Yeni Sayfa 1
İptal ve yürürlüğün durdurulması istemlerini içeren
2.8.2005 günlü dava dilekçesinin gerekçesi şöyledir:
“ I. OLAY
24.11.1994
tarihli ve 4046 sayılı Kanunun, 3194 Sayılı İmar Kanununun ve 3621 Sayılı Kıyı
Kanununun uygulamalarında ve Telekom A.?.nin
özelleştirilmesi sırasında karşılaşılan sorunların giderilmesi amacıyla
çıkarılan 03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı “Özelleştirme Uygulamalarının
Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun”da Anayasa’ya aykırı düzenlemelere yer verilmiştir.
Aşağıda önce 5398 sayılı Kanunun
iptali istenen hükümlerine yer verildikten sonra, iptali istenen hükümlerle
ilgili olarak Anayasa’ya aykırılık gerekçeleri açıklanmıştır.
Yeni Sayfa 3
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2005/98
Karar Sayısı : 2006/3
Karar Günü : 5.1.2006
İPTAL DAVASINI AÇAN :
Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri Haluk KOÇ,
Kemal ANADOL ve 112 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU
: 3.7.2005
günlü, 5398 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un;
A. 5. maddesinin birinci fıkrasıyla değiştirilen
24.11.1994 günlü, 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’un 18.
maddesinin;
1. (B) bendinin (c) alt bendinin “…devir
sözleşmesinde yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmesinden sonra…” bölümünün,
2. (C) bendinin (c) alt bendinde yer alan “Pazarlık
usulü” ibaresi ile başlayan paragrafın birinci cümlesinin sonuna eklenen
“Sermayesindeki kamu payı yüzde onbeşin altında olan
iştirak hisselerinin özelleştirilmesinde birden fazla teklif alınması şartı
aranmaz” ibaresinin,
B. 10. maddesiyle 4046 sayılı Yasa’ya eklenen Ek
Madde 3’ün,
C. 12. maddesiyle 3.5.1985 günlü, 3194 sayılı İmar
Kanunu’na eklenen Ek Madde 3’ün,
D. 13. maddesiyle 4.4.1990 günlü, 3621 sayılı Kıyı
Kanunu’nun 6. maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendinden sonra gelmek üzere
eklenen (c) bendi ile bu fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkranın,
E. 19. maddesiyle 3194 sayılı Yasa’nın 9.
maddesinin sonuna eklenen fıkrada yer alan “… imar
mevzuatındaki kısıtlamalara tabi olmaksızın…” ibaresinin,
Anayasa’nın 2., 10.,
11., 43. ve 127. maddelerine aykırılığı savıyla iptalleri ve yürürlüklerinin
durdurulması istemidir.
İptal ve yürürlüğün durdurulması istemlerini içeren
2.8.2005 günlü dava dilekçesinin gerekçesi şöyledir:
“ I. OLAY
24.11.1994
tarihli ve 4046 sayılı Kanunun, 3194 Sayılı İmar Kanununun ve 3621 Sayılı Kıyı
Kanununun uygulamalarında ve Telekom A.?.nin
özelleştirilmesi sırasında karşılaşılan sorunların giderilmesi amacıyla
çıkarılan 03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı “Özelleştirme Uygulamalarının
Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun”da Anayasa’ya aykırı düzenlemelere yer verilmiştir.
Aşağıda önce 5398 sayılı Kanunun
iptali istenen hükümlerine yer verildikten sonra, iptali istenen hükümlerle
ilgili olarak Anayasa’ya aykırılık gerekçeleri açıklanmıştır.
II. İPTALİ İSTENEN HÜKÜMLER
1) 03.07.2005
tarih ve 5398 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin 4046 sayılı
Kanunun 18 inci maddesinin (B) bendinin (c) alt bendinde değişiklik yapan
birinci fıkrasındaki “devir sözleşmesinde yer alan yükümlülüklerin yerine
getirilmesinden sonra “ İbaresi,
03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı
Kanunun iptali istenen ibareyi de içeren 5 inci maddesinin birinci fıkrası aynen
şöyledir:
“4046 sayılı
Kanunun 18 inci maddesinin (B) bendinin (c) alt bendinde yer alan “Değer tespit
sonuçları, kuruluşun özelleştirilmesine ilişkin ihale sonuçlarının onaylanmasını
müteakip idare tarafından kamuoyuna duyurulur.” ibaresi “Değer tespit sonuçları,
kuruluşun özelleştirme işlemi tamamlanarak devir sözleşmesinde yer alan
yükümlülüklerin yerine getirilmesinden sonra kamuoyuna duyurulur.” şeklinde
değiştirilmiş, (C) bendinin (c) alt bendinde yer alan “Pazarlık usulü” ibaresi
ile başlayan paragrafın birinci cümlesinin sonuna “Sermayesindeki kamu payı
yüzde onbeşin altında olan iştirak hisselerinin
özelleştirilmesinde birden fazla teklif alınması şartı aranmaz.” ibaresi
eklenmiş ve (c) alt bendinin son paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.”
İptali istenen, “devir sözleşmesinde
yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmesinden sonra” ibaresidir.
2) 03.07.2005
tarih ve 5398 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin birinci
fıkrasının 4046 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (C) bendinin (c) alt bendinde
yer alan “pazarlık usulü” ibaresi ile başlayan paragrafın birinci cümlesinin
sonuna eklediği “Sermayesindeki kamu payı yüzde onbeşin
altında olan iştirak hisselerinin özelleştirilmesinde birden fazla teklif
alınması şartı aranmaz” İbaresi,
03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı
Kanunun iptali istenen ibareyi de içeren 5 inci maddesinin birinci fıkrası aynen
şöyledir:
“4046 sayılı
Kanunun 18 inci maddesinin (B) bendinin (c) alt bendinde yer alan “Değer tespit
sonuçları, kuruluşun özelleştirilmesine ilişkin ihale sonuçlarının onaylanmasını
müteakip idare tarafından kamuoyuna duyurulur.” ibaresi “Değer tespit sonuçları,
kuruluşun özelleştirme işlemi tamamlanarak devir sözleşmesinde yer alan
yükümlülüklerin yerine getirilmesinden sonra kamuoyuna duyurulur.” şeklinde
değiştirilmiş, (C) bendinin (c) alt bendinde yer alan “Pazarlık usulü” ibaresi
ile başlayan paragrafın birinci cümlesinin sonuna “Sermayesindeki kamu payı
yüzde onbeşin altında olan iştirak hisselerinin
özelleştirilmesinde birden fazla teklif alınması şartı aranmaz.” ibaresi
eklenmiş ve (c) alt bendinin son paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.”
