda, Anayasa Mahkemesinin 8.10.2002 tarih ve
E:2001/225, K:2002/88 sayılı kararı ile; “İdarenin hizmetlerini
gereği gibi ve ivedilikle görebilmesi için, yaptırım uygulama
yetkilerine gereksinimi vardır. İdare bu yetkilerle, kamu düzeni
ve güvenliğini, kamu sağlığını, ulusal servetleri zamanında ve
gereği gibi koruyabilir. Bu nedenle, idareye geniş ve çeşitli
yaptırımlar uygulama yetkisi tanınmıştır. İdari cezalar, idari
yaptırımların en önemlilerinden biridir. İdari cezalar arasında
yer alan para cezaları da bu amaçla etkin ve yaygın bir biçimde
uygulanmaktadır, idari para cezalarını diğer cezalardan
ayıran en belirgin nitelik, idari
para cezalarının idari makamlar tarafından kamu gücü
kullanılarak verilmesidir.
Anayasa’da Türkiye
Cumhuriyeti’nin demokratik bir hukuk devleti olduğu
vurgulanırken, Devlet içinde tüm kamusal yaşam ve yönetimin
yargı denetimine bağlı olması amaçlanmıştır. Çünkü yargı
denetimi hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur. Anayasa’nın
125. maddesinin birinci fıkrasındaki “idarenin her türlü eylem
ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” kuralıyla amaçlanan
etkili bir yargısal denetimdir. Bu kural, idarenin kamu hukuku
ya da özel hukuk alanına giren tüm
eylem ve işlemlerini kapsamaktadır.
Tarihsel gelişimine
paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş,
kimi maddelerinde bu ayrıma ilişkin kurallar yer almıştır.
Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasında, “idarenin her
türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”; 140.
maddesinin birinci fıkrasında, “Hakimler ve savcılar adli ve
idari yargı hakim ve savcıları olarak görev yaparlar”; 142.
maddesinde “mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi
ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir”; 155. maddesinin
birinci fıkrasında da, Danıştay, idari mahkemelerce verilen ve
kanunun başka bir idari yargı merciine bırakmadığı karar ve
hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli
davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar”
biçimindeki düzenlemeler idari - adli yargı ayrılığının
kurumsallaştığının kanıtıdır. Bu düzenlemeler gereği idari
uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay
yetkili kılınmıştır. Belirtilen nedenlerle kural olarak,
idarenin kamu gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem
ve eylemleri idari yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri de
adli yargı denetimine tabi olacaktır.
Anayasa’nın yürütme
bölümünde yer alan 125. maddesiyle idarenin her türlü eylem ve
işlemlerini yargı denetimine bağlı tutulduktan sonra, maddenin
diğer fıkraları da idari yargı sisteminde geçerli olan ilkeleri
belirlemektedir.
İdari işlemlere karşı
açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden itibaren
başlaması, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir
yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verme yasağı,
yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için gerekli olan
koşullar, yürütmenin durdurulması kararına getirilebilecek
sınırlamalar ve idarenin verdiği zararı ödeme yükümlülüğü,
ağırlıklı olarak adli yargı sistemi için değil, idari yargı
sistemi için geçerli olan temel ilkelerdir.
Anayasa’nın
belirlemiş olduğu bu kurallar, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda
da yer alan idari yargılama usul ve esaslarının ana
kurallarıdır. Anayasa’nın değişik maddelerinde kurumsallaşan ve
125. maddesinde belirtilen idari- adli yargı ayrımına ilişkin
düzenlemeler nedeniyle idari yargının görev alanına giren bir
uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda
yasakoyucunun geniş takdir hakkının
bulunduğunu söylemek olanaklı değildir, itiraz başvurusuna konu
olan idari para cezası, kamu gücünün kullanılmasıyla ilgili ve
Kanunda belirtilen kurallara uymayanlara idari bir yaptırımın
uygulanması niteliğinde olduğundan, çıkacak uyuşmazlıkların
çözümünde de idari yargının yetkili kılınması gerekir.
Bu nedenlerle, itiraz
konusu kural Anayasa’nın 2., 125. ve 155. maddelerine aykırıdır.
İptali gerekir” sonucuna ulaşılmıştır.
