Danıştay
Altıncı Dairesine göre, Anayasa Mahkemesince 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 13.
maddesinin 1 ve 3. fıkrasının iptal edilmesinin kişilerin resmi tesis alanında
kalan taşınmazına yönelik olarak yapmış olduğu imar planı değişikliği başvurusu
üzerine doğrudan plan değişikliğinin yapılmasını gerektirmeyeceği açıktır.
İlgililerin imar planı değişikliği istemlerinin idarelerce çevredeki nüfus,
yoğunluk ve donatım dengesi yönünden irdelenmesi gerektiği, planlamanın genel
ilkeleri dikkate alınarak uyuşmazlık konusu taşınmaza ayrıldığı amaç için
ihtiyaç bulunmadığı sonucuna varıldığı taktirde plan değişikliği yapılmasının
mümkün olduğu; bu konuda yapılacak Yargısal denetimde de imar planı değişikliği
isteminin şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olup
olmadığının incelenmesi suretiyle karar verilmesi gerektiği açıktır.
İMAR
PLANLARINDA KISITLILIK DURUMU
CAFER ERGEN
GİRİ?
3194 sayılı İmar Kanununun
13. maddesinin birinci fıkrası ve bu nedenle uygulama olanağı kalmayan 3.
fıkraları Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 günlü ve E: 1999/33, K: 1999/51 sayılı
kararıyla iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararı 29 Haziran 2000 günlü ve
24094 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Yayımlandığı tarihten itibaren altı
ay sonra yürürlüğe girmiştir. Bugüne kadar yasal boşluk doldurulmamıştır.
Dolaysıyla bu konuda bir belirsizlik bulunmaktadır.
3194
sayılı İMAR KANUNU’NA GÖRE DURUM
3194
sayılı İmar Kanunu’nun “İmar
Plânlarında Umumi Hizmetlere Ayrılan Yerler”
başlığını taşıyan 13. maddesinde;
“ (1’inci
fıkra, Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 gün ve E: 1999/33, K: 1999/51 sayılı
kararı ile iptal edilmiştir.)
İmar programına alınan
alanlarda kamulaştırma yapılıncaya kadar emlak vergisi ödenmesi durdurulur.
Kamulaştırmanın yapılması halinde durdurma tarihi ile kamulaştırma tarihi
arasında tahakkuk edecek olan emlak vergisi, kamulaştırmayı yapan idare
tarafından ödenir. Birinci fıkrada yazılı yerlerin kamulaştırma yapılmadan önce
plân değişikliği ile kamulaştırmayı gerektirmeyen bir maksada ayrılması halinde
ise durdurma tarihinden itibaren geçen sürenin emlak vergisini mal sahibi öder.
(3’üncü fıkra, Anayasa
Mahkemesinin 29.12.1999 gün ve E: 1999/33, K: 1999/51 sayılı kararı ile iptal
edilmiştir.)
Onaylanmış imar
plânlarında, birinci fıkrada yazılı yerlerdeki arsa ve arazilerin, bu Kanunda
öngörülen düzenleme ortaklık payı oranı üzerindeki miktarlarının mal
sahiplerince ilgili idarelere bedelsiz olarak terk edilmesi halinde bu terk
işlemlerinden ayrıca emlak alım ve satım vergisi alınmaz.”
hükmü yer
almaktadır.
3194 sayılı Yasa’nın 13.
maddesinin birinci fıkrasında, imar plânlarında, resmî yapılara, tesislere ve
okul, cami, yol, meydan, otopark, yeşil saha, çocuk bahçesi, pazar yeri, hal,
mezbaha ve benzeri umumi hizmetlere ayrılan alanlarda, inşaata ve mevcut bina
varsa esaslı değişiklik ve ilaveler yapılmasına izin verilmeyeceği, imar
programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceği, üçüncü
fıkrasında ise imar plânlarının tasdik tarihinden itibaren beş yıl sonra parsel
sahibinin, başvuruda bulunarak imar plânlarında meydana gelen değişikliklerden
ve civarın özelliklerinden dolayı okul, cami ve otopark sahası ve benzeri umumi
hizmetlere ayrılan alanların yapımından ilgili kamu kuruluşunca vazgeçildiğine
dair görüş alması koşuluyla tüm belirli çevredeki nüfus, yoğunluk ve donatım
dengesini yeniden irdeleyerek hazırlanacak yeni imar plânına göre inşaat
yapabileceği belirtilmekte idi.