İptali istenen, “Sermayesindeki kamu
payı yüzde onbeşin altında olan iştirak hisselerinin
özelleştirilmesinde birden fazla teklif alınması şartı aranmaz.” İbaresidir.
3) 03.07.2005
tarih ve 5398 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine
ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 10 uncu
maddesi ile 4046 sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 3
03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı
Kanunun 10 uncu maddesi ile 4046 sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 3 aynen
şöyledir:
“Özelleştirme programına alınmış
kuruluşlara ait veya bu kuruluşların müşterek maliki bulunduğu gayrimenkullerden
varsa diğer malikler ile de anlaşarak, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundaki
şartlar aranmaksızın, İdarenin talebi üzerine yirmi gün içinde tapu sicil
müdürlüklerince tapuda kat mülkiyeti kütüğüne bağımsız bölümler halinde tescil
edilir. Bu işlemin yapılması sırasında kat mülkiyetine geçiş için kadastro
müdürlüğünce zemindeki fiili durumu tespit eden plân, vaziyet plânı sayılır ve
anılan Kanunun 12 nci maddesinin (b) bendinde yazılı
fotoğrafın kuruluş temsilcisince tasdik edilmesi yeterli görülür ve başka bir
belge aranmaz.”
4) 03.07.2005 tarih ve 5398
Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 12
nci maddesinin 03.05.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununa eklediği
Ek Madde 3.
03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı
Kanunun 12 nci maddesi ile 03.05.1985 tarihli ve
3194 sayılı İmar Kanununa eklenen Ek Madde 3 aynen şöyledir:
“Özelleştirme
programındaki kuruluşlara ait veya kuruluş lehine irtifak/kullanım hakkı alınmış
arsa ve arazilerin, 3621 sayılı Kıyı Kanunu ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu
kapsamında bulunması halinde bu yerlerde genel ve özel kanun hükümlerine göre
imar plânlarını yapmaya ve onaylamaya yetkili olan kuruluşlardan, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığının uygun görüşü ve diğer yetkili kuruluşlardan (Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Denizcilik Müsteşarlığı, belediyeler ve il özel idareleri) görüş
alınarak çevre imar bütünlüğünü bozmayacak her tür ve ölçekte imar plânlan ve
imar tadilatları ile mevzi imar plânları Başbakanlık Özelleştirme İdaresi
Başkanlığınca hazırlanarak Özelleştirme Yüksek Kurulunca onaylanmak suretiyle
yürürlüğe girer. İlgili
kuruluşlar bu arsa ve arazilerin imar fonksiyonlarını beş yıl süreyle
değiştiremezler. İlgili kuruluşlar görüşlerini on beş gün içinde bildirir. Bu
plânlara göre yapılacak yapılarda her türlü ruhsat ve diğer belgeler ile izinler
ilgili mevzuat çerçevesinde ilgili kurum ve kuruluşlarca verilir.”
5) 03.07.2005
tarih ve 5398 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin, 04.04.1990
tarihli ve 3621 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin
dördüncü fıkrasının (b) bendinden sonra gelmek üzere eklediği (c) bendinin ve bu
fıkradan sonra gelmek üzere eklediği yeni fıkranın,
03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı
Kanunun 13 üncü maddesinin, 04.04.1990 tarihli ve 3621 sayılı Kanunun 6
ncı maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendinden
sonra gelmek üzere eklediği (c) bendi ve bu fıkradan sonra gelmek üzere eklediği
yeni fıkra aynen şöyledir:
“c) Organize
turlar ile seyahat eden kişilerin taşındığı yolcu gemilerinin (kruvaziyer
gemilerin) bağlandığı, günün teknolojisine uygun yolcu gemisine hizmet vermek
amacıyla liman hizmetlerinin (elektrik, jeneratör, su, telefon, internet ve
benzeri teknik bağlantı noktaları ve hatlarının) sağlandığı, yolcularla ilgili
gümrüklü alan hizmetlerinin görüldüğü, ülke tanıtımı ve imajını üst seviyeye
çıkaracak turizm amaçlı (yeme-içme tesisleri, alışveriş merkezleri, haberleşme
ve ulaştırmaya yönelik üniteler, danışma, enformasyon ve banka hizmetleri,
konaklama üniteleri, ofis binalar) fonksiyonlara sahip olup,
kruvaziyer gemilerin yanaşmasına ve yolcuları
indirmeye müsait deniz yapıları ve yan tesislerinin yer aldığı
kruvaziyer ve yat limanları,
Özelleştirme
kapsam ve programına alınan ve sahil şeridi belirlenen veya belirlenecek olan
alanlar ile kıyı ve dolgu alanlarında yapılacak yat ve
kruvaziyer limanlarının ihtiyacı olan yönetim birimleri, destek
birimleri, bakım ve onarım birimleri, teknik ve sosyal altyapı ve konaklama
birimleri ile ilgili kullanım kararları ve yapılanma şartları imar plânı ile
belirlenir.”
