1.
YARGI BA?IMSIZLI?ININ
GÜÇLENDİRİLMESİ
Yargı bağımsızlığı konusu, 1961
Anayasasından önce olduğu kadar, bu Anayasanın yürürlük döneminde ve özellikle
de 1982 Anayasası’nın kabulünden sonra çeyrek asırdır sürekli olarak Ülke
gündeminde kalmış ve yoğun bir şekilde tartışılmıştır.
1961 Anayasası, önceki döneme reaksiyon
olarak, hâkimlerin özlük işleriyle ilgili görevin, salt hâkimlerden oluşan
bağımsız bir Yüksek Hâkimler Kuruluna verilmesini öngörmüştür. 1982 Anayasası
ile Kurulun yapısı değiştirilerek Kurulda yürütme organı mensuplarının da temsil
edilmesi öngörülmüştür. Bu düzenlemenin yargı bağımsızlığı ile bağdaşmadığı ve
hukuk devleti ilkesini zedelediği iddia edilmiş ve bu iddialar günümüze kadar
süre gelmiştir. Kamuoyunun yargı bağımsızlığı gibi çok önemli bir konuyla
yakından ilgilenmesi toplumun demokratik değerlere sahip çıkmasının bir
göstergesi olarak görülmektedir.
Ülkemizde
yargı bağımsızlığı konusunda, Anayasanın 138, 139 ve 140 ıncı maddeleri temel iç
hukuk normlarını oluşturmaktadır. 138 inci maddeye göre hâkimler, görevlerinde
bağımsızdırlar, hiçbir makam, merciden talimat almazlar ve görülmekte olan dava
ile ilgili Yasama Meclisinde soru sorulamaz, görüşme yapılamaz. Aynı şekilde 139
uncu madde ile hâkimlik ve savcılık mesleği teminat altına alınmış olup hâkim ve
savcıların, görevlerini bağımsız olarak yapmalarını engelleyecek biçimde keyfi
olarak görevlerinden alınmaları, emekli edilmeleri ya da kadrolarının
kaldırılması engellenmiştir.
HSYK
Anayasanın 159 uncu maddesi uyarınca başta Yargıtay, Danıştay üyeleri ile
Uyuşmazlık Mahkemesinin askeri yargı dışından gelen üyelerinin seçimleri olmak
üzere, diğer bütün hâkim ve savcıların atama, nakil, terfi ve disiplin gibi
özlük işlemlerinin yerine getirilmesiyle görevlendirilmiştir.
Kurul, Adalet
Bakanının başkanlığında, Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullarınca gösterilecek
adaylar arasından Cumhurbaşkanınca seçilecek üyeler ile Adalet Bakanlığı
Müsteşarından oluşmaktadır.
Türkiye’de
yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi çabalarına paralel olarak 9. Kalkınma
Planı’nda ve 60. Hükümet Programında yargı bağımsızlığı hususu önemli bir yer
edinmiştir. Bu kapsamda, Avrupa Birliği süreci de dikkate alınarak, halen devam
eden yeni Anayasa çalışmalarında bu hususlar yeniden ele alınacaktır. Aşağıda
bu amaca yönelik olarak atılması planlanan adımlara yer verilmektedir.
Yukarıda da
belirtildiği üzere HSYK, Anayasanın 159’uncu maddesinde düzenlenmiştir. Buna
göre; Kurulun Başkanı, Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun
tabii üyesidir. Kurulun üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay Genel Kurulunun, iki
asıl ve iki yedek üyesi Danıştay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından, her
üyelik için gösterecekleri üçer aday içinden Cumhurbaşkanınca, dört yıl için
seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilirler. Kurul, seçimle gelen asıl
üyeleri arasından bir başkanvekili seçer.
Kurul; adli
ve idari yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama, nakletme, geçici
yetki verme, yükseltme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte
kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme,
görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar. Ayrıca Anayasa ve kanunlarla verilen
diğer görevleri yerine getirir. Kurul kararlarına karşı yargı mercilerine
başvurulamaz. Kurulun görevlerini yerine getirmesi, seçim ve çalışma usulleriyle
itirazların Kurul bünyesinde incelenmesi esasları 2461 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu ile düzenlenmiştir. Bu Kanun’un 16’ncı maddesi
uyarınca Kurulda yapılan işlemler ve bunlarla ilgili görüşmeler gizlidir.