Dolaysıyla, imar
plânlarında umumi hizmetlere ayrılan alanlarda inşaat veya bina XE “Bina" varsa
bunda esaslı değişiklik ve ilaveler yapılması, parsel sahibinin, imar plânının
onay tarihinden itibaren beş yıl geçtikten sonra başvuruda bulunarak ilgili kamu
kuruluşundan maddede belirtilen umumi hizmetlere ayrılan alanların yapımından
vazgeçildiğine ilişkin görüş almasına bağlı bulunduğundan, ilgili kamu
kuruluşunun umumi hizmetlere ayrılan alanların yapımından vazgeçmemesi
durumunda bu alanlarda parsel sahibinin inşaat olanağı bulunmamaktaydı.
ANAYASA MAHKEMESİNİN GÖRÜ?Ü
Anayasa Mahkemesinin
29.12.1999 günlü ve E: 1999/33, K: 1999/51 sayılı kararıyla3194
sayılı İmar Kanununun 13. maddesinin birinci fıkrasının ve bu nedenle uygulama
olanağı kalmayan 3. fıkralarının iptaline karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi
kararı 29 Haziran 2000 günlü ve 24094 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
Yayımlandığı tarihten itibaren altı ay sonra yürürlüğe girmiştir.
Anayasa Mahkemesi bu kararda
aşağıdaki gerekçeye yer vermiştir:
“13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar
plânlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma şekillerinin ne
kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları
üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır.
İmar plânlarının uygulamaya geçirilmesindeki
kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik toplum
düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de, itiraz konusu
kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki
dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirmesi, sınırlamayı aşan
hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de 23.9.1981 günlü
Sporrong ve Lonnroth kararında, kamulaştırma izni ile inşaat yasağının uzun bir
süre için öngörülmüş olmasının, toplumsal yarar ile bireysel menfaat arasındaki
dengeyi bozduğu sonucuna varmıştır...
İtiraz konusu kuralla, mülkiyet hakkına getirilen
sınırlama, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için
kullanılamaz hale getirerek bir hukuk devletind XE “Hukuk Devleti" e kişinin hak
ve özgürlükleri ile kamu yararı arasında bulunması gereken dengenin bozulmasına
yol açarak hukuk güvenliğini yok etmektir.”
Bugün itibariyle, her ne
kadar 3194 sayılı İmar Kanununun 13. maddesinin 1 ve 3. fıkraları iptal
edilmişse de, bu kararın nasıl uygulamaya konulacağı hususu henüz belirgin
değildir. Çünkü, yasa koyucu tarafından kendisine tanınan süre içinde yasal
boşluğu dolduracak yeni bir düzenleme yapılmamıştır. Bu halde, bugün itibariyle
uygulama nasıl olacaktır.
Ancak
burada şunu da belirtelim ki, Arazi ve Arsa Dağıtım Yönetmeliğinin 12. maddesi
uyarınca kamulaştırılacak alanlara hisse ayrılması durumunda, bu hisselerin ne
kadar zaman sonra kamulaştırılacağı belirsiz olduğundan, mülk sahiplerinin böyle
bir durumda, hisselendirildikleri taşınmazın imar plânında tahsisli bulunduğu
alanın kamulaştırılmaması halinde, artık bu alana gerçekten ihtiyaç olmadığından
bahisle Anayasa Mahkemesi kararında yer alan gerekçeleri de öne sürerek dava
açabileceklerdir.
DANI?TAY 6. DAİRESİNİN EN SON İÇTİHADINA GÖRE DURUM:
Danıştay Altıncı Dairesine
göre, Anayasa Mahkemesince 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 13. maddesinin 1 ve 3.
fıkrasının iptal edilmesinin kişilerin resmi tesis alanında kalan taşınmazına
yönelik olarak yapmış olduğu imar planı değişikliği başvurusu üzerine doğrudan
plan değişikliğinin yapılmasını gerektirmeyeceği açıktır.
İlgililerin imar planı
değişikliği istemlerinin idarelerce çevredeki nüfus, yoğunluk ve donatım dengesi
yönünden irdelenmesi gerektiği, planlamanın genel ilkeleri dikkate alınarak
uyuşmazlık konusu taşınmaza ayrıldığı amaç için ihtiyaç bulunmadığı sonucuna
varıldığı taktirde plan değişikliği yapılmasının mümkün olduğu; bu konuda
yapılacak Yargısal denetimde de imar planı değişikliği isteminin şehircilik
ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olup olmadığının
incelenmesi suretiyle karar verilmesi gerektiği açıktır.