6) 03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı
Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun 19 uncu maddesinin 3194 sayılı Kanunun 9 uncu
maddesinin sonuna eklediği fıkradaki “imar mevzuatındaki kısıtlamalara tabi
olmaksızın” İbaresi
03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı
Kanunun 19 uncu maddesinin 3194 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin sonuna eklediği
iptali istenen ibareyi de içeren fıkra aynen şöyledir:
“4046 sayılı Kanun kapsamında gelir
ortaklığı modeli ve işin gereğine uygun sair hukuki tasarruflar yöntemine göre
özelleştirme işlemleri yapılan hizmet özelleştirilmesi niteliğindeki
yatırımların yapılacağı yerlerde hazırlanan veya hazırlattırılan plânları,
Özelleştirme İdaresince değerlendirilmek ve sözleşmeye uygunluğu konusundaki
görüşü de alınmak kaydı ile imar mevzuatındaki kısıtlamalara tâbi olmaksızın
re’sen onaylamaya Bayındırlık ve
İskan Bakanlığı yetkili olup, her türlü ruhsatı ilgili belediye en geç
iki ay içinde verir.”
İptali istenen, “imar mevzuatındaki
kısıtlamalara tâbi olmaksızın” ibaresidir.
III. GEREKÇE
1) 03.07.2005
tarih ve 5398 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin 4046 sayılı
Kanunun 18 inci maddesinin (B) bendinin (c) alt bendinde değişiklik yapan
birinci fıkrasındaki “devir sözleşmesinde yer alan yükümlülüklerin yerine
getirilmesinden sonra “İbaresinin Anayasa’ya Aykırılığı
Değişiklikten önceki düzenlemede,
Özelleştirme Programına alınan kuruluşların değer tespit sonuçlarının
kamu oyuna duyurulmasının ihale sonuçlarının
onaylanmasını müteakip yapılması öngörülmekte iken, 5398 sayılı Kanunun 5 inci
maddesinin ikinci fıkrası ile yapılan bu düzenlemeyle; değer tespit sonuçlarının
kamu oyuna duyurulması, devir sözleşmesinde yer alan yükümlülüklerin yerine
getirilmesi sonrasına bırakılmaktadır. Satış, kiralama ve işletme hakkının
verilmesi şeklindeki özelleştirme yöntemlerin uygulandığı bütün durumlarda
özelleştirilen kuruluş devir işleminin “bedel karşılığında yapılacağı (4046
sayılı Kanun m.18) ve bu bedelin de doğal olarak devir sözleşmesinde yer alacağı
açıktır. Devir bedelinin taksitlerle ödenmesinin öngörüldüğü ve bu taksitlerin
çok uzun vadelere bağlandığı durumlarda, devir sözleşmesinde yer alan ödeme
yükümlüğü de, son taksitin ödenmesinden sonra yerine getirilmiş olacak ve
dolayısıyla değer tespit sonuçlarının kamu oyuna
bildirilmesi de, ancak bu tarihte gerçekleşebilecektir.
Böyle bir durumun, özelleştirme
uygulamalarında mutlaka dikkate alınması gereken “şeffaflık ilkesi” ile
bağdaşmayacağı açıktır. Nitekim 4046 sayılı Kanunun “İlkeler” başlıklı 2
nci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde
“Özelleştirme işlemlerinin değer saptaması da dahil
aleniyet içinde yürütülmesi” özelleştirme uygulamalarında esas alınacak ilkeler
arasında gösterilmiştir. Söz konusu düzenlemenin öncelikle bu hüküm ile
çeliştiği açıktır.
Diğer taraftan kamu paylarının
devrinde “şeffaflık ilkesi”nin özenle korunup gözetilmesi, Anayasa’nın 2
nci maddesinde ifade edilen “demokratik hukuk
devleti” olmanın da bir gereğidir. ?öyle ki;
Bilindiği gibi denetim, devletin asli
görevleri arasında olup kamu adına yapılan vazgeçilmez bir görevdir.
Kanun koyucu ne kadar iyi niyetli,
kanunlar da ne kadar mükemmel olursa olsun; uygulayıcılar, konulan kuralları
doğru uygulamadığı sürece, istenen verimin elde edilmesi, belirlenen hedefe
ulaşılması mümkün değildir. Hataları en aza indirmenin ve belirlenen hedefe
ilerlemenin yegane yolu, yapılanları gözden geçirmek,
denetlemek, yanlışları bularak düzeltmek ve onları tekrarlamamaktır. Bu, fert
için de, kurum için de millet için de aynıdır.
Milletin demokratik denetim hakkını
kullanması da, ancak yapılanın kamu oyuna duyurulması
ve bu suretle toplumun bilgilendirilmesiyle mümkün olabilir.
İptali istenen düzenleme toplumun
zamanında bilgilendirilmesine imkan bırakmayarak
milletin kamu işlemlerini etkin bir biçimde denetlemesini engellemekte; böylece
Anayasa’nın 2 nci maddesinde ifade edilen
“demokratik hukuk devleti” niteliğine aykırı düşmektedir.
Diğer taraftan, bir yasa kuralının
Anayasa’nın herhangi bir kuralına aykırılığının tespiti onun kendiliğinden
Anayasa’nın 11 inci maddesine de aykırılığı sonucunu doğuracaktır (Anayasa
Mahkemesinin 03.06.1988 tarih ve E. 1987/28, K.1988/16 sayılı kararı, AMKD.,
sa. 24, shf. 225).
Açıklanan
nedenlerle, 03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının
Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun 5 inci maddesinin 4046 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (B) bendinin
(c) alt bendinde değişiklik yapan birinci fıkrasındaki “devir sözleşmesinde yer
alan yükümlülüklerin yerine getirilmesinden sonra” ibaresi Anayasa’nın 2 ve 11
inci maddelerine aykırı olup iptali gerekmektedir.