Ülkemizde
Kurul’un oluşumu ve çalışma şekli ile ilgili uzun yıllardan bu yana çeşitli
kesimlerce dile getirilen ve bilimsel çalışmalarda yer alan bazı eleştiriler
bulunmaktadır. Bu eleştiriler son yıllarda özellikle 9’uncu Kalkınma Planı Özel
İhtisas Komisyonu Raporu, AB İlerleme Raporu, İstişari Ziyaret Raporları ve
diğer belgelerde de dile getirilmektedir.
Bu konudaki
eleştiriler genel olarak aşağıda belirtilen noktalarda toplanmaktadır;
Ø
Kurul’un yargının tümünü temsil edecek şekilde oluşturulmaması,
Ø
Kurulun oluşumunda demokratik
meşruiyet ilkesine yeterince riayet edilmemesi,
Ø
Kurul kararlarına karşı etkili bir itiraz sisteminin bulunmaması,
Ø
Kurul’un çalışma yöntem ve kararlarının şeffaflık ilkesine uygun
olmaması,
Kurul’un
yargının tümünü temsil edecek şekilde oluşturulmaması,
Daha önce de
değinildiği gibi ilk derece mahkemeleri ile istinaf mahkemelerinin kurulmasına,
bu mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcıların atama, tayin, terfi gibi özlük
işlerine bağımsızlık ilkesi temelinde çalışan HSYK tarafından karar
verilmektedir. Kurul’un oluşumunda yalnızca Yargıtay ve Danıştay’dan seçilen
üyelerin yer alması, ilk derece mahkemesi ve faaliyete geçecek olan istinaf
mahkemelerinden üye seçilmesinin öngörülmemesi yargının temsilinde ciddi bir
sorun olduğunu göstermektedir. Mevcut haliyle Kurul’un yapısı, hâkim ve savcılar
üzerinde yüksek mahkemelerin vesayetinin olduğu izlenimi oluşturmaktadır. Bu
nedenlerle yargı için hayati önemi haiz görevleri ifa eden Kurul’un yapısının
yargının tümünü temsil edecek şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Kurulun oluşumunda demokratik meşruiyet ilkesine
yeterince riayet edilmemesi
Anayasanın
9’uncu maddesinde de belirtildiği gibi yargı yetkisi, egemenlik hakkının doğal
bir sonucu ve özel bir tezahür şekli olup, hâkimler bu yetkiyi egemenliğin
sahibi olan millet adına kullanmaktadırlar. Bu sebeple yargı yetkisinin
kendisine meşruiyet kazandırabilmesi için doğrudan veya dolaylı olarak milli
iradeden kaynaklanması gerekir. Nitekim bunun gereğine ve adaletin halka daha
yakın olmasının sağlayacağı büyük yarara inanan bazı devletlerde, yasama ve
yürütme organları temsilcileri gibi hâkimler de doğrudan doğruya halk tarafından
seçilmektedir. Halk tarafından seçim sisteminin teknik ve diğer nedenlerle
mümkün olmadığı devletlerde ise, atama işlemi temsili demokrasi ilkelerine uygun
olarak yasama ve çoğunlukla yürütme organlarınca yapılmaktadır. Diğer bazı
devletlerde de atamalarda hâkimlere söz hakkı tanınmakta veya bu işler için
milletin temsilcileri olan yasama ve yürütme organlarının temsilcileri ile
birlikte hâkimlerin de katıldığı özel kurullar oluşturulmaktadır.
1982
Anayasasının 159 uncu maddesi ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda
yürütme organı da temsil edilmek suretiyle, milli hâkimiyet ilkesine yönelik
önemli bir adım atılmıştır. Ancak, mevcut düzenlemeye göre gerek Kurul
üyelerinin, gerekse bir bütün olarak Kurulun yasama organına karşı herhangi bir
sorumluluğu söz konusu değildir. Bununla birlikte, kurulun başkanı olan Adalet
Bakanının, hâkim ve savcıların özlük işlerinin görülmesi ve dolayısıyla yargı
hizmetinin gereği gibi yapılması konusunda yasama organına karşı sorumluluğu
vardır.