3194 sayılı İmar
Kanunu’nun 13.madde kapsamında yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine mahkemece
şehircilik ve planlama ilkelerine göre inceleme yapılarak karar verilmesi
gerekir.[5]
3194/13.maddenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi nedeniyle bu madde
hükmüne dayanılamaz. Bölge koşullarının incelenmesi gerekir.
İmar Planı Değişikliğine Dair Başvurunun ?ehircilik
İlkeleri, Planlama Esasları Ve Kamu Yararı Açısından Uygun Olmaması Halinde
Uygulama:
?ehircilik İlkeleri:
İmar planlarının yapılması ve değişiklikleri sırasında uyulması gereken
şehircilik ilkelerini Plan Yapım Esaslarına Dair Yönetmelik hükümleri olarak
özetleyebiliriz. Alt yapı alanları, resmi kurum alanları ile ilgili düzenlemeler
ve artan nüfus yoğunluğu karşılığında uygulanacak kuralları şehircilik
ilkelerine örnek olarak gösterebiliriz.
Planlama Esasları:
Planlama esaslarından ise plan hiyerarşisini anlamaktayız. İmar planlarının
kendi aralarında hiyerarşi bulunmaktadır. Bu hiyerarşide 1/1000 ölçekli uygulama
imar planları en alt kademede, 1/100 000 ölçekli bölge ya da ülke planları en
üst seviyede bulunmaktadır. Tıpkı normlar hiyerarşisinde olduğu gibi alt ölçekli
plan üst ölçekli plana aykırı olamayacaktır. Bu kural sayesinde tüm planlı saha
en yüksek yüksek ölçekli plana uygun olarak kullanılacaktır.
Kamu
Yararı:
İdare hukukuna göre bütün idari işlemlerin nihai amacı kamu yararıdır. Bu açıdan
bakıldığında kamu yararı çok geniş kavramdır. İmar planlarının da nihai amacı
kamu yararıdır. Kamu yararı çoğu kez imar planı yapılacak alanın yapısına göre
belirlenir.
Dar
anlamda kamu yararı, kamu hizmetinin kar amacı güdülmeksizin sürekli olarak,
toplumsal ihtiyaçları karşılayacak doğrultuda ve eşitlik ilkesini gözeterek ,
tarafsız bir şekilde yerine getirilmesi olarak tanımlanabilir. Geniş anlamda
kamu yararı ise ülkedeki tüm insanların ortak çıkarlarını içeren “toplum yararı”
nı ifade etmektedir.
Yapı hakkının kullanılması serbest olmamıştır.Tarih boyunca değişik şekilde ve
farklı kanunlar ile bir disiplin altına alınmaya çalışılmıştır. Halen yürürlükte
olan 3194 sayılı İmar Kanunu başta olmak üzere çeşitli kanunlarda yapı hakkının
kullanılmasıyla ilgili olarak düzenleme ve sınırlamalar mevcuttur.[8]
İmar Kanunundaki en belirgin sınırlama ile bu kanuna göre hazırlanan imar
planlarıdır. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 3. Maddesine göre, herhangi bir
sahanın, her ölçekteki plan esaslarına, bulunduğu bölgelerin şartlarına ve
yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamayacağı kuralı
getirilmiştir.
Tip İmar
Yönetmeliğinin 2. maddesinde, bu Yönetmelikte yazılı hükümlerin, imar
planlarında aksine bir açıklama bulunmadığı takdirde uygulanacağı
belirtilmiştir.
İmar hukukunda, imar planları yönetmeliklere göre üst norm niteliğindedir.
Dolaysıyla önce imar planındaki kurala uyulması zorunludur. Yürürlükteki imar
planına göre bir parselde tek yapı yapılmasının öngörülmüş olması halinde, bir
parselde birden fazla yapı yapılmasını düzenleyen yönetmelik hükmünün
uygulanmaması gerekir.[9]
Ancak imar planlarında, parselasyon durumları ve bina kitleleri, bilhassa bu
maksatla etüd edilerek, ölçüleri verilmediği takdirde, sadece ayrık ve bitişik
bina yapılacağı, ön bahçeli veya ön bahçesiz nizamın kabul olunacağını,
binaların tertip şeklini ve yer alacakları cepheyi tespit maksadı ile şematik
olarak gösterildiğinden, bunlara ait ifadeler imar planlarının kayıtlarından
sayılmazlar. Örneğin, imar planında gösterilen bina kitlesinin ölçüleri
belirtilmemiş ise, bina kitlesinin ölçüleri Tip İmar yönetmeliğindeki hükümlere
göre tespit edilir.