2) 03.07.2005
tarih ve 5398 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin birinci
fıkrasının 4046 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (C) bendinin (c) alt bendinde
yer alan “pazarlık usulü” ibaresi ile başlayan paragrafın birinci cümlesinin
sonuna eklediği “Sermayesindeki kamu payı yüzde onbeşin
altında olan iştirak hisselerinin özelleştirilmesinde birden fazla teklif
alınması şartı aranmaz” İbaresinin Anayasa’ya Aykırılığı
İptali istenen ibare, Anayasa’ya
aykırı nitelikler taşımaktadır. Çünkü bu ibare, sermayesindeki kamu payı yüzde
onbeşin altında olan iştirak hisselerinin
özelleştirilmesinde tek teklifle yetinilmesine imkan
tanıyarak rekabet ortamının ortadan kaldırılmasına zemin hazırlamaktadır.
Rekabet ortamının ortadan kaldırılmasının ise fiyatın daha düşük düzeylerde
kalmasına neden olacağı ortadadır. Bu ise, özelleştirmeden beklenilen kamu
yararını engelleyici nitelikte bir husustur.
Bir hukuk devletinde tüm kamu
erklerinin kullanılmasında nihai amaç, kamu yararıdır. Hiçbir kamu erki, Anayasa
Mahkemesi’nin de kararlarında belirttiği gibi, kamu yararının gerçekleşmesini
engelleyici biçimde kullanılamaz.
Bu nedenle, söz konusu iptali istenen
ibare, Anayasa’nın 2 nci maddesinde belirtilen hukuk
devleti ilkesine aykırıdır.
Diğer yandan kamu payı yüzde
onbeşin altında olan iştirak hisselerinin
özelleştirilmesinde uygulanacak kuralların, kamu payı yüzde
onbeşin üstünde olan iştirak hisselerin özelleştirilmesinde uygulanacak
kurallardan farklı tutulması, Anayasa’nın 10 uncu maddesinde belirtilen eşitlik
ilkesine de aykırı düşmektedir.
Anayasa’nın herhangi bir hükmüne
aykırı bir düzenlemenin Anayasa’nın 2 ve 11 inci maddelerinde yer alan hukuk
devleti, Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkeleri ile bağdaşması da
düşünülemez.
Bu nedenle 5398
sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının 4046 sayılı Kanunun 18 inci
maddesinin (C) bendinin (c) alt bendinde yer alan “pazarlık usulü” ibaresi ile
başlayan paragrafın birinci cümlesinin sonuna eklediği ve Anayasa’nın 2, 10 ve
11 inci maddelerine aykırı olan “Sermayesindeki kamu payı yüzde
onbeşin altında olan iştirak hisselerinin
özelleştirilmesinde birden fazla teklif alınması şartı aranmaz” ibaresinin iptal
edilmesi gerekmektedir.
3) 03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı
Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun 10 uncu maddesi ile 4046 sayılı Kanuna eklenen Ek
Madde 3’ün Anayasa’ya Aykırılığı
5398 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi
ile 4046 sayılı Kanuna eklenen Ek Madde 3’de, “Özelleştirme Programında bulunan
kuruluşlara ait binaların ve sosyal tesislerin kat mülkiyeti kütüğüne bağımsız
bölümler halinde tescil işlemlerinin 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundaki
şartlar aranmaksızın yapılacağı” öngörülmektedir.
Yapılan bu düzenlemede, söz konusu
işlemler için zemindeki fiili durumu tespit eden planın yeterli görüleceği ve
bunun “vaziyet planı” yerine geçeceği belirtilerek başka bir belge aranmayacağı
ve 634 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin (b) bendinde
yazılı fotoğrafın kuruluş temsilcisince tasdikinin yeterli olacağı
belirtilmektedir. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 12 nci
maddesinde kat mülkiyetinin kurulması için gerekli olan belgeler etraflı bir
şekilde düzenlenmiş olup vaziyet planı bunlardan sadece biridir.
Bu düzenleme, Anayasa’nın 10 uncu
maddesinde açıklanan eşitlik ilkesine aykırıdır. Anayasa’nın 10 uncu maddesinde
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye,
aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare
makamları bütün işlemlerinde kanun önünde «eşitlik ilkesi»ne uygun olarak
hareket etmek zorundadırlar.” denilmektedir. Bu yasak, insan hakları
belgelerinde olduğu gibi, birbirinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların
uygulanmasını, ayrıca ve açıkça ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını
engellemektedir. Aynı durumda olanlar için farklı düzenleme, eşitliğe aykırılık
oluşturur. Anayasa’nın amaçladığı eşitlik, mutlak ve eylemli eşitlik değil
hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı
kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik çiğnenmiş olmaz. Başka
bir anlatımla, kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar arasında, yasalara
konulan kurallarla değişik uygulamalar yapılamaz (Anayasa Mahkemesi’nin
17.3.2004 gün ve E.2001/282, K.2004/34 sayılı Kararı).
Özelleştirme programına alınmış
kuruluşlar, başka yönlerden farklı statüde bulunsalar bile sahip oldukları ana
gayrimenkullerinin kat mülkiyetine çevrilmesi konusunda, diğer bütün kişi ve
kuruluşlar ile aynı hukuki durumda olduklarından söz konusu gayrimenkullerinin
kat mülkiyetine çevrilmesinde uygulanacak işlemler ve gerekler açısından fark
gözetilemez.
İptali istenen kural, özelleştirme
programına alınmış kuruluşlara ve dolayısıyla bunların sahip oldukları
gayrimenkullerin paydaşlarına, aynı hukuksal durumdaki diğer kişilerin hiç
birisine tanınmayan ve adalet duygusuyla bağdaşmayan bir biçimde ayrıcalık
getirmiş; fotoğrafla, kat mülkiyetine geçiş işlemlerinin yapabilmesine,
zemindeki fiili durumu tespit eden planın “vaziyet planı” yerine geçmesine
imkan tanınmıştır. Halbuki
özelleştirme programına alınmış kuruluşlar ve bunların sahip oldukları
gayrimenkullerin paydaşları dışındakiler için, kat mülkiyetine geçiş ve tapuda
kat mülkiyeti kütüğüne kayıt için 634 sayılı Kanunda belirtilen tüm koşulların
yerine getirilmesi gerekli görülmüştür.