Adalet
Bakanının Kurulda yer alması demokratik meşruiyet ilkesi açısından önemli
olmakla birlikte yasama organının kurula üye seçimi için yetkisinin olmaması
bir eksiklik olarak görülmektedir. Yapılacak çalışmada Ülkemizde de Yasama ve
Yürütme organı (Cumhurbaşkanı) tarafından Kurul’a hâkim ve savcılar arasından
üye seçimi konusunda görev ve yetki verilmesi plânlanmaktadır.
Kurul
kararlarına karşı etkili bir itiraz sisteminin bulunmaması,
Mevcut
sisteme göre Kurulca verilen kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde
Adalet Bakanı veya ilgililerin talebi üzerine aynı Kurul tarafından gerekli
inceleme yapılarak karar verilmektedir. Belirtilen yeniden inceleme kararının
tebliğinden itibaren ilgililer 10 gün içerisinde itirazda bulunabilirler.
İtirazlar Adalet Bakanının, kendisinin yokluğunda başkan vekilinin başkanlığında
seçimle gelen asıl ve yedek üyelerle birlikte toplam 12 kişiden oluşan
“İtirazları İnceleme Kurulu”nda incelenerek sonuçlandırılır. Bu Kurul’un
toplantılarına başkan hariç en az sekiz üyenin katılması ve kararın, katılan
üyelerin oy çokluğu ile alınması şarttır. İtiraz üzerine verilen kararlar kesin
olup, bunlar aleyhine başka hiçbir idare veya yargı merciine
başvurulamamaktadır.
Demokratik
hukuk devletinde etkili bir itiraz yolunun bulunması, eşitlik ilkesi ve hak
arama özgürlüğü yönünden büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yeniden yapılandırılması sürecinde itiraz yolunun
etkin hale getirilmesi düşünülmektedir.
Ayrıca mevcut
sistemde, hâkim ve savcıların Kurulda kendilerini yazılı savunmanın haricinde
sadece meslekten çıkarma cezasını gerektiren disiplin suçu işlemeleri halinde
“İtirazları İnceleme Kurulu”nda sözlü veya vekille savunma hakkı tanınmıştır. Bu
hakkın kapsamının genişletilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir.
Kurul’un
çalışma yöntem ve kararlarının şeffaflık ilkesine uygun olmaması,
2461 sayılı
Kanun’un 16 ncı maddesi uyarınca Kurul’da yapılan işlemler ve bunlarla ilgili
görüşmeler gizlidir.
Yargı
alanındaki temel ilkelerden birisi de aleniyettir. Bunun yanında çağdaş kamu
yönetimi anlayışında şeffaflık hayatî öneme sahiptir. Bu ilkelerin Kurul
çalışmalarına yansıması için söz konusu 16 ncı maddenin değiştirilmesi
düşünülmektedir. Bu şekilde Kurul kararları kişisel verilerin korunması ilkesi
gözetilerek kamuoyunun bilgisine açılacaktır. Böylelikle Kurul’a karşı olan
güvenin artması, kamuoyu denetimi ve uygulamada birliğin sağlanması
hedeflenmektedir.
HSYK’nın
sekreterya hizmetleri 2992 sayılı Adalet Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nun 18 inci
maddesi ve 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun 10 vd.
maddeleri uyarınca Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce
yürütülmektedir. Yapılacak Anayasa değişikliği ile HSYK’nın geniş tabanlı temsil
esasına dayalı bir yapıya kavuşturulmasına paralel olarak, teklif makamı ile
karar makamının tek elde birleşmesini engelleyecek şekilde sekreterya hizmeti
yeniden yapılandırılacaktır. Kurulun mali özerkliğinin bulunması ile idari ve
mali işlemlerinin yürütüldüğü büroların oluşturulmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
Hâkim ve savcıların görevlerini;
kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (Hâkimler için idari nitelikteki
genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme görevi bulunan
Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu, Anayasanın 144 üncü maddesi
ile düzenlenmiştir. Hâkim ve savcılardan oluşan Teftiş Kurulu, HSYK’nın da
başkanı olan Adalet Bakanına bağlı olarak görev yapmaktadır. Ayrıca
Adalet Bakanı, Teftiş Kurulu dışında
soruşturma ve inceleme işlemlerini, ilgili kişiden daha kıdemli hâkim veya savcı
eliyle de yaptırabilir.
Çağdaş hukuk
düzeninde iddia ve karar makamları gerek usul hükümleri gerekse yapısal olarak
birbirinden ayrılmıştır. Denetim sistemi, HSYK’nın yeniden yapılandırılmasına
paralel olarak iddia ve karar makamlarının tek elde birleşmesini engelleyecek
şekilde yeniden yapılandırılacaktır.
