T.İmar Bankasına, Bankanın mevduat kabul etme izni kaldırılıp, faaliyeti sona er
Tarih: 27.02.2007 Saat: 01:58
Konu:


imar hukuku imar hukuku imar hukuku imar hukuku imar hukuku imar hukuku imar hukuku imar hukuku

T.C. D A N I ? T A Y İdari Dava Daireleri Kurulu Esas No: 2006/109 Karar No: 2006/353 Özeti : T.İmar Bankasına, Bankanın mevduat kabul etme izni kaldırılıp, faaliyeti sona erdirilmeden önce Devlet İç Borçlanma Senet bedeli olarak ... YTL yatıran davacının, Bankada ödediği bedelin karşılığı senedin olmadığını, aracı kuruluş yetkisi olmayan Bankanın açığa satış yaptığını öğrenmesi üzerine; adı geçen Bankanın açığa satış yapmasını engellemeyen, yeterli denetim yapmayan davalı idarelerin hizmeti kusuru işledikleri iddiasıyla uğradığını iddia ettiği zararın tazmini istemiyle açtığı davanın; idari işlemden değil, idari eylemden dolayı açılmış bir tam yargı davası olduğu hakkında. Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): Yakup Palit Vekili: Av. … Temyiz İsteminde Bulunan (Davalılar): 1- Sermaye Piyasası Kurulu Vekilleri: Av. …, Av. … 2- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Vekilleri: Av. …, Av. …, Av. …, Av. … 3- Başbakanlık-ANKARA Davaya Katılma İstemiyle Kararı Temyiz Eden: İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Vekilleri : Av. …, Av. … İstemin Özeti : Danıştay Onüçüncü Dairesinin 2.12.2005 günlü, E:2005/2625, K:2005/5753 sayılı kararını taraflar karşılıklı olarak temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedirler. Davacı Savunmasının Özeti : Yerinde olmadığı ileri sürülen davalı idarelerin temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır Davalı İdarelerin Savunmasının Özeti : Yerinde olmadığı ileri sürülen davacı temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Danıştay Tetkik Hakimi Yakup Bal'ın Düşüncesi : Dava konusu edilen 29.12.2003 günlü, 2003/6668 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile dairece sorumlulukları saptanan idarelerin eylemlerinden kaynaklanan ve tazmini istenen zarar arasında 2577 sayılı Kanunun 5. maddesinde öngörülen maddi veya hukuki yönden bağlılık yada sebep - sonuç ilişkisi bulunmadığından bir dilekçe ile dava açılması mümkün olmadığından dilekçe ret kararı verilerek davaların ayrıştırılması gerekirken, işin esasına girilerek verilen daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Savcısı Ünal Demirci'nin Düşüncesi : 4.7.2003 tarih ve 25158 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun 3.7.2003 tarih ve 1085 sayılı kararı ile yükümlülüklerini vadesinde yerine getirmeyen, alınması istenen tedbirleri almayan, faaliyetine devamı mevduat sahiplerinin hakları ve mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike arz eden Türkiye İmar Bankası T.A.?.'nin 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14. maddesinin (3) numaralı fıkrası hükmü uyarınca bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılmış ve Bankalar Kanununun 16.maddesinin 1. fıkrası uyarınca Bankanın yönetim ve denetimi Fona intikal etmiştir. 5021 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Bankalar Kanunu Hükümlerine İstinaden Bankacılık İşlemleri Yapma ve Mevduat Kabul Etme İzni Kaldırılan Türkiye İmar Bankası Türk Anonim ?irketi Hakkında Tesis Edilecek Bazı İşlemler Hakkında Kanunun 1. maddesinde "18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 14 üncü maddesinin (3) numaralı fıkrası veya (5) numaralı fıkrasının (a) bendinin (aa) alt bendi uyarınca bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bankalarda bulunan tasarruf mevduatı sigortası kapsamındaki tasarruf mevduatı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından ödenir. Mevduat tutarlarına bağlı olarak defaten veya taksitler halinde ödeme, taksitler halinde ödemede faiz uygulanması durumunda esas alınacak faiz oranları, ödemelerle ilgili olarak mudiler ve hak sahiplerinden alınacak taahhütnamelerde yer alacak hususlar ile ödemelere ilişkin