Anayasa’nın çeşitli hükümlerine
aykırı bir düzenlemenin Anayasa’nın 2 nci maddesinde
yer alan hukuk devleti ve 11 inci maddesinde yer alan Anayasa’nın üstünlüğü ve
bağlayıcılığı ilkeleri ile bağdaşması da düşünülemez.
Bu nedenle, 03.07.2005 tarih ve 5398
sayılı Kanunun 10 uncu maddesi ile 4046 sayılı Kanuna eklediği Ek Madde 3
Anayasa’nın 2, 10 ve 11 inci maddelerine aykırı olup, iptali gerekir.
4) 03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı
Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin
03.05.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununa eklediği Ek Madde 3’ün
Anayasa’ya Aykırılığı
5398 sayılı Kanunun 12
nci maddesi 3194 sayılı imar Kanununa bir ek madde
eklenmesini öngörmektedir. 3194 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin ikinci
fıkrasının “Belediye hudutları ve mücavir alanlar içerisinde bulunan ve
özelleştirme programına alınmış kuruluşlara ait arsa ve arazilerin, ilgili
kuruluşlarından gerekli görüş, alınarak çevre imar bütünlüğünü bozmayacak (Ek
ibare 3/4/1997 - 4232/4 md.) imar tadilatları ve
mevzi imar planlarının ve buna uygun imar durumlarının Başbakanlık Özelleştirme
İdaresi Başkanlığınca hazırlanarak Özelleştirme Yüksek Kurulunca onaylanmak
suretiyle yürürlüğe girer ve ilgili Belediyeler bu arsa ve arazilerin imar
fonksiyonlarını 5 yıl değiştiremezler, ilgili belediyeler görüşlerini
onbeş gün içinde bildirir.” şeklindeki hükmünün
kapsamı, 3621 sayılı Kıyı Kanunu ve 2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunu
kapsamındaki yerleri de içine alacak şekilde genişletilmektedir.
Anayasa’nın 127
nci maddesinin ilk fıkrasıyla tanımı yapılan “Mahallî idareler; il,
belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere
kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen,
seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir.” Bu hüküm
ile; mahalli müşterek ihtiyaçların karşılanması
görevi, belirtilen farklı nitelikteki mahalli idarelere verilmiştir. Bir başka
ifade ile; mahalli müşteri ihtiyaçları ancak mahalli
idareler karşılayabilecek ve bu konudaki hizmetler mahalli idareler tarafından
yürütülecektir.
3194 sayılı Kanunun 6
ncı maddesinde imar planlarının, “Nazım İmar
Planları” ve “Uygulama İmar Planları” olarak hazırlanacağı belirtilmiş, 5 inci
maddesinde de söz konusu imar planlarının tanımı yapılmıştır. Bu tanımlara göre;
“Nazım İmar Planı; varsa bölge veya
çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır
haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu
işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının; genel kullanış biçimlerini,
başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını,
gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme ve
büyüklükleri ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi
hususları göstermek ve uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere
düzenlenen, detaylı bir raporla açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan
plandır.
Uygulama İmar Planı; tasdikli
halihazır haritalar üzerine varsa
kadastral durumu işlenmiş olarak nazım imar planı
esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk
ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas
olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plandır.”
Bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere,
uygulama imar planlarının hazırlanmasına da esas alınan nazım imar planına
“Kentin gelecekte alacağı biçimi gösteren plandır” denilebilir. Bu nedenle, imar
planlarının yapılmasının mahalli müşterek ihtiyaçlardan olduğu kuşkusuzdur.
Anayasa’nın 127
nci maddesinin ikinci fıkrası ise “Mahallî idarelerin kuruluş ve
görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla
düzenlenir.” kuralını getirmiştir.
Anayasa’nın 127
nci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen yerinden yönetim ilkesi, yerel
yönetimlerin özerkliğini pekiştirmektedir. Gerek bu fıkrada, gerek 123 üncü
maddenin birinci fıkrasında sözü edilen “görevler” sözcüğünün, yine Anayasa’nın
127 nci maddesinin birinci fıkrasında ifadesini
bulan “mahallî müşterek ihtiyaçlar”ı kapsadığı
açıktır. Bu kavram, herhangi bir yerel yönetim biriminin sınırları içinde
yaşayan kişi, aile, zümre ya da sınıfın özel çıkarlarını değil, aynı yörede
birlikte yaşamaktan doğan eylemli durumların yarattığı, yoğunlaştırdığı ve
güncelleştirdiği, özünde yerel ve kamusal hizmet karakterinin ağır bastığı ortak
beklentileri ifade etmektedir. Bu gereksinimleri yerel planda karşılama olanak
ve önceliklerini takdir yetkisinin o yörede yaşayan halkın yasalara dayalı
olarak oluşturdukları organlara bırakılması, hem özerklik ilkesine, hem de
demokratik yaşam biçimine daha uygun bir yoldur. Halbuki iptali istenen Ek Madde
3’ün birinci cümlesinde yer alan düzenleme ile; imar
planı yapma, yaptırma ve onama yetkilerini düzenleyen yürürlükteki yasaları ve
yasaların öngördüğü kurum ve kuruluşları bertaraf ederek, “Özelleştirme
Programına alınmış kuruluşların mülkiyetinde ya da kullanımında arsa ve
arazileri” üzerinde her türlü imar planı yapma ve değiştirme yetkisi, diğer bir
anlatımla yerel ortak gereksinimlerin kapsam ve sınırının saptanması yetkisi,
imar mevzuatı ile hiç bir ilgisi ve konusu olmayan “Özelleştirme İdaresi”ne
verilmektedir. Böyle bir durumda bu yetkinin; siyasal yönlendirme, kayırma ya da
caydırma amacıyla da kullanılabileceği ve sübjektif takdir ve tercihlerle
bölgeler arasında dengesizliklere yol açılabileceği açıktır.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca
özelleştirme programına alınan taşınmazlarda yapılan ve yapılacak planlar
bölgenin, alanın veya belde halkının ihtiyaçlarına göre yapılmayacak, söz konusu
taşınmazlar, gelir getirici bir unsur olarak görülecektir. Bu taşınmazlar
üzerinde imar planı değişiklikleri ile sanayi alanları, rant
odaklı kullanımlara dönüştürülecek. Alışveriş merkezleri, ticaret merkezleri,
konut dışı kentsel çalışma alanları gibi kentsel rant
alanları yaratılacak, kamunun ortak malı olan ve herkesin hakkı olan taşınmazlar
kişilere rant amaçlı olarak aktarılacaktır. Kentin
ihtiyaçları dikkate alınmayacak cazibe merkezi yaratılacaktır.