Anayasa’nın
140 ıncı maddesi hâkim ve savcıların meslekte ilerlemelerinin mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceğini
öngörmektedir.
Anayasa’nın
159 uncu maddesi ile 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunun 18 inci maddesi
hükmüne göre hâkim ve savcıların ilerleme ve yükselmelerinde yetkili kurum HSYK
dır.
Hâkim ve
savcıların terfiini öngörmeyen sistemlerden farklı olarak, Ülkemizde 2802 sayılı
Kanun ile hâkim ve savcıların performansını değerlendirmeye ilişkin ölçütler
belirlenmek suretiyle yükselmeyi kabul eden sistem benimsenmiştir. HSYK
tarafından saptanan İlke Kararları ile yükselmeye ilişkin esaslar düzenlenmekte
ve Resmi Gazete’de yayımlanmaktadır.
Ülkemizde
uygulanan terfi sistemi tüm yönleriyle aşağıda belirtilmiştir;
2802 Sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanununun 15. maddesine göre hâkimlik ve savcılık mesleği
dört sınıfa ayrılmaktadır:
SINIFLAR |
DERECELER |
Üçüncü sınıf |
8.
ve 6. dereceler arası |
İkinci
sınıf |
5.
ve 1. dereceler arası |
Birinci sınıfa
ayrılmış |
1.
dereceye gelmiş ve meslekte 10 yılını doldurmuş, emsalleri arasında
temayüz etmiş olmak. |
Birinci sınıf
|
Birinci sınıfa ayrıldıktan sonra üç yıl başarılı çalışmış ve birinci
sınıfa ayrılma niteliklerini yitirmemiş olmak. |
Hâkim ve
savcılar 2802 sayılı Kanunun 18 inci maddesine göre her yıl kademe ilerlemesi,
her iki yılda bir derece yükselmesi yapmaktadırlar. Derece yükselmeleri yılın
Nisan, Ağustos ve Aralık aylarının son günlerinden geçerli olmak üzere üç dönem
halinde HSYK’ca yapılmaktadır.
Kademe
ilerlemesi yapabilmek için bir yıllık sürenin doldurulması ve kademe
ilerlemesine engel bir disiplin cezası veya ceza mahkumiyetinin bulunmaması
yeterli olmaktadır. (2802 S.K. 19 uncu madde)
Derece
yükselmesi yapabilmek ve sınıflar arasında ilerlemek için ise hâkim ve savcılar
bir çok açıdan performanslarının ölçüldüğü bir terfi sistemine tabidirler. Bu
terfi sistemi 2802 sayılı Kanunun 21 inci maddesi ile 33 üncü maddeleri arasında
düzenlenmiştir.
Buna göre
hâkim ve savcılar bir üst dereceye veya sınıfa geçebilmek için üç değişik açıdan
incelemeye girmek ve başarılı olmak zorundadırlar. Bu üç farklı incelemeye terfi
sisteminin sacayakları diyebiliriz.
Yükselmeye Etki Eden Ölçütler |
Değerlendirme ?ekli |
İsabetli karar |
Temyiz incelemesi
Not
oranı |
Hızlı yargılama |
İş
cetvelleri (işlerde birikim olup olmadığı)
İş
yüzdesi |
Etik
kurallara uygunluk |
Disiplin ve ceza hükümleri
Hal
kağıtları, sicil raporları |
Yukarıda
belirtilen kriterler uyarınca yapılan değerlendirme sonuçlarına göre hâkim ve
savcılar üç değişik şekilde terfi etmektedirler. (2802 S.K. madde 29)
Yükselme ?ekli |
Başarı Durumu |
Yükselmeye layık
|
Orta
derece ile yükselme (A terfi) |
Tercihli yükselmeye layık |
İyi
derece ile yükselme (B terfi) |
Mümtazen yükselmeye layık |
Pekiyi derece ile yükselme (C terfi) |
1- Hâkim ve
savcıların terfi yapabilmeleri için ilk önce kararlarındaki isabet oranı dikkate
alınmaktadır. Hâkim ve savcıların kararlarındaki isabet oranı belirlenirken
yüksek mahkemelerin incelemesinden geçen kararlarından aldıkları notların
oranlarına bakılmaktadır. Yüksek mahkemeler inceledikleri kararları veren hâkim
ve savcılara; çok iyi, iyi, orta, zayıf ve notsuz olmak üzere beş değişik
şekilde not vermektedir. Notsuz şeklinde verilen not fişleri not oranlarını
etkilememektedir. Yüksek mahkemelerce verilen notların yüzdesine göre hâkim ve
savcıların ne şekilde terfi edebileceği HSYK’nın çıkardığı ve Resmi Gazete’de
yayımladığı İlke Kararları ile belirlenmiştir. Örneğin; çok iyi ve iyi notların
orta ve zayıf notlara oranı % 85 olan hâkimler mümtazen terfi etmektedirler.