diğer hususlar, Hazine Müsteşarlığı ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun müşterek önerisi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir. Ancak, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme iznini kaldırdığı tarihten geriye doğru bir ay içinde, kıyı bankalarındaki hesapları Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca sağlanan mevduat güvencesi kapsamına almak amacına matuf olarak, bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan bankaların yurt içi kayıtlarına, muhabir bankaca karşılığı nakden veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılan banka dışındaki bir banka aracılığıyla ödenmeksizin aktarıldığı tespit edilen hesaplar ile muvazaalı olduğu Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından tespit edilen hesaplar için Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca herhangi bir ödeme yapılmaz." kuralına yer verilmiştir. Aktarılan yasa hükmü uyarınca düzenlenen dava konusu 2003/6668 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 3. maddesinin 1. fıkrasında, Banka kayıtlarında tasarruf mevduatı olarak izlenen ve madde devamında belirtilen hesapların Kanunun 15 ve 16. maddeleri uyarınca sigorta kapsamındaki tasarruf mevduatı olarak kabul edilmeyeceği ve bu hesaplara ilişkin olarak Fon tarafından herhangi bir ödeme yapılmayacağı belirtilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; T. İmar Bankası T.A.?.'den hazine bonosu satın alan davacının, 2003/6668 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptalini ve hazine bonosu karşılığının faiziyle birlikte ödenmesini isteği ile bakılan davayı açtığı, Danıştay Onüçüncü Dairesince, davanın Bakanlar Kurulu Kararının iptaline ilişkin kısmının reddine, tazminat isteminin kabulü ile söz konusu tutarın yasal faiziyle birlikte tazminine, fazlaya yönelik faiz talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesinden, İmar Bankası T.A.?.'nin yükümlülüklerini vadesinde yerine getiremediği, alınması gereken tedbirleri almadığı, bankanın faaliyetine devam etmesi halinde, mevduat sahiplerinin hakları ve mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike arz edecek duruma geldiği hususlarının saptanması üzerine, anılan bankanın bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldırılmasına ilişkin BDDK kararının alındığı, Bankalar Kanununun 16/1. maddesi hükmü uyarınca anılan bankanın yönetim ve denetiminin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna İntikal ettiği ve Fon tarafından T. İmar Bankasının iflasının talep edildiği anlaşılmakta olup; İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılan işlemlerle, mevzuat ve iptal kararı gereği idarece gerçekleştirilecek işlemlerin henüz sonuçlanmamış olması nedeniyle bu aşamada gerçekleşmiş bir zararın varlığından söz etmeye olanak bulunmadığından, davacının tazminat talebinin kabulü yolunda verilen Daire kararında hukuka uyarlık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle Daire kararının bozulmasına karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca 2577 sayılı Kanunun 17. maddesine göre davalı idarelerden Sermye Piyasası Kurulu ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun duruşma istemi kabul edilmeyerek ve dosyanın tekemmül etmiş olduğu anlaşıldığından aynı idarelerin yürütmenin durdurulması istemi hakkındaki talepleri görüşülmeksizin dosya incelendi, gereği görüşüldü: Dava, 3.1.2004 günlü, 25335 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 29.12.2003 günlü, 2003/6668 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali, anılan kararın dayanağı olan 5021 sayılı Kanunun Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülerek iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması, davacının T.