Görüleceği üzere mülkiyet hakkına aykırı olarak bir taşınmazdaki kısıtlılığın en
önemli nedeni imar planlarındaki tahsis şeklidir. Bu nedenle taşınmazın imar
planındaki tahsis şekli çok önemlidir. Bu tahsis şeklinin değiştirilmesi ise
şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygunluk olması
halinde mümkündür.
İmar
planlarında kısıtlı olan taşınmazlara ilişkin olarak, eğer taşınmazın imar
planındaki tahsis durumunun değişmesinin şehircilik ilkeleri, planlama esasları
ve kamu yararı açısından uygun olmaması halinde ise kamulaştırma, satın alma,
parselasyon ve ya da takas yöntemlerinden birinin kullanılarak kısıtlılığın
ortadan kaldırılması gerekmektedir. İç hukukta bu hususa henüz kesin bir çözüm
getirilmemiştir. Bu nedenle bu konuda A.İ.H.M.’ne çok sayıda başvuru yapılması
muhtemeldir.
PLANLAMA VE İMAR KANUNU
TASARISI TASLA?I İLE GELECEK DÜZENLEME
Planlama Ve İmar Kanunu
Tasarısı Taslağı’nın “İmar Programı ve
Kısıtlılık Hali” başlığını taşıyan 16 ncı maddesinde;
“İdare, uygulama imar
planlarının yürürlüğe girmesini müteakip en fazla dört ay içinde, bu planın
tamamını tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programını hazırlar. Beş yıllık imar
programının görüşülmesi sırasında ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının
temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu
program, en fazla bir ay içinde İdare Meclisince onaylanır ve yürürlüğe girer.
İmar programının ilk üç yılında arsa ve arazi düzenleme işlemlerinin
tamamlanması, Umumi Hizmet Alanları ve Resmi Kurum Alanlarının kamu eline
geçmesi zorunludur. Resmi Kurum Alanlarına ayrılmış yerleri ilgili kamu kurum ve
kuruluşları, bu süre içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek, kamu
kurum ve kuruluşlarının yıllık bütçelerine konur.
Umumi Hizmet Alanları ve
Resmi Kurum Alanlarının üç yıl içinde kamu eline geçmemesi veya geçmesine
yönelik nihai işlemlerin başlatılmaması halinde, gayri menkulleri bu alanlara
rastlayan mülk sahiplerinin İdareden veya ilgili kamu kurum ve kuruluşundan
tazminat alma hakkı doğar.
İmar programına alınan
işler programdan çıkarılamaz. Afetler nedeniyle program dönemi içinde
bitirilemeyen işler bir sonraki program döneminde öncelikle ele alınır ve
tamamlanır.
İmar programlarında, umumi
hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince
üzerine kısıtlama konan gayri menkuller arsa ve arazi düzenleme işlemleri
tamamlanıncaya, kamulaştırılıncaya veya kısıtlamaya konu projeler
gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili diğer kanunlarla verilen haklar
devam eder.”
Kuralının getirilmesi
düşünülmektedir. Bu kuralın bu haliyle gelmesi halinde mülk sahiplerinin imar
planlarından kaynaklanan kısıtlılık nedeniyle çektiği sıkıntılardan kurtulacağı
tahmin edilmektedir. Buna karşın özellikle mali açıdan yetersiz belediyelerin
zor durumda kalacağı açıktır. Ancak mülkiyet hakkının kullanılmasının önündeki
engellerin kaldırılması açısından da bu tür bir düzenlemeye acil ihtiyaç
bulunmaktadır.
DANI?TAY 6. DAİRESİ KARAR ÖRNEKLERİ
Bir taşınmazla ilgili imar
planı 36 yıl süresince üç kez değiştirilerek değişik kamu hizmet alanına tahsis
edilmesine karşın bu süre zarfında kamulaştırma yapılmamış ve anılan planların
uygulanmasına geçilmemiş olması nedeniyle bu durumun arazi kullanış türünde
tutarlılık bulunmadığını gösterdiği, bu nedenle imar planında değişiklik
yapılması yolundaki taşınmaz maliki isteminin reddinde isabet görülmemektedir.