Söz konusu taşınmazlar üzerinde
bulunan planlarda yerel ve ülkesel kalkınmaya hizmet eden üretim yani sanayi
alanları da yok edilecek, istihdam ve kalkınmada ciddi
zaafiyetler ortaya çıkacaktır. Bu durumda bazı yerlerde yerel halk, bir
kent etkilenecek, kentlerin yaşamsal faaliyetleri durma noktasına gelebilecektir
Yapılan planlar farklı bir idare
tarafından mülkiyete göre yapıldığından parçacı olacak, planlama süreci çok
parçalı hale gelecek, kentlerin bütünlüklü planlama ve makro gelişmeleri çağdaş
şehircilik anlayışına aykırı bir biçimde alt üst olacaktır.
Açıklanan tüm bu nedenler, iptali
istenen Ek Madde 3’ün birinci cümlesinde yer alan düzenlemenin kamu yararı
dışındaki amaçlara yöneldiği ve hukuk devletinin vazgeçilmez öğeleri içinde yer
alan yasaların kamu yararına dayanması ilkesiyle bağdaşmadığını göstermektedir.
Kamu yararına yönelik olmayan yasama eylemleri hukuk devleti anlayışı,
dolayısıyla Anayasa’nın 2 nci maddesi ile çelişir.
Yukarıda belirtildiği gibi, imar
planları yapılması mahalli müşterek ihtiyaç niteliği taşıdığı ve bu nedenle
belediyelerin görev alanı içinde kalması gerektiği halde, iptali istenen
düzenlemenin özelleştirme programına alınan taşınmazlar için imar planı
hazırlama görevini merkezi idareye vermesi Anayasa’nın 127
nci maddesine de aykırıdır.
Diğer yandan, iptali istenen birinci
cümle imar planları bakımından, özelleştirme programına alınan taşınmazlarla, bu
niteliği taşımayan fakat aynı yerel yönetim alanında yer alan diğer taşınmazlar
arasında Anayasa’nın 10 uncu maddesinde belirtilen kanun önünde eşitlik ilkesine
aykırı bir ayrım yapmaktadır.
Bir yasa kuralının Anayasa’nın
herhangi bir kuralına aykırılığının tespiti onun kendiliğinden Anayasa’nın 11
inci maddesine de aykırılığı sonucunu doğuracaktır (Anayasa Mahkemesinin
03.06.1988 tarih ve E.1987/28, K.1988/16 sayılı kararı, AMKD.,
sa. 24, shf. 225).
Bu nedenle,
03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 12
nci maddesi ile 03.05.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununa eklediği
Ek Madde 3’ ün birinci cümlesi Anayasa’nın 2, 10, 11 ve 127
nci maddelerine aykırı olup, iptali gerekmektedir.
Ek madde 3’ün ikinci, üçüncü ve
dördüncü cümlelerinde ise Anayasa’ya aykırı olan birinci cümledeki ilkenin
uygulaması ilgili hususlar düzenlendiği için, bunlar da birinci cümlenin
Anayasa’ya aykırılığına ilişkin yukarıda belirtilmiş olan aynı gerekçelerle
Anayasa’nın 2, 10, 11 ve 127 nci maddelerine
aykırıdırlar ve iptal edilmeleri gerekir.
5) 03.07.2005
tarih ve 5398 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun
ve Kanunun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin,
04.04.1990 tarihli ve 3621 sayılı Kanunun 6 ncı
maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendinden sonra gelmek üzere eklediği (c)
bendinin ve bu fıkradan sonra gelmek üzere eklediği yeni fıkranın Anayasa’ya
aykırılığı
5398 sayılı
Kanunun 13 üncü maddesiyle, 3621 sayılı Kıyı Kanununun 6
ncı maddesinin dördüncü fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere
eklenen (c) bendiyle, “Organize turlar ile seyahat eden kişilerin taşındığı
yolcu gemilerinin (kruvaziyer gemilerin) bağlandığı,
günün teknolojisine uygun yolcu gemisine hizmet vermek amacıyla liman
hizmetlerinin (elektrik, jeneratör, su, telefon, internet ve benzeri teknik
bağlantı noktaları ve hatlarının) sağlandığı yolcularla ilgili gümrüklü alan
hizmetlerinin görüldüğü ülke tanıtımı ve imajını üst seviyeye çıkaracak turizm
amaçlı (yeme içme tesisleri, alışveriş merkezleri, haberleşme ve ulaştırmaya
yönelik üniteler, danışma, enformasyon ve banka hizmetleri, konaklama üniteleri,
ofis binalar) fonksiyonlara sahip olup, kruvaziyer
gemilerin yanaşmasına ve yolcuları indirmeye müsait deniz yapıları ve yan
tesislerinin yer aldığı kruvaziyer ve limanları’nı
kıyılarda yapılması öngörülmektedir.
Yapılan bu düzenleme ile; Anayasa,
Medeni Kanun, Kıyı Kanunu ve Türk Hukukunda kamu malları üzerinde kabul görmüş
içtihatlara rağmen “Kıyı” gibi herkesin kullanımına ve yararlanmasına açık doğal
varlıklarımızın sırf ticari beklentiler uğruna, kamu
ve toplum yararı dışında kullanılması öngörülmektedir.