İmar Bankası T.A.?. (Banka) aracılığıyla satın almış olduğu … YTL tutarındaki Devlet İç Borçlanma Senet bedelinin vade sonunda ulaşacağı nominal bedelin vade bitiminde vade tarihine kadar işlemiş ve dava süresince işleyecek en yüksek ticari faiz oranıyla zararının oluşumunda hizmet kusuru bulunan idarelerden müteselsilen tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Danıştay Onüçüncü Dairesi 2.12.2005 günlü, E:2005/2625, K:2005/5753 sayılı kararıyla, 5021 sayılı Kanunun Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin iddianın ciddi bulunmadığı, dava konusu Bakanlar Kurulu kararında, banka tarafından ikincil piyasada satışı yapılan Devlet İç Borçlanma Senedi hakkında herhangi bir düzenleme yapılmadığı ve bu durumun kapsam dışı bırakıldığı, bu nedenle dayanağı 5021 sayılı Kanuna uygun bulunduğu, Devlet İç Borçlanma Senedi'nin birincil ve ikincil piyasada satışına ilişkin yasal düzenlemeler ve davalı idarelere kuruluş kanunları ile verilen görev ve yetkilerin değerlendirilmesinden İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Hazine Müsteşarlığı ve T.C. Merkez Bankasının hasım konumundan çıkarılarak davanın Başbakanlık yanında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu husumetiyle incelendiğini belirterek; Sermaye Piyasası Kurulu kararı ile borsa üyelik ve aracılık faaliyetlerinde bulunma yetkisi kaldırılan bankanın, yetkisi olmadığı halde ilan ve reklam vererek yatırımcılara gerek Devlet İç Borçlanma Senedi satışı gerekse bu ad altında satış yapmasını zamanında önlem alarak engel olmayan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Sermaye Piyasası Kurulunun olayda kusurlu davranışları bulunduğu, anılan idarelerin davacının dosyada bulunan ve banka'dan Devlet İç Borçlanma Senedi aldığını gösteren belgedeki yatırdığı tutar miktarındaki zararını hizmet kusuru bulunduğunun tespit edilmesi nedeniyle tazmin etmeleri gerektiği gerekçesiyle, davacının tazminat isteminin kabulüne … YTL'nin hizmet kusurları saptanan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yarı yarıya, dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, davacının fazlaya ilişkin ana para ve faiz istemiyle davanın Bakanlar Kurulu kararının iptali istemine ilişkin kısmının reddine karar vermiştir. Başbakanlık, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu anılan kararın temyizen incelenerek esas yönünden, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası vekalet ücreti yönünden bozulmasını, davacı ise, … YTL zararına ticari faiz uygulanmak suretiyle tazminine karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek temyiz dilekçesinde, ayrım yapmaksızın Danıştay Onüçüncü Dairesi kararının davanın reddine ilişkin bölümünün bütünüyle bozulmasını istemektedirler. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14/3 maddesinde, dilekçelerin görev ve yetki, idari merci tecavüzü, ehliyet, idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı, süre aşımı, husumet ve aynı kanunun 3 ve 5. maddelerine uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla inceleneceği belirtilmiştir. Aynı Kanunun 15/1-d maddesinde ise; dilekçelerin 3 ve 5. maddelere uygun olmadıklarının tespiti halinde, yeniden dava açılmak üzere dilekçenin reddedileceği hükmüne yer verilmiştir. 2577 sayılı Kanunun "Aynı Dilekçe ile Dava Açılabilecek Haller" başlığını taşıyan 5. maddesinin 1. fıkrasında ise; her idari işlem aleyhine ayrı ayrı dava açılabileceği ancak aralarında maddi ve hukuki bakımdan bağlılık yada sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla işleme karşı bir dilekçe ile dava açılabileceği belirtilmiştir. Yukarıda belirtilen hükme göre birden fazla işleme karşı tek dilekçe ile dava açabilmek için maddi ve hukuki bağlılık koşulunun birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Sadece maddi olay ve unsurlarda bağlılık bulunması, tek dilekçe ile dava açılmasına olanak vermemektedir. Maddi birlik yanında hukuki bağlılığın varlığı da zorunludur. Hukuksal bağlılıktan söz edebilmek için de, dava konusu işlemlerin yargısal denetiminin aynı yargı yerinin görev ve yetkisi içinde bulunması gerekmektedir. Öte