2- Terfide
aranılan ikinci husus ise iş yüzdesidir. Hâkim ve savcılar iki yıllık terfi
dönemlerinde baktıkları işlerden çıkardıkları işlerin yüzdesi arttıkça daha
nitelikli terfi etmektedirler. Bu suretle işlerde birikimin engellenmesi ve
davaların makul bir sürede sonuçlandırılması amaçlanmıştır. Örneğin HSYK’nın
çıkardığı ilke kararına göre; İki yıllık terfi döneminde 1000 adet dosyaya bakan
ve bunun 800’ünü bir başka deyişle % 80’ini çıkaran bir asliye ceza hâkimi
mümtazen terfi ederken % 50’sini çıkaramayan terfi edemez. İş yüzdeleri iki
yıllık terfi dönemi sonunda görev yerlerine gönderilerek doldurulan iş
cetvelleri yoluyla hesaplanır.
3- Terfi
sistemine ilişkin diğer bir husus ise hâkim ve savcıların kararlarının doğru ve
isabetli olması, makul bir sürede verilmesi yanında bu kararların adil ve
tarafsız bir şekilde verildiği konusunda toplumda gerekli kanaatin
sağlanmasıdır. Toplumda yargıya güven duygusu ancak hâkim ve savcıların
görevlerini yaparken ve özel yaşamlarında etik kurallara uygun hareket etmeleri
ile sağlanabilir. Hâkim ve savcıların etik kurallara uygun hareket edip
etmedikleri 2802 sayılı Kanunun 62 ve 75 inci maddeleri arasındaki disiplin
hükümleri içinde yer alan disipline aykırı eylemleri işleyip işlemediklerine, 76
ve 98 inci maddeleri arasında düzenlenen nedenlere bağlı olarak ceza
kovuşturması geçirip geçirmediklerine, ayrıca müfettişlerin iki yılda bir
yapılan denetimleri sırasında düzenledikleri hâl kağıtları (denetim raporları)
ile ağır ceza başsavcılıklarının terfi dönemlerinde savcılar hakkında
düzenledikleri sicil fişlerine bakılarak belirlenir.
Bütün bu
hususlarda başarılı bulunan hâkim ve savcılar başarı derecelerine göre mümtazen,
tercihen veya adiyen şeklinde terfi ederler.
|
Not
Oranı |
İş
Yüzdesi |
Sicilleri |
Terfi ?ekli |
Hâkim |
% 85 |
% 80 |
Olumlu |
C
(Mümtazen) |
Hâkim |
% 70 |
% 70 |
Olumlu |
B
(Tercihen) |
Savcı |
% 90 |
% 80 |
Olumlu |
C
(Mümtazen) |
Savcı |
% 75 |
% 80 |
Olumlu |
B
(Tercihen) |
Yer
değiştirme ve derece yükselmesinin durdurulması cezalarını alanlar iki yıl,
kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını alanlar bir yıl süre ile kademe
ilerlemesi ve derece yükselmesi yapamazlar.
Birinci
sınıfa ayrılabilmek için;
·
Birinci dereceye yükselmiş olmak,
·
Hâkimlik ve savcılık mesleğinde 10 yılı doldurmuş olmak,
·
Yer değiştirme cezası almamış olmak,
·
Kınama, kademe ilerlemesinin veya derece yükselmesinin durdurulması
cezalarını aynı neviden olmasa bile birden fazla almamış olmak,
·
Engel bir ceza mahkumiyeti almamış olmak,
·
Bilimsel güç ve yeteneği ile hizmet ve meslekteki başarısına göre emsali
arasında temayüz etmiş olmak,
·
gerekmektedir.