Nitekim 506 sayılı
Kanunun 140. maddesinde, 4958 sayılı Kanunun 51. maddesi ile
29.7.2003 tarihinde yapılan değişiklik ile anılan tümce “Kurumca
itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden
itibaren altmış gün içinde idare mahkemesine başvurabilirler”
şeklinde değiştirilmiştir. Ancak bu tümce 506 sayılı Kanunun
140. maddesinde, itiraza konu 5454 sayılı Kanunun 5. maddesiyle
yapılan değişiklikle “Kurumca itirazı reddedilenler, kararın
kendilerine tebliğ tarihinden itibaren
onbeş gün içinde yetkili sulh ceza mahkemesine
başvurabilirler” şeklinde 8.2.2006 tarihinde yeniden
değiştirilmiştir.
Anayasanın 138/4.
maddesinde, Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme
kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare mahkeme
kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez; 153. maddesinin son fıkrasında,
Anayasa Mahkemesi Kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek
ve tüzel kişileri bağlar kuralına yer verilmiştir.
Anayasanın yukarıda
aktarılan emredici hükümlerine ve Anayasa Mahkemesinin iptal
kararına rağmen 506 sayılı Kanunun 140. maddesinde, itiraza konu
5454 sayılı Kanunun 5. maddesiyle yapılan değişiklikle “Kurumca
itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden
itibaren onbeş gün içinde yetkili
sulh ceza mahkemesine başvurabilirler” tümcesinin Anayasa’nın
2., 5., 125., 138/4., 153/son ve 155. maddelerine aykırı olup,
iptali gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle;
506 sayılı Kanunun 140. maddesinin 5454 sayılı Kanunun 5.
maddesiyle değişik 4. fıkrasında yer alan “Kurumca itirazı
reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren
onbeş gün içinde yetkili sulh ceza
mahkemesine başvurabilirler” tümcesinin Anayasa’nın 2., 5.,
125., 138/4., 153/son ve 155. maddelerine aykırı olduğu kanısına
varıldığından, anılan tümcenin iptali ve öncelikle yürürlüğünün
durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına,
dosyada bulunan belgelerin onaylı birer örneğinin Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı’na gönderilmesine, 15.3.2006 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.”
III - YASA
METİNLERİ
A - İtiraz Konusu
Yasa Kuralı
506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu’nun 5454 sayılı Yasa ile değişik 140.
maddesinin itiraz konusu kuralı da içeren dördüncü fıkrası
şöyledir:
“İdari
para cezaları ilgiliye tebliğ edilmekle tahakkuk eder ve tebliğ
tarihinden itibaren onbeş gün içinde
Kuruma ödenir veya aynı süre içinde Kurumun ilgili ünitesine
itiraz edilebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazı
reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren
onbeş gün içinde yetkili sulh ceza
mahkemesine başvurabilirler. Bu süre içinde başvurunun
yapılmamış olması halinde idari para cezası kararı kesinleşir.
Sulh ceza mahkemesinin verdiği son karara karşı, yargı
çevresinde yer alan ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. Bu
itiraz, kararın tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün
içinde yapılır. 2.000 Yeni Türk Lirası dahil idari para
cezalarına karşı sulh ceza mahkemesine başvuru üzerine verilen
kararlar kesindir. Mahkemeye başvurulması cezanın takip ve
tahsilini durdurmaz. Tebliğ tarihinden itibaren
onbeş gün içinde Kuruma ödenmeyen
idari para cezaları, bu Kanunun 80 inci maddesi hükmüne göre
tahsil edilir. İdari para cezalarının, Kuruma itiraz ve yargı
yoluna başvurulmaksızın tebliğ tarihinden itibaren
onbeş gün içinde peşin ödenmesi
halinde, bunun dörtte üçü tahsil edilir. Peşin ödeme, idari para
cezasına karşı kanun yoluna başvurma hakkını etkilemez.”
B - Dayanılan
Anayasa Kuralları
Başvuru kararında
Anayasa’nın 2., 5., 125., 138., 153. ve 155. maddelerine
dayanılmıştır.