yandan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda, idari işlemler ve bu işlemlerin uygulanması ile idari eylemler sonucu meydana gelen hak ihlallerinin giderilmesi istemiyle açılacak tam yargı davaları için ayrı usül hükümleri öngörülmüştür. Kanunun 13. maddesi uyarınca, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye belli süreler içinde başvurulması ve başvurunun kısmen, tamamen veya zımnen reddi halinde tam yargı davası açılması gerekirken; 12. maddedeki düzenlemeye göre, idari işlemlerin yol açtığı hak kayıplarının giderilmesi istemiyle açılacak davalarda idareye başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu nedenle zarara yol açtığı ileri sürülen tasarrufların idari işlem mi yada eylem mi olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. İdari işlemler, idari makam ve mercilerin idari faaliyet alanında idare hukuku çerçevesinde, tek taraflı irade açıklamasıyla hukuk aleminde sonuç doğuran kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tasarruflarıdır. Temelinde bir idari karar veya işlem olmayan, fizik alanında görülen iş, hareket, ameliye ve çalışmalar ile idarenin hareketsiz kalması ise, idari eylem olarak adlandırılmaktadır. İdari işlemler hukuk aleminde değişiklik, yenilik doğuran irade açıklamalarını yansıttığı halde hukuk alanında yenilik ve değişiklik yapmayan idari eylemler, sadece ilgililerin hak ve yetkilerini kullanmaları koşuluyla hukuki etki ve sonuçlar doğurabilir. T.İmar Bankasına, Bankanın mevduat kabul etme izni kaldırılıp, faaliyeti sona erdirilmeden önce 20.3.2003 tarihinde Devlet İç Borçlanma Senet bedeli olarak … YTL yatıran davacı, Bankada ödediği bedelin karşılığı senedin olmadığını, aracı kuruluş yetkisi olmayan Bankanın açığa satış yaptığını öğrenmesi üzerine, adı geçen Bankanın açığa satış yapmasını engellemeyen, yeterli denetim yapmayan davalı idarelerin hizmeti kusurlu işlettikleri iddiasıyla Bankaya ödediği Devlet İç Borçlanma Senet bedelini tahsil edememesi nedeniyle uğradığı … YTL zararın tazmini istemiyle bu davayı açmıştır. Bu haliyle dava, herhangi bir idari işlemden dolayı değil, davalı idarelerin T.İmar Bankasının karşılığı olmadığı halde açığa Devlet iç borçlanma senedi satışını engellememeleri, yeterli denetim yapmayıp, hareketsiz kalmaları, bir başka ifadeyle idari eylemleri nedeniyle açılmış bir tam yargı davasıdır. Zira yukarıda da ifade edildiği gibi, idarelerin denetim eksikliği veya hareketsizliği, idari eylem niteliğini taşımaktadır. Diğer taraftan, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 15.3.1979 günlü, E:1971/9, K:1979/5 sayılı kararında 521 sayılı Danıştay Kanununun 72. maddesi uyarınca ilgili idareye başvurulmaksızın doğrudan doğruya Danıştay'da tamyargı davası açılması halinde dilekçenin davanın her safhasında ilgili mercie tevdi edileceği belirtilmiştir. 521 sayılı Danıştay Kanununun yürürlükte olduğu dönemde alınan bu içtihadı birleştirme kararı, 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinde idari eylemlerden dolayı dava açma süresinin 521 sayılı Kanunun 72. maddesindeki gibi düzenlenmiş olması nedeniyle geçerliliğini korumaktadır. İptali istenilen Bakanlar Kurul Kararı ise; 5021 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Bankalar Kanunu Hükümlerine İstinaden Bankacılık İşlemleri Yapma ve Mevduat Kabul Etme İzni Kaldırılan Türkiye İmar Bankası Türk Anonim ?irketi Hakkında Tesis Edilecek Bazı İşlemler Hakkında Kanuna istinaden çıkarılmış olup; T.İmar Bankasında tasarruf mevduatı bulunan ilgililer hakkında, kimlere nasıl ödeme yapılacağının usul ve esaslarını belirlemektedir. İçeriği belirtilen Bakanlar Kurulu Kararı, T.