HSYK’nın
çıkardığı İlke Kararlarına göre hâkim ve savcıların emsali arasında temayüz
etmiş sayılabilmesi için ayrıca meslek yaşamları boyunca yaptıkları
yükselmelerin yarıdan fazlasının tercihli (B) olması, son yükselmenin de (A)
defteri ile yapılmaması gerekir. Terfi barajının eşitliği halinde örneğin, 3/A -
3/B son yükselmenin (C) ile yapılmış olması halinde HSYK barajın aşıldığına
karar verebilmektedir. Ayrıca birinci sınıfa ayrılma aşamasında terfi barajı
hesaplanırken 1(C) terfi 2 (B) terfiye eşit kabul edilmektedir.
Birinci
sınıfa ayrılamayanlar iki yıl sonra yeniden terfi ve birinci sınıfa ayırma
incelemesine tabi tutulmaktadırlar.
Birinci sınıf
olabilmek için;
·
Birinci sınıfa ayrıldığı tarihten itibaren üç yıl süre ile başarılı görev
yapmış olmak,
·
Birinci sınıfa ayrılma niteliklerini yitirmemiş olmak,
·
Birinci sınıfa ayrılmaya engel disiplin cezası ile ceza mahkumiyeti
almamış olmak,
·
gerekmektedir.
Ayrıca HSYK’
nın çıkarmış olduğu İlke Kararlarına göre birinci sınıfa ayrılan bir hâkim ve
savcının üç yıllık sürede başarılı sayılabilmesi için aşağıda belirtilen üç
koşuldan birini gerçekleştirmesi yeterlidir.
|
Not
Oranı |
İş
Yüzdesi |
Sicilleri |
Hâkim |
%
70 |
%
70 |
Olumlu |
Hâkim |
% 85 |
% 50 |
Olumlu |
Hâkim |
% 70 |
HSYK’nın ilke kararında belirlediği sayıda iş çıkarmış olması |
Olumlu |
Savcı |
% 70 |
%
80 |
Olumlu |
Savcı |
%
90 |
% 50 |
Olumlu |
Savcı |
% 70 |
HSYK’nın ilke kararında belirlediği sayıda iş çıkarmış olması |
Olumlu |
HSYK’nın
almış olduğu ilke kararına göre adli yargıda görev yapan ve üç yıllık sürede
yüksek mahkemeden geçen kararlarından aldığı notlarının oranı % 70 olan bir
hâkim bu süre içerisinde görev yaptığı mahkemeye göre ağır ceza mahkemesinden
750, asliye hukuk mahkemesinden 2250, asliye ceza mahkemesinden 2100, sulh hukuk
ve sulh ceza mahkemelerinden 3000 iş çıkarması halinde iş yüzdesine
bakılmaksızın başarılı kabul edilmektedir.
Hâkim ve
savcılar birinci sınıf olduktan sonra da çalışmalarının başarılı olup olmadığı
yönünden üç yılda bir incelemeye tabi tutulmakta ve performansları
değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme birinci sınıf olma incelemesindeki
kriterlere göre yapılmakta olup, bu inceleme hâkim ve savcılar emekli oluncaya
veya meslekten ayrılıncaya kadar devam etmektedir. Yapılan inceleme ve
değerlendirme sonucunda belirlenen ölçütlere göre başarısız bulunan hâkim ve
savcılar hizmetlerinden yararlanılabilecek diğer bir bölgeye HSYK’ca
atanabilmektedirler. (2802 S.K. Md. 35/5)
Uzun
yıllardır yargı çevrelerinde yukarıda açıklanan “not oranı ve kanun yolundan
geçen iş sayısı” ölçütlerine yönelik ciddi eleştiriler bulunmaktadır. Yapılan bu
eleştiriler özellikle aşağıdaki noktalarda toplanmaktadır;
·
Hâkimlerin, kararına direnilen dairenin bir
başka dosyada “orta veya zayıf not” verilir endişesi taşıyabileceği ihtimalinin
yargı bağımsızlığı açısından önemli olduğu,
·
İdari bir işlem olan terfi için getirilen not
sistemiyle, yüksek mahkemelerin alt derece mahkemelerinin kararlarını inceleyen
yargısal merci olma yanında hâkim ve savcılar üzerinde idari otorite olarak
nitelendirilebilecek bir konuma taşındığı,
·
Terfi açısından notların büyük önem taşıması
nedeniyle hâkimlerin karar verme sırasında yüksek mahkeme içtihatlarına koşulsuz
uyma kaygısı ile hareket ettikleri ve bu durumun içtihat gelişimine olumsuz
etkide bulunduğu.
