T.C.
D A N I ? T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No:2005/3292
Karar No:2008/1633
2577 sayılı Yasanın 20. maddesinde öngörülen istisnai durum
dışında, davacılara dava konusu işlemin dayanağı olan her türlü bilgi ve belgeyi,
bu bağlamda disiplin soruşturma raporlarını istemleri halinde inceleyebilme
olanağının tanınmasının hukuk devletinin, adil yargılanma hakkının ve İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nun 20. maddesinin gereği olduğu, davacının istemesine
karşın soruşturma raporu incelettirilmeden karar verilmesinde hukuka uyarlık
bulunmadığı hk.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) :
Karşı Taraf (Davalı)
: Diyanet İşleri Başkanlığı - ANKARA
İstemin Özeti
:
Danıştay Onikinci Dairesinin 14.3.2005 günlü, E:2002/5149, K:2005/765 sayılı
kararının temyizen incelenerek bozulması davacı tarafından istenilmektedir.
Savunmanın Özeti
: Danıştay Onikinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun
bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını
gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği
savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi … Düşüncesi :
Davacının görevine son verilmesi işleminin dayanağı olan soruşturma raporunun
davacıya incelettirilmemesinin adil yargılanma hakkına aykırı olduğu sonucuna
varılmaktadır. Bu nedenle, davacı temyiz isteminin kabulü ile Daire kararının
bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı … Düşüncesi :Danıştay dava
dairelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede
yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen
Danıştay Onikinci Dairesince verilen kararın onanmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca gereği
görüşüldü:
Dava; davacının, … görevine son verilmesine ilişkin 27.5.2002
günlü, 657-3/91 sayılı işlem ile bu işleme dayanak olan Diyanet İşleri
Başkanlığı Sınav, Atama ve Nakil Yönetmeliğinin ilgili maddesinin iptali, yoksun
kaldığı parasal ve özlük haklarının ödenmesine karar verilmesi istemiyle
açılmıştır.
Danıştay Onikinci Dairesi 14.3.2005 günlü, E:2002/5149,
K:2005/765 sayılı kararıyla; 657 sayılı Yasanın Devlet memurluğuna alınmada özel
şartları belirleyen 48. maddesinin B/2 bendinde; "Kurumların özel kanun veya
diğer mevzuatlarında aranan şartları taşımak" hükmüne yer verildiği, aynı
Kanunun 98/b. maddesinde ise; memurluğa alınma şartlarından herhangi birini
taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan
herhangi birini kaybetmesi hallerinde Devlet memurlarının, memurluğunun sona
ereceğinin belirtildiği, 657 sayılı Yasaya ve 633 sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna dayanılarak hazırlanan ve
23.11.1999 gün ve 23885 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren
Diyanet İşleri Başkanlığı Sınav, Atama, Nakil ve Görevde Yükselme Yönetmeliğinin
13.9.2001 gün ve 24522 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Diyanet İşleri
Başkanlığı Sınav, Atama, Nakil ve Görevde Yükselme Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik ile değişik (uyuşmazlık konusu olay tarihinde
yürürlükte bulunan şekliyle) 9. maddesinde; bu Yönetmelik kapsamına giren
kadrolara ilk defa atanacaklarda 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik
48. maddesinin (A) bendindeki şartlar ile atanmalarında dini eğitim yapmış olma
niteliği arananlar için bu genel şartların yanında "İtikat, ibadet, tavır ve
hareketlerinin İslam törelerine uygunluğunun çevresinde bilinir olduğu"
şeklindeki ortak nitelik şartının aranacağı hüküm altına alındığı, 25.8.2004 gün
ve 25564 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Diyanet İşleri
Başkanlığı Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği ile sözü edilen 23.11.1999 günlü
Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelik yürürlükten kaldırılmış ise de 9. maddede
öngörülen dava konusu hükmün yeni Yönetmeliğin 5. maddesinde eski şekliyle yer
aldığı, Din Hizmetleri Sınıfında görev yapan din görevlilerinin kendilerinden
toplumda örnek davranışlar içinde olmaları beklendiğinden aynı zamanda örnek
kişilik özellikleri sergileme sorumluluğu taşıdıklarından ayrıca, toplumda kabul
gören değerlere ters düşmek yerine inanç, ibadet ve davranış bütünlüğü içinde
bu değerlere örnek olma görevini yüklendiklerinden, bu hizmet sınıfı için
yukarıda sözü edilen ve iptali istenen nitelik şartının aranmasında hukuka ve
657 sayılı Yasanın 48/B-2. maddesine ve aynı zamanda hizmet gereklerine
aykırılık bulunmadığı, olayda; hakkında yapılan soruşturma sonucunda davacının,
… eylemi nedeniyle Diyanet İşleri Başkanlığı Sınav, Atama, Nakil ve Görevde
Yükselme Yönetmeliğinin 9. maddesinde yer alan ortak nitelik şartını
kaybettiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle 657 sayılı Yasanın 48/B-2 ve 98/b
maddeleri uyarınca görevine son verilmesi teklifinde bulunulduğu, bu teklif
doğrultusunda dava konusu işlemle görevine son verildiğinin anlaşıldığı,
dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile soruşturma raporunun birlikte
incelenmesinden; anılan Yönetmeliğin 9. maddesinde yer alan; "itikat ibadet,
tavır ve hareketlerinin islam törelerine uygunluğunun çevresinde bilinir
olduğu" şeklindeki ortak nitelik şartını kaybettiği açık olan davacı
hakkında tesis edilen işlemde de hukuka aykırı bir durum görülmediği
gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
Davacı, hakkında hazırlanan soruşturma raporunu gerek işlemin
tesisi aşamasında, gerekse yargılama aşamasında inceleyemediğini; işleme dayanak
olarak alındığı belirtilen hususların gerçeği yansıtmadığını; soruşturmanın
objektif olarak yapılmadığını ileri sürerek kararı temyiz etmekte ve bozulmasını
istemektedir.