İdarenin çevredeki yapılaşmayı ve yerleşme düzenini de dikkate alarak yeni bir
alan çalışması yapması gerekir.
3194 sayılı Yasanın
13.maddesinde belirtilen 5 yıllık süre dolmadan başvuruda bulunulması ve imar
planında değişiklik yapılması istenilmemesi nedeniyle imar durumu verilmesi
yolundaki başvurunun reddinde isabetsizlik görülmemektedir.
Taşınmaz ile ilgili imar
planında herhangi bir değişiklik yapılmadığı ve taşınmazı, plan uyarınca
ayrıldığı amaç için kamulaştıracak olan idarelerin ödenek bulunmaması nedeniyle
bu işlemi gerçekleştiremedikleri anlaşıldığından, idareleri bu yönde işlem
tesisine zorlayıcı nitelikte yargı kararı vermek mümkün bulunmadığı halde,
taşınmaz üzerindeki kısıtlılığın iptali yolundaki kararda isabet
görülmemektedir.
3194 sayılı Kanununun
yürürlüğe girmesinden sonra, bu kanunun 13.maddesi uyarınca plan değişikliği
yapılabilmesi ancak 10.11.1990 tarihinden sonra mümkün olduğundan, davacının
imar planı değişikliği yapılarak taşınmazı için inşaat ruhsatı verilmesi
yolundaki isteminin idarece reddinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığınca
okul yapılıp yapılmayacağı konusunda henüz kesin bir sonuca ulaşılmadığından,
imar planında ilkokul alanı olarak ayrılan taşınmaz üzerine özel ilkokul
yapılmak amacıyla inşaat ruhsatı isteminin belediyece reddinde isabetsizlik
görülmemektedir.
25 yıl önce imar planında
yeşil alan olarak belirlenen taşınmazın tahsis amacının değiştirilmesi isteminin
zımnen reddi yolundaki işlemin mahkemece incelenmesi gerekirken davanın
reddedilmesinde isabet görülmemektedir.
Milli Eğitim Müdürlüğü
yazısında, imar planında ilkokul alanı olarak ayrılan yere ihtiyaç bulunduğu,
1993 yılı imar programı çalışmalarında değerlendirmeye alınacağı
belirtildiğinden, kamulaştırma şerhinin kaldırılması istemiyle yapılan
başvurunun reddinde isabetsizlik görülmemektedir.
3194/13.maddenin Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilmesi nedeniyle bu madde hükmüne dayanılamaz.
Bölge koşullarının incelenmesi gerekir.
Planda, park alanında kalan
taşınmazın kamulaştırılması isteminin reddine ilişkin işlemin dava konusu olması
halinde, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından söz edilerek idareler
kamulaştırmaya zorlanamaz.
3194/13.madde kapsamında
yapılan başvurunun zımnen reddi üzerine mahkemece şehircilik ve planlama
ilkelerine göre inceleme yapılarak karar verilmesi gerekir.
Tapu kaydındaki okul alanı
şerhinin kaldırılabilmesi için mevcut planın değiştirilmeye yetkili olan
belediyeye başvurulması gerektiğinden, yetkili olmayan valiliğe yapılan
başvurunun cevap verilmemek suretiyle reddi yolundaki işlemle mevzuata aykırılık
bulunmamaktadır.
3194 sayılı imar kanununun
13.maddesine göre yapılan başvuruda aynı zamanda plan değişikliğinin de istenmiş
olması durumunda, davada bu hususun da incelenmesi gerekir.
SONUÇ
İlgililerin imar planı
değişikliği istemlerinin idarelerce çevredeki nüfus, yoğunluk ve donatım dengesi
yönünden irdelenmesi gerektiği, planlamanın genel ilkelerinin dikkate alınarak
başvuru konusu taşınmaza ayrıldığı amaç için ihtiyaç bulunmadığı sonucuna
varıldığı takdirde plan değişikliği yapılmasının mümkün olduğu açıktır.
Bu durumda, plan değişikliği
isteminin şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olup
olmadığı yolunda yapılacak inceleme sonucuna göre karar verilecektir. Ancak, bu
şekildeki tutum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin
mülkiyet hakkı anlayışı ile örtüşmemektedir.