IV - İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince Tülay TU?CU,
Haşim KILIÇ,
Sacit ADALI, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa
YILDIRIM, Cafer ?AT, A. Necmi ÖZLER,
Serdar ÖZGÜLDÜR, ?evket APALAK ve Osman
Alifeyyaz PAKSÜT’ün
katılımlarıyla 30.5.2006 günü yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V - ESASIN
İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve
ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı,
dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
Başvuru kararında,
Anayasa Mahkemesinin daha önce 506 sayılı Yasa’nın 3910 sayılı
Yasa ile değişik 140. maddesinde yer alan “Kurumca itirazı
reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren
(7) gün içinde yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilirler”
tümcesinin Anayasa Mahkemesi’nin 8.10.2001 günlü, E.2001/225,
K.2002/88 sayılı kararı ile iptal edildiği, adli - idari yargı
ayrılığı konusundaki Anayasa’nın emredici kurallarına ve Anayasa
Mahkemesi’nin bu konudaki iptal kararına rağmen, itiraz konusu
kural uyarınca bu Yasa’ya göre verilen idari para cezalarının
yargısal denetiminin sulh ceza mahkemelerine bırakılmasının
Anayasa’nın 2., 5., 125., 138., 153. ve 155. maddelerine
aykırılık oluşturduğu ileri sürülmüştür.
A - Anayasa’nın
153. Maddesi Yönünden İnceleme
Anayasa’nın 153.
maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi kararlarının
yasama, yürütme ve yargı organları ile yönetim makamlarını,
gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı öngörülmüştür. Bu kural
gereğince, yasama organı yapacağı düzenlemelerle daha önce aynı
konuda verilen Anayasa Mahkemesi kararlarını
gözönünde bulundurmak, bu kararları
etkisiz kılacak biçimde yasa çıkarmamak, Anayasa’ya aykırı
bulunarak iptal edilen kuralları tekrar yasalaştıramamak
yükümlülüğündedir.
506 sayılı Yasa’ya
göre verilen idari para cezalarına karşı açılacak davaların
idari yargı yerlerinde görülmesi gerektiğine ilişkin Anayasa
Mahkemesi’nin 8.10.2001 günlü, E.2001/225, K.2002/88 sayılı
kararının ardından, yasakoyucu
tarafından Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına uygun olarak,
4958 sayılı Yasa’nın 51. ile maddesi 506 sayılı Yasa’da
değişiklik yapılmış ve idari para cezalarına karşı açılacak
davalara bakma görevi idare mahkemelerine verilmiştir.
Uyuşmazlık Mahkemesi 21.11.2005 günlü, E.2005/84, K.2005/105
sayılı kararında, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu kurallarını göz
önüne alarak Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından verilen idari
para cezalarında görevli yargı yerini adli yargı olarak
belirlemiştir.
İtiraz konusu
kuralın, yukarıda sözü edilen Uyuşmazlık Mahkemesi kararı
uyarınca getirildiği anlaşıldığından Anayasa’nın 153. maddesine
aykırılık oluşturmadığı sonucuna varılmıştır.
B - Anayasa’nın
125. ve 155. Maddeleri Yönünden İnceleme
506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanunu’nun 29.7.2003 günlü, 4958 sayılı Yasa ile
değişik 140. maddesinde Kanun’da öngörülen bazı yükümlülüklerin
zamanında ya da usulünce yerine
getirilmemesi halinde Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından
verilecek idari para cezaları ile ilgili yaptırımlar
düzenlenmekte, bu bağlamda maddenin ilk fıkrasında hangi
eylemlere ne miktarda idari para cezası verileceği, 5454 sayılı
Yasa ile değiştirilen itiraz konusu dördüncü fıkrasında ise bu
cezaların ne şekilde ödeneceği, buna karşı Sosyal Sigortalar
Kurumu’na itiraz edilebileceği, itirazın reddi üzerine de
yetkili sulh ceza mahkemesine başvurulabileceği belirtilmiştir.
İdarenin hizmetlerini
gereği gibi ve ivedilikle görebilmesi için, yaptırım uygulama
yetkilerine gereksinimi vardır. İdare bu yetkilerle, kamu düzeni
ve güvenliğini, kamu sağlığını, ulusal servetleri zamanında ve
gereği gibi koruyabilir. Bu nedenle, idareye, geniş ve çeşitli
yaptırımlar uygulama yetkisi tanınmıştır. İdarî cezalar, idarî
yaptırımların en önemlilerinden biridir. İdarî cezalar arasında
yer alan para cezaları da bu amaçla etkin ve yaygın bir biçimde
uygulanmaktadır. İdarî para cezalarını diğer cezalardan
ayıran en belirgin nitelik, onların
idarî makamlar tarafından kamu gücü kullanılarak verilmesidir.