İmar Bankasına yatırılan Devlet İç borçlanma senedi bedellerini kapsam dışında tutmakla birlikte, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesine göre ön karar niteliğini taşımamakta; davacı tarafından zarara yol açtığı öne sürülen davalı idare eylemleri ile ilgili bulunmamaktadır. Anılan Bakanlar Kurulu kararı ile sadece Devlet iç borçlanma senet bedellerinin, mevduat olarak kabul edilemeyeceği ve karşılığı da olmaması nedeniyle ödenemeyeceği ortaya çıkmıştır. Bu durumda aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık yada sebep-sonuç ilişkisi bulunmayan davacı istemlerine yönelik olarak ayrı ayrı dava açılması gerekeceğinden, Dairece 2577 sayılı Kanunun 15. maddesinin 1/d fıkrası hükmü uyarınca dilekçenin reddine karar verilmesi gerekirken davanın esasına girilerek karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir. Yukarıda belirtilen gerekçe üzerine Dairece yeniden bir karar verileceğinden, bu aşamada İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın temyiz istemini inceleme olanağı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesi uyarınca davalı idarelerden Sermaye Piyasası Kurulu ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile davacının temyiz isteminin kabulüne Danıştay Onüçüncü Dairesinin 2.12.2005 günlü, E:2005/2625, K:2005/5753 sayılı kararının bozulmasına 4.5.2006 günü oyçokluğu ile karar verildi. K A R ? I O Y Devlet iç borçlanma senet bedeli olarak 9.999,97 YTL'nı T.İmar Bankasına yatıran davacı, Bankanın açığa satış yaptığını, ödediği bedelin karşılığında senet olmaması nedeniyle Hazinece kendisine ödeme yapılamayacağını öğrenmesi üzerine, adı geçen Bankanın Devlet iç borçlanma senedi satıyormuş gibi görünüp para toplamasını engellemeyen, yeterli ve etkili denetim yapmayan davalı idarelerin olayda hizmet kusuru bulunduğu iddiasıyla davalı idarelerin idari eylemlerinden doğduğunu öne sürdüğü zararın tazminini istemektedir. Davacının, davalı idarelerin zarara yol açtığını öne sürdüğü idari eylemleri nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13 üncü maddesine göre ilgili idarelere başvurup, ön karar almadan bu tam yargı davasını açtığı anlaşılmaktadır. Ancak Bakanlar Kurulunun 29.12.2003 tarih, 2003/6668 sayılı kararı ile mevduat toplama izni kaldırılıp, faaliyeti durdurulan T.İmar Bankasına para yatıran ilgililerden, kimlere ne şekilde ödeme yapılacağı düzenlenmiş; karşılıksız yatırıldığı ortaya çıkan Devlet iç borçlanma senet bedeli tutarları ise kapsam dışı bırakılmıştır. Böylece Bakanlar Kurulu, davalı idareleri de bağlayıcı biçimde söz konusu tutarların ödenmeyeceği yolundaki iradesini ortaya koymuştur. Nitekim davacı, zararının tazmin edilemeyeceğinin, sulhen ödeme yapılamayacağının açıklanması nedeniyle anılan Bakanlar Kurulu kararının da iptalini istemektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13 üncü maddesi, idari eylemler nedeniyle tam yargı davası açılmadan önce idareye başvuru ve ön karar alınmasını, ortaya çıkan zararın idarece ödenebileceği, olayla ilgili olarak idarenin olumsuz bir tavrı ortaya çıkmadan uyuşmazlığın doğmuş sayılamayacağı gerekçeleriyle zorunlu kılmıştır. Olayda ise, 4353 sayılı Yasaya göre yargıya intikal etmiş yada etmemiş uyuşmazlıkları sulh yoluyla nihai olarak çözmeye, ilgililerin uğradıkları zararları tazmine yetkili Bakanlar Kurulu, T.İmar Bankası ile ilgili olarak aldığı yukarıda belirtilen kararında, Devlet iç borçlanma senet bedeli olarak yatırılıp, karşılığı senet bulunmayan tutarların Hazinece ödenmeyeceği yolundaki iradesini açıklamıştır. Bu itibarla; davacının uğradığını iddia ettiği zararın tazmini istemiyle birlikte Bakanlar Kurulu kararının da iptalini isteyebileceğinin, anılan Bakanlar Kurulu kararının bu davada, davacının uğradığını iddia ettiği zararın ödenmeyeceği yolunda alınmış ön karar niteliğini de taşıdığının kabulü; ilgili idarelere başvuru ve ön karar aranmaksızın davanın esasının incelenmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle işin esasının incelenmesi gerektiği oyu ile çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.





Bu haberin geldigi yer: Imar Hukukcusu
http://www.imarhukukcusu.com

Bu haber icin adres:
http://www.imarhukukcusu.com/modules.php?name=News&file=article&sid=131