Kıyılarda, Medeni Kanunun 715 inci
maddesi (Eski TMK. 641 inci md.)’ne
göre sahipsiz mal olarak kabul edilen yerlerdendir ve Devletin Hüküm ve
Tasarrufu altındadır. Diğer bir anlatımla, sahipsiz mallar, doğal nitelikleri
gereği özel mülkiyete elverişli olmayan kamu mallarıdır. Türk Hukukunda egemen
olan görüş, devletin kamu malları üzerindeki hakkının medeni hukuk anlamında
mülkiyet hakkı olmadığıdır.
Anayasa Mahkemesi’nin 18.9.1991 gün
ve E. 1990/23, K. 1991/29 sayılı Kararında,
“Türk Medeni Yasası’nın 641 inci
maddesinde, sahipsiz şeylerle, yararı kamuya ait olan mallar devletin hüküm ve
tasarrufu altında kabul edilmiştir. Bu hüküm, 1961 Anayasası’nın 130 uncu
maddesinde “Tabii servetler ve kaynaklar, Devletin hüküm ve tasarrufundadır.
Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir.” biçiminde yer almıştı.
1982 Anayasası ise, kıyı rejimini belirlerken, kendisinden önce oluşturulan bu
sistemi benimsemekle beraber, kıyının hukuksal konumunu, genel nitelikte doğal
servet ve kaynaklarla ilgili maddeler dışında bağımsız ve ayrı bir maddede
açıklamıştır. Anayasa’nın “Kıyılardan yararlanma” başlıklı 43 üncü maddesinde;
kıyıların, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu; deniz, göl ve akarsu
kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden
yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği; kıyılarla sahil
şeritlerinin, kullanış amaçlarına göre derinliğinin ve kişilerin bu yerlerden
yararlanma olanak ve koşullarının yasayla düzenleneceği öngörülmüştür.
Kıyılar, doğal olarak, deniz, göl ve
akarsuların devamı durumunda bulunduklarından bunlardan yararlanma, ancak,
kıyının herkese açık olması ile olanak kazanabilecektir. Ayrıca, Anayasa’nın 46
ncı maddesinin üçüncü fıkrasında “Kıyıların
korunması amaçlı” kamulaştırmadan söz edilmiştir. Öte yandan Anayasa’nın 56
ncı maddesi, “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahiptir.” kuralından sonra, çevreyi geliştirmenin, çevre
sağlığını koruma ve çevre kirlenmesini önlemenin Devletin ve vatandaşların ödevi
olduğunu belirleyerek, bu hükümle, kıyıların korunmasına ilişkin 43 üncü madde
arasında yakın bir ilişki kurmuştur.
Anayasa’nın 168
inci maddesinde, doğal servet ve kaynakların, kıyılarla ilgili 43 üncü maddede
olduğu gibi, devletin hüküm ve tasarrufunda olduğu belirlendikten ve bunların
aranması ve işletilmesi hakkının devlette bulunduğu vurgulandıktan sonra, bu
hakkın, gereğinde, belli bir süre için gerçek ve özel kişilere devredilebileceği
esası benimsenirken, kıyılar yönünden bu tür bir devir yetkisine yer
verilmemiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin 16.2.1965
günlü, Esas 1963/126, Karar 1965/7 sayılı ile 25.2.1986 günlü, Esas 1985/1,
Karar 1986/4 sayılı kararlarında, doğal servet ve kaynakların “Devletin hüküm ve
tasarrufu altında olma”sının ne anlama geldiği
açıklanmıştır. Bu kararlara göre “... Anayasa, tabii servetleri ve kaynaklarını
Medeni Kanunun hükümlerine bağlı özel mülkiyet düzeninin kapsamı dışında
bırakmakta, onlara. Devletin, devlet olma niteliği ile eli altında tuttuğu
nesneler düzeni içinde yer vermektedir. Her iki düzen başka
başka koşullara ve kurallara bağlıdır; değişik niteliktedir; aralarında
birbirlerine karıştırılmalarını önleyecek bellilik ve kesinlikte sınırlar
vardır. Anayasa, ... tabii servetlerin ve kaynakların devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulunduğunu açıklamakla aynı zamanda bunların mülkiyet konusu
olamayacağını da hükme bağlamıştır ... Aslında
mülkiyet düzenine bağlı bulunmayan bir nesnede mülkiyetin devri de öncelikle söz
konusu olamaz.”
denilerek
“Kıyının Anayasal Konumu” etraflıca açıklanmıştır.
Bu Anayasal konuma göre, kıyılar
herkesin eşit ve özgür olarak ortaklaşa yararlanmasına açıktır. Oysa anılan
düzenlemeyle getirilen kruvaziyer liman tanımı
ile, kıyıların kullanımı sınırlanmaktadır. Bu
düzenleme ile, Anayasa’ya aykırı olarak ülkenin doğal
servet ve kaynaklarından olan ve özenle korunması gereken kıyılar, toplum ve
kamu yararı dışında kullanılmaya açılarak kıyıların ve sahil şeritlerinin doğal
servet ve kaynak niteliği kazandıran özelliklerinin yitirilmesine neden
olunmuştur.
Yabancı ülkelerde olduğu gibi
ülkemizde de sanayileşme ve kentleşmenin yoğunlaşması ile birlikte artan turizm
ve dinlenme ihtiyacının karşılanması bakımından kıyılardan yararlanma isteğinin
artmış olması, bu yerlerden sosyal adalet gereği çok sayıda kişinin
yararlanmasını sağlamak ve ayrıca tabii servet ve kaynak olarak değerinin
korunmasına yönelik önlemlerin alınmasını da beraberinde getirmiş olmasına
karşın, iptali istenen düzenleme ile; kıyıda turizm
amaçlı fonksiyonları kapsayan (yeme-içme tesisleri, alışveriş merkezleri,
haberleşme ve ulaştırmaya yönelik üniteler, danışma, enformasyon ve banka
hizmetleri, konaklama üniteleri, ofis binalarını)
kruvaziyer liman yapılmasının olanaklı kılınması sonucu kamu yararı
gerçekleşmiş olmayacağından söz konusu kural, Anayasa’nın 43 üncü maddesindeki
temel amaçla bağdaşmadığından bu maddeye aykırı düşmektedir.