Tarihsel gelişimine
paralel olarak Anayasa’da adlî ve idarî yargı ayrımına gidilmiş,
kimi maddelerinde bu ayrıma ilişkin kurallar yer almıştır.
Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasında, “idarenin her
türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” denilmekte
olup, maddenin diğer fıkraları da idari yargı sisteminde geçerli
olan ilkeleri belirlemektedir.
İdari işlemlere karşı
açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden itibaren
başlaması, idarî eylem ve işlem niteliğinde veya takdir
yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verme yasağı,
yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için gerekli olan
koşullar, yürütmenin durdurulması kararına getirilebilecek
sınırlamalar ve idarenin verdiği zararı ödeme yükümlülüğü,
ağırlıklı olarak adlî yargı sistemi için değil, idarî yargı
sistemi için geçerli olan temel ilkelerdir.
Öte yandan,
Anayasa’nın 140. maddesinin birinci fıkrasında, “Hakimler ve
savcılar adlî ve idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev
yaparlar”; 142. maddesinde “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir”;
155. maddesinin birinci fıkrasında da, “Danıştay, idarî
mahkemelerce verilen kanunun başka bir idarî yargı merciine
bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla
gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak
bakar” biçimindeki kurallara yer verilmesi idarî-adlî yargı
ayrılığının kurumsallaştığının kanıtıdır. Bu düzenlemeler gereği
idarî uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle
Danıştay yetkili kılınmıştır. Buna göre, kural olarak, idarenin
kamu gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem ve
eylemleri idarî yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri de
adli yargı denetimine tabi olacaktır.
Anayasa’nın değişik
maddelerinde kurumsallaşan ve 125. maddesinde belirtilen
idarî-adlî yargı ayırımına ilişkin düzenlemeler nedeniyle idarî
yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adlî
yargının görevlendirilmesi konusunda
yasakoyucunun geniş takdir hakkının bulunduğunu söylemek
olanaklı değildir. İtiraz başvurusuna konu olan idarî para
cezası, idare tarafından kamu gücü kullanılarak Yasada
belirtilen kurallara uymayanlara idarî bir yaptırımın
uygulanması niteliğinde olduğundan, çıkacak uyuşmazlıkların
çözümünde de idarî yargının görevli kılınması gerekir.
Bu nedenlerle, itiraz
konusu kural Anayasa’nın 125. ve 155. maddelerine aykırıdır.
İptali gerekir.
Mehmet ERTEN bu
görüşe katılmamıştır.
Kuralın, başvuru
kararında dayanılan Anayasa’nın diğer maddeleri yönünden ayrıca
incelenmesine gerek görülmemiştir.
VI - YÜRÜRLÜ?ÜN DURDURULMASI
İSTEMİ
17.7.1964 günlü, 506
sayılı “Sosyal Sigortalar Kanunu”nun 8.2.2006 günlü, 5454 sayılı
Yasa ile değişik 140. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan
“Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ
tarihinden itibaren onbeş gün içinde
yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilirler.” tümcesinin
YÜRÜRLÜ?ÜNÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN REDDİNE, 30.5.2006 gününde
OYBİRLİ?İYLE karar verilmiştir.
VII -
SONUÇ
17.7.1964 günlü, 506 sayılı “Sosyal
Sigortalar Kanunu”nun 140. maddesinin, 8.2.2006 günlü, 5454
sayılı Yasa’nın 5. maddesiyle değiştirilen dördüncü fıkrasının
“Kurumca itirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ
tarihinden itibaren onbeş gün içinde
yetkili sulh ceza mahkemesine başvurabilirler.” biçimindeki
üçüncü tümcesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Mehmet
ERTEN’in
karşıoyu ve OYÇOKLU?UYLA, 4.10.2006 gününde karar
verildi.
Başkan
Tülay TU?CU |
Başkanvekili
Haşim
KILIÇ |
Üye
Sacit
ADALI |
Üye
Fulya KANTARCIO?LU |
Üye
Ahmet AKYALÇIN |
Üye
Mehmet ERTEN |
Üye
Mustafa YILDIRIM |
Üye
A.
Necmi ÖZLER |
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR |
Üye
?evket APALAK |
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
KAR?IOY
İtiraz konusu kuralda, idari para
cezalarına karşı başvurulacak yerin adli yargı yeri olduğu
belirtilmektedir.
Başvuru kararında ise bu yerin adli
değil idari yargı yeri olması gerektiği ileri sürülerek, kuralın
iptali istenilmiştir.
506 sayılı Yasa’nın 140. maddesi
çeşitli tarihlerde değişikliğe uğramış ve idari para cezalarına
karşı hangi mahkemede dava açılacağı 1993 yılında yapılan
değişiklikle belirlenmiştir. 140. maddede, 6.5.1993 günlü, 3910
sayılı Yasa’nın 1. maddesi uyarınca yapılan değişiklikle, idari
para cezalarına karşı sulh ceza mahkemesinde itiraz etme olanağı
getirilmiştir. Bu kural, Anayasa Mahkemesinin benimde katıldığım
2.8.2002 günlü ve 2001/225 ve 2002/88 sayılı kararıyla idari
para cezalarına karşı açılacak davaların adli yargıda değil,
idari yargıda görülmesi gerektiği gerekçesiyle iptal edilmiş ve
29.7.2003 günlü, 4958 sayılı Yasa ile iptal gerekçesi
doğrultusunda 506 sayılı Yasa’nın 140. maddesi değiştirilerek
idari yargı yeri yetkili kılınmıştır. Bu iptal kararından sonra,
özel kanunlardaki çeşitli fiiller karşılığında öngörülen idari
yaptırımlar ile suç olmaktan çıkartılmak istenen kabahat
fiillerinin, genel nitelikli bir kanunla düzenlenmesinde kamu
yararı gören yasa koyucu, kabahatler karşılığında öngörülen
yaptırımların, bir idari işlem olmasından çok cezalandırma amacı
güden ve ceza hukukunun genel ilkeleriyle daha yakın ilişki
içinde olan bir hukuki işlem olduğunu kabul ederek, bu tür
yaptırım kararlarına karşı idari yargı yerine adli yargıda (ceza
mahkemesinde) dava açılabilmesini sağlayan ve 1.6.2005 gününde
yürürlüğe giren 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nu
yasalaştırmıştır. Genel nitelikteki bu kanun ile 506 sayılı
Kanun’un 140. maddesi değişikliğe uğrayarak, yetkili mahkeme
adli yargı yeri olmuş ve 8.2.2006 günlü, 5454 sayılı Yasa ile de
Kabahatler Kanunu’na uygun olacak şekilde yeniden düzenleme
yapılarak, bu yetkinin adli yargı üzerinde bırakılmasına devam
edilmiştir.
Anayasa’nın 125. maddesindeki
“idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır”, “Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka
uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır” biçimindeki kurallarla
amaçlananın, idari eylem ve işlemlerle sınırlı bir yargısal
denetim olduğu açıktır. Ancak, her türlü idari eylem ve işleme
ilişkin yargısal denetimin mutlaka idari yargı tarafından
yerine getirileceği sonucuna varılamaz. Yargısal denetimin
etkili biçimde yapılması için gerekli düzenlemeleri yapma
yetkisi, Anayasa’nın 142. maddesi uyarınca yasa koyucuya
tanınmıştır. Buna göre, mahkemelerin
kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri
kanunla düzenlenebilecektir. Anayasa’nın 140., 154. ve 155.
maddelerindeki adli ve idari yargı ayırımı, görülmesi gereken
davanın niteliğine, Anayasa’da yer alan ilkelere ve hukukun
genel prensiplerine aykırı olmamak koşulu ile görevli ve yetkili
yargı yerinin yasa ile belirlenmesine engel değildir. Yasa
koyucu mahkemelerin görev ve yetkilerini ihtiyaca göre her zaman
belirleyebilecektir.
506 sayılı Yasa’nın 140. maddesinde
yer alan idari para cezası, idari bir işlem olmasından çok
cezalandırma amacı güden ve ceza hukuku ile ilişki içinde olan
bir yaptırım olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Yaptırımın bu
niteliği ile bu nitelikteki yaptırımları genel olarak düzenleyen
1.6.2005 gününde yürürlüğe giren ve inceleme tarihinde de özel
yasalardaki idari yaptırımlar yönünden yürürlüğü devam eden,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu birlikte gözetildiğinde, adli
yargı içinde yer alan sulh ceza mahkemesinin başvuru yeri olarak
belirlenmesinde Anayasa’ya ve ceza hukukunun genel ilkelerine
aykırılık bulunmamaktadır.
Bu nedenle kuralın iptal edilmesine
ilişkin karar gerekçesine katılmıyorum. 4.10.2006
Üye
Mehmet ERTEN |