Not verme
uygulaması ile ilgili yukarıda belirtilen eleştiriler dikkate alınarak istinaf
mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte terfi sistemi tekrar gözden
geçirilecektir.
Yapılacak düzenlemede hâkim ve savcının kendi
iradesi dışında olan, dosyanın kanun yolu incelemesine gönderilmesi yerine,
doğrudan hâkim ve savcının çalışması ve kanun yolundan geçen veya geçmeyen tüm
kararların başarı hesabında dikkate alınması plânlanmaktadır.
Batı
ülkelerinin bir çoğunda yargı mensuplarının meslek kuruluşları bulunduğu göz
önünde tutularak, diğer meslek kuruluşlarında olduğu gibi, Anayasanın 135 inci
maddesi hükümleri doğrultusunda, hâkimlik ve savcılık mesleğine mensup olanların
müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, meslek
disiplini ve ahlâkını korumak maksadıyla tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşunun Ülkemizde de kurulması gerektiği fikri uzun
zamandır, akademisyenler ve ilgili meslek ve sivil toplum kuruluşları
tarafından ifade edilmektedir.
Belirtilen
ihtiyaç doğrultusunda idarî ve malî özerkliği haiz Hâkimler ve Savcılar
Birliğinin kurulması hususunda Bakanlığımızca çalışmalar yapılmış, konu
Avrupa’dan davet edilen uzmanların ve yargı çevrelerinin katılımıyla
gerçekleştirilen seminerde tartışılmış ve buradan çıkan görüş ve öneriler de
değerlendirilmek suretiyle Tasarı Taslağına son şekli verilmiştir. Tasarı şu
anda TBMM Komisyonlarında bulunmaktadır.
Tasarı ile,
Birliğin ve Birliğin uygun göreceği yerlerde şubelerin kurulması, şubeler ve
Birlik organlarının Kanunda gösterilen usullerle, yargı gözetimi altında, gizli
oyla seçilmesi esası benimsenmiştir. Ayrıca Anayasanın 135 inci maddesi hükmü
gereğince hâkim ve savcıların Birliğe kayıtlarının isteğe bağlı olduğu
vurgulanmıştır.
Meslek
birliğinin ülkedeki derneklerden farklı olarak yargı bağımsızlığı ilkesi
gözetilecek şekilde İçişleri Bakanlığı ve mülkî idare amirliklerinin kontrolüne
tabi olmaması öngörülmektedir.
Yargı
bağımsızlığının sadece Anayasa ve kanunlarda yazılı bir ilke olarak kalması
değil, aynı zamanda toplumsal hayata geçirilmesinin hukuk devleti açısından
gerekliliği de ortadadır. Bu bağlamda yargı profesyonellerinin, yargı
bağımsızlığını içselleştirmeleri ve kültür haline getirmeleri zorunludur.
Bunu sağlamak
için önümüzdeki dönemde yargı bağımsızlığı konusunda hâkim ve savcı adayları
dahil olmak üzere tüm yargı profesyonellerinin bu konuda eğitime tabi tutulması
öngörülmektedir. Adalet Akademisinde yargı profesyonellerine bu hedefe yönelik
olarak yargı bağımsızlığının içselleştirilmesi ve kültür haline getirilmesini
sağlamak amacıyla ders, seminer, konferans gibi faaliyetler düzenlenmesi
plânlanmaktadır.
353 sayılı
Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 2, 3 ve 4 üncü
maddelerinde askeri hâkim sınıfından olmayan subay üyelerin nitelikleri ve
atanması düzenlenmiştir. Buna göre heyet halinde çalışan askeri mahkemelerde
askeri hâkim sınıfından olmayan muharip sınıftan üye bulunmaktadır.
Dayanak
belgelerde öne sürülen eleştiriler doğrultusunda subay üyelerin bu mahkemelerde
görev yapmalarının önüne geçilmesi yönünde çalışmalar yapılacaktır. Bu konu 9
uncu Kalkınma Planı ÖİK Raporunda da vurgulanmaktadır.