Anayasa’nın herhangi bir kuralına
aykırı bir düzenlemenin Anayasa’nın 2 nci maddesinde
yer alan hukuk devleti ve 11 inci maddesinde yer alan Anayasa’nın üstünlüğü ve
bağlayıcılığı ilkeleri ile bağdaşması da düşünülemez.
5398 sayılı Kanunun 13 üncü
maddesiyle, 3621 sayılı Kıyı Kanununun 6 ncı
maddesinin dördüncü fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (c)
bendiyle yapılan düzenlemenin iptali halinde anılan madde ile 3621 sayılı Kanun
altıncı fıkrasına eklenen fıkra hükmünün de uygulanma
imkanının kalmayacağı açıktır.
Açıklanan
nedenlerle, 03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının
Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun 13 üncü maddesinin, 04.04.1990 tarihli ve 3621 sayılı Kanunun 6
ncı maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendinden
sonra gelmek üzere eklediği (c) bendi ile bu fıkradan sonra gelmek üzere
eklediği yeni fıkra Anayasa’nın 2, 11 ve 43 üncü maddelerine aykırı olup, iptali
gerekmektedir.
6) 03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı
Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun 19 uncu maddesinin 3194 sayılı Kanunun 9 uncu
maddesinin sonuna eklediği fıkradaki “imar mevzuatındaki kısıtlamalara tabi
olmaksızın” İbaresinin Anayasa’ya Aykırılığı
03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı
Kanunun 19 uncu maddesinin 4046 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin sonuna eklediği
bu fıkra hükmü ile; anılan Kanun kapsamında gelir
ortaklığı modeli ve işin gereğine uygun sair hukuki tasarruflar yöntemine göre
özelleştirme işlemleri yapılan hizmet özelleştirilmesi niteliğindeki
yatırımların yapılacağı yerlerde hazırlanan veya hazırlattırılan plânları, imar
mevzuatındaki kısıtlamalara tâbi olmaksızın re’sen
onaylamaya Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yetkili kılınmıştır.
İptali istenen bu kural
ile; 4046 sayılı Kanun kapsamında gelir ortaklığı
modeli ve işin gereğine uygun sair hukuki tasarruflar yöntemine göre
özelleştirme işlemleri yapılan hizmet özelleştirilmesi niteliğindeki
yatırımların yapılacağı yerlerdeki gayrimenkul malikleri ile bu yerlerin dışında
kalan gayrimenkul malikleri arasında imar mevzuatınca uygulanacak işlemler ve
gerekler açısından ayrım yapılmıştır.
Böyle bir ayrım, Anayasa’nın 10 uncu
maddesinde ifade edilmiş olan kanun önünde eşitlik ilkesine aykırıdır.
Bu nedenle, 03.07.2005 tarih ve 5398
sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin 3194 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin sonuna
eklediği fıkradaki “imar mevzuatındaki kısıtlamalara tabi olmaksızın” ibaresi,
yukarıda “Gerekçe” bölümünde (3) numaralı başlık altında etraflıca belirtilen
nedenlerle Anayasa’nın 2, 10 ve 11 inci maddelerine aykırı olup, iptali gerekir.
IV. YÜRÜRLÜ?Ü DURDURMA İSTEMİNİN
GEREKÇESİ
1) 03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı
Kanunun 5 inci maddesinin 4046 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (B) bendinin
(c) alt bendinde değişiklik yapan birinci fıkrasındaki “devir sözleşmesinde yer
alan yükümlülüklerin yerine getirilmesinden sonra” ibaresi Anayasa’nın 2 ve 11
inci maddelerine aykırı açıkça aykırı olduğu ve “şeffaflık ilkesi” ile
bağdaşmadığı için uygulanması halinde, sonradan giderilmesi güç
yada olanaksız zararlar doğabilecektir.
2) 5398 sayılı Kanunun 5 inci
maddesinin birinci fıkrasının 4046 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin (C)
bendinin (c) alt bendinde yer alan “pazarlık usulü” ibaresi ile başlayan
paragrafın birinci cümlesinin sonuna eklediği “Sermayesindeki kamu payı yüzde
onbeşin altında olan iştirak hisselerinin
özelleştirilmesinde birden fazla teklif alınması şartı aranmaz” ibaresi
Anayasa’nın 2, 10 ve 11 inci maddelerine açıkça aykırı olduğu, eşitlik ve
yasaların kamu yararına dayanması ilkesiyle bağdaşmadığı için, uygulanması
halinde, sonradan giderilmesi güç yada olanaksız
zararlar doğabilecektir.
3) 03.07.2005
tarih ve 5398 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi ile 4046 sayılı Kanuna eklenen Ek
Madde Anayasa’nın 2, 10 ve 11 inci maddelerine açıkça aykırı olduğu ve kişisel
nitelikleri ve durumları özdeş olanlar arasında, değişik uygulamalar yapılmasına
cevaz verdiği için, uygulanması halinde, sonradan giderilmesi güç ya da
olanaksız zararlar doğabilecektir.
4) 03.07.2005 tarih ve 5398 sayılı
Kanunun 12 nci maddesi ile 03.05.1985 tarihli ve
3194 sayılı İmar Kanununa eklediği Ek Madde 3, Anayasa’nın 2, 10, 11 ve 127
nci maddelerine açıkça aykırı olduğu ve hukuk
devletinin vazgeçilmez öğeleri içinde yer alan yasaların kamu yararına dayanması
ilkesiyle bağdaşmadığı için, uygulanması halinde, sonradan giderilmesi
<