Anayasa'nın 36. maddesinin 1. fıkrasında, "Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." denilmektedir.
AİHM kararlarında belirtildiği üzere adil yargılamanın en önemli
gereklerinden biri olarak, mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler
bakımından davanın tarafları arasında tam bir eşitlik gözetilmeli (silahların
eşitliği), buna bağlı olarak da toplanan deliller hakkında taraflara görüş
bildirme olanağı tanınmalıdır.
2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20. maddesinin
olayla ilgili kısımlarında, Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinin bakmakta
oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapacakları,
mahkemelerin belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve
her türlü belgenin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden
isteyebilecekleri; taraflardan biri ara kararın icaplarını yerine getirmediği
takdirde, bu durumun verilecek karar üzerindeki etkisinin mahkemece önceden
takdir edileceği ve ara kararında bu hususun ayrıca belirtileceği; ancak,
istenen bilgi ve belgeler Devletin güvenliğine veya yüksek menfaatlerine ....
ilişkin ise, Başbakan veya ilgili bakanın gerekçesini bildirmek suretiyle söz
konusu bilgi ve belgeleri vermeyebileceği hükmü yer almaktadır. Anılan maddeye
10.6.1994 günlü, 4001 sayılı Yasayla "Verilmeyen bilgi ve belgelere dayanılarak
ileri sürülen savunmaya göre karar verilemez" hükmü eklenmiş ve maddenin 4.
fıkrasında yer alan "Getirtilen veya idarece gönderilen gizli belge ve dosyalar
taraf ve vekillerine incelettirilemez" tümcesi ise yürürlükten kaldırılmıştır.
Anılan yasa değişikliğinin gerekçesinde, " Madde ile 2577 sayılı
Kanunun 20. maddesinin 3. fıkrasının sonuna eklenen cümle ile bu fıkrada sayılan
haller nedeniyle mahkemeye verilmeyen bilgi ve belgelere dayanılarak ileri
sürülen savunmaya göre karar verilemeyeceği öngörülerek, adalete gölge
düşürmesinin önüne geçilmesi ve yargılama hukukunun delil sistemi korunmak
istenmiştir. Yargılama usulü hukukunda amaç, davaya dayanak yapılan tüm belge ve
delillerin tarafların bilgisine sunulması suretiyle gerçeğin ortaya çıkması ve
bu suretle hukukun üstünlüğünün sağlanmasıdır. Taraf ve vekillerine
incelettirilmeyen belge ve dosyaya dayanılarak karar verilmesi, davacılara
gerçek anlamda iddiasını kanıtlama hakkı tanınmadığını gösterdiği gibi adalete
de gölge düşürmektedir. Kaldı ki, uygulamada gizlilik taşımayan belge ve
dosyalara gizlilik damgası vurularak bunların ilgililere incelettirilmesi
engellenmektedir. Bu nedenle de, Kanunun 20. maddesinin 4. fıkrası da
yürürlükten kaldırılmaktadır." denilmiştir.