9 uncu
Kalkınma Planı ÖİK Raporunda vurgulandığı üzere adil yargılanma ve savunma
hakkının tam olarak sağlanması açısından, askerî mahkeme binalarının askerî
hizmet alanları dışına çıkarılması suretiyle, ilgililerin rahatlıkla
girebilecekleri ve duruşmaları takip edebilecekleri fiziksel mekânların
düzenlenmesi konusunda gerekli tedbirlerin alınması hedeflenmektedir.
9 uncu Kalkınma Planı ÖİK Raporu
matrislerinde belirtildiği üzere; sivillerin askeri mahkemelerde
yargılanmalarını önleme yönünde 353 sayılı Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve
Yargılama Usulü Kanunu’nun göreve ilişkin maddelerinde 29/06/2006 tarih 5530
sayılı Kanun’la değişiklik yapılmıştır. Buna göre barış zamanında sivil
kişilerin Askeri Ceza Kanununa tabi suçlardan yargılanmaları adli yargı
mahkemeleri tarafından gerçekleştirilecektir. Bunun yanı sıra yapılacak
düzenlemeler ile askeri mahkemelerin görev ve yetkileri demokratik hukuk
devletinin gerektirdiği ölçüler çerçevesinde yeniden tanımlanacaktır.
2.
YARGININ TARAFSIZLI?ININ
GELİ?TİRİLMESİ
Yargının
tarafsızlığı, güçlü ve güvenilir bir yargı sistemi oluşturmak için en az yargı
bağımsızlığı kadar hayati önemi haiz bir konudur. Birleşmiş Milletler ve Avrupa
Konseyi tarafından kabul edilmiş bulunan “Bangalore Yargı Etiği İlkeleri”
nde hakimlerin tarafsızlığına önemli bir yer verilmiştir. Altmışıncı Hükümet
Programında yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığı da özellikle
vurgulanmaktadır.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasında yer alan düzenlemeler daha çok yargı bağımsızlığına
vurgu yapıyor gibi görünmekle birlikte bu düzenlemeler içerisinde tarafsız bir
yargının unsurları da yer almaktadır. Türk yargısına tarafsızlık açısından
önemli bir eleştiri getirilmemekle birlikte, uygulamadan kaynaklanan bazı
hususlar nedeniyle, Anayasa’da ve uluslararası belgelerde yer alan unsurlardan
hareketle mahkemelerin tarafsızlığının tam olarak sağlanması ve en az bunun
kadar önemli olarak bu tarafsızlığın yargı profesyonellerince içselleştirilmesi
ve kamuoyunca doğru şekilde algılanabilmesi bakımından bazı adımların atılması
gerekmektedir.
Yargı etiği konusunda uluslar arası
alanda genel kabul görmüş temel prensipleri içeren “Bangalore Yargı Etiği
İlkeleri” ve savcılar için etik ve davranış biçimlerine ilişkin Avrupa
esaslarını belirleyen “Budapeşte İlkeleri” 2006 yılı içerisinde Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca benimsenmiş ve dikkate alınmak üzere bütün yargı
teşkilatına duyurulmuştur. Bundan başka, yargı mensuplarını ilgilendiren bir
kısım etik ilkeler, önemli bir kısmı 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda
olmak üzere değişik düzenlemeler içerisinde yer almaktadır.
Bununla birlikte, ülkemizde yargı
mensupları için etik ilkeleri ve davranış kurallarını derli toplu bir şekilde
bir araya getiren ve bunların önemini vurgulayan bir düzenleme bulunmamaktadır.
Oysa bu tür bir düzenlemenin, diğer birçok hususun yanında yargının
tarafsızlığına ve bu tarafsızlığın doğru bir şekilde algılanmasına da önemli
katkı yapacağı değerlendirilmektedir.
Bu nedenle, ilgili uluslar arası belgeler
de dikkate alınarak, yargının bütün kademelerini kapsayacak şekilde “Yargısal
Etik ve Davranış Kuralları”nı içeren bir belge oluşturulacak ve bu konuda tüm
yargı mensuplarına ve çalışanlarına eğitim verilecektir.
Yargının tarafsızlığı söz konusu
olduğunda, mahkemelerde görülmekte olan veya soruşturma aşamasında olup daha
sonra mahkemelerin önüne gelecek olan konularla ilgili olarak medyada ya
|
|
|
Ortalama Puan: 0 Toplam Oy: 0
|
|
|
|