Diğer yandan, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarının faaliyetlerinde uygulanacak olan 4982 sayılı
Bilgi Edinme Kanunu, demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik,
tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak kişilerin bilgi edinme hakkını
kullanmalarına ilişkin esas ve usulleri düzenlemek amacıyla çıkarılmış olup,
Yasa'nın 4. maddesinde, herkesin bilgi edinme hakkına sahip olduğu, 5.
maddesinde ise, kurum ve kuruluşların bu Kanunda yer alan istisnalar dışındaki
her türlü bilgi veya belgeyi başvuranların yararlanmasına sunmak ve bilgi edinme
başvurularını etkin, süratli ve doğru sonuçlandırmak üzere gerekli idari ve
teknik tedbirleri almakla yükümlü oldukları hükümlerine yer verilmiştir.
4982 sayılı Yasa'nın anılan hükümleri birlikte
değerlendirildiğinde, idari aşamada dahi kişilerin bilgi ve belgelere
erişmelerinin bir hak olarak kabul edilmek suretiyle yasal güvenceye
kavuşturulduğu, bu hakkın ancak Yasada belirtilen hallerde sınırlanabileceği
anlaşılmakta; bilgi edinme hakkı demokratik ve şeffaf bir yönetimin gereği
olarak kabul edilmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar, adil yargılanma hakkı, 2577 sayılı
Yasa'nın 20. maddesi ve bu maddede yapılan değişiklik birlikte
değerlendirildiğinde, maddede öngörülen istisnai durum haricinde davacılara
işlemin dayanağı olan her türlü bilgi ve belgeye ulaşabilme ve bu belgeleri
inceleyebilme olanağının tanınması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Davacılar ancak soruşturma raporunda yer verilen maddi olayı,
tanık ifadelerini, inceleme yapanın görüş ve kanaatini, işlemin hukuki
dayanağını, soruşturmacının önerilerini açık ve etraflı bir biçimde öğrenme
suretiyle adil yargılanma hakkını kullanabilecektir. İncelenemeyen bir
soruşturma raporuna karşı iddia ve savunmada bulunmak zor, hatta imkansızdır.
Dava ve temyiz dosyasının incelenmesinden, davacının görevine
son verilmesine ilişkin işlemin dayanağı soruşturma raporunun davacı vekilinin
talep etmesine karşın Dairesince incelettirilmediği, dava konusu işlemin hukuka
uygunluğunun denetiminde ise soruşturma raporunda yer verilen hususlara
değinildiği anlaşıldığından Daire kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Bu durumda, makul bir süre verilmek suretiyle, davacıya hakkında
düzenlenen soruşturma raporunu incelemesi ve istemi halinde raporla ilgili
görüşlerini dosyaya sunması olanağı sağlandıktan sonra işin esası hakkında
yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin kabulüne, Danıştay
Onikinci Dairesinin 14.3.2005 günlü, E:2002/5149, K:2005/765 sayılı kararının
BOZULMASINA, 12.6.2008 gününde, esasta ve gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.
K A R ? I O Y
X- Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden,
Danıştay Onikinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu,
dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek
nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddi ile temyize
konu kararın onanması oyuyla karara katılmıyoruz.
K A R ? I O Y
XX- Dava, imam-hatip olan davacının görevine son verilmesine
ilişkin işlem ile bu işlemin dayanağı Diyanet İşleri Başkanlığı Atama ve Yer
Değiştirme Yönetmeliğinin 9. maddesinde yer alan ortak nitelik şartını
düzenleyen tümcenin iptali istemiyle açılmıştır.
Danıştay Onikinci Dairesince davanın reddine karar verilmiş
olup, davacı anılan kararı temyiz etmektedir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 124. maddesinde, disiplin
suçlarının niteliğine ve ağırlık derecesine göre Yasanın 125. maddesinde sayılan
disiplin cezalarından birinin verileceği belirtilmektedir.
Davacının görevine son verilmesine neden olarak gösterilen eylem
disiplin suçu niteliğinde olup, yapılan disiplin soruşturması sonucunda
davacıya 657 sayılı yasanın 125. maddesinin (B) bendinin (d) alt bendine göre
kınama cezası verilmiştir. Dolayısıyla, idare, davacının eylemi karşılığında bir
disiplin cezası uygulamış olup bu cezayla bağlıdır. Daha sonra farklı bir
nitelendirme yapılarak ve ölçülülük ilkesine de aykırı olarak davacının
Yönetmeliğin 9. maddesinde yer alan ortak nitelik şartını kaybettiğinden bahisle
Yasanın 98/b maddesi uyarınca görevine son verilmesi işleminde hukuka uygunluk
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davacı temyiz isteminin kısmen kabulü ile
Daire kararının davacının görevine son verilmesi işleminin iptali isteminin
reddine ilişkin kısmının bozulması gerektiği oyuyla, karara gerekçe yönünden
